Baharın gelişi ile birlikte bir çoğumuz tatil planlarına başladı bile. Birbirinden şık kıyafet modellerine ve bikinilere kayıtsız kalamadığımız ise şüphesiz bir bayan olma gerçeği! Tüm bu gerçeklere ise kış sezonu boyunca aldığınız kilolar gölge düşürmesin. Çünkü 4 adımda kilo verebilirsiniz. Tabii isterseniz. Nasıl mı?
İşe ilk önce toplu taşıma araçlarını bırakarak başlayacaksınız. Ulaşım aracınız 4 teker değil, iki teker olmalı. Yani bisiklet sürerek hem kilo verip, hemde formunuzu koruyabilirsiniz.
Güneşi görür görmez dondurmaya sarılmak yerine tercihinizi ananasdan yana kullanın. Lezzetinini yanı sıra kilo verme çabalarınıza da destek olacaktır.
Ayakkabı seçiminiz için Zizigo Indirim Kodu ’ndan ekstra indirimlerle satın alacağınız şık dolgu topuk ya da düz taban ayakkabıları tercih edin. Tercihinizi topuklu ayakkabıdan yana kullanırsanız eğer, az yürümek için büyük bir bahaneniz olacaktır.
Karnınız her acıktığında ya da her canınız sıkıldığında kendinizi buzdolabının önünde buluyorsanız eğer, kendinize farklı uğraşlar bulun. Mesela bu sezon neler moda diye Vipdükkan Indirim kodu nun birbirinden şık ve indirimli kıyafetlerine göz atabilirsiniz. Bu sayede göreceğiniz birbirinden şık kıyafetler sizin için bir hedef olabilir ve bu sayede buzdolabı size daha soğuk görünecektir.
Bahar boyunca 4 adımda zayıflama yollarını takip edin. Yaz’a ize muhteşem formunuzla “Merhaba” deyin.
Bu konuk makale indirimhediyeceki.com’a aittir.
29 Nisan 2013 Pazartesi
Zayıflatan bitki özleriyle kilo alıp vermeye son
Hızlı ve sağlıklı kilo vermek ve verilen kiloları tekrar geri almamak için zayıflama özelliği bulunan dört mucizevi bitkinin özünden yararlanabilirsiniz. İşte sürekli kilo alıp verme sıkıntısıyla karşı karşıya kalan hanımlar için tavsiyeler…
Şifalı bitkilerle ilgilenenlere doğal ve garantili "lokman hekim" zayıflama tavsiyeleri 6 yıldır yüzlerce kadını kalıcı zayıflatıyor. Herkesin "yaza kadar nasıl bu kilolardan kurtulacağım" endişesi taşıdığı şu günlerde, bu yolla ilgili önemli bilgileri toparlamak, anımsatmak istiyoruz: Bu sezon doğala dönüş var çünkü diyetlerle verilen kiloların kaçınılmaz olarak ve artarak geri geldiği bilinen bir gerçek. Aynı zamanda sentetik yöntemlerin sonuçlarını da basından duyuyoruz. Kalori tuzağına düşenlerin gerçeği görüp, başvurduğu tabiat yöntemleri bir inceltiyor pir inceltiyor.
Çeşitli diyetleri deneyip başaramamış ve hala şişman olanlara en doğru ve doğal bilgileri verme çabasındayız. Bu doğru inceltme formülü, fazlalıklardan kurtulup, estetik bir vücuda sahip olmayı sağlıyor. Hızlı ve sağlıklı kilo vermeniz için, zayıflama özelliği bulunan formül dört bitkinin özünde ve öğütülmüş özel şifalı bitkilerde. Tabiattan elde edilen bu özlerin zayıflama üzerindeki etkisi yağları çabuk çözmesinden ve yağ hücrelerini küçültmesinden kaynaklanıyor.
Tekrar kilo alıp vermeye son
Öncelikle kendinizi kilo vermeye şartlandırmalısınız ve kendinizden ödün vermemelisiniz. Sadece zayıflamak da yetmiyor verilen kiloların bir daha alınmaması için dengeli bir şekilde beslenmeli, kendinize dikkat etmelisiniz. Kilo verip tekrar alıyorsanız, sürekli tekrarlayan bir kısırdöngüden bilinçli, sağlıklı bir bakışla kurtulabilirsiniz. Doğal ve hiçbir yan etkisi bulunmayan ve "Z 34″ olarak bilinen 4 bitki özü formülünün içeriğinde herhangi bir kimyasal yer almıyor. Öğütülmüş gerçek bitki tozlarıyla birlikte ve 4 narenciye özü sayesinde doğal olarak herhangi bir diyet uygulamanıza gerek kalmıyor.
Şişmanlık ve fazla kilo kader değildir
Şuna artık inanın: Kilo tedavi edilmez ise, gün geçtikçe kötüleşerek devam eden bir çeşit hastalıktır. Kadınlarda hormonal dengeyi bozarak âdet düzensizliği, tüylenme artışı hatta kısırlığa yol açmakta. Orta yaşlara gelip gençlik inceliklerini muhafaza edemeyenlerin de başvurduğu doğal form yöntemleri uzun zamandır doğallık bilincinin yerleşmesi üzerine kabul gördü. Her yaşa hitap etme özelliği ile biliniyor fakat kiyolu gençler arasında da trend oldu. Ergenlik yaşında olup obez olan çok sayıda ergen insanımız bu yolla, bunalıma girdiği kilolarını def etti.
Kilo verme işini bir hapa havale edip sağlığınızı tamamen bozmaktan vazgeçmelisiniz. Onların kalbe zararlı yan etkilerinin olduğu artık herkesçe biliniyor. Bütün bunlardan dolayı çeşitli diyetleri deneyip, başaramamış kadın ve erkekler, gebelikte kilo alanlar, "çok boğazlıyım" diye yakınanlar ve aşırı şişmanlayan ergenler bu yolu deniyor, başarıyor.
Göbek, bel ve basensiz bir vücut sağlıyor
Bu sezon kilo sorunu olanlara en muhteşem önerimiz; bazı narenciye meyvelerinden özel yollarla elde edilen özler ve öğütülmüş bazı şifalı bitkiler. Bu narenciye meyve özleri, yağları bir daha gelmemecesine çözerek bedenden atıyor ve herhangi bir yan etki olmadan forma kavuşturuyor. Zayıflama konusunda bir genelleme yaptık ve önemli noktaları tekrarlayarak toparladık. Çünkü doğal yollardan uzaklaşanların gördüğü zararları duyuyoruz. Bunu bir görev bilerek aktardık.
Türk insanının göbek, bel ve basen yağlanması kronik bir mesele. Şimdi "Onlardan çok çekiyoruz, ne yapsak kurtulamıyoruz" dediğinizi duyan gibiyim. Onları eritmek en zor olanı elbette.. Söz ettiğimiz doğal yollar onlara da aman vermiyor. Fakat bunu hızlandırmak elinizde.
Çözüm olarak; o bölgelerin yağsız ve fit haline dönmesi için bazı mucizevi şifalı bitki yağlarından destek almalısınız. Karın ve basende inatçı ve kalıcı olmaya ısrar eden bu fazlalıklar, doğal özleri kullandığınız sürece eriyor. Ancak şifalı bitki yağlarıyla her gün yapılacak kısa masaj erimesini kolaylaştırdığı gibi kalıcı olarak yok ediyor. Biraz gayret ve doğaya inanç ile bu sorundan sonsuza dek kurtulmak mümkün. Tavsiyemiz olan özel bitkisel fit mönü ile 4 haftadan sonraki günlerde müthiş incelmeyi sevinçle göreceksiniz. Tekrar tekrar kilo verip alma kısırdöngüsü içinden çıkacaksınız.
Şifalı bitkilerle ilgilenenlere doğal ve garantili "lokman hekim" zayıflama tavsiyeleri 6 yıldır yüzlerce kadını kalıcı zayıflatıyor. Herkesin "yaza kadar nasıl bu kilolardan kurtulacağım" endişesi taşıdığı şu günlerde, bu yolla ilgili önemli bilgileri toparlamak, anımsatmak istiyoruz: Bu sezon doğala dönüş var çünkü diyetlerle verilen kiloların kaçınılmaz olarak ve artarak geri geldiği bilinen bir gerçek. Aynı zamanda sentetik yöntemlerin sonuçlarını da basından duyuyoruz. Kalori tuzağına düşenlerin gerçeği görüp, başvurduğu tabiat yöntemleri bir inceltiyor pir inceltiyor.
Çeşitli diyetleri deneyip başaramamış ve hala şişman olanlara en doğru ve doğal bilgileri verme çabasındayız. Bu doğru inceltme formülü, fazlalıklardan kurtulup, estetik bir vücuda sahip olmayı sağlıyor. Hızlı ve sağlıklı kilo vermeniz için, zayıflama özelliği bulunan formül dört bitkinin özünde ve öğütülmüş özel şifalı bitkilerde. Tabiattan elde edilen bu özlerin zayıflama üzerindeki etkisi yağları çabuk çözmesinden ve yağ hücrelerini küçültmesinden kaynaklanıyor.
Tekrar kilo alıp vermeye son
Öncelikle kendinizi kilo vermeye şartlandırmalısınız ve kendinizden ödün vermemelisiniz. Sadece zayıflamak da yetmiyor verilen kiloların bir daha alınmaması için dengeli bir şekilde beslenmeli, kendinize dikkat etmelisiniz. Kilo verip tekrar alıyorsanız, sürekli tekrarlayan bir kısırdöngüden bilinçli, sağlıklı bir bakışla kurtulabilirsiniz. Doğal ve hiçbir yan etkisi bulunmayan ve "Z 34″ olarak bilinen 4 bitki özü formülünün içeriğinde herhangi bir kimyasal yer almıyor. Öğütülmüş gerçek bitki tozlarıyla birlikte ve 4 narenciye özü sayesinde doğal olarak herhangi bir diyet uygulamanıza gerek kalmıyor.
Şişmanlık ve fazla kilo kader değildir
Şuna artık inanın: Kilo tedavi edilmez ise, gün geçtikçe kötüleşerek devam eden bir çeşit hastalıktır. Kadınlarda hormonal dengeyi bozarak âdet düzensizliği, tüylenme artışı hatta kısırlığa yol açmakta. Orta yaşlara gelip gençlik inceliklerini muhafaza edemeyenlerin de başvurduğu doğal form yöntemleri uzun zamandır doğallık bilincinin yerleşmesi üzerine kabul gördü. Her yaşa hitap etme özelliği ile biliniyor fakat kiyolu gençler arasında da trend oldu. Ergenlik yaşında olup obez olan çok sayıda ergen insanımız bu yolla, bunalıma girdiği kilolarını def etti.
Kilo verme işini bir hapa havale edip sağlığınızı tamamen bozmaktan vazgeçmelisiniz. Onların kalbe zararlı yan etkilerinin olduğu artık herkesçe biliniyor. Bütün bunlardan dolayı çeşitli diyetleri deneyip, başaramamış kadın ve erkekler, gebelikte kilo alanlar, "çok boğazlıyım" diye yakınanlar ve aşırı şişmanlayan ergenler bu yolu deniyor, başarıyor.
Göbek, bel ve basensiz bir vücut sağlıyor
Bu sezon kilo sorunu olanlara en muhteşem önerimiz; bazı narenciye meyvelerinden özel yollarla elde edilen özler ve öğütülmüş bazı şifalı bitkiler. Bu narenciye meyve özleri, yağları bir daha gelmemecesine çözerek bedenden atıyor ve herhangi bir yan etki olmadan forma kavuşturuyor. Zayıflama konusunda bir genelleme yaptık ve önemli noktaları tekrarlayarak toparladık. Çünkü doğal yollardan uzaklaşanların gördüğü zararları duyuyoruz. Bunu bir görev bilerek aktardık.
Türk insanının göbek, bel ve basen yağlanması kronik bir mesele. Şimdi "Onlardan çok çekiyoruz, ne yapsak kurtulamıyoruz" dediğinizi duyan gibiyim. Onları eritmek en zor olanı elbette.. Söz ettiğimiz doğal yollar onlara da aman vermiyor. Fakat bunu hızlandırmak elinizde.
Çözüm olarak; o bölgelerin yağsız ve fit haline dönmesi için bazı mucizevi şifalı bitki yağlarından destek almalısınız. Karın ve basende inatçı ve kalıcı olmaya ısrar eden bu fazlalıklar, doğal özleri kullandığınız sürece eriyor. Ancak şifalı bitki yağlarıyla her gün yapılacak kısa masaj erimesini kolaylaştırdığı gibi kalıcı olarak yok ediyor. Biraz gayret ve doğaya inanç ile bu sorundan sonsuza dek kurtulmak mümkün. Tavsiyemiz olan özel bitkisel fit mönü ile 4 haftadan sonraki günlerde müthiş incelmeyi sevinçle göreceksiniz. Tekrar tekrar kilo verip alma kısırdöngüsü içinden çıkacaksınız.
Sağlıkta Yeni Trend “Bardak Çektirme”
Ünlülerin yaptığı her hareket bir trend halini alıyor. Gün içerisinde tercih ettikleri kıyafetlerden tutunda yemek yeme alışkanlıklarına, spor tercihlerinden sağlıkları için yaptıkları uygulamalara kadar…
Bunlardan bir tanesi de Jennifer Aniston’un katıldığı bir galaya sırtında bardak izleri ile gelmesi ile “Sağlıkta yeni bir trend” halini aldı.
Doğu kültüründe yüzyıllardan bu yana bir tedavi yöntemi olarak kullanılan bardak çektirme ısıtılan bardakların sırta yapıştırılmasının ardından hızla çekilmesi ile uygulanan bir yöntemdir.
Bu yöntem doğu kültüründe kanın dolaşımın hızlanması ile özellikle soğuk algınlığına çok iyi geldiğine inanılmaktadır. Fakat Hollywood dünyasında şifasından çok sırt bölgesinde yarattığı görünümü ile güzellik trendi haline gelmeyi başardı.
Sezon boyunca gerek makyajı, gerek üzerilerinde ki kıyafetleri şık olan bayanların sırt bölgelerinde bardak izleri gördüğünüzde şaşkınlığınızı gizleyin ve bunun artık trend bir görünüm olduğunu unutmayın!
“Bardak Çektirme” trendine bir çoğumuzun uyum sağlamakta zorluk çekeceğini düşünüyorum.
Sizler bu trendi beklemeye alıp tercihinizi güzelliğiniz ve görüntünüz için farklı trendler aramaktan yana kullanmak istiyorsanız eğer; Parfüm, kozmetik, cilt bakımı, vücut bakımı, kişisel bakım, sağlık, fitness kategorileri ile oldukça geniş bir hizmet yelpazesi olan Evoria Indirim kodu’na göz atabilirsiniz. Sitede sağlığınıza, görüntünüze ve havanıza yepyeni trendler katabileceğiniz yüzlerce seçenek indirimlerle sizleri bekliyor.
Bakım ürünlerinin yanı sıra daha kapsamlı online alışveriş siteleri arayışındaysanız eğer Hepsiburada Hediye Çeki‘nde de A’ dan Z’ye günlük hayatta ihtiyaç duyabileceğiniz her türlü ürünü uygun ödeme kolaylıkları ve indirimli fiyatlarla bulabilirsiniz.
Sağlığınıza, güzelliğinize kısacası hayatınıza katacağınız yepyeni trendler sadece bir “tık” ötenizde. Üstelik indirimlerle..
Bu konuk makale indirimhediyeceki.com’a aittir.
Bunlardan bir tanesi de Jennifer Aniston’un katıldığı bir galaya sırtında bardak izleri ile gelmesi ile “Sağlıkta yeni bir trend” halini aldı.
Doğu kültüründe yüzyıllardan bu yana bir tedavi yöntemi olarak kullanılan bardak çektirme ısıtılan bardakların sırta yapıştırılmasının ardından hızla çekilmesi ile uygulanan bir yöntemdir.
Bu yöntem doğu kültüründe kanın dolaşımın hızlanması ile özellikle soğuk algınlığına çok iyi geldiğine inanılmaktadır. Fakat Hollywood dünyasında şifasından çok sırt bölgesinde yarattığı görünümü ile güzellik trendi haline gelmeyi başardı.
Sezon boyunca gerek makyajı, gerek üzerilerinde ki kıyafetleri şık olan bayanların sırt bölgelerinde bardak izleri gördüğünüzde şaşkınlığınızı gizleyin ve bunun artık trend bir görünüm olduğunu unutmayın!
“Bardak Çektirme” trendine bir çoğumuzun uyum sağlamakta zorluk çekeceğini düşünüyorum.
Sizler bu trendi beklemeye alıp tercihinizi güzelliğiniz ve görüntünüz için farklı trendler aramaktan yana kullanmak istiyorsanız eğer; Parfüm, kozmetik, cilt bakımı, vücut bakımı, kişisel bakım, sağlık, fitness kategorileri ile oldukça geniş bir hizmet yelpazesi olan Evoria Indirim kodu’na göz atabilirsiniz. Sitede sağlığınıza, görüntünüze ve havanıza yepyeni trendler katabileceğiniz yüzlerce seçenek indirimlerle sizleri bekliyor.
Bakım ürünlerinin yanı sıra daha kapsamlı online alışveriş siteleri arayışındaysanız eğer Hepsiburada Hediye Çeki‘nde de A’ dan Z’ye günlük hayatta ihtiyaç duyabileceğiniz her türlü ürünü uygun ödeme kolaylıkları ve indirimli fiyatlarla bulabilirsiniz.
Sağlığınıza, güzelliğinize kısacası hayatınıza katacağınız yepyeni trendler sadece bir “tık” ötenizde. Üstelik indirimlerle..
Bu konuk makale indirimhediyeceki.com’a aittir.
26 Nisan 2013 Cuma
DOKTORLUKTAN YAZAR VE BAHÇIVANLIĞA
Dalış, müzisyenlik, bahçıvanlık ve yazarlık ile ilgilenen Dr. Işıl Arıcan, San Fransisco çevresindeki önde gelen sağlık kurumlarına yönetim, bilgi işlem ve kalite alanında danışmanlık yapıyor.
Sağlık ile uğraşanlar işlerinin verdiği stresi atmak için farklı hobilerle ilgilenirler. “Tıp fakültesinden her mesleği yapan adam çıkar, arada da doktor çıkar” sözünü hatırlatan Dr. Işıl Arıcan, dalış, müzik, yazarlık ve bahçıvanlıkla bu sözü doğruladığını anlattı.
Hobilerinin mesleğine olan faydalarını anlatan Arıcan, Med-Index’in sorularını yanıtları.
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Türkiye’de bir süre aktif hekimlik ve sağlık sigorta sektöründe yöneticilik yaptıktan sonra 2008 yılında Amerika’ya yerleştim. Burada Sağlık Yönetimi ve Bilişimi üzerine yüksek lisansımı tamamladım. Şu anda, San Fransisco çevresindeki önde gelen sağlık kurumlarına yönetim, bilgi işlem ve kalite alanında danışmanlık yapıyorum.
Hobileriniz nedir ve ne kadar süredir yapıyorsunuz?
Bizim zamanımızda önceki dönemdeki arkadaşlarımız “Tıp fakültesinden her mesleği yapan adam çıkar, arada da doktor çıkar” derlerdi. Onların sözünü kara çıkarmamak için olacak, öğrenciliğimden beri pekçok alanda aktif olarak hobi sahibi olmaya çalıştım, hala da çalışıyorum.
Önce geçmişte yaptığım hobilerden bahsedeyim. Son 15 yıldır, lisanslı balıkadamım. Halen PADI Advance Diving brövem var, ama işler nedeniyle artık fazla aktif dalış yaptığımı söyleyemem. Aktif dalış yaptığım dönemlerde Akdeniz ve Kızıldeniz’de pekçok dalışa katıldım, batık dalışlarıyaptım.
Türkiye’de yaşadığım zamanlarda, arkadaşlarla kurduğumuz bir rock grubumuz vardı. Haftada bir stüdyoya gidip, çalıp söyleyip deşarj oluyorduk. Eşimle de o grup sayesinde tanıştım. Daha çok eğlence amaçlı bir gruptu, beste yapmaktan ziyade cover yapıyorduk. Birkaç kayıt yaptık, birkaç yerde de sahneye çıktık. Tabi üilke değiştirince grubumuz dağıldı.
O yıllardan sonra, ABD’ye taşındıktan sonra en aktif uğraştığım hobiler ise bahçıvanlık ve yazarlık.Önce yazarlıktan başlayayım. 2009 yılında yalansavar.org isimli bir web sitesi kurdum. Ana amacı, insanların doğru sandığı şehir efsaneleri ve yanlış bilgilerle savaşmak olan site, zamanla evrilerek bir bilimsel skeptisizm ve eleştirel düşünme yetisi aşılayan bir site haline dönüştü. Zamanla yazar kadromuz genişledi, şu an 9 yazarıyla, günde bine yakın okuyucusu olan bir site haline geldi. Yalansavar.org ile başladığım yazarlık deneyimine, geçen yıl Açık Bilim dergisi de ilave oldu.Şu an yalansavar’a ek olarak aylık yayınlanan çevrimiçi bir dergi olan Açık Bilim’de her ay yazı yazıyor ve insanların ilgisini çekeceğini düşündüğümk popüler bilim konularına değiniyorum.
Bütün bunlardan kalan zamanlarda da bahçemde sebze yetiştiriyorum. Daha önce hiçbir şekilde çiçek yetiştirme ve tarımla ilgim olmamıştı. Ancak geçen yıl epeyce büyük bir bahçesi olan bir eve taşınınca, deneme amaçlı bahçevanlığa başladım. Zaman içinde birşeyler yetiştirmenin insanı inanılmaz gevşeten, kafasındaki düşünceleri boşaltan bir özelliği olduğunu fark ettim. İşimi çok sevsem de, işten trafikte eve gelip üzerime bahçe kıyafetlerimi giyip, sebze bahçemde domateslerimin altını çapalamaya veya güllerimi budamaya başladığımda beynim adeta şarj oluyor.
Hobinizin mesleğinize katkısı oluyor mu?
Kesinlikle evet. Yalansavar ve Açık Bilim yazıları için zaten son bilimsel gelişmeleri, tıp literatürünü yakından izliyorum. Sonuçta iş ile güzel bir birliktelik oluşturuyorlar, güncel bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek hem yazılar için malzeme bulmamı, hem de kariyerim için kendimi geliştirmemi sağlıyor.
Bahçıvanlık ise, kafamı boşaltıp bana masa başında durma, okuma ve yazı yazma sürecinden çıkmak adına bir mola oluyor benim için. O anlamda katkısı olduğunu söyleyebilirim. Elbette bitkilerle ilgili inanılmaz şeyler de öğreniyorum bahçıvanlık yaparken. Hatta bazen sebzelerim için yaptığım araştırmadan, makale yazıverdiğim de oluyor. Mesela yetiştirdiğim domateslerin tadıyla ilgili araştırma yaparken Domateslerin rengi üzerine makale çıktı araştırmanın meyvesi olarak: http://www.acikbilim.com/2012/08/dosyalar/domatesin-cekirdegi-kirmizi.html
Neden bu hobiyi seçtiniz?
Yazarlık hobisini bilinçli olarak seçmedim aslında. Zaten arkadaşlarım bana e-posta ile ilgili birşeyler sorduklarında uzun uzun onlara açıklamalarda bulunuyor, yazılı cevap veriyordum. Oldum olası bilgi aktarmayı sevmişimdir. Sonra yakınlarım, karmaşık bilimsel süreçleri günlük dile uyarlayıp anlaşılır hale getirme konusunda oldukça başarılı olduğumu söylediler. Hakikaten de aktif hekimlik yaparken bana çok hasta gelirdi. Mesela bazen “Doktor hanım, bizim çocuğun kulağı ağrıyor ama başka doktora gittik, doktor kulak yerine burun damlası verdi. Bir de siz bakın” diye gelirlerdi, ben de elime kafa kesiti maketini ni alıp burun, sinüs sistemini, orta kulak ile östaki borusu bağlantısını uzun uzun anlatırdım. Dinleyen hasta başta ilk doktor yanlış ilaç vermiş diye gelmiş olduğu halde, neden kulağı ağrıyan çocuğun burun damlası kullanması gerektiğini anlayıp giderdi muayenehanemden. Sonra eş dost da çok sormaya başladı. Ben de yanıtları yazayım dedim. Zamanla yazı yazmaktan keyif aldığımı farkedince üzerine gittim.
Bahçıvanlık hobisi biraz tesadüf oldu bilerek istediğim birşey değil. Dediğim gibi bahçeli eve taşınıp, bahçedede hazır sebze bahçesi yetiştirmek için ayrılmış yer olunca, ‘hadi deneyeyim’ dedim. Başta epey umutsuzdum aslında. Yerden çıkan otlar ayrıkotu mu, çiçek mi onu bile ayıramıyordum. Neyse ki araştırma hevesim sayesinde bir sürü kitapların yardımı ile gayet bilimsel şekilde, ne nedir öğrendim. Sonra deneme amaçlı domates ve biber ektim. Hatta o kadar umutsuzdum ki, nasılsa hepsi ölür diye fide sayısını bol tutmuşum. İnanılmaz ürün aldık! İlk domatesi kestiğimde, eşimle dumur olduk. Çocukluğumuzdan beri yemediğimiz güzellikte ve lezzette domates yedik yıllardan sonra. Bizimle birlikte tüm arkadaşlarımız da yediler, çünkü benim ölür diye bol bol diktiğim herşey canavar gibi ürün vermeye başladı. Zamanla diğer bitkileri de öğrendikçe aldığım keyif daha da arttı. Bu yıl ürün serisini büyüttüm. Şimdi bahçemde taze bakla, bezelye, marul, kale ekili. Yaz için de domates, biber, patlıcan ve börülce fidelerini büyütüyorum evde, yakında bahçeye dikilecekler. İlaveten birkaç meyve ağacım da var: Limon, portakal, mandalina, armut ve şeftali yetiştiriyorum.
Yaptığınız hobi size ne hissettiriyor?
Yazarlık kısmı beni sürekli araştırmaya sevkediyor. Yeni bir şeyler öğrenmekten, öğrendiğim yeni şeyleri de başkasına aktarmaktan keyif alıyorum. Zaman zaman okur yorumları sayesinde verimli tartışmalara giriyoruz, gelen yorumlardan bambaşka şeyler de öğreniyoruz. Özellikle tıp tarihi ile ilgili yazılar yazmayı çok seviyorum, geçmişte yaptığımız hataları anımsayarak güncel tıbbın gelişmesine katkıda bulunacağımızı ya da kendimizi kandırmanın önüne geçebileceğimizi düşünüyorum.
Bahçe ile uğraşmak ise bambaşka birşey. Mevsimler geçtikçe yeni hayatın doğuşunu seyretmek, doğadaki çeşitliliği, o çeşitliliğe uygun gelişmiş bitki ve hayvanların adaptasyonlarını görmek müthiş. Yerden ayrıkotu bile sökerken, ayrıkotunun kendi tohumlarını etrafa saçmak için evrimleştirdiği mekanizmalara bakıp evrimsel işleyişe adaptasyonlarahayranlık duyuyorum. Kış mevsiminde kupkuru hale gelmiş ölü bir dalın, bir ay sonra havalar ısınınca üzerinin tomurcuk kaplanmasını seyretmek inanılmaz keyifli.Elbette en keyifli anlardan biri de, üzerinde damlacıklar halinde özsuları bulunan taptaze domatesi ve biberden çoban salata yapılan an!
Tavsiye edeceğiniz kitap, film ve müzik nedir?
Çok zor bir soru! Hangi birini söylesem ki? Kitaplardan başlayayım. Ben genelde aynı anda birkaç kitap okuyorum. Genelde biri kurgu, diğerleri araştırma oluyor, ruh durumuma göre seçiyorum hangisini okuyacağımı. Şu an Ben Goldacre’nin Bad Pharma isimli kitabını okuyorum. İlaç endüstrisi ile ilgili problemleri objektif bir dille anlatıyor, herkese öneririm. Herkesin mutlaka okumasını önerdiğim kitap ise Carl Sagan’ın Karanlık Dünyada Bilimin Mum Işığı kitabı. Bu kitap, benim için Yalansavar’ın kuruluşuna ilham veren kitap olma niteliğini taşıyor. Hem sloganımız, hem de logomuz bu kitaba gönderme yapıyor. Bu sıralar okuduğum ve en beğendiğim roman ise çok sevdiğim yazar Margaret Atwood’a ait: The Year of Flood (Sel Yılı). Henüz Türkçesi çıktı mı bilemiyorum, eğer çıkmadıysa aynı yazarın Damızlık Kızın Hikayesi romanını öneririm.
Son zamanlarda film endüstrisini aktif olarak takip ettiğimi söyleyemem. Ancak benim için kült olan birkaç film ismi verecek olursam: City of Lost Children, The Eternal Sunshine of the Spotless Mind, District 9, The Quill. Geçen hafta epey bir gecikmeyle King’is Speech’i de seyrettim, o da epey güzel bir filmdi.
Müzik önerisine gelince, ben genelde biraz sert müzik seviyorum. Genel olarak metal ve rock’un her türünü sevmekle birlikte, tercih ettiğim tarz progressive metal ve iskandinav metal. Bu aralar en çok Amorphis, Opeth, Gojira, Ayreon, Diablo Swing Orchestra, Eluvetie, Animals as Leaders gibi greupları dinliyorum.
25 Nisan 2013 Perşembe
ANKARA TIP “SAĞLIKTA MÜKEMMELİYET ALANI” OLUYOR
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanelerinin binalarının büyük çoğunluğunun eski ve fiziki olanakları yeterli olmadığını, bu nedenle istenilen kalitede hizmet verilemediğini belirten Rektör Prof. Dr. Erkan İbiş, Sağlıkta Mükemmeliyet Alanı projeleri ile geleceğin modern sağlık yapılarını bünyelerine katmayı ve daha kaliteli hizmet sunmayı hedeflediklerini söyledi.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastane binalarının eskidiği, çağdaş eğitim ve hizmet için mimarisinin istenilen uygunlukta olmadığı ve hasta kapasitesini kaldıramadığını söyleyen Ankara üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, hem sağlık çalışanlarının hem de hastaların memnuniyetinin giderek düştüğünü dile getirdi. Geleceğe dair bazı vizyonlar belirlediklerini ifade eden İbiş, “Ankara batıya doğru genişlediği için şehrin gelişimi ile paralel bir proje ortaya koyduk, “Sağlıkta Mükemmeliyet Alanı” adında. Sayın Başbakanımıza sundum ve bunun için üniversitemize Bağlıca’dan bin 500 dönümlük arazi talebinde bulunduk. Başbakanımızın onayı ve talimatları ile böyle bir alan üniversitemize tahsis edildi. Bu alan 20-30 yıl sonra tümüyle şehrin içinde kalacak ve Ankara kenti ile bütünleşecek” dedi.
Sağlıkta Mükemmeliyet Alanı Nedir?
“Sağlıkta Mükemmeliyet Alanı” adı ile oluşan proje hakkında Med-Index’e bilgi veren Prof. Dr. Erkan İbiş, şunları söyledi: “Onkoloji ağırlıklı ancak tüm disiplinleri de içerecek bir tıp fakültesi hastanesi ve etrafında entegre uydu merkezler şeklinde yerleşmiş ileri tıbbi teknoloji alanları olarak yorumlanabilecek, kök hücre, medikal teknopark, biyomedikal ve biyoteknoloji gibi, birimleri içeren bir yapı olacak. Bu alanda hem uluslararası düzeyde hem eğitim, hem araştırma hem de tanı-tedavi hizmetleri sunulması hedefleniyor. Bölgesel eğitim ve araştırma istasyonu olacak. Sadece Türkiye’den değil, Balkanlardan, Kafkaslardan ve birçok ülkeden araştırıcılar, öğrenciler gelip , bilgi edinip kendilerini geliştirebilecekleri bir üs, bir mükemmeliyet alanı olacak. İleri teknolojinin uygulanacağı bir merkez olacak.”
İmar Bu Yaz Bitecek ve Projelendirme Başlayacak
İmar çalışmaların devam ettiğini belirten İbiş, leke plan ve proje tasarımları üzerinde çalışıldığını kaydetti. Projenin detaylanması imar planının tamamlanmasına bağlı olduğunu ifade eden İbiş, “İmar bu yaz bitecek ve projelendirme başlayacak. Ardından temel atılacak. ” diye konuştu.
24 Nisan 2013 Çarşamba
Kadınlar cinsel ilişkiden daha çok zevk alıyormuş!
Daily Mail'de yer alan araştırmaya göre kadınlar, partnerlerinin performans sorunlarına rağmen ve daha az seks yapıyor olmalarına rağmen seks hayatlarından çok daha memnun. Erkeklerde ise durum tam tersi. Yaş ilerledikçe daha az tatmin olduklarını söylüyorlar.
Araştırma yaşları 50 ile 79 arasında değişen ve evli ya da uzun süreli ilişki yaşayan 1000 heteroseksüel çift üzerinde yapıldı. Yaşları 50 ile 59 arasında değişen erkeklerin yüzde 16'sı seks hayatlarından memnun olmadıklarını söylerken, kadınların sadece yüzde 10'u bu yanıtı verdi. Kadınlara partnerlerinin performansı sorulduğunda ise yaklaşık 3'te 2'si eşlerinin ereksiyon problemi yaşadığını belirtti.
YÜZDE 18 HER GÜN SEKS YAPIYOR
50 yaşın üstündeki kadınlarda seks yapma sıklığı sorulduğunda sadece yüzde 18'i, her gün ya da bir kaç günde bir seks yaptığını söylerken yine yaklaşık yüzde 18'lik bir kesim de haftada bir kere seks yaptığını belirtti.
Ankete katılanların yüzde 21'i ise ayda bir ya da birkaç haftada bir seks yaptığını söylerken, araştırmada en büyük yüzdeyi, yüzde 27 ile "nadiren" seks yapanlar aldı.
Kulaklarınıza dikkat
Ağrı, kulak zarının delinmesi ve huzursuzluk belirtileri ile kendini gösterebilen orta kulak iltihabı, çocuklarda işitme kaybına kadar yol açabilen ciddi tablolara neden olabiliyor.
Memorial Hizmet Hastanesi KBB Bölümü’nden Op. Dr. Deniz Kaya, çocuklarda orta kulak iltihabının tedavisi hakkında bilgi verdi.
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLÜYOR
Orta kulak iltihabı, çocuklarda üst solunum yolları şikayetlerinden sonra en sık görülen enfeksiyonlardır. Sıklıkla 3 şekilde görülmektedir. Birincisi oldukça şiddetli seyreden ve çocuklarda en sık görülen tip olan “akut orta kulak iltihabı”dır. Diğeri “seröz otit” adı verilen, halk arasında “kulak nezlesi” olarak bilinen, daha çok işitme kaybı ile kendini gösteren durumdur. Üçüncü form ise çocuklarda nadir görülen kulak zarı deliğiyle seyreden, uzun süren kronik orta kulak iltihabıdır.
ORTA KULAK İLTİHABI NASIL OLUŞUR
Orta kulak, kulak zarının gerisinde içi hava dolu boşluğa verilen isimdir. Orta kulakta ses iletimini sağlayan kemikçikler bulunur. “Östaki borusu” denilen bir kanalla, orta kulak geniz ile bağlantılıdır. Bu kanal, orta kulağın basınç dengesini sağlamaktadır. Orta kulak iltihabının gelişiminde önemli rolü vardır. Orta kulağa hava girişini sağlayan östaki borusu çocuklarda daha kısa ve yatay konumdadır. Bu yüzden çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonu sırasında mikroplar genizden kulağa daha kolay bir şekilde ulaşıp enfeksiyona yol açabilmektedirler.
ÇOCUKLARDA ORTA KULAK ENFEKSİYONUNU TETİKLEYEN FAKTÖRLER
• Anne sütünün erken kesilmesi veya erken yaşta ek gıdalara başlanması
• Biberonla beslenme
• Yatay pozisyonda beslenme
• Erken yaşta kreşe başlanılması
• Evde sigara içilmesi
• Büyük geniz eti olması
• Alerjik bünye
BU BELİRTİLERİ ÖNEMSEYİN
Orta kulak iltihabında en sık görülen belirti ağrıdır. Ağrı orta kulaktaki iltihabi sıvının birikmesine bağlı kulak zarının gerilmesi ile ortaya çıkar. İltihabi sıvı çok arttığında bazen kulak zarı delinerek kulakta akıntıya yol açmaktadır. Akıntıyla beraber ağrı azalır. Akıntı genellikle sarı-yeşil renkte bazen kanlı olmaktadır. Akıntıya bağlı kulakta kötü koku hissedilebilir. Orta kulak iltihapları iki taraflı olduğunda, büyük çocuklarda fark edildikten sonra tedaviyle düzelebilen geçici işitme kayıplarına yol açabilmektedir. Bunun dışında her ateşe neden olabilir. Bebeklerde ise huzursuzluk, emmeme, kulağını tutma görülebilmektedir.
TEKRARLAYAN ORTA KULAK İLTİHAPLARINA DİKKAT
Uzun süren enfeksiyonlarda “timpanometri” denilen orta kulak basınç testi ve “odyometri” adlı işitme testi kullanılabilmektedir. Eğer bir çocuk sık orta kulak iltihabı geçiriyorsa öncelikle enfeksiyonun ortaya çıkışını kolaylaştıran risk faktörleri uzaklaştırılmalıdır. Yani biberon ve emzik kullanımına son verilmeli, beslenme dik pozisyonda yapılmalı, pasif sigara içimi ortadan kaldırılmalı, varsa alerjik problemler ve büyük geniz eti tedavi edilmelidir. Enfeksiyonun tedavisinde genellikle doktorun tercih edeceği antibiyotiklerin kullanılması gerekmektedir.
Antibiyotikler dışında orta kulakta ve östaki borusundaki ödemi azaltıcı ilaçlar kullanılır. Ağrılar için ağrı kesici şuruplar verilir. Kulak zarı delinmişse yani kulak akıntısı ortaya çıkmışsa, antibiyotikli kulak damlaları tedaviye eklenir. Kulakta iltihabi akıntı görüldüğünde kulağa su kaçırmamak gerekmektedir. Akut iltihaplarda kulak zarı delinmiş olsa bile tedavide ameliyatlara gerek olmaz. Zar delikleri büyük çoğunlukla ilaç tedavisiyle kapanır. Kulak nezlesinde ise antibiyotik ve diğer ilaç tedavilerine rağmen kulakta sıvı birikimi düzeltilemezse ameliyat gündeme gelebilir. Bu durumda kulak tüpü takılması ve geniz eti ameliyatları yapılır.
Memorial Hizmet Hastanesi KBB Bölümü’nden Op. Dr. Deniz Kaya, çocuklarda orta kulak iltihabının tedavisi hakkında bilgi verdi.
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLÜYOR
Orta kulak iltihabı, çocuklarda üst solunum yolları şikayetlerinden sonra en sık görülen enfeksiyonlardır. Sıklıkla 3 şekilde görülmektedir. Birincisi oldukça şiddetli seyreden ve çocuklarda en sık görülen tip olan “akut orta kulak iltihabı”dır. Diğeri “seröz otit” adı verilen, halk arasında “kulak nezlesi” olarak bilinen, daha çok işitme kaybı ile kendini gösteren durumdur. Üçüncü form ise çocuklarda nadir görülen kulak zarı deliğiyle seyreden, uzun süren kronik orta kulak iltihabıdır.
ORTA KULAK İLTİHABI NASIL OLUŞUR
Orta kulak, kulak zarının gerisinde içi hava dolu boşluğa verilen isimdir. Orta kulakta ses iletimini sağlayan kemikçikler bulunur. “Östaki borusu” denilen bir kanalla, orta kulak geniz ile bağlantılıdır. Bu kanal, orta kulağın basınç dengesini sağlamaktadır. Orta kulak iltihabının gelişiminde önemli rolü vardır. Orta kulağa hava girişini sağlayan östaki borusu çocuklarda daha kısa ve yatay konumdadır. Bu yüzden çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonu sırasında mikroplar genizden kulağa daha kolay bir şekilde ulaşıp enfeksiyona yol açabilmektedirler.
ÇOCUKLARDA ORTA KULAK ENFEKSİYONUNU TETİKLEYEN FAKTÖRLER
• Anne sütünün erken kesilmesi veya erken yaşta ek gıdalara başlanması
• Biberonla beslenme
• Yatay pozisyonda beslenme
• Erken yaşta kreşe başlanılması
• Evde sigara içilmesi
• Büyük geniz eti olması
• Alerjik bünye
BU BELİRTİLERİ ÖNEMSEYİN
Orta kulak iltihabında en sık görülen belirti ağrıdır. Ağrı orta kulaktaki iltihabi sıvının birikmesine bağlı kulak zarının gerilmesi ile ortaya çıkar. İltihabi sıvı çok arttığında bazen kulak zarı delinerek kulakta akıntıya yol açmaktadır. Akıntıyla beraber ağrı azalır. Akıntı genellikle sarı-yeşil renkte bazen kanlı olmaktadır. Akıntıya bağlı kulakta kötü koku hissedilebilir. Orta kulak iltihapları iki taraflı olduğunda, büyük çocuklarda fark edildikten sonra tedaviyle düzelebilen geçici işitme kayıplarına yol açabilmektedir. Bunun dışında her ateşe neden olabilir. Bebeklerde ise huzursuzluk, emmeme, kulağını tutma görülebilmektedir.
TEKRARLAYAN ORTA KULAK İLTİHAPLARINA DİKKAT
Uzun süren enfeksiyonlarda “timpanometri” denilen orta kulak basınç testi ve “odyometri” adlı işitme testi kullanılabilmektedir. Eğer bir çocuk sık orta kulak iltihabı geçiriyorsa öncelikle enfeksiyonun ortaya çıkışını kolaylaştıran risk faktörleri uzaklaştırılmalıdır. Yani biberon ve emzik kullanımına son verilmeli, beslenme dik pozisyonda yapılmalı, pasif sigara içimi ortadan kaldırılmalı, varsa alerjik problemler ve büyük geniz eti tedavi edilmelidir. Enfeksiyonun tedavisinde genellikle doktorun tercih edeceği antibiyotiklerin kullanılması gerekmektedir.
Antibiyotikler dışında orta kulakta ve östaki borusundaki ödemi azaltıcı ilaçlar kullanılır. Ağrılar için ağrı kesici şuruplar verilir. Kulak zarı delinmişse yani kulak akıntısı ortaya çıkmışsa, antibiyotikli kulak damlaları tedaviye eklenir. Kulakta iltihabi akıntı görüldüğünde kulağa su kaçırmamak gerekmektedir. Akut iltihaplarda kulak zarı delinmiş olsa bile tedavide ameliyatlara gerek olmaz. Zar delikleri büyük çoğunlukla ilaç tedavisiyle kapanır. Kulak nezlesinde ise antibiyotik ve diğer ilaç tedavilerine rağmen kulakta sıvı birikimi düzeltilemezse ameliyat gündeme gelebilir. Bu durumda kulak tüpü takılması ve geniz eti ameliyatları yapılır.
Çarşaf kırışıklığı uyku bozukluğu habercisi
Türk Nöroloji Derneği Uyku Bozuklukları Çalışma Grubu Üyesi ve Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Aksu, uykuda hareket bozukluğunun çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını belirtti.
"Sabah çarşafını yatağın kenarında veya üstünde bulanlarda uykuda hareket bozukluğu olabilir" uyarısı yapan Aksu, uykuda hareket bozukluğunun en önemli belirtisinin, yatakta çok hareket etmek olduğunu ancak bu hareketlerin çoğunun hasta tarafından hatırlanmadığını anlattı.
KALP KRİZİ VE FELÇ NEDENİ
Bu tür rahatsızlıkların kalp krizi ve felce bile yol açtığına dikkati çeken Aksu, "Uykunun yetersiz olması ev ve iş kazalarına davetiye çıkarır" uyarısında bulundu.
Uykuda hareket bozukluluğuna karşı ilaç tedavisi uygulandığını ifade eden Aksu, sık görülen hareket bozukluklarından diş gıcırdatmasında ise gece ağız içine takılan protezler ya da botoks uygulamasının yararlı olduğunu, çiğneme ve şakak kaslarına düşük dozda uygulanan botoksun en az 6 ay süreyle bu rahatsızlığı önlediğini belirtti.
BAŞKA NEDENLERE BAĞLI OLABİLİR
Türk Nöroloji Derneği Uyku Bozuklukları Çalışma Grubu Başkanı ve Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Yılmaz da "parasomni" denilen, anormal hareket ve davranışların, uykuya dalarken, yüzeysel uyku veya derin uykuda ya da rüyaların gözlendiği REM uykusunda görüldüğünü söyledi.
Bunların genellikle çocukluk yaşlarında başladığını, yaş ilerledikçe parasomnilerin sıklık ve şiddetinin azaldığını ifade eden Yılmaz, "Parasomniler, temel uyku bozukluğu olabileceği gibi baş ağrısı, nöbet, astım, aritmi, gastroözefajial reflü gibi altta yatan çeşitli bozukluk ve belirtilere bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Bu nedenle parasomnilerin nedenini ortaya çıkarabilmek için görüntüleme yöntemleri ve diğer rutin tetkiklerin yapılması gerekir" diye konuştu.
EPİLEPSİ İLE KARIŞTIRILABİLİR
Parasomnilerin bazen epilepsi ile karıştırıldığına dikkati çeken Yılmaz, genetik yatkınlık, çevresel, uyku devamlılığını ve bütünlüğünü bozan veya psikososyal stres faktörler, ateşli hastalıklar, ilaçlar, solunum bozuklukları, alkol ya da madde kullanımı veya yoksunluğunun sorunun ortaya çıkmasına yol açabildiğini vurguladı.
Prof. Dr. Yılmaz, uyku bozukluklarıyla ilgili şu bilgileri verdi:
"HANGİ UYKU EVRESİNDE OLDUĞU ÖNEMLİ"
"Parasomnilerin hangi uyku evresinde olduğu, nedenin belirlenmesinde ve tedavide önemlidir. Gecenin ilk birkaç saati içerisinde ortaya çıkan, kişinin sabah hatırlayabildiği bir parasomni için ayırıcı tanıda uyku terörü ön plana çıkarken sabaha karşı görülen, belirgin terleme, çarpıntı gibi bulgular ve sabah hatırlanamayan bir atakta ayırıcı tanıda kabus bozukluğu akla gelir."
Ebeveynler ve eşlerden alınan öykülerin önemine işaret eden Yılmaz, "Çocuklar ataklar sırasında yaşadıklarını iyi tanımlayamadıkları ve yeterli öykü veremedikleri için bunların değerlendirilmesinde ebeveynlerin katkıları gerekir. Yatak arkadaşlarından ya da ebeveynlerden aldığımız öyküler bu açıdan önemli" şeklinde konuştu.
23 Nisan 2013 Salı
Kadınların mutlu eden özellikleri
Erkekler kendilerini mutlu edebilen kadınlardan vazgeçmek istemez.
Çekicilik
Bir erkeğin sizi fark etmesini sağlayan ilk nokta dış görünüşünüzdür. Onu etkilemeniz için gereken ilk şey de haliyle biraz çekici olmak.
İdeal vücut
Karşınızdaki erkeğin sizde ikinci olarak dikkat edeceği şey vücut hatlarınızdır. Göğüsleriniz, kalçanız ya da boyunuzun uzunluğu onu cezbedebilir. İdeal vücut hatları olarak yorumladıkları 90-60-90'a yaklaşabiliyorsanız, zaten birçok rakibinizi geride bıraktınız demek.Ancak ideal vücut anlayışı kişiden kişiye değişiyor.
Güzel bir yüz
Sıra geldi yüze...Tanıştığınız erkeğin yavaş yavaş incelemeye başladığı yüzünüzün doğal bir güzelliğinin olması, gözlerinizin, kulaklarınızın ve burnunuzun yüzünüzle orantılı olmasıdır.
Tutku
Bunca adımdan sonra partneriniz sizden tutku ve şehvet de bekleyecektir. Kendisine pozitif yaklaşmanız, birlikte olduğunuzun her anı keyifli yaşamanıza neden olur.
Saygı
Diğer hemcinslerinin yanında onu küçük düşürecek şakalar yapmanız büyük dezajantaj.Buna dikkat etmelisiniz.Erkekler böyle bir hareketi saygısızlık olarak yorumluyor.
Espri anlayışına sahip olma
Karşınızdaki erkeğin yüzünü güldüren her şeye iyi bir tepki vermelisiniz. Eğer çok şakacı bir insan değilse, zaten bu kadar gülümsemesine saygı göstererek sizin de gülmeniz bir jesttir.
Zeka ve kendine güven
Zeki kadın genellikle erkekler için problemdir, ama bu sadece kısa süreli ilişkiler için geçerlidir. Eğer karşınızdaki erkek uzun süreli bir ilişki arayışındaysa, zeki olmanız ve kendinize güvenmeniz sizi daha çekici kılacak.
Dürüstlük ve güven
Karşınızdaki adamın uzun süre yanınızda olmasını istiyorsanız, önce ona güvenmeli ve kademeli olarak dürüst olmalısınız.Eskide kalan ilişkilerinizi ve kötü anlarınızı ilk günlerde anlatmamak, birbirinizi tanıyıp ne kadar güvenebileceğinizi anladıktan sonra aşama aşama paylaşmak önemlidir.
Altın kalpli olmak
Erkeklerin zor günlerinde kadınlar genellikle gündelik planlarını uygulamaya devam ediyor. Erkekler kendilerini anlayacak kadınları bulduklarında bırakmak asla istemiyor.
Aşk
Bazı erkekler ilk üç maddede mutluluğu yakalarken, çoğu erkek ise aşk arar. Kendisine sadık, çekici, tutkulu, güzel, güvenilir, şefkatli ve en önemlisi kendisine aşık bir kadın bulduklarında, aradıkları mutluluğu bulmuş olurlar.
Çekicilik
Bir erkeğin sizi fark etmesini sağlayan ilk nokta dış görünüşünüzdür. Onu etkilemeniz için gereken ilk şey de haliyle biraz çekici olmak.
İdeal vücut
Karşınızdaki erkeğin sizde ikinci olarak dikkat edeceği şey vücut hatlarınızdır. Göğüsleriniz, kalçanız ya da boyunuzun uzunluğu onu cezbedebilir. İdeal vücut hatları olarak yorumladıkları 90-60-90'a yaklaşabiliyorsanız, zaten birçok rakibinizi geride bıraktınız demek.Ancak ideal vücut anlayışı kişiden kişiye değişiyor.
Güzel bir yüz
Sıra geldi yüze...Tanıştığınız erkeğin yavaş yavaş incelemeye başladığı yüzünüzün doğal bir güzelliğinin olması, gözlerinizin, kulaklarınızın ve burnunuzun yüzünüzle orantılı olmasıdır.
Tutku
Bunca adımdan sonra partneriniz sizden tutku ve şehvet de bekleyecektir. Kendisine pozitif yaklaşmanız, birlikte olduğunuzun her anı keyifli yaşamanıza neden olur.
Saygı
Diğer hemcinslerinin yanında onu küçük düşürecek şakalar yapmanız büyük dezajantaj.Buna dikkat etmelisiniz.Erkekler böyle bir hareketi saygısızlık olarak yorumluyor.
Espri anlayışına sahip olma
Karşınızdaki erkeğin yüzünü güldüren her şeye iyi bir tepki vermelisiniz. Eğer çok şakacı bir insan değilse, zaten bu kadar gülümsemesine saygı göstererek sizin de gülmeniz bir jesttir.
Zeka ve kendine güven
Zeki kadın genellikle erkekler için problemdir, ama bu sadece kısa süreli ilişkiler için geçerlidir. Eğer karşınızdaki erkek uzun süreli bir ilişki arayışındaysa, zeki olmanız ve kendinize güvenmeniz sizi daha çekici kılacak.
Dürüstlük ve güven
Karşınızdaki adamın uzun süre yanınızda olmasını istiyorsanız, önce ona güvenmeli ve kademeli olarak dürüst olmalısınız.Eskide kalan ilişkilerinizi ve kötü anlarınızı ilk günlerde anlatmamak, birbirinizi tanıyıp ne kadar güvenebileceğinizi anladıktan sonra aşama aşama paylaşmak önemlidir.
Altın kalpli olmak
Erkeklerin zor günlerinde kadınlar genellikle gündelik planlarını uygulamaya devam ediyor. Erkekler kendilerini anlayacak kadınları bulduklarında bırakmak asla istemiyor.
Aşk
Bazı erkekler ilk üç maddede mutluluğu yakalarken, çoğu erkek ise aşk arar. Kendisine sadık, çekici, tutkulu, güzel, güvenilir, şefkatli ve en önemlisi kendisine aşık bir kadın bulduklarında, aradıkları mutluluğu bulmuş olurlar.
22 Nisan 2013 Pazartesi
BEYNİNİZ İLE ALIŞVERİŞ YAPMAYI ÖĞRENİN!
Nörobilim alanında yapılan çalışmalar pazarlama alanında “nöromarketing” adıyla kullanılıyor. Sağlık sektöründe bu yöntemin kullanımı hakkında bilgi veren Sales Brain Ortağı Kıvılcım Kayabalı, beynin duygusal konulara karşı daha hassas olduğunu söyledi.
Nöromarketing karar verme eğilimlerimizi bilimsel bir yol ile açıklamaya çalışan yeni bir disiplin. Nöromarketing’in amacı müşterilerin tercihlerini anlayabilmek ve bir ölçüde öngörebilmek.
Nöromarketing’in geçmişi 90’lı yıllarda Harward Üniversitesinde başlatılan ve daha sonra birçok araştırma kurumunda devam eden nörobilim ile ilgili çalışmalara dayanıyor. Bunların arasında çok önemli kabul edilen bir çalışma ise 2004 yılında Houston, Teksas Tıp Fakültesi Baylord College’de gerçekleştirilen Cola ve Pepsi’nin karşılaştırıldığı meşhur araştırma (blind test). Bugün bilimsel verilere dayanarak satın alma kararlarımızın ardında mantıksal nedenlerden çok duygularımızın olduğunu biliyoruz.
1999 yılında Journal of Consumer Research’te yayınlanan Kathryn Braun’un makalesi de bu sürece ışık tutmak açısından bir mihenk taşı oldu. Eskiden, tüketicilerin satın alma davranışında eylem sıralamasının “düşün-hisset-yap” şeklinde olduğu sanılırken, Braun’un çalışması gerçek sıralamanın “hisset-yap-düşün” olduğunu ortaya koydu. Yani satın alma hareketimiz rasyonel bir düşünceyle başlamıyor, hissederek başlıyor. Önce duygularımızla karar veriyor ve daha sonra verdiğimiz kararı mantıklı bir zemine oturtmaya çalışıyoruz. Bu durum hiç giymeyeceğimiz bir ayakkabıyı satın alırken de, çok büyük iş anlaşmalarını imzalarken de geçerli. İlginç bir şekilde alınan risk ne kadar büyükse duygular o kadar çok devreye giriyor. Kalifornia’da UC Irvine Nörobilim Bölümü Direktörü ve karar mekanizmalarında duyguların etkisini inceleyen en önemli uzmanlardan olan Antonio Damasio, ‘Descartes Error’ adlı kitabında "Biz hisseden düşünme makinaları değil, düşünen hissetme makinalarıyız " diyor.
Pazarlamacıların beynin çalışma mekanizmalarına giderek daha fazla ilgi duyduğunu ve yeni bakış açıları kazandığını söyleyen Sales Brain Ortağı Kıvılcım Kayabalı, “Nöromarketing çalışmaları pazar araştırmaları açısından önemli bir yer tuttuğu gibi, bu kavramın pazarlama dünyasında kabul görmesi ve uygulanması, pazarlama ve satış alanındaki stratejilerimize büyük katkılar sağlayacak” dedi.
Nöromarketing konusunda sağlık sektörünün nasıl faydalanması gerektiği üzerine Kayabalı, Med-Index’in sorularını yanıtladı.
Bu toplantıların amacı nedir?
Bu toplantılarda katılımcılara müşterinin nasıl karar verdiğini, karar verme mekanizmasının altındaki bilimsel gerçekleri anlatıyoruz. Nörobilim üzerinde son yapılan araştırmalara dayanarak müşterini nasıl etkileyebileceklerini gösteriyoruz. Programda gerçek karar vericinin beynimizin hangi bölgesi olduğunu, neden duygulara hitap etmemiz gerektiğini açıklıyoruz. Yine nörobilim çalışmalarından elde ettiğimiz verilere dayanarak değer mesajlarını ve iddia’larını oluşturma, etkili sunum yapma ve kişiler arası ilişkilerde önem verilmesi gereken noktalara değiniyoruz. Bu açıdan dünyadaki tek work-shop.
Bu Workshop’ta neler anlatılıyor?
21.yüzyılın eğitimli tüketicileri mantıklı görünen seçimlerinde ve kararlarında sandıklarından daha az kontrole sahipler ! Beyni farklı hücresel ve işlevsel özellikleri olan üç bölüme ayırarak inceleyebiliyoruz. Yeni beyin yani neokorteks düşünür, rasyonel verileri işler, entelektüel süreçlerden sorumludur. Orta beyin; hisseder, duyguları işler. Eski beyin ya da sürüngen beyin adını verdiğimiz bölge ise karar vericidir.
Nörobilim alanında yapılan son çalışmalar gösteriyor ki, beyinde satın alma kararı rasyonel gerekçelere dayanarak verilmiyor. Kararları duygularımızın etkisiyle içgüdüsel olarak veriyoruz ve daha sonra verdiğimiz kararı rasyonelize etmeye çalışıyoruz. Nöromarketing ise eski beyni etkileyen süreçleri ve satın alma kararlarının arkasındaki nedenleri inceliyor
Toplantıda satış ve pazarlama dünyasındaki yöneticilere müşterilerin nasıl düşündüğünü kavrayabilmenin pazarlamacıları başarıya götürecek en önemli yol olduğu mesajını veriyoruz. Karar verme mekanizmalarının ardındaki bilimsel gerçekleri öğrenmek ürün özelliklerinden ve ürünlerin piyasa ve müşterilere nasıl ulaştığından daha fazla önem taşıyor. Yeniliklere açık olan pazarlama yöneticileri, konfor alanlarını genişleterek farklı disiplinleri keşfetmeye çalışıyorlar. Bizde onlara beyin, nörobilim alanında yapılmış araştırmaları aktarıyoruz ve bu bilgileri satış ve pazarlama alanında nasıl kullanabileceklerini gösteriyoruz. Örneğin konferansta katılımcılara müşterilerin beynindeki karar verici bölge olan eski beyine ulaşmayı sağlayan 6 temel uyarı hakkında örneklerle detaylı bilgi veriyoruz.
Bunlar;
• Eski Beyin benmerkezcidir.
• Zıtlık eski beynin hızlı ve risksiz karar vermesini sağlar.
• Eski beyin somut ve kolay anlaşılır verilere ihtiyaç duyar
• Eski beyin başlangıç ve bitişlerden hoşlanır
• Eski beyin görseldir
• Eski beyin yalnızca duygular tarafından harekete geçer.
Bu workshop’ta farklı seviyelerden satış ve pazarlama uzmanları müşterinin bakış açısını ve karar verme mekanizmasını öğretiyor.
Nöromarketing sağlık sektöründe nasıl kullanılabilir?
Nöromarketing prensipleri tüm sektörler için geçerli. Hatta kişiler arası iletişimimizde bile aynı yöntemleri uygulayabiliriz. Bir ürün veya hizmeti tanıtırken en etkili yol, hizmeti götürdüğünüz kişinin sıkıntısını keşfetmek. Onun duygularına hitap edebilmek ve en önemlisi ’ben’ değil ’biz’ dilini kullanmak. Yani verdiğiniz hizmet, ürünleriniz hakkında bilgi verirken asıl üzerinde odaklanmanız gereken nokta bu hizmetin kişinin hangi sıkıntısını gidereceğini, kişiye sağlayacağı yararları net bir şekilde anlatmak. Ayrıca hizmeti sunduğumuz kişinin duygularına hitap edebildiğimiz sürece akılda kalıyoruz ve değerimiz artıyor. Duygulara etkili hitap eden markalar veya kurumlar tercih ediliyor.
Dünyada Siemens gibi sağlık alanında çalışan birçok kurum ve sağlığa yönelik hizmetler pazarlayan şirketler bu konuda danışmanlık alıyor. Sağlık veya diğer sektörlerdeki kişisel ilişkilerimizde de aynı prensipler geçerli. İlkel beyin veya eski beyin güvenilir kanıtlar karşısında etkileniyor. Bu kanıtları kolay anlaşılabilir şekilde sunmak önemli. Başarılı kişilerin doğal olarak bu yöntemleri uyguladığını görüyoruz.
Nöromarketing bilmenin avantajları nelerdir?
Nöromarketingin en büyük yararlarından biri satış ve pazarlama için ortak bir dil içermesi. Birçok kurumda satış ve pazarlama bölümleri iletişim için ortak bir dil platformu paylaşmıyor ve firma da bu bölünmüşlüğün faturasını ağır ödüyor.
Nöromarketing ile birlikte satış ve pazarlama işlevleri dört basit ve temel adım üzerinde yoğunlaşıyor ve aşağıdaki mesajlar iletiliyor;
• Müşterinin sıkıntısını teşhis edin: teşhis ederken ’yargılamayın, derinlemesine dinleyin, varsayımlardan kaçının, araştırın ve düşünün
• Firmanızın iddialarını farklılaştırın : yeri doldurulamaz olmak, farklı olmayı gerektirir.
• Kazancı gösterin : kazancı verilerle kanıtlayın
• Eski beyne iletin : eski beyne iletirken siz üslubunu kullanın, büyük resmi gösterin, zıtlıklardan yararlanın, bir hikayeniz olsun
Bütün bunları gerçekleştirmek için öncelikle duygulara hitap etmeyi, etkili sunum hazırlamayı, topluluğa hitap etmeyi, satış ve pazarlamanın tüm diğer boyutlarını etkili kullanmayı öğreniyorsunuz.
Bu programa katılanlar ne gibi bilgiler edinecek?
Sales Brain kurucu ortağı Christophe Morin, tarafından gerçekleştirilecek olan Nöromarketing workshopta katılımcılar bilimsel verilerin ışığında müşterilerinin satın alma kararlarını etkileyen faktörleri öğrenecekler, karar verme sürecinde duyguların rolü üzerinde geniş bir vizyon kazanmış olacaklar.
Günümüzde satış ve pazarlama artık hiç olmadığı kadar zor. Çünkü müşteriler çok bilinçli, rekabet çok yoğun, geleneksel anlaşma tekniklerine olan direnç çok arttı.
Bu workshop etkili pazarlama stratejileri yaratmak ve başkalarını etkileme yeteneğinizi geliştirmek, ikna edici sunumlar yapabilmek ve mesajlarınızın akılda kalıcı bir şekilde sunulabilmesi için devrimsel nitelikte teknikler aktarıyor. İstanbul’da bir önceki konferansımıza katılan kurumların web sitelerindeki değişiklikleri ve farklılaşan iddialarını görmek etkileyiciydi.
Yayınlar
• Neuron, Vol. 44, 379–387, October 14, 2004, Neural Correlates of Behavioral Preference for Culturally Familiar Drinks (http://www.librimedia.com/website/content/research/papers/neural_correlates_of_behavioral_preference_for_culturally_familiar_drinks.pdf)
• Journal of Consumer Research Vol 25 Nov 4 March 1999 Kathryn Braun Consumer Memory ( http://www.jstor.org/discover/10.1086/209542?uid=3739192&uid=2&uid=4&sid=21102060296521)
Kitaplar
• Neuromarketing “Understanding the Buy Button Inside Your Customers’ Brain”(Patrick Renvoise&Christophe Morin )
• Descartes Error (Damasio)
• Neuromarketing (Zurawicki)
• How Customers think (Zaltman)
Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!
Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!
Bu Teste Alerji Duymayın!
Sizin alerjiniz hangisi? Solunum yolu mu, gıda mı, ilaç mı yoksa deri mi? Alerji testleri ne zaman ve nasıl yapılmalı?
21. Yüzyılın hastalığı olan alerjinin önemine değinen Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, erken teşhis ve tedavi sürecinin hastalık açısından değerlendirilmesi için alerji testlerinin nasıl ve ne zaman yapılması gerektiğini anlatıyor.
Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu; alerjinin varlığını ortaya koyan bu testlerin en önemli sebebinin mevcut hastalığın alerjik nedenini belirlemede büyük rol oynaması olduğunun altını çiziyor. Alerji testlerinin, solunum yolu hastalıklarından alerjik nezle ve astım, deri alerjilerinden ürtiker ve anjioödemi, egzamada kontakt dermatit ve atopik dermatit, ilaç alerjisi ve gıda alerjisi kaynaklı hastalıkların bütünsel tedavisi için çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, deri ve kandan alınan örneklerle yapılan testlerin çocuklara her yaşta alerji testi olarak uygulanabileceğini, ancak yönteme mutlaka hastalığın öyküsünü bilen bir alerji uzmanı tarafından karar verilmesi gerektiğini belirtiyor.
“3 Defadan Fazla Nükseden Bronşit Mutlaka Araştırılmalı”
Kronik öksürük için alerjik araştırma yapılmasına hangi durumlarda nasıl karar verilmesi gerektiğini anlatan Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, özellikle çocuklarda sabaha karşı nöbet şeklinde gelen ve zaman zaman kusmaya götüren öksürüklerin alerjik açıdan ele alınması gerektiğinin altını çiziyor. Nuhoğlu, benzer şekilde soğuk algınlığı bulguları olmaksızın egzersiz, gülme veya ağlama sonucu gelen öksürüklerin de alerji testiyle kontrol edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Bronşit hastalarına özellikle dikkat çeken Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu bronşit ataklarının yaşam süresince 3 veya daha fazla gelişmesi durumunda alerji araştırması yapılmasını oldukça elzem buluyor. Bu hastalıklarda hırıltı, hışıltı ataklarının dikkatle incelenmesi gerektiğini belirten Nuhoğlu, özellikle küçük çocuklarda sık soluma ve göğüste inip kalkma şeklinde gözlenebilen nefes darlığının da takip edilmesi gerektiğini söylüyor.
Her Yaşta Yapılabilir
Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, alerji testlerinin her yaşta yapılabildiğini söylerken, altın standard kabul edilen alerji deri testi ve gıda alerji taramalarında elde edilen negatif sonucun ancak 3 yaşın üstünde anlamlı olduğunu belirtiyor. Negatif sonuç alınması durumunda ileriki yaşlarda testin mutlaka tekrarlanması gerektiğini belirten Nuhoğlu, 3 yaş altı çocuklarda testin pozitif çıkmasının ise alerji varlığını ortaya koyduğunu söylüyor.
Alerji testlerinin 3 yaş altı çocuklar için genellikle kandan yapıldığını belirten Nuhoğlu, kullanılan ilaçların alerji testlerine etkisine de değiniyor. Özellikle ağızdan alınan alerji ilaçlarının, alerji deri testi sonucunu değiştirebildiğini ve bu ilaçların kesilemediği durumlarda test güvenilirliğini artırmak için tüm yaş gruplarında kandan araştırmaya gidilmesi gerektiğini vurguluyor.
21. Yüzyılın hastalığı olan alerjinin önemine değinen Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, erken teşhis ve tedavi sürecinin hastalık açısından değerlendirilmesi için alerji testlerinin nasıl ve ne zaman yapılması gerektiğini anlatıyor.
Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu; alerjinin varlığını ortaya koyan bu testlerin en önemli sebebinin mevcut hastalığın alerjik nedenini belirlemede büyük rol oynaması olduğunun altını çiziyor. Alerji testlerinin, solunum yolu hastalıklarından alerjik nezle ve astım, deri alerjilerinden ürtiker ve anjioödemi, egzamada kontakt dermatit ve atopik dermatit, ilaç alerjisi ve gıda alerjisi kaynaklı hastalıkların bütünsel tedavisi için çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, deri ve kandan alınan örneklerle yapılan testlerin çocuklara her yaşta alerji testi olarak uygulanabileceğini, ancak yönteme mutlaka hastalığın öyküsünü bilen bir alerji uzmanı tarafından karar verilmesi gerektiğini belirtiyor.
“3 Defadan Fazla Nükseden Bronşit Mutlaka Araştırılmalı”
Kronik öksürük için alerjik araştırma yapılmasına hangi durumlarda nasıl karar verilmesi gerektiğini anlatan Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, özellikle çocuklarda sabaha karşı nöbet şeklinde gelen ve zaman zaman kusmaya götüren öksürüklerin alerjik açıdan ele alınması gerektiğinin altını çiziyor. Nuhoğlu, benzer şekilde soğuk algınlığı bulguları olmaksızın egzersiz, gülme veya ağlama sonucu gelen öksürüklerin de alerji testiyle kontrol edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Bronşit hastalarına özellikle dikkat çeken Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu bronşit ataklarının yaşam süresince 3 veya daha fazla gelişmesi durumunda alerji araştırması yapılmasını oldukça elzem buluyor. Bu hastalıklarda hırıltı, hışıltı ataklarının dikkatle incelenmesi gerektiğini belirten Nuhoğlu, özellikle küçük çocuklarda sık soluma ve göğüste inip kalkma şeklinde gözlenebilen nefes darlığının da takip edilmesi gerektiğini söylüyor.
Her Yaşta Yapılabilir
Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, alerji testlerinin her yaşta yapılabildiğini söylerken, altın standard kabul edilen alerji deri testi ve gıda alerji taramalarında elde edilen negatif sonucun ancak 3 yaşın üstünde anlamlı olduğunu belirtiyor. Negatif sonuç alınması durumunda ileriki yaşlarda testin mutlaka tekrarlanması gerektiğini belirten Nuhoğlu, 3 yaş altı çocuklarda testin pozitif çıkmasının ise alerji varlığını ortaya koyduğunu söylüyor.
Alerji testlerinin 3 yaş altı çocuklar için genellikle kandan yapıldığını belirten Nuhoğlu, kullanılan ilaçların alerji testlerine etkisine de değiniyor. Özellikle ağızdan alınan alerji ilaçlarının, alerji deri testi sonucunu değiştirebildiğini ve bu ilaçların kesilemediği durumlarda test güvenilirliğini artırmak için tüm yaş gruplarında kandan araştırmaya gidilmesi gerektiğini vurguluyor.
21 Nisan 2013 Pazar
Anne Sütü Alan Bebeklerde Meme Kanseri Riski Azalıyor!
Anne sütü, bebeği enfeksiyon hastalıkları, alerjik rahatsızlıklar, obezite ve diyabet gibi bir çok hastalıktan koruyor. Yapılan araştırmalar anne sütünün aynı zamanda kız bebekleri meme kanseri riskinden de koruduğunu ortaya koyuyor.
Anne sütü bir bebek için vazgeçilmez bir besin kaynağı. Bebeğe sağladığı sayısız yarar var. Anne sütünün bebeklerin sağlığı üzerindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalarsa her geçen gün yeni bir faydasını ortaya çıkartıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Ülkü Tıraş, yapılan son araştırmaların sonuçlarına bakıldığında anne sütünün, bebeği meme kanserinden lösemiye kadar birçok hastalıktan koruyucu etkisi bulunduğunu belirtiyor.
Anne Sütü Bebeği Hastalıklara Karşı Koruyor
Anne sütü alan bebeklerde alerjik hastalıklar, çocukluk çağı şeker hastalığı, ishal, orta kulak enfeksiyonları ve tüm diğer enfeksiyon hastalıkları daha az görülüyor. Hatta yapılan araştırmalar, anne sütünün bağışıklık sistemini güçlendiren özelliği nedeniyle kız bebeklerin ileride meme kanserine yakalanma risklerinin çok daha az olduğunu gösteriyor. Ayrıca anne sütü ile beslenen bebeklerde lösemi yüzde 9, Hodgin lenfoma yüzde 24, çocukluk çağı kanserlerinden biri olan nöroblastomun ise yüzde 41 oranında daha az görülüyor.
Emzirmenin sonunda gelen yağlı süt bebeği obeziteden koruyor
Anne sütü bebeğin ihtiyaçlarına özel olarak üretiliyor. Bu yüzden her annenin sütü kendi bebeğine özel. Hatta emzirmenin başlangıcındaki sütle son kısmı bile birbirinden farklı oluyor. Emzirmenin sonuna geldikçe anne sütünün yağ oranı da artıyor. Bu da bebeğin doymasını sağlıyor. Böylece bebeği obeziteden de koruyor.
İlk Süt, Bebeği Enfeksiyonlardan Korur
Anneden doğum yapar yapmaz gelen ve kolostrum denilen ilk süt bebekler için yaşamsal önem taşıyor. Bebeğin bu dünyadaki ilk besininin mutlaka anne sütü olması gerekiyor. İlk süt enfeksiyonlara karşı koruyucu madde içeriyor. Bu da enfeksiyonlara karşı direnci düşük olan yeni doğan için çok önemli. Bu nedenle bebeklere doğumdan sonra şekerli su gibi başka besinlerin kesinlikle verilmemesi gerekiyor.
Formül Mama Anne Sütünün Yerini Asla Tutmaz
Bebeği hastalıklardan korumak adına anne sütünün, ilk 6 ay tek başına, daha sonra ise ek gıdalarla birlikte 2 yıl boyunca bebeğe mutlaka verilmesi gerekiyor. Özellikle doğumdan sonraki bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığı açısından bebeğin kilosu ölçülerek takip edilmeli. Belirli zaman dilimlerinde aldığı kilo, bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığını gösteriyor. Pek çok anne bebeğinin yeterli kilo almadığını düşünerek, daha tombul olsun diye formül mama verme ihtiyacı duyuyor. Ancak sütleri varken, bebeklerine formül mamaların verilmesi doğru değil. Çünkü bu mamalar anneye ve bebeğe özel olarak üretilmiyor.
Dereotu, Maydanoz ve Nane Suyu Sütü Artırıyor
Anne sütünü artırmak için mümkün olduğu kadar sık aralıklarla bebeği emzirmek ve memeye masaj uygulamak gerekiyor. Bunun yanı sıra anneler mutlaka beslenmelerine özen göstermeli ve bol su tüketmeliler. Dereotu, maydanoz ve naneden elde edilen bitki çayları anne sütünü artırıyor.
Çalışan Anneler de Anne Sütü Verebilir!
Bebeğini belirli bir dönemin sonunda evde bırakıp çalışmaya başlayan anneler emzirme dönemlerinin biteceğini düşünüp, kaygıya kapılıyor. Oysa bu yanlış bir düşünce. Anneler iş yerlerinde belirli aralıklarla sütlerini sağmaya devam ederlerse, bebeklerini istedikleri kadar anne sütüyle besleyebilirler. Süt sağılmaya devam ettikçe, beyinden salgılanan hormonlar da çocuğun süte ihtiyacının sürdüğünü düşünüyor ve bol miktarda salgılanmaya devam ediyor. İş yerinde sağılan anne sütü, özel kaplara konularak buzdolabının kapağında 24 saat, derin dondurucuda ise 6 aya kadar saklanabiliyor. Ancak anne sağma işlemine ara verirse beyin, hormon salgılanmasını azaltıyor, bunun sonucunda da süt yapımı giderek azalıyor.
Anne sütü bir bebek için vazgeçilmez bir besin kaynağı. Bebeğe sağladığı sayısız yarar var. Anne sütünün bebeklerin sağlığı üzerindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalarsa her geçen gün yeni bir faydasını ortaya çıkartıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Ülkü Tıraş, yapılan son araştırmaların sonuçlarına bakıldığında anne sütünün, bebeği meme kanserinden lösemiye kadar birçok hastalıktan koruyucu etkisi bulunduğunu belirtiyor.
Anne Sütü Bebeği Hastalıklara Karşı Koruyor
Anne sütü alan bebeklerde alerjik hastalıklar, çocukluk çağı şeker hastalığı, ishal, orta kulak enfeksiyonları ve tüm diğer enfeksiyon hastalıkları daha az görülüyor. Hatta yapılan araştırmalar, anne sütünün bağışıklık sistemini güçlendiren özelliği nedeniyle kız bebeklerin ileride meme kanserine yakalanma risklerinin çok daha az olduğunu gösteriyor. Ayrıca anne sütü ile beslenen bebeklerde lösemi yüzde 9, Hodgin lenfoma yüzde 24, çocukluk çağı kanserlerinden biri olan nöroblastomun ise yüzde 41 oranında daha az görülüyor.
Emzirmenin sonunda gelen yağlı süt bebeği obeziteden koruyor
Anne sütü bebeğin ihtiyaçlarına özel olarak üretiliyor. Bu yüzden her annenin sütü kendi bebeğine özel. Hatta emzirmenin başlangıcındaki sütle son kısmı bile birbirinden farklı oluyor. Emzirmenin sonuna geldikçe anne sütünün yağ oranı da artıyor. Bu da bebeğin doymasını sağlıyor. Böylece bebeği obeziteden de koruyor.
İlk Süt, Bebeği Enfeksiyonlardan Korur
Anneden doğum yapar yapmaz gelen ve kolostrum denilen ilk süt bebekler için yaşamsal önem taşıyor. Bebeğin bu dünyadaki ilk besininin mutlaka anne sütü olması gerekiyor. İlk süt enfeksiyonlara karşı koruyucu madde içeriyor. Bu da enfeksiyonlara karşı direnci düşük olan yeni doğan için çok önemli. Bu nedenle bebeklere doğumdan sonra şekerli su gibi başka besinlerin kesinlikle verilmemesi gerekiyor.
Formül Mama Anne Sütünün Yerini Asla Tutmaz
Bebeği hastalıklardan korumak adına anne sütünün, ilk 6 ay tek başına, daha sonra ise ek gıdalarla birlikte 2 yıl boyunca bebeğe mutlaka verilmesi gerekiyor. Özellikle doğumdan sonraki bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığı açısından bebeğin kilosu ölçülerek takip edilmeli. Belirli zaman dilimlerinde aldığı kilo, bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığını gösteriyor. Pek çok anne bebeğinin yeterli kilo almadığını düşünerek, daha tombul olsun diye formül mama verme ihtiyacı duyuyor. Ancak sütleri varken, bebeklerine formül mamaların verilmesi doğru değil. Çünkü bu mamalar anneye ve bebeğe özel olarak üretilmiyor.
Dereotu, Maydanoz ve Nane Suyu Sütü Artırıyor
Anne sütünü artırmak için mümkün olduğu kadar sık aralıklarla bebeği emzirmek ve memeye masaj uygulamak gerekiyor. Bunun yanı sıra anneler mutlaka beslenmelerine özen göstermeli ve bol su tüketmeliler. Dereotu, maydanoz ve naneden elde edilen bitki çayları anne sütünü artırıyor.
Çalışan Anneler de Anne Sütü Verebilir!
Bebeğini belirli bir dönemin sonunda evde bırakıp çalışmaya başlayan anneler emzirme dönemlerinin biteceğini düşünüp, kaygıya kapılıyor. Oysa bu yanlış bir düşünce. Anneler iş yerlerinde belirli aralıklarla sütlerini sağmaya devam ederlerse, bebeklerini istedikleri kadar anne sütüyle besleyebilirler. Süt sağılmaya devam ettikçe, beyinden salgılanan hormonlar da çocuğun süte ihtiyacının sürdüğünü düşünüyor ve bol miktarda salgılanmaya devam ediyor. İş yerinde sağılan anne sütü, özel kaplara konularak buzdolabının kapağında 24 saat, derin dondurucuda ise 6 aya kadar saklanabiliyor. Ancak anne sağma işlemine ara verirse beyin, hormon salgılanmasını azaltıyor, bunun sonucunda da süt yapımı giderek azalıyor.
Anne Sütü Alan Bebeklerde Meme Kanseri Riski Azalıyor!
Anne sütü, bebeği enfeksiyon hastalıkları, alerjik rahatsızlıklar, obezite ve diyabet gibi bir çok hastalıktan koruyor. Yapılan araştırmalar anne sütünün aynı zamanda kız bebekleri meme kanseri riskinden de koruduğunu ortaya koyuyor.
Anne sütü bir bebek için vazgeçilmez bir besin kaynağı. Bebeğe sağladığı sayısız yarar var. Anne sütünün bebeklerin sağlığı üzerindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalarsa her geçen gün yeni bir faydasını ortaya çıkartıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Ülkü Tıraş, yapılan son araştırmaların sonuçlarına bakıldığında anne sütünün, bebeği meme kanserinden lösemiye kadar birçok hastalıktan koruyucu etkisi bulunduğunu belirtiyor.
Anne Sütü Bebeği Hastalıklara Karşı Koruyor
Anne sütü alan bebeklerde alerjik hastalıklar, çocukluk çağı şeker hastalığı, ishal, orta kulak enfeksiyonları ve tüm diğer enfeksiyon hastalıkları daha az görülüyor. Hatta yapılan araştırmalar, anne sütünün bağışıklık sistemini güçlendiren özelliği nedeniyle kız bebeklerin ileride meme kanserine yakalanma risklerinin çok daha az olduğunu gösteriyor. Ayrıca anne sütü ile beslenen bebeklerde lösemi yüzde 9, Hodgin lenfoma yüzde 24, çocukluk çağı kanserlerinden biri olan nöroblastomun ise yüzde 41 oranında daha az görülüyor.
Emzirmenin sonunda gelen yağlı süt bebeği obeziteden koruyor
Anne sütü bebeğin ihtiyaçlarına özel olarak üretiliyor. Bu yüzden her annenin sütü kendi bebeğine özel. Hatta emzirmenin başlangıcındaki sütle son kısmı bile birbirinden farklı oluyor. Emzirmenin sonuna geldikçe anne sütünün yağ oranı da artıyor. Bu da bebeğin doymasını sağlıyor. Böylece bebeği obeziteden de koruyor.
İlk Süt, Bebeği Enfeksiyonlardan Korur
Anneden doğum yapar yapmaz gelen ve kolostrum denilen ilk süt bebekler için yaşamsal önem taşıyor. Bebeğin bu dünyadaki ilk besininin mutlaka anne sütü olması gerekiyor. İlk süt enfeksiyonlara karşı koruyucu madde içeriyor. Bu da enfeksiyonlara karşı direnci düşük olan yeni doğan için çok önemli. Bu nedenle bebeklere doğumdan sonra şekerli su gibi başka besinlerin kesinlikle verilmemesi gerekiyor.
Formül Mama Anne Sütünün Yerini Asla Tutmaz
Bebeği hastalıklardan korumak adına anne sütünün, ilk 6 ay tek başına, daha sonra ise ek gıdalarla birlikte 2 yıl boyunca bebeğe mutlaka verilmesi gerekiyor. Özellikle doğumdan sonraki bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığı açısından bebeğin kilosu ölçülerek takip edilmeli. Belirli zaman dilimlerinde aldığı kilo, bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığını gösteriyor. Pek çok anne bebeğinin yeterli kilo almadığını düşünerek, daha tombul olsun diye formül mama verme ihtiyacı duyuyor. Ancak sütleri varken, bebeklerine formül mamaların verilmesi doğru değil. Çünkü bu mamalar anneye ve bebeğe özel olarak üretilmiyor.
Dereotu, Maydanoz ve Nane Suyu Sütü Artırıyor
Anne sütünü artırmak için mümkün olduğu kadar sık aralıklarla bebeği emzirmek ve memeye masaj uygulamak gerekiyor. Bunun yanı sıra anneler mutlaka beslenmelerine özen göstermeli ve bol su tüketmeliler. Dereotu, maydanoz ve naneden elde edilen bitki çayları anne sütünü artırıyor.
Çalışan Anneler de Anne Sütü Verebilir!
Bebeğini belirli bir dönemin sonunda evde bırakıp çalışmaya başlayan anneler emzirme dönemlerinin biteceğini düşünüp, kaygıya kapılıyor. Oysa bu yanlış bir düşünce. Anneler iş yerlerinde belirli aralıklarla sütlerini sağmaya devam ederlerse, bebeklerini istedikleri kadar anne sütüyle besleyebilirler. Süt sağılmaya devam ettikçe, beyinden salgılanan hormonlar da çocuğun süte ihtiyacının sürdüğünü düşünüyor ve bol miktarda salgılanmaya devam ediyor. İş yerinde sağılan anne sütü, özel kaplara konularak buzdolabının kapağında 24 saat, derin dondurucuda ise 6 aya kadar saklanabiliyor. Ancak anne sağma işlemine ara verirse beyin, hormon salgılanmasını azaltıyor, bunun sonucunda da süt yapımı giderek azalıyor.
Anne sütü bir bebek için vazgeçilmez bir besin kaynağı. Bebeğe sağladığı sayısız yarar var. Anne sütünün bebeklerin sağlığı üzerindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalarsa her geçen gün yeni bir faydasını ortaya çıkartıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Ülkü Tıraş, yapılan son araştırmaların sonuçlarına bakıldığında anne sütünün, bebeği meme kanserinden lösemiye kadar birçok hastalıktan koruyucu etkisi bulunduğunu belirtiyor.
Anne Sütü Bebeği Hastalıklara Karşı Koruyor
Anne sütü alan bebeklerde alerjik hastalıklar, çocukluk çağı şeker hastalığı, ishal, orta kulak enfeksiyonları ve tüm diğer enfeksiyon hastalıkları daha az görülüyor. Hatta yapılan araştırmalar, anne sütünün bağışıklık sistemini güçlendiren özelliği nedeniyle kız bebeklerin ileride meme kanserine yakalanma risklerinin çok daha az olduğunu gösteriyor. Ayrıca anne sütü ile beslenen bebeklerde lösemi yüzde 9, Hodgin lenfoma yüzde 24, çocukluk çağı kanserlerinden biri olan nöroblastomun ise yüzde 41 oranında daha az görülüyor.
Emzirmenin sonunda gelen yağlı süt bebeği obeziteden koruyor
Anne sütü bebeğin ihtiyaçlarına özel olarak üretiliyor. Bu yüzden her annenin sütü kendi bebeğine özel. Hatta emzirmenin başlangıcındaki sütle son kısmı bile birbirinden farklı oluyor. Emzirmenin sonuna geldikçe anne sütünün yağ oranı da artıyor. Bu da bebeğin doymasını sağlıyor. Böylece bebeği obeziteden de koruyor.
İlk Süt, Bebeği Enfeksiyonlardan Korur
Anneden doğum yapar yapmaz gelen ve kolostrum denilen ilk süt bebekler için yaşamsal önem taşıyor. Bebeğin bu dünyadaki ilk besininin mutlaka anne sütü olması gerekiyor. İlk süt enfeksiyonlara karşı koruyucu madde içeriyor. Bu da enfeksiyonlara karşı direnci düşük olan yeni doğan için çok önemli. Bu nedenle bebeklere doğumdan sonra şekerli su gibi başka besinlerin kesinlikle verilmemesi gerekiyor.
Formül Mama Anne Sütünün Yerini Asla Tutmaz
Bebeği hastalıklardan korumak adına anne sütünün, ilk 6 ay tek başına, daha sonra ise ek gıdalarla birlikte 2 yıl boyunca bebeğe mutlaka verilmesi gerekiyor. Özellikle doğumdan sonraki bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığı açısından bebeğin kilosu ölçülerek takip edilmeli. Belirli zaman dilimlerinde aldığı kilo, bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığını gösteriyor. Pek çok anne bebeğinin yeterli kilo almadığını düşünerek, daha tombul olsun diye formül mama verme ihtiyacı duyuyor. Ancak sütleri varken, bebeklerine formül mamaların verilmesi doğru değil. Çünkü bu mamalar anneye ve bebeğe özel olarak üretilmiyor.
Dereotu, Maydanoz ve Nane Suyu Sütü Artırıyor
Anne sütünü artırmak için mümkün olduğu kadar sık aralıklarla bebeği emzirmek ve memeye masaj uygulamak gerekiyor. Bunun yanı sıra anneler mutlaka beslenmelerine özen göstermeli ve bol su tüketmeliler. Dereotu, maydanoz ve naneden elde edilen bitki çayları anne sütünü artırıyor.
Çalışan Anneler de Anne Sütü Verebilir!
Bebeğini belirli bir dönemin sonunda evde bırakıp çalışmaya başlayan anneler emzirme dönemlerinin biteceğini düşünüp, kaygıya kapılıyor. Oysa bu yanlış bir düşünce. Anneler iş yerlerinde belirli aralıklarla sütlerini sağmaya devam ederlerse, bebeklerini istedikleri kadar anne sütüyle besleyebilirler. Süt sağılmaya devam ettikçe, beyinden salgılanan hormonlar da çocuğun süte ihtiyacının sürdüğünü düşünüyor ve bol miktarda salgılanmaya devam ediyor. İş yerinde sağılan anne sütü, özel kaplara konularak buzdolabının kapağında 24 saat, derin dondurucuda ise 6 aya kadar saklanabiliyor. Ancak anne sağma işlemine ara verirse beyin, hormon salgılanmasını azaltıyor, bunun sonucunda da süt yapımı giderek azalıyor.
20 Nisan 2013 Cumartesi
Yemek Keyfiniz Kâbusa Dönmesin
Halk arasında diş kamaşması olarak bilinen diş hassasiyeti ağız ve diş sağlığı için önemli bir konu. Birçok insan soğuk ya da sıcak bir şeyler içtiğinde ya da yediğinde dişlerinde bir ağrı hisseder. Fakat bu konuyu önemsemez.
Dikkate alınmayan diş hassasiyeti yeme ve içme keyfini kâbusa çevirebiliyor. Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu toplum arasında diş kamaşması olarak adlandırılan diş hassasiyetini nedenlerini ve alınabilecek önlemleri anlatıyor.
Diş hassasiyeti dişleri kaplayan dentin tabakasının zarar görmesi sonucu ortaya çıkar. Dişlerin kökleri diş eti ile kaplıdır. Fakat diş etlerinin çekilmesi ile birlikte diş tamamen ortaya çıkar. Bu şekilde de sıcak, soğuk, tatlı ve ekşi besinler tüketildiğinde dişlerde ani bir tepki ve sinir uyarılmalarına neden olur. Bu durum özellikle sıcak gıdanın ardından soğuk bir şey yenmesi ya da içilmesinden sonra daha fazla hissedilir.
Diş Hassasiyetini Sebep Olan Faktörler
Diş Eti Çekilmesi: Diş etlerinin çekilmesi dişlerin dentin tabakasının ortaya çıkmasına sebep olur. Bu şekilde koruyucu tabakanın zarar görmesi diş hassasiyetini artırır.
Dişlerin Sert Fırçalanması: Dişlerin sert ve hızlı fırçalanması ile diş etleri zarar görür. Dişlerin dentin ve enamel adlı tabakaların aşınmasına neden olur.
Diş Gıcırdatma: Dişlerin bir birbirine sürtünmesi ile birlikte dişin enamel tabaksı zarar görür ve dişler hassaslaşır. Buna bağlı olarak ta sinir uçları daha fazla acı hisseder.
Diş iltihapları: Dişler üzerinde kalan tartar ve bakterilerden oluşan iltihaplar diş etine zarar verir. Şiş olan diş etleri zarar görerek diş kökünü destekleme ve koruma özelliğini kaybeder.
Diş plakları: Diş köklerine yakın bölgelerde birken plak ve tartarlar diş hassasiyetine neden olur.
Diş Beyazlatma Ürünleri: Piyasada satılan peroksitli ve sodalı malzemelerden yapılmış olan diş beyazlatıcılar da diş hassasiyetine sebep verir.
Kırık ve çürük dişler: Ağız içerisinde oluşan kırık ve dişlerdeki çürükler de diş ve diş etlerinde hassasiyete neden olur. Bu sebeple diş sağlığı için mutlaka rutin kontrollere gidilmelidir.
Asitli yiyecek ve içerecekler: İçerisinde asit bulunan asitli yiyecek ve içecekler dişlerin enamel tabakasını eriterek zarar verir. Bu nedenle limon, narenciye veya meşrubat gibi ürünler kişilerde diş hassasiyetine neden olur.
Ağız çalkalama solüsyonları: Piyasada satılan asit içerikli solüsyonlar diş hassasiyetine sebep olabilir.
Dişler Hassasiyete Karşı Nasıl Korunabilir?
- Dişlerinize yumuşak diş fırçalarını kullanın ve sert değil daha yumuşak hareketlerle dişlerinizi fırçalayın
- Ağız içi ve diş temizliğinize dikkat edin
- Hassas dişler için üretilmiş diş macunlarını kullanın
- Florlu diş bakım ürünlerini kullanın
- Yediğiniz ve içtiğiniz gıdalara dikkat edin.
- Sıcak ve soğuk gıdaları birlikte tüketmeyin.
- Rutin olarak diş kontrollerinizi yaptırın.
Diş Hassasiyeti İçin Hangi İşlemler Uygulanabilir?
- Dişlerin açığa çıkan yüzeyleri düzeltilebilir.
- Diş etlerine müdahaleler yapılabilir.
- Dişlerde tartar ve plaklar varsa temizlenebilir.
- Dişlerin eksilen tabakalarına dolgu malzemeleriyle yenileme işlemi yapılabilir.
- Diş gıcırdamasına sebep olan sorunlar giderilebilir.
Dikkate alınmayan diş hassasiyeti yeme ve içme keyfini kâbusa çevirebiliyor. Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu toplum arasında diş kamaşması olarak adlandırılan diş hassasiyetini nedenlerini ve alınabilecek önlemleri anlatıyor.
Diş hassasiyeti dişleri kaplayan dentin tabakasının zarar görmesi sonucu ortaya çıkar. Dişlerin kökleri diş eti ile kaplıdır. Fakat diş etlerinin çekilmesi ile birlikte diş tamamen ortaya çıkar. Bu şekilde de sıcak, soğuk, tatlı ve ekşi besinler tüketildiğinde dişlerde ani bir tepki ve sinir uyarılmalarına neden olur. Bu durum özellikle sıcak gıdanın ardından soğuk bir şey yenmesi ya da içilmesinden sonra daha fazla hissedilir.
Diş Hassasiyetini Sebep Olan Faktörler
Diş Eti Çekilmesi: Diş etlerinin çekilmesi dişlerin dentin tabakasının ortaya çıkmasına sebep olur. Bu şekilde koruyucu tabakanın zarar görmesi diş hassasiyetini artırır.
Dişlerin Sert Fırçalanması: Dişlerin sert ve hızlı fırçalanması ile diş etleri zarar görür. Dişlerin dentin ve enamel adlı tabakaların aşınmasına neden olur.
Diş Gıcırdatma: Dişlerin bir birbirine sürtünmesi ile birlikte dişin enamel tabaksı zarar görür ve dişler hassaslaşır. Buna bağlı olarak ta sinir uçları daha fazla acı hisseder.
Diş iltihapları: Dişler üzerinde kalan tartar ve bakterilerden oluşan iltihaplar diş etine zarar verir. Şiş olan diş etleri zarar görerek diş kökünü destekleme ve koruma özelliğini kaybeder.
Diş plakları: Diş köklerine yakın bölgelerde birken plak ve tartarlar diş hassasiyetine neden olur.
Diş Beyazlatma Ürünleri: Piyasada satılan peroksitli ve sodalı malzemelerden yapılmış olan diş beyazlatıcılar da diş hassasiyetine sebep verir.
Kırık ve çürük dişler: Ağız içerisinde oluşan kırık ve dişlerdeki çürükler de diş ve diş etlerinde hassasiyete neden olur. Bu sebeple diş sağlığı için mutlaka rutin kontrollere gidilmelidir.
Asitli yiyecek ve içerecekler: İçerisinde asit bulunan asitli yiyecek ve içecekler dişlerin enamel tabakasını eriterek zarar verir. Bu nedenle limon, narenciye veya meşrubat gibi ürünler kişilerde diş hassasiyetine neden olur.
Ağız çalkalama solüsyonları: Piyasada satılan asit içerikli solüsyonlar diş hassasiyetine sebep olabilir.
Dişler Hassasiyete Karşı Nasıl Korunabilir?
- Dişlerinize yumuşak diş fırçalarını kullanın ve sert değil daha yumuşak hareketlerle dişlerinizi fırçalayın
- Ağız içi ve diş temizliğinize dikkat edin
- Hassas dişler için üretilmiş diş macunlarını kullanın
- Florlu diş bakım ürünlerini kullanın
- Yediğiniz ve içtiğiniz gıdalara dikkat edin.
- Sıcak ve soğuk gıdaları birlikte tüketmeyin.
- Rutin olarak diş kontrollerinizi yaptırın.
Diş Hassasiyeti İçin Hangi İşlemler Uygulanabilir?
- Dişlerin açığa çıkan yüzeyleri düzeltilebilir.
- Diş etlerine müdahaleler yapılabilir.
- Dişlerde tartar ve plaklar varsa temizlenebilir.
- Dişlerin eksilen tabakalarına dolgu malzemeleriyle yenileme işlemi yapılabilir.
- Diş gıcırdamasına sebep olan sorunlar giderilebilir.
Sağlıklı sutyen seçimi nasıl yapılır?
Uzmanlar, günlük kullanımlar için çok sıkı olmayan göğüslere tam oturan pamuklu kumaştan üretilmiş doğal boyalarla boyanmış sutyen kullanılmasını tavsiye ediyor.
Sutyen seçerken dikkat etmeniz gerekenler kısaca şu şekilde açıklanabilir…
Spor yaparken de tabii ki zıplama hoplamalara karşı koruyucu sıkı spor için üretilmiş özel sutyenler kullanılmalı. Sutyen alırken birkaç noktaya dikkat etmek şıklığınız ve rahatınız için çok yaralı olacaktır.
Sutyeninizi yeni aldığınızda en uç agrafta (klipste) rahatsanız sorun yok demektir. Sutyenler kullandıkça gevşerler. İlerde sutyeniniz gevşedikçe daha yakın agraflara takabilirsiniz. Sutyen almadan mutlaka doğru beden ölçünüzü bildiğinizden emin olun.
Göğüsleriniz sutyen kabından taşıyorsa beden ölçünüzde bir hata var demektir. Göğüslerin sutyenin üst kısmından kontrolsüz olarak dışarıya doğru bombe yapacak şekilde taşması hoş bir görünüm oluşturmaz. Sutyeninizin arka bantı yere paralel olarak sırtından geçmelidir. Eğer bu bant yukarıda kalıyorsa askılar olması gerektiğinden daha kısa ayarlanmış ya da sutyen üzerinize göre değil demektir.
Regl öncesi dönemde normal dönemlerde giyeceğiniz sutyenleri almayın. Memelerinizin bu dönemde büyümesi, normal dönemlerde giyemeyeceğiniz sutyenlere sahip olmanıza yol açabilir. Aslında doğrusu kadınların bu iki farklı dönem için ayrı ayrı sutyenlere sahip olmasıdır.
Kendinize regl dönemleri için normal bedeninizden farklı bedende bir ya da iki sutyen almanızı öneririz. Göğüslerinizin dolgun görünmesi için ‘push-up’ denilen içten dolgulu sutyenleri tercih edebilirsiniz. Bu tip sutyenlerin dolguları günümüzde sıvı, hava ve pamuk gibi çeşitli malzemelerle oluşturulmaktadır.
Beğendiğiniz birini seçmekte serbestsiniz; hepsi hemen hemen aynı rahatlıktadır. Ancak sıvı dolgulu push-up’ların göğsün kendi dokusuna daha yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Eğer sutyeninizin agraflarının arkada olması sizi zorluyorsa ya da biraz değişiklik ve pratiklik arayışındaysanız önden agraflı yani önden açılan sutyenleri deneyebilirsiniz. Genel olarak şöyle de bir saptama yapabiliriz; aldığınız sutyen rahatsa ve sizce güzel gözüküyorsa sorun yok demektir.
Sutyen seçerken dikkat etmeniz gerekenler kısaca şu şekilde açıklanabilir…
Spor yaparken de tabii ki zıplama hoplamalara karşı koruyucu sıkı spor için üretilmiş özel sutyenler kullanılmalı. Sutyen alırken birkaç noktaya dikkat etmek şıklığınız ve rahatınız için çok yaralı olacaktır.
Sutyeninizi yeni aldığınızda en uç agrafta (klipste) rahatsanız sorun yok demektir. Sutyenler kullandıkça gevşerler. İlerde sutyeniniz gevşedikçe daha yakın agraflara takabilirsiniz. Sutyen almadan mutlaka doğru beden ölçünüzü bildiğinizden emin olun.
Göğüsleriniz sutyen kabından taşıyorsa beden ölçünüzde bir hata var demektir. Göğüslerin sutyenin üst kısmından kontrolsüz olarak dışarıya doğru bombe yapacak şekilde taşması hoş bir görünüm oluşturmaz. Sutyeninizin arka bantı yere paralel olarak sırtından geçmelidir. Eğer bu bant yukarıda kalıyorsa askılar olması gerektiğinden daha kısa ayarlanmış ya da sutyen üzerinize göre değil demektir.
Regl öncesi dönemde normal dönemlerde giyeceğiniz sutyenleri almayın. Memelerinizin bu dönemde büyümesi, normal dönemlerde giyemeyeceğiniz sutyenlere sahip olmanıza yol açabilir. Aslında doğrusu kadınların bu iki farklı dönem için ayrı ayrı sutyenlere sahip olmasıdır.
Kendinize regl dönemleri için normal bedeninizden farklı bedende bir ya da iki sutyen almanızı öneririz. Göğüslerinizin dolgun görünmesi için ‘push-up’ denilen içten dolgulu sutyenleri tercih edebilirsiniz. Bu tip sutyenlerin dolguları günümüzde sıvı, hava ve pamuk gibi çeşitli malzemelerle oluşturulmaktadır.
Beğendiğiniz birini seçmekte serbestsiniz; hepsi hemen hemen aynı rahatlıktadır. Ancak sıvı dolgulu push-up’ların göğsün kendi dokusuna daha yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Eğer sutyeninizin agraflarının arkada olması sizi zorluyorsa ya da biraz değişiklik ve pratiklik arayışındaysanız önden agraflı yani önden açılan sutyenleri deneyebilirsiniz. Genel olarak şöyle de bir saptama yapabiliriz; aldığınız sutyen rahatsa ve sizce güzel gözüküyorsa sorun yok demektir.
19 Nisan 2013 Cuma
"CAN GÜVENLİĞİM OLANA KADAR MESLEĞİMİ YAPMAYACAĞIM"
Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi’nde bir hasta yakını dün akşam saatlerinde ağır küfür ve hakaretler ettiği bir asistan hekimle hemşireyi, belindeki silahı gösterip “Ölmek mi istiyorsun?” diyerek ölümle tehdit ettiği iddasıyla protesto düzenlendi. Şiddete uğradığını belirten Dr. Batuhan Erdoğdu, "Can güvenliğim olana kadar mesleğimi yapmayacağım” dedi.
Ankara Tabip Odası üyelerince, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesinde görevli bir hekimle hemşirenin fiziksel ve sözel şiddete maruz kaldığı iddasıyla protesto düzenlendi. İbn-i Sina Hastanesinde bugün yaşanan şiddet olayına tepki koymak için hastanenin poliklinik servislerinde hizmet verilmiyor.
Hastane bahçesindeki eylemde, asistan hekimler adına konuşan Dr. İzzet Doğan, dün gece hastanelerinin endokrinoloji kliniğinde bir asistan hekimle hemşireye hasta yakını tarafından sözel ve fiziksel saldırı yapıldığını ve silahla ölüm tehdidinde bulunulduğunu öne sürdü. Yaptığı konuşmada, sağlık çalışanlarının çok sık şiddete maruz kaldığını söyleyen Doğan, "Artık hekimlik yapılamaz hale gelmiştir. Bakanlık hastayla sağlık çalışanlarını karşı karşıya getirici politikalardan vazgeçmelidir. Sağlıkta şiddet yasası bir an önce Mecliste kabul edilmelidir" dedi.
Şiddete uğradığını belirten İç Hastalıkları Anabilim Dalı Asistanı Dr. Batuhan Erdoğdu ise olayı kınayarak, "Can güvenliğim olana kadar mesleğimi yapmayacağım" diye konuştu.
“Olumsuz Bir Sonuç Alınması Halinde Eylemlerimize Devam Edeceğiz”
Ankara Tabip Odası Başkanı Özden Şener ise şunları söyledi: “Gözaltına alınan hasta yakını Metin Ataoğlu hakkındaki kararın bugün öğleden sonra açıklanacak. Kararı öğrenmek için adliye önüne yürüyeceğiz. Olumsuz bir sonuç alınması halinde eylemlerimize devam edeceğiz.”
Konuşmaların ardından "herkese sağlık güvenli gelecek" şeklinde slogan atan sağlık çalışanları, adliyeye yürüdü. Adliye binası bahçesinde toplanan sağlık çalışanları, sonucu öğreninceye kadar beklediler.
Gözaltı Süresi Uzatıldı
Adliye binası bahçesinde toplanan sağlık çalışanları, şiddet uyguladığı iddia edilen Metin Ataoğlu'nun gözaltı süresinin uzatılması üzerine buradan ayrılarak Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi'ne döndü. Eyleme katılan hastanenin sağlık çalışanları, bir araya geldi. Toplantıda, şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler ve taleplerin ele alınacağı, bunların hastane yönetimi ve öğretim üyelerine iletileceği öğrenildi.
ANKARA TIPTA ASİSTAN HEKİME DARP!
Alınan bilgilere göre; dün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi'nde Asistan Hekim darp edildi.
Hasta yakını tarafından darp edilen hekim şahsın silahlı olduğunu söylediği alınan bilgiler arasında. Darp edilen hekim, saldırgan hakkında suç duyurusunda bulundu.
Endokrinoloji servisinde gerçekleşen olayı protesto etmek amacıyla dahiliye ve cerrahi bölümü asistan hekimleri bugün greve gidiyorlar. Ayrıca grev yapan hekimler bugün hastanede basın açıklamasında bulunacaklar.
Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!
Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!
SAĞLIK BAKANI AMERİKA'DA
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Amerika’da gemi hastane incelemelerinde bulundu.
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nihat Tosun resmi twitter adresinden gemi hastane inceleme fotoğraflarını paylaştı. Sağlık Bakanı ve beraberindeki heyetle Amerika’da 2 hastane gemisinden biri olan ve Pasifik kıyısında San Diego'da Amerikan donanmasına ait limanda demirli olan USNS Mercy Hastane gemisini ziyaret edip, bilgi aldı. Gemi Hastane Kaptan Köşkü incelendi ve simülasyonda hastaya müdahale değerlendirildi.
Ayrıca Müezzinoğlu, Gemi Hastane yetkililerine plaket verdi. Gemi hastane yetkilileri tarafından da Nihat Tosun’a hatıra plaketi verildi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)