30 Nisan 2012 Pazartesi

Biyopsi Tanısı ve Evreleme

Biyopsi Tanısı ve Evreleme
Yumuşak doku sarkomlarının ayırıcı tanısında öncelikle infeksiyon, gangliyon, lipom, lenfanjiom, leiomiyom ve nörinom gibi benign lezyonları düşünmek gerekir.11,35 Primer veya metastatik karsinomlar, melanoma ve lemfomaların göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Tanıda    gecikme    sıkça    gözlenir,    genelde    ekstremite    ve    gövde liomyosarkomlarında ayırıcı tanıda çok sık yanılgıya neden olan lezyonlar hematomlar ve büyük adale fıtıklarıdır. Epiteloid sarkom, infeksiyon olarak yanlışlıkla tedavi edilebilen ülserleşen bir nodül
olarak görülebilir.
İmmünohistokimyasal boylar (örn. Vimentin, keratin, desmin, leukocyte common antigen, S-100), elektron mikroskopik incelemeler, sitogenetik ve moleküler analizler ayırıcı tanıya gidilmesinde yararlı incelemelerdir
Evreleme
Histolojik Derecelendirme (Grade)
YDS’nin histolojik derecesi prognostik unsurların en önemlisidir. Tedavi planlaması, histopatolojik tip kadar derecelendirme ile ilişkilidir Tümörün derecesine doğru olarak karar verebilmek için yeterli sayıda doku örneği uygun bir biçimde hazırlanıp incelenmelidir. Yapınla çalışmalar göstermiştir ki sarkomlara, %25’i ile %40’ı arasında yanlış teşhis konulmuş veya sarkomlar yanlış sınıflandırılmışlardır. Dereceyi belirleyen özellikler sellülarite, diferansiyasyon, pleomorfizim, nekroz, mitozun derecesi ve stromal içeriğe dayandırılır.
Prognostik özellikleri belirleyen dereceye göre farklı biyolojik davranış bulunabilir. Örneğin yüzeyel yerleşimdeki MFH ve konjenital fibrosarkom “grade III” tümörler olmasına rağmen metastatik yayılımı oldukça düşüktür. Derin yerleşimli MPSKT’ü bulunan ve Recklighausen hastalığı olan bireylerde evre I olan tümör (uniform görünümde ve düşük mitoz) olmasına rağmen oldukça agresif seyir gösterir.40
YDS’de histolojik tipden bağımsız olarak derecelendirme ikili (düşük, yüksek), üçlü(I,II,III veya düşük, intermedier [sınırda malignite], yüksek) veya dörtlü sistemde yapılabilir.40 Tedavinin planlanmasında düşük (grade I-II) ve yüksek (grade III-IV) derece şeklinde kaba sınıflama yeterlidir. Açık ve net kararların verilebilmesi güç olmasına rağmen hastaya pratik yaklaşımı kolaylaştırmaktadır.
French Federation of Cancer Centers Sarcoma Group’ (FNCLCC) ve National Cancer Institute (NCI) yaygın olarak kullanılan derecelendirme sistemidir.44 Tablo4’de belirtildiği    gibi    tümör    diferansiyasyonu,    mitoz    ve    nekroz    oranına    göre
değerlendirilir
AJCC evreleme sisteminde, 4 tümör derecesi tanımlanmıştır; iyi diferansiye (G1), orta diferansiye (G2), kötü diferansiye (G3), diferansiye edilemeyen (G4).
Her durumda kusursuz biçimde uygulanabilen bir derecelendirme sistemi yoktur. Çok sayıda malign tümör için, histopatolojik tanının konması ve tiplendirmenin yapılması, derecelendirmenin de otomatik olarak yapılması anlamını taşır. Örnek olarak, iyi diferansiye liposarkoma düşük, pleomorfik liposarkoma yüksek derecelidir. Berrak hücreli sarkom ve epiteloid sarkom, histopatolojik özellikleri nasıl olursa olsun yüksek dereceli olarak kabul edilirler. Sinovyal sarkom ve hemanjiyaperisitomun derecelendirme parametreleri henüz ortaya konulamamıştır.

29 Nisan 2012 Pazar

BU TOPLANTININ AMACI FARKLI


Bu yıl 17.’si yapılan Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları Mezuniyet Sonrası Eğitim Kursunun geliri tıp fakültesi öğrencilerinin okutulması için harcanıyor.

Türkiye’de ilk mezuniyet sonrası eğitimini başlatan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları, Kardiyoloji ve Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalları bu sene 17. Mezuniyet Sonrası Eğitim Kursu'nu düzenledi. Kursu düzenleyen Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları Eğitim ve Sosyal Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu üyeleri bu toplantıların asıl amacının, hekimleri mezuniyet sonrası yeni gelişmelerden haberdar etmek ve iç hastalıkları alanında bilgi eksikliğini tamamlamak; kursun bir diğer amacının ise kursun gelirini tıp fakültesi öğrencilerinin okutulması için harcamak olduğunu belirttiler. Halen 30'un üzerinde ihtiyacı olan tıp fakültesi öğrencisine aylık düzenli burs verildiğini ifade ettiler.

Kursun bilimsel sekretaryasını yürüten ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Ünitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nilgün Sayınalp toplantı hakkında Sağlık Dergisi’ne şu bilgileri verdi: “İç Hastalıkları, Kardiyoloji ve Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinin konuşmacı olduğu17. Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları Mezuniyet Sonrası Eğitim Kursuna (MSEK) aile hekimleri, pratisyen hekimler ve iç hastalıkları uzmanları ile asistanları katıldı. Kursta interaktif toplantılara ağırlık verilerek iç hastalıkları alanındaki en güncel bilgiler çeşitli olgu örnekleri ile tartışıldı. Amacımız iç hastalıkları alanında sık karşılaşılan sağlık sorunlarına öncelikli olarak yer vermek, bu konulardaki yeni gelişmelerden katılımcıları haberdar etmek ve bunları, konusunda uzman konuşmacılarımızla detaylı olarak tartışarak ortak yaklaşım ve çözüm yolları önermek. Kursumuz 1995 yılından bugüne kadar düzenli olarak her yıl düzenlenmektedir. Bu alanda öncü olan kursumuz artık gelenekselleşmiş bir konumdadır. Türkiye'nin her yerinden yıllardır düzenli olarak gelen katılımcılarımız var. Bu yılki toplantı yaklaşık 250 katılımcı ile gerçekleştirildi. Gördüğümüz ilgi karşısında toplantının hedefine ulaştığını düşünüyor ve önümüzdeki yıllarda da devam etmek istiyoruz. Kurstan elde edilen gelirin tamamının tıp fakültesi öğrencilerine burs olarak verilmesi ve bu yolla öğrencilerin eğitimine katkıda bulunmamız bizim için en önemli motivasyon kaynağı oluyor.”

Uzun Yaşamın Sırları
Toplantı süresince alanında uzman konuşmacılar iç hastalıklarının değişik dallarında konferanslar verdiler. Geriatri Ünitesi Başkanı Prof. Dr. Servet Arıoğul, “Uzun ve sağlıklı yaşamın sırları” konulu, ilgiyle izlenen bir konferans verdi. Kardiyoloji Anabilim dalından Prof. Dr. Giray Kabakçı kardiyovasküler hastalıklarda yeni ruhsatlanan pıhtılaşmayı önleyici ilaçlar ile ilgili bilgileri aktardı. Prof. Dr. Murat Akova son bir yılda infeksiyon hastalıkları alanındaki gelişmeleri özetledi.
Prof.Dr. Miyase Bayraktar'ın başkanlık yaptığı panelde ülkemizde görülme sıklığı yüzde 10'u geçen bir hastalık olan Diabetes Mellitus'un bakım ve tedavisi, konunun uzmanları tarafından tartışıldı.


Anemide Yanlış İlaç Seçimi
Prof. Dr. Nilgün Sayınalp anemiye klinik ve laboratuvar yaklaşımı anlattı. Dr. Sayınalp aneminin özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için önemli bir halk sağlığı problemi olduğunu vurguladı, dünya nüfusunun yüzde 30’unun anemik olduğunun kabul edildiğini ve bunların çoğunluğunun demir eksikliğine bağlı olduğunu belirtti. Prof. Dr. Sayınalp, sözlerine şöyle devam etti: " Demir eksikliği anemisinin nedeni beslenme yetersizliği olabileceği gibi o ana kadar hiçbir belirti vermemiş kolon kanseri de olabilir. O nedenle demir eksikliği olan hastaların tanısının doğru konulması, demir eksikliği nedeninin araştırılması, uygun tedavi verilmesi ve iyi izlenmesi gerekir. Tedavide en sık karşılaşılan problemler yanlış ilaç seçimi veya hastanın ilacı yanlış ya da yetersiz kullanımıdır. Katılımcılar yoğun ilgilerini çeken bu konuda çok sayıda soru yönelttiler, konuyu detaylı olarak konuşma imkanı bulduk. "

28 Nisan 2012 Cumartesi

Elma Sirkesinin Faydaları ve Kullanımı

Elma Sirkesinin Faydaları
Elma Sirkesinin Faydaları
Elma sirkesinin faydaları saymakla bitmeyecek kadar fazla olup, bir çok hastalığa ve sağlık şikayetine iyi gelmektedir. Vücut temizliği en önemli sağlık konularından birisidir. Bu konuya azami derecede dikkat edilmesi mutlu bir hayatın habercisidir. Elma sirkesinin faydaları şu şekilde sıralanabilir:



Elma sirkesi iltihapa çok faydalıdır. Elma sirkesinin iltihapları kurutan bir özelliği vardır. Az bir elma sirkesi bakterileri öldürmek için yeterlidir.

Elma sirkesinin antiseptik olma özelliği vardır. Elma sirkesi vücudun hücrelerine hiçbir zarar vermeden, vücutta birikmiş toksinleri söker atar.

Elma sirkesi cildin bakımı için de faydalıdır. Su ve çiçek balı ile karıştırılıp sabah aç karnına içildiğinde, özellikle sivilcelere iyi geldiği söylenir. Aynı zamanda sesin kısık olmasına karşı da etkilidir.

Elma sirkesi böbrek taşları için de oldukça etkilidir.

Saçtaki kepek oluşumuna karşı da elma sirkesi faydalıdır.

“KIKIRDAK VE MENİSKUS BAĞIŞI TEŞVİK EDİLMELİ”

İnsanların kemik bağışı yapıldığını bilmediğini belirten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Binnet, “Avrupa’da yılda 250 transplantasyon yapılıyor. Ülkemizde 10’da biri olan rakamlarla uğraşıyoruz” dedi.

Kıkırdak, doku ve menİsküs bağışının, Türkiye’de yasal hale gelmesiyle birlikte Ankara Üniversitesi bünyesinde bağışlanan kıkırdak, doku ve menİsküslerin korunup saklanabileceği bir doku bankası kuruldu. Günümüzde giderek artan kıkırdak, doku ve menİsküs yaralanmalarının tedavisinde yapılan kıkırdak yenileme teknikleri ve menisküs transplantasyonları hayat kurtararak hareket sistemi hastalıklarına çözüm oluyor ve çok sayıda hastayı hayata bağlıyor. Doku bağışı ve doku nakli ile hareket sistemi hastalıklarının tedavi edilebileceğine dikkat çeken Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Binnet, hareket sistemi hastalıkları ile mücadele en önemli etkenin doku bağışı ve doku nakli olduğunu kaydetti.

İlk Menisküs Nakli
Ülkemizde ilk menisküs nakli 1991 yılında Prof. Dr. Mehmet Binnet tarafından yapıldı. Transplantasyonların rejeneratif tıbbın en önemli bölümü olduğunu kaydeden Prof. Dr. Binnet, Sağlık Dergisi’ne şu bilgileri verdi: “Aynı ölçüleri içeren bir kadavradan dokuyu alıp, gereksinimi olan insana naklediyorsunuz. Mevcut sistem içerisinde de en başarılı olduğumuz nakiller, hareket sistemi yani iskelet sistemi, kemik, kıkırdak, menisküs ve bağ doku. Vücudun kabul etmeme sorunu böbrek ve karaciğer gibi değil. Vücut bu konularda daha hoşgörülü, belli bir disiplinle de içine alıyor ve kendi parçası haline getiriyor. Bu yüzden transplantasyonlar önümüzdeki yıllarda özellikle hareket sisteminde Türkiye’de çok gündeme gelecek.

Avrupa’da Yılda 250 Transplantasyon
Bu zamana kadar Amerika’da menisküs transplantasyonu sayısı 5 bin vakayı buldu. Avrupa’da yılda 250 transplantasyon yapılıyor. Ülkemizde 10’da biri olan rakamlarla uğraşıyoruz.

Kemik Naklinin Önü Açılmalı
Kemik sorunu olanlara kadavradan kemik transplantasyonu yapılıyor. İnsanlar böyle bir organ bağışı olduğunu bilmiyor. Hareket sisteminin bağışını kimse istemiyor. Kemik tümörü ya da kanserde transplantasyon yapılıyor. Gerekli olduğunda yurt dışından getirtiliyor ancak kendi ülkelerinde kullandıkları için kalırsa Türkiye’ye geliyor. Türkiye’ye gönderirken de risk almamak için steril ediyorlar ve çok uzun mesafe geleceği için canlı gelmiyor. Taze kadavranın çok büyük avantajları var. Kemik naklinde uyum sorunu yaşanmıyor. Önemli olan boyutlarının uyması ondan sonrası nakil yapılıyor.”

Kıkırdak Nakli
Prof. Dr. Mehmet Binnet, kıkırdak tedavisinde kök hücrelerin kullanımının Türkiye’de daha eskiye dayandığını, yaklaşık 12 yıl önce kıkırdak tedavisini gerçekleştirdikleri hastanın şuan askerlik görevini yaptığını ve hiçbir sorun yaşamadığını söyledi. Binnet, “ Türkiye’de ilk kez bu tedavi 1994 yılında İsveç’ten gelen iki bilim adamı tarafından uygulandı. Kişiden kıkırdak dokusu alarak laboratuvarda 3 ila 4 bin hücreden milyonlarca hücre yaptılar. Sonrasında da problemli bölgenin üzerine yerleştirdiler. Bu bizdeki kıkırdak tedavileri için bir devrimdi.

1994’te ki bu gelişmeyi takiben biz ilk vakamıza uygulamayı yaptık. 13 yaşında bir çocuktu o zamanlar şuanda askerlik görevini yapıyor. Hiçbir sorunu yok ve artık bize kızıyor, artık beni kontrole çağırmayın ikide birde şeklinde. Bu delikanlıyı 12 yıla yakındır takip ediyoruz. 2000 yılında yaptığımız ikinci kişi şuanda mühendislik yapan genç bir arkadaşımız. O da şuanda güneydoğuda görevli ve normal yaşantısına devam ediyor Ondan sonraki yıllarda Türkiye’de laboratuvar alt yapısının olmamasından dolayı çalışmalara ara verildi. Bu süre içerisinde bizlerde üniversitemizde laboratuvar alt yapılarını hazırladık. 2004’de Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsünde bu çalışmalar başladı. 2006 ile 2008 arasında 20 hastaya bu tedaviyi uyguladık. Büyük oranda da başarılı sonuçlarını izledik. Daha sonrada bu yaygınlaşmaya başladı. Geçtiğimiz Ekim ayında hücresel tedavilerle ilgili mevzuat yayınlandı. Türkiye’de sistem belirli temellere kurallara bağlanmaya başlandı. Şuanda da bu tedavi yapılıyor.” diye konuştu.

27 Nisan 2012 Cuma

TIP BAYRAMINDA SAĞLIK DEĞERLENDİRİLDİ

14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında Ufuk Üniversitesi'nde düzenlenen toplantıda konuşan Bakan Akdağ, sağlık çalışanlarının sorunlarından, hekimlerin emeklilik ücretlerine kadar birçok soruna ve konuya değindi. Akdağ, sağlık alanında çalışanların ciddi iş yüküne rağmen topluma ve hastalarına sahip çıktıklarını görmenin kendisine verdiği memnuniyeti dile getirdi.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ,Ufuk Üniversitesi'nde düzenlenen 14 Mart Tıp Bayramı törenlerine katıldı. Sağlığın insan hayatındaki en önemli değerlerden biri olduğunu belirten Akdağ, bu alanda görev yapan sağlık çalışanlarının özveri ve gayretlerinin her türlü övgünün üstünde olduğunu kaydetti. Akdağ, buna gönülden inandığını vurgulayarak, tüm çalışanların bu özel gününü kutladı.

Akdağ, "Toplumla, bireyle, insanla, hemşire arasında bir sevgi ilişkisi kurmak, en azından sistemler kadar kıymetli, en azından teknoloji kadar kıymetli ve en azından tedavi edici şartlar kadar kıymetlidir. Çünkü, biz sağlık çalışanları doğrudan insanla muhatap oluyoruz ve bu kişiler kırılgandır. Dolayısıyla sevgi ilişkisini geliştirmek çok önemli. Eleştirel yaklaşımlarda da sevgi ilişkisini zedeleyecek tavırlar içerisine girilmemesi gerekli. Örneğin, performanstan, paradan, kazançtan bahsederken, bu ülkede insanların 750 TL asgari ücretle aile geçindirmek durumunda oldukları hatırlamak gerekiyor. Bu ülkede, emeklilerin, işçilerin kazançlarını dikkate almak gerekiyor. Aksi takdirde tartışmaları bu çerçevenin dışında götürürsek, kendi fil dişi kulemize hapsedersek, bir süre sonra biz sağlık çalışanlarının toplumla, bireyle ilişkilerinde arazılar ortaya çıkabilir" dedi.


“Sorunlarımızı Böyle Çözemeyiz”
Konuşması sırasında Ankara Tabip Odası Başkanı Bayazıt İlhan'ın eleştirilerine de cevap veren Bakan Akdağ, "Konuşmasında bir olumlu cümle sarf etsin. Dikkatle takip ettim arkadaşın konuşmasını ve elimdeki kartlara 10 sayfa da not aldım. Bir tek olumlu cümlesi yok. Sorunlarımızı böyle çözemeyiz. Vatandaş sağlık sisteminden memnun. Bu Türk halkı herhalde hiç önünü göremiyor ya da Ankara Tabip Odası Başkanı böyle görüyor" dedi.

Bakan Akdağ, sağlıkta dönüşüm programının başladığında Tabip Odası Başkanı ve onun arkadaşlarınca karalama kampanyaları yapıldığını ve sistemin 3 ay içinde çökeceğini iddia ettiklerini söyledi. Bakan Akdağ, "İzmir'de şunu da söylediler. 'Aile hekimliğini denize gömeceğiz' dediler. Bu anlayışla hiçbir sorun çözülmez. İdeolojiden kaynaklanan karşı çıkmalarla hiçbir şey çözülmez" şeklinde konuştu.


“2011 Yılı TÜİK Memnuniyet Anketlerinde Vatandaşımız Yüzde 76 Memnun”
Kendilerinin 2003 yılından beri memnuniyet anketleri yaptıklarını belirten Bakan Akdağ, "2003'te verilen sağlık hizmetinden halkın memnuniyeti yüzde 39,5’ti. 2011 yılında Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) memnuniyet anketlerinde vatandaşımız yüzde 76 oranında sağlık hizmetlerinden memnundur. Birileri bilmez ama bu halk çok iyi bilir arkadaşlar. Bu halk bodrumlarda saatlerce ilaç kuyruğunda beklediğini unutmaz. Bu halk ambulans istediğinde, biz araç göndermiyoruz siz kendi aracınızla gidin denildiğini unutmaz. Önceden hiçbir köye ambulans gönderilmezdi. Biz iktidara geldikten sonra her köye ambulans gidiyor. Hatta ambulans helikopterlerinden bütün vatandaşlarımızın hizmetinde” dedi.


“Hekimlerin Emeklilik Maaşları Gerçekten Düşük”
Bakan Akdağ, hekimlerin emeklilik maaşları ile ilgili de bir açıklama yaptı. Hekimlerin emeklilik maaşlarının gerçekten düşük olduğunu vurgulayan Bakan Akdağ, ekonomi yönetimi ile ilgili bu konuda bir çalışma yaptıklarını açıkladı.

Ağır İş Yükünün En Önemli Sebebi, Türkiye'deki Hekim Eksikliği
Akdağ, 90'lı yıllarda düzenlenen tıp bayramlarında yapılan konuşmalarda ise Türkiye'de doktor sayının fazla olduğunun, bu sebepten dolayı da tıp fakültelerinin boşaltılması gerektiğinin söylendiğini belirtti. "Bunu kim söylüyor; Tabipler Odası" diyen Akdağ, Türkiye'de hekimlerin, asistanların, hemşirelerin, diğer sağlıkçıların hatta tıp öğrencilerinin üzerindeki ağır iş yükünün en önemli sebebinin, Türkiye'deki hekim eksikliği olduğunu kaydetti. Türkiye'de kişi başına hekime başvuru oranının 2010 yılında yüzde 7.3 olduğunu söyleyen Akdağ, bu oranın ise İspanya'da yüzde 11'lerde, Avrupa genelinde ise ortalama 8'lerde olduğunu belirtti. Bazı öğretim üyelerinin dergilerde sağlık sistemini eleştiren zehir zemberek yazılar yazdıklarını da söyleyen Akdağ, "Bu dergilerde makalelerin nasıl yazıldığını herkes çok iyi biliyor. Ülkeyi karalamakla bir yere gidemezsiniz. Yanlış yaparsınız" dedi.

“Nobel Ödülü Alanın, Altınları Başından Aşağı Dökeceğim”
Bakan Akdağ, bir doktorun Nobel Ödülü'nü alması halinde, başından aşağı altın dökeceğini söyledi. Akdağ, "Bir meslektaşım Nobel Ödülü alsın, ben kaynağını nereden bulursam bulacağım, altınları başından aşağı dökeceğim. Çünkü layık" diye konuştu.

“Beyaz Önlük Giyinmek İçin Çok Emek Sarf Edilmesi Gerektiğini Biliyoruz”
Akdağ, hekimlerin hastalar için var olduğu anlayışının kaybolduğunda "hakikaten her şey bitmiş demektir" yorumunda bulunarak, hekimliğin zor olduğunun bilinerek tercihte bulunulduğunu söyledi. Öğrencilerin geçtiği dönemlerden zamanında kendisinin de geçtiğini, yaşanan birçok sıkıntıyı kendisinin de yaşadığını dile getiren Akdağ, "Beyaz önlük giyinmenin ne kadar sıkıntılı bir iş olduğunu ve bunu hak etmek için ne kadar çok emek sarf edilmesi gerektiğini biliyoruz" dedi. Akdağ, bu emeğin sonucunda bir "altın bilezik" kazanıldığını anlatarak, "Bu altın bilezik, hekimlik, uzmanlık, hemşirelik mi? Bana göre değil. Bu altın bilezik, insana ömür boyu hizmet edebileceğimiz özelliklerle donanmış olmamızdır. Bundan daha önemli birşey olamaz.


“İlk Kez Yeni Doğan Nakil Küvezi Geldiğinde NASA'dan Gelen Bir Cihaz gibi İlgi Gördü”
Geçmiş yıllarda sağlık sorunlarına ilişkin örnekler veren Akdağ, çok sayıda bebeğe gerekli cihaz olmadığından ağız ağza solunum yapıldığını anlattı. Akdağ, ilk kez yeni doğan nakil küvezinin 1990'ların sonunda hastaneye geldiğini ifade ederek, cihazın NASA'dan gelen bir cihaz gibi ilgi gördüğünü belirtti. Bugün Türkiye'nin her ilçesinde söz konusu nakil kuvözlerinin bulunduğuna işaret eden Akdağ, hekimlerin sorunlarının bulunduğunu kabul ettiklerini, sorunların özlük haklarından ya da sistemden kaynaklanabildiğini söyledi.

“Hastanelerde Şiddet”
Bakan Akdağ'ın daha önce dile getirdiği Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın sadece Türkiye'ye özgü olduğu şeklindeki ifadelerini hatırlatan Ankara Tabip Odası Başkanı Beyazıt İlhan'ın, bu programın sadece Türkiye'ye ait olup olmadığını sordu. Özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin çok ciddi sıkıntıları olduğunu belirten İlhan, özel hastane sahipleri ile Sağlık Bakanlığı'nın 14 Ekim'de bir mutabakat metni imzaladığını hatırlattı. Bu mutabakat metninden bölümler okuyan İlhan, bu mutabakat metniyle hekimlerin ücretlerinin düşürüldüğünü söyledi. Sağlık Bakanlığı'nın hastanelerde şiddeti önlemek için bir kampanya başlattığını dile getiren İlhan, "Ama ne olursa olsun, bunların yetersiz olduğunu görüyoruz. Döner bıçağıyla kadın hekime saldırıldığını ya da doktorun kalkıp hemşire dövdüğünü görüyoruz" diye konuştu.

Bu konuda adımlar atılmasını istediklerini belirten Beyazıt, 2005 yılında Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesine konulan bir yazıyla, bin 600 hekimin sürgün edildiğini ifade etti. "Eğitim araştırma hastanelerindeki hekimleri tekrar sürgün etmek mi istiyorsunuz?" diye soran Beyazıt, ayrıca sağlık alanında üniversitelere uğramadan, hemşire kökenli olup Profesör olan kişilerle bile karşılaştıklarını söyledi.

26 Nisan 2012 Perşembe

Zayıflamanız için 8 dakika yeterli!

Dört hafta boyunca her sabah kendinize sadece 8 dakika ayırarak ideal kilonuza kavuşabilirsiniz. Yeter ki kilo verebileceğinize inanın ve kendinize güvenin. 

Jorge Cruise, Amerika'da milyonlarca insanın hiç kaçırmadan izlediği televizyon programı 'Sabahları 8 Dakika' nın yaratıcısı... Fakat Cruise kendini iyi bir vücuda sahip olmaya adamış 'bay vücut'lardan biri değil... Her sabah 8 dakikalık bir egzersiz ve doğru beslenme programıyla sadece 4 haftada forma girmeyi öneren bir uzman... Fazla kilolu olmaktan utanmanın ne demek olduğunu biliyorum çünkü yaşadım' diyen Jorge Cruise küçüklüğünden beri sağlıklısız bir hayat sürmüş: "Enerjim yoktu, her gün baş ağrıları çekiyordum ve ciddi astım rahatsızlığım vardı."

Haftalarca mide ağrısı çeken, bol bol su ve bitki çayları içen, yemek yiyemeyen ve hızla kilo kaybetmeye başlayan Jorge Cruise, ağrısı artıp acilen hastaneye kaldırıldığında apandisitinin patladığını öğrenmiş. Bu olaydan sonra yeme alışkanlıklarını kökten değiştirmiş. "Fazla süt ürünü ve kırmızı et yemeyi bıraktım, işlenmiş gıdalardan tam tahıllara ve sebzelere geçiş yaptım, bol su içmeye, soya ürünleri yemeye başladım. Bir gün baş ağrılarımın ve astımımın kesildiğini fark ettim. Kendimi sağlıklı ve enerjik hissediyordum" diyen Cruise, şimdi insanların sağlıklı olmalarına ve bunu korumalarına yardım etmek istiyor. Jorge Cruise yaşamını başka insanlara en iyi ve en verimli kilo verme bilgilerini öğretmeye adamış.

Nasıl Uygulanır?

28 günde kilo vermek ve ideal kiloya ulaşmak için mucizeler vaad eden 'Sabahları 8 Dakika' programı üç temel kurala dayanıyor:

1- Sabahları 8 dakika uygulamasından önce yapacağınız günlük 'Uyanma konuşması'yla kendi iç motivasyonunuzu yaratacaksınız. Bu size yeni yaşam biçiminizi sevme konusunda kendinizi motive etmeniz için gerekli olan heyecanı sağlayacak. Bu konuşma sırasında kilo verme hedeflerinizi saptayın, bu kilolardan kurtulmak için yeni ikna yolları keşfedin. Kendinizi olumsuz düşünen birinden olumlu düşünen biri haline dönüştürün.

2- Nefes alma şeklinizi değiştirerek gizli bir enerji kaynağı yaratın, hareketlerinizi değiştirmek için gözünüzde canlandırma gücünden yararlanın. Sahip olduğunuzu bilmediğiniz zamanı ortaya çıkarın, bir saniye içinde ruh halinizi düzeltin, özgüveninizi ortaya çıkarın.

3- Ayrıca sabahları yapacağınız uyanma konuşmasına ek olarak programın bir başka öğesi de 'Günlük'. Bu bölümde; kaydettiğiniz ilerlemeyi, yaptığınız atılımları ve yaşamınızda sizi mutlu kılan şeyleri yazmak yeterli.

Yağ Yiyin, Forma Girin!

Takip etmesi son derece kolay olan 'yağ yiyin forma girin' beslenme programı kişide yemekten yoksun bırakılma duygusu uyandırmıyor. Bu programda, hemen her diyette söylendiği gibi, sadece omega yağlarını yemek zorunda değilsiniz. Yemeklerinizde her türlü yağı, hatta tereyağı gibi doymuş yağları bile kullanabilirsiniz. Ayrıca mısır yağı veya hoşlandığınız diğer yağları da kullanabilirsiniz. Sadece bunları az miktarda kullanmaya dikkat edin.

Modern yaşam fıtık yapıyor!...

Modern yaşamın kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan bel ve boyun ağrılarının en önemli sebebi bel ve boyun fıtıkları. 

Fıtık, omurgayı meydana getiren kemiklerin arasındaki disklerden bir veya birkaç tanesinin, kendilerini tutan bağı iterek ya da yırtarak omurilik, omuriliği saran zar veya sinirlerin üzerine çıkıp, bu sinirlere baskı yapması olarak açıklanıyor.

Anadolu Sağlık Merkezi’nden Nöroşirurji Uzmanı Op.Dr.Hikmet Uluğ'un verdiği bilgilere göre; bilindiği gibi ayakta durmamızı, öne, arkaya, sağa sola eğilmemizi sağlayan omurgamız, omur adı verilen silindir biçimindeki kemiklerden yapılmış. Boyun bölgesinde 7 tane, göğüs bölgesinde 12 tane, bel bölgesinde 5 tane ve kuyruk sokumu bölgesinde de 5 tane omurumuz var. İç kısmı yuvarlak bir kanal şeklinde olan omurgamızın içinden, beyinden çıkıp bel bölgesine inen omurilik geçiyor. Omuriliği, biri onu sımsıkı saran, diğeri biraz daha gevşek ve ince, bir diğeri de parşömen kağıdı gibi üç zar çevreliyor. En dıştaki zar ile ortadaki zar arasında beyin omurilik sıvısı dolaşıyor.

Omurların yanlarındaki deliklerden de boyun bölgemizden kollarımıza, göğüs bölgesinden göğsümüze ve kalbimize, bel bölgemizden de ayaklarımıza giden sinirler çıkıyor. Omurların arasında bizim hareket edebilmemizi sağlayan diskler yer alıyor. Disklerin içinde de nukleus pulposus adı verilen bir çekirdek var. Bu çekirdeğin etrafı bağ dokusu ile çevrilerek halka biçiminde düzenlenmiş. Bu disklerin en önemli özelliği, kan damarlarına sahip olmadığı için, çok iyi beslenememesi ve travmalara karşı duyarlı olması. Omurgamız normalde dik duruyor ve üzerine yük biniyor. Bütün yükü ise silindir şeklindeki omurlar ve onların arasındaki diskler çekiyor. Aynı zamanda omurgamızın arkasında çok sağlam kaslar var. Bu kaslar omurgayı vücudun diğer kemiklerine asıyorlar. Bir de karın bölgesinde kaslarımız bulunuyor. Karnımızdaki kaslar ve arkadaki kaslar ne kadar güçlü olursa, omurgaya binen yük o kadar azalıyor.

Fıtığın Belirtileri

Fıtığın en önemli belirtisi ağrı. Bacağı belle birlikte tutan ağrı, beldeki sinirin baskı altında bulunduğunu gösteriyor ve fıtığın en sık görülen bulgusunu oluşturuyor . Boyun fıtığında da, kola giden sinirler baskı altında bulunduğu için kol ve boyun ağrısı görülüyor. Fıtık hangi sinir grubuna baskı yapıyorsa, ağrı o sinirlerin ulaştığı organlarda hissediliyor. Ağrının yanı sıra baskı altındaki sinirin dağıldığı alanda uyuşukluk görülüyor. Bacakta veya kolda sinirin çalıştırdığı kasta güçsüzlük ve refleks kaybı gelişebiliyor. Bunun yanı sıra bel fıtıklarında idrar ve büyük tuvaleti yapmayı sağlayan sinirler bası altında kalmışsa idrar ile büyük tuvaleti yapamama ve hissetmeme gibi ciddi belirtiler de ortaya çıkabiliyor. Bazı durumlarda bel fıtıkları cinsel güç kayıplarına da neden olabiliyor

Nasıl Oluşuyor?

Kan damarları olmadığı için çok iyi beslenemeyen ve yük altında kalan, zaman zaman travmalarla karşılaşan omurların arasındaki diskler bombeleşerek, normal formunu kaybediyor. Omurların arasından dışarı doğru kabarıyor. Bel bölgesinde kabardığı zaman bacaklara giden sinirlere, boyun bölgesinde kabardığı zaman da kollara giden sinirlere baskı yapıyor. İşte bu omurların arasından disk kabarmaları fıtık olarak adlandırılıyor. Fıtık başta ağrı olmak üzere çeşitli şikayetlere yol açıyor. Bütün fıtıkların yüzde 90’ının bel, yüzde 10’unun ise boyun bölgesinde oluşuyor. geriye kalan göğüs fıtıklarının yüzdeye girmeyecek kadar düşük oranda görülüyor.

Nedenleri Neler?

Bel ve boyun fıtıklarının en önemli nedeni "modern yaşam şartları" Bu şartlar bel ve boyunda "makro ve mikro travmalara" neden oluyor. Örneğin, dizlerinizi bükmeden yere eğilir ve yerden 20 kilogram ağırlığında bir yük kaldırırsınız; bu belinize yaptığınız makro bir travmadır. Yukarı uzanır raftan 20 kilogramlık yük indirirsiniz; bu boynunuza yaptığınız makro bir travmadır. Arabada giderken ani fren yaparsınız  boynunuz çok sert bir şekilde aniden sarsılır, bu boynunuza yaptığınız mikro tarvmadır. Uzun süre bilgisayar karşısında hareketsiz oturursunuz bu hem belinize hem de boynunuza yaptığınız mikro travmadır. Evde bir yana kaykılarak uzun süre televizyon izlersiniz; bu da belinize yaptığınız mikro travmadır. Günümüz insanı modern çağla birlikte arabaya biniyor, bilgisayar kullanıyor, tabiat koşullarından uzaklaşıyor, bütün bunların üzerine kaslarını güçlendirecek ve omurlara binen yükü azaltacak hareketleri kısıtlıyor, spor yapmıyor, şişmanlıyor... Bütün bunların sonucunda da bel ve boyun fıtıkları artıyor. Omurga yaşlanmasına bağlı olarak daha ileri yaşlarda rastlanan boyun fıtıkları artık 30-35 yaşındaki kişilerde de görülüyor. Bu da sağlıksız yaşayan, egzersiz yapmayan, araba ve bilgisayar kullanan ve toplumun büyük bir bölümü oluşturan gençlerin risk altında olduğunu gösteriyor.

Risk Faktörleri Neler?

Bel fıtığının pek çok risk faktörü bulunuyor. Bu faktörlere dikkat edildiği takdirde bel fıtığı oluşumu büyük oranda önlenebiliyor.

Obezite: Aşırı kilolar bel fıtığının en sık nedenini oluşturuyor. Vücudumuzun ağırlığını omurgamız taşıyor. Omurganın esnekliğini sağlayan ve bir tür destek yastığı olarak hizmet eden disklerin aşırı baskıya maruz kalması deforme olmasına, şeklinin bozulmasına yol açıyor. Normal şeklini kaybederek dışarıya doğru kabaran, fıtıklaşan disk, baskı yaptığı sinirin fonksiyonlarını etkileyerek değişik bulgulara neden oluyor.

Hareketsizlik: Vücudumuzun yükünü sadece omurgamız taşımıyor. Karın kaslarımız ve tüm sırt ve belimizde omurga boyunca uzanan kaslarımızın fonksiyonu da büyük önem taşıyor. Hareketsiz yaşam, düzenli fizik egzersiz yapmama gibi durumlarda kaslar yeterince güçlü olamıyor.  Bunun sonucunda kasların taşıması gereken vücut ağırlığı da omurga üzerine dolayısıyla disklerin üzerine binerek fıtıklaşmaya yol açıyor.

Sigara İçme: Sigaranın disk dejenerasyonlarını artırdığı birçok yayında bildiriliyor. Günlük yaşamda omurga fizyolojisine uygun hareket etmemek. Günlük yaşantımızda farkında olmadan yük kaldırma, nesneleri itme, çekme gibi yaptığımız bir dizi harekette, omurga fizyolojisine uygun davranılması gerekiyor.

Tanı Nasıl Konuyor?

Ağrı temel belirti olmasına karşın asıl tanı muayene ve MR, BT gibi görüntüleme sistemleri ve kas sinir iletisinin ölçüldüğü elektrofizyoloji testleri ile konuyor. İlk olarak sinire yönelik muayene yapılıyor. Sırt üstü yatan bir hastada bacak düz olarak yukarı kaldırıldığında bası altındaki sinirin gerilmesine bağlı olarak bacaktaki ağrı şiddetleniyor. Sinirin dağıldığı alandaki duyu ve karşı taraf aynı alan duyusu karşılaştırılarak uyuşukluk olup olmadığına bakılıyor. Sinirin çalıştırdığı kasın gücü gözlemleniyor. Örneğin 5. sinir kökü ayağın bilekten geriye doğru hareketini sağlıyor. Bu sinir bası altındaysa bu harekette zayıflık oluyor. Bu muayene sonucunda sinirin bel bölgesinde bası altında kaldığı kararına varılırsa, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme, myelografi gibi görüntüleme yöntemleriyle tanı konuluyor.

Aşkınızı bir haftada canlandırın

Zamanla monotonlaşan ilişkinize bir hareket ve canlılık getirmenin zamanının geldiğini düşünüyorsanız size işinizi kolaylaştıracak bir dizi inerimiz var. İşte bir hafta gibi kısa bir sürede aşkınızı canlandırmak için yapabilecekleriniz…

İhtiraslı öpüşün!

Dudaklarımız parmak uçlarımızdan 100 kat daha hassastır. Öpüşmek; endorfin, dopamin ve feniletilamin (çikolatada da bulunan bir çeşit kimyasal) gibi seks hormonlarının salgılanmasını sağlar. Bu hormonlar haz duygusunu tetikler ve aranızda güçlü duygusal bir bağ oluşmasını sağlar.

Gözlerinin içine bakın

Ama tabii dik dik de bakmayın! Araştırmalar, yalnızken veya kalabalık bir ortamda birbirinin gözlerinin içine bakan çiftlerin, hiç güz teması kurmayan çiftlere oranla birbirlerine yüzde 75 daha fazla aşık olduğunu gösteriyor. Bu, sevgilinizle yakınlaşmanın en kestirme yoludur.

Küçük hikayenizi paylaşın

Birbirinize çocukluk anılarınızı anlatmanız yakınlaşmanızı sağlar. Anılarınız birbirinden tamamen farklı olabilir ama bu zıtlıkların aranızdaki samimiyeti artıracağından emin olabilirsiniz.

Beraber spor yapın

Egzersiz yapmak, vücudunuzun seks sırasında da salgıladığı endorfin hormonlarını salgılamasını sağlar. Cinsel organlara giden kan akışını da artırır. Bu, muhteşem bir orgazma giden en kestirme yollardan biridir.

Birbirinizi güldürün

Esra, nişanlısının onu nasıl güldürdüğünü şöyle anlatıyor: “Beyonce’nin Crazy in-Love şarkısındaki dansını poposunu sallayarak o kadar iyi taklit ediyor ki, gülmekten yerlere yatıyorum. Kendisini çok ciddiye almamasına da gerçekten bayılıyorum.”

Televizyon kumandasını saklayın ve unutun!

Hepimiz televizyonun karsısında yayılmaktan hoşlanırız, ama aklınız başka bir yerdeyken sevgilinize konsantre olamayacağınızı kabul etmeniz gerekiyor. Yakınlaşmanın en kolay ve hızlı yolu televizyonu kapatmaktan geçiyor. Ne bekliyorsunuz? Fişi çekin ve erkeğinizle ilgilenin.

Özür dileyin ve kendinizi affettirin!

Özür dilemeniz harika bir barışma seksi yaşamanızı sağlayabilir. Öyleyse açık olun. Özür dileyin. Onun da size açılıp muhtemelen özür dileyeceğini göreceksiniz. Maksimum duygusal yakınlık kurmak için ona odaklanın, birbirinizin yüzünü görecek şekilde uzanın ve ışıkları söndürmeyin.

Onu dinleyin

Erkek arkadaşınıza gününün nasıl geçtiğini sorun ve cevabını gerçekten dinleyin. Konuşmak istemediği durumlar da olabilir. O zamanda, ne hissettiğini keşfetmeye çalışın. İşe yaradığını göreceksiniz.

Aşk dolu mesajlar gönderin

Bütün gün boyunca onu düşünmüş olabilirsiniz. Bu düşüncelerinizi kendinize saklamak yerine onu ne kadar istediğinizi ya da özlediğinizi yazan mesajlar yollayın.

Kokunuz muhteşem olsun

Bu akşam eve gittiğinizde, ilk buluşmanızda kullandığınız parfümü sıkın. Psikolog Jessica Chivers “Duyularını harekete geçirmek ve hatıraları canlandırmak ilk günlerin heyecanını geri getirecektir” diyor. Hatta ilk tanıştığınız yere de gidebilirsiniz. Bunun sizi yakınlaştırdığını hissedeceksiniz.

Dört dörtlük görünmenin kuralları

Kolay uygulanabilir küçük kurallara dikkat ederek baştan aşağıya kusursuz bir görünüm elde edebilirsiniz. İşte sizlere dört dörtlük görünmenin kuralları...

Zarif görünmek ve modaya uygun giyinmek aslında bütün bir görünüm oluşturmaktan geçiyor. Bütün bir görünüm oluşturmak da belli başlı kuralları doğru uygulamayı gerektiriyor.

Stilinize uygun giyinin
Kıyafet stiliniz yaşam tarzınız ve duruşunuzla bire bir bağlantılıdır. Stilinize uygun giyinirseniz moda kurbanı olmazsınız. Sportif, klasik, romantik, retro veya rocker stiliniz ne olursa olsun görünümünüzü buna göre oluşturun.
- Sportif tarzlar her zaman rahat ve casual görünmek isterler.
- Klasik tarzlar düz çizgilerle zamansız şıklığın peşindedirler.
- Romantik tarzlar vintage görünümler, yumuşak kumaşlar, doğal renkler ve dantel ayrıntılarından vazgeçmezler.
- Retro tarzlar zamana ayak uydurarak klasik parçaları kusursuz ve zamansız aksesuvarlarla tamamlarlar.
- Rocker tarzlar maskülen ve feminen çizgileri bir arada kullanıp asi ayrıntılarla farklı görünmeyi bilirler.

Hafif makyaj yapın
- Sadece kıyafet ve aksesuvarlarla bütün bir görünüm oluşturmak imkânsızdır. Makyajınız, teniniz ve saçınız görünümünüze en zarif şekilde eşlik etmelidir.
- Yüzü boya kutusuna çevirmek yerine hafif bir pudra ve gözlerin ön planda olduğu bir makyaj tercih edilebilir.
- Mavi, sezonun dikkat çeken renklerinden. Pastel tonlarındaki rujlar ve pembe yanaklar göze çarpıyor.
- Kontrast oluşturmak için gözler ön plandaysa dudaklarda doğal tonlar kullanılmalı.

Trendlere uyun ama abartmayın
- Kusursuz bir görünüm için bilinçli alışveriş yapmak şart. Trendlere takılıp kalmak, modayı birebir taklit etmeye çalışmak boşa vakit harcamaktır. Baştan aşağıya kendi stilinize uygun giyinmek, görünümünüze kendinize özel farklı yorumlamalar katmak, trendlere çok bağlı kalmadan ama yine de onlardan esinlenerek görünüm oluşturmak en doğrusu.

- Yeni sezonda maskülen çizgiler, büyük desenler ve vintage ayrıntılar ön plana çıkarken bunların hepsini bir arada taşımaya çalışmak komik görünmeye neden olabilir. Bu yüzden trendleri kendinize uyarlayın ve tarzınıza uygun parçaları birbiriyle tamamlayıp şık kombinler oluşturun.

Mevsimine göre giyinin
- Mevsimine uygun giyinirseniz kusursuz görünmenin temellerini atmış olursunuz.
- Yumuşak formlar, uçuşan kumaşlar, canlı renkler, neon tonlar, ketenler, ipekler ve jarseler yaz kıyafetlerini oluştururken mat, koyu tonlar, deriler, kaşmir, pamuk kumaşlar, üst üste tamamlanan görünümler kış kıyafetlerinde ön plandadır.

Vücut şeklinizi bilin
- Büyük göğüslüyseniz dikkati bacaklara çekin.
- Bol kıyafetler ve büyük desenler minyon bayanlara uygun değildir.
- Kalçası geniş olanlar ne çok bol, ne de çok dar kalıplarla kalçayı kamufle edebilir.

Esra Çoruh

Sağlığınız için kısa kısa ipuçları!

Yaşamınızda bir kaç ayrıntıya dikkat ederek sağlığınızı korumanız mümkün. 

Uzmanların önerilerilerine kulak vererek, temel beslenmeden, ağız ve diş sağlığına, kalp hastalıklarından cinsel yaşamınızdaki sorunlarınıza kadar pek çok konuda önlem alabilirsiniz. İşte sağlığınızı korumanız için size yardımcı olacak ipuçları...

- Yaban mersini, böğürtlen, yulaf gibi süper besinlerden satın almak farklı türde meyve ve sebze tüketmenin en iyi yolu. Ancak yalnızca pahalı süper besinlerden tüketirseniz 'sıradan' meyve-sebzelerde bulanan önemli vitaminlerden mahrum kalabilirsiniz. Sağlıklı beslenebilmek için günde en az beş porsiyon, farklı renklerde sebze ve meyve tüketmeye çalışın.

- D vitamini güçlü kemiklere sahip olabilmek için gerekli olan kalsiyumu absorbe ediyor. Sağlıklı bir vücut için gerekli olan kalsiyum miktarı ise 10 mikrogram. Güneş banyosu kalsiyumun açığa çıkmasına yardımcı oluyor. Ancak güneşin zararlı ışınlarına maruz kalma endişesi bizi bu konuda biraz çekingen yapıyor. Eğer bu endişeyi yaşıyorsanız yağlı balıklardan yiyebilir ya da takviye kapsüllere başvurabilirsiniz.

- Kan şekerinizi ve kolestrolünüzü dengelemek için gün içinde küçük porsiyonlar halinde yemek yiyin. Eğer öğünlerinizde gereğinden fazla yerseniz kolestrolünüz yükselebilir. Öğün atlarsanız da yeteri kadar beslenemezsiniz.

- Yaşınız ilerledikçe metabolizmanız da yavaşlar. 50 yaşından itibaren, günlük öğünlerinizden 200 kalori azaltmalısınız. Eğer azaltmaz ya da yakmazsanız, size geri dönüşü ayda 6.000 kalori yani yaklaşık 1 kilo olacaktır. Düzenli egzersiz yapmak hem kilo vermenize yardımcı olur hem de kas yoğunluğunuzu artırır ve bu da metabolizmanızı hızlandırır.

- Alaşımında nikel bulunan takılar kullanmaktan kaçının. Bu tarz aksesuarlar derinizde kızarıklık ve kaşıntıya yol açabiliyor. Parfüm alerjisi de derinin tahriş olmasına neden olabiliyor. Eğer alerjiniz varsa parfümünüzü cildiniz yerine kıyafetinizin üzerine sıkın.

- Geçici dövmeden uzak durun. Bu tip dövmelerde PPD adı verilen kimyasalı da içeren koyu renkli saç boyası bulunuyor. Bu yüzden geçici dövmeler cildinizin kabarmasına neden olabilir. Üstelik cildiniz bir kez böyle bir tepki verdiğinde ömür boyu bu hassasiyeti yaşayabilirsiniz.

- Retinol (A vitamininin bir türü) içeren cilt kremlerinin kırışıklıkları azaltmada etkili olduğu artık kanıtlandı. Ancak, kırışıklıklarla savaşmanın en iyi yolu güneşten korunmak ve sigaradan uzak durmaktır, bunu unutmayın.

- İyi bir duruş, kaslarınızın, eklemlerinizin, tendonlarınızın ve liflerinizin sağlıklı olduğunun işaretidir. Dik bir duruş doğru nefes almanızı ve hazmı kolaylaştırır. Otururken, yürürken, ayaktayken ve hatta yatarken mümkün olduğunca dik olun.

- Göbeğinizin ve göbek kaslarınızın sıkılaşması, alt sırt kaslanızı da güçlendirir ve sizi zayıf gösterir. Ayrıca adet öncesi yaşadığınız ağrıları da azaltır. Göbeğinizi içeri çekin ya da karnınızı kalın bir kuşakla bağlayın ve mümkün olduğunca böyle dolaşın.

- Eklemleriniz menstural dönemizde hassaslaşabilir. Östrojen değerleri yumurtlama döneminizde ve periyodunuzdan birkaç gün önce yükselir. Bu dönemde eklemlerinizi koruyarak onların incinmesini önleyebilirsiniz. Dolayısıyla bu dönemde yüksek tempolu egzersizlerden, ağırlık kaldırmaktan kaçının.

- Gün içinde mümkün oldukça hareket etmeye çalışın. Örneğin telefonda konuşurken oturmayın, masanın etrafında dolaşın. Çoğumuz tüm gün ofiste oturarak çalışırız. Gün boyunca hareketsiz kalıp, işten çıkar çıkmaz spor salonuna koşarak yüksek tempolu egzersiz yapmak eklemler ve kaslar için faydalı değil tam tersine zararlı olabilir.

- Pek çok kadın kilo almaktan korktuğu için sigarayı bırakmak istemez. Sigaranın zayıflattığına dair bir kanıt yoktur. Araştırmalar sigaranın kanser türlerinin üçte birine yakalanma riskini artırdığını gösteriyor. Bırakmak için hipnoz ve akupunktur gibi teknikleri deneyebilirsiniz.

- 10 kadından birinde göğüs kanserine rastlanıyor. Alkol kullanımı ise bu riski artırıyor. Günde iki kadeh şarap riski yüzde 8, üç kadeh şarap ise yüzde 16 artırıyor. Aslında haftada 14 birim içilmesi tavsiye edilse de, bu miktar bir kadın için çok fazla. En iyisi alkolden uzak durun.

- Obezite hormon değerlerini değiştiriyor ve bu da fazla östrojen üretimine neden oluyor. Böylece döl yatağınız kalınlaşıyor ve rahim kanserine yakalanma riskiniz artıyor. Kilonuzu dengede tutmaya çalışın.

- Fazla pişmiş, yanık ya da mangalda çok kalmış yiyeceklerin, özellikle de etin, kansere sebep olan maddeler içerdiği artık kanıtlandı. Ayrıca çok fazla kırmızı et tüketmek de bağırsak kanserine davetiye çıkarıyor. Dolayısıyla günlük kırmızı et tüketimi bir porsiyonu yani 80 gramı geçmemeli.

Sağlıklı bir kalp için beslenme önerileri

Önlem alınmadığı takdirde, 2011 yılında bu sayının sadece Türkiye’de yaklaşık 300 bin kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. Ancak; kalp hastalığından kaynaklanan ölümlerden korunmanın basit ama etkili yolları var.

Doktorların önerilerinde yer alan ‘sayıları’ dikkate alarak, kalp sağlığınızı korumanız ve hastalıkları önlemeniz mümkün. Kardiyoloji Uzmanı Dr. Utku Zor, kalbinizi kurtaran sayıları şöyle sıralıyor:

Günde 6 gram tuz yeterli

Kalp sağlığınız için günlük tuz tüketiminizi 6 gramla sınırlayın. Amerika’da 3 bin 126 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; günlük beslenmesinde tuz tüketimini azaltan kişilerin kalp damar hastalıklarına yakalanma riski, yüzde 25 oranında azalıyor.

3 yılda bir tansiyon ölçümü

Hipertansiyon, başta felç olmak üzere kalp krizi, böbrek yetmezliği ve körlük gibi ciddi sonuçlar yaratabiliyor. Bu olumsuz tablodan korunmak için kan basıncınız 120/80 mmHg’nin altında olmalı. Kan basıncınızı, 20 yaşından sonra her üç yılda bir, en az bir kez ölçtürün. Eğer hipertansiyon öncesi dönemde olduğunuz tespit edilirse, bu durumda daha sık ölçüm yaptırın.

Her gün 6 fincan siyah çay için

Arizona Üniversitesi tarafından, çayın çok tüketildiği Suudi Arabistan’da 3 bin 430 yetişkin üzerinde yapılan araştırmaya göre; günde 6 fincandan fazla siyah çay içenlerde kalp ve damar hastalıkları riskinin, içmeyenlere göre yüzde 50 daha az görüldüğü ortaya çıktı.

Yağ tüketimi yüzde 30’u geçmesin

Araştırmalara göre; yağ kısıtlamaları, kalp hastalıklarına bağlı ölüm oranında yüzde 30-60 azalma sağlıyor. Bu nedenle, yağ tüketiminiz diyetinizin yüzde 30’unu geçmesin. Doymuş yağ oranını yüzde 7-10, tekli doymamış yağ tüketimini ise yüzde 10-15 ile sınırlandırın.

8 tane fındık ya da badem

Haftada en az 140 gr fındık veya badem yiyen kişilerde kalp ve damar hastalıklarına daha az rastlanıyor. Çünkü bu besinler, iyi kolesterol HDL’yi yükseltiyor ve kötü kolesterol LDL’yi düşürüyor. Ancak bunlardan çok yiyip kilo almamaya bakın.

Haftada 5 gün 30 dakika spor

Sağlıklı bir yaşam için spor yapmanız şart. Kalp sağlığınız için haftanın en az beş günü, en az 30 dakika hafif- orta şiddette egzersiz veya haftada üç gün, bir saat aerobik egzersizler yapın. Bunun için hızlı tempoyla yürüyebilir, yavaş tempoyla koşabilir, yüzebilir veya bisiklete binebilirsiniz.

Haftada 1 ya da 2 tane yumurta

Kolesterol değerini yükselten etkiye sahip olduğu için haftada ikiden fazla yumurta yemeyin. Ayrıca tam yağlı sütten hazırlanmış süt ürünleri yerine, az yağlı veya yağsız sütten yapılanları tercih edin. Çünkü yağlı süt ve süt ürünleri doymuş yağlardan zengin olduğu için de kolesterol seviyesinin yükselmesine neden oluyor.

40 yaşına gelince yılda 1 kez efor testi yaptırın

Efor testi de yaşamsal önem taşıyan check-up’ta başvurulan yöntemlerden biri. Test, ritim ve ileti bozukluklarını araştırmak amacıyla yapılıyor. Bu sayede kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları da ciddi boyutlara ulaşmadan tedavi edilebiliyor. 40 yaşından itibaren yılda bir kez kardiyolojik checkup’tan geçmeniz, kalp sağlığınız açısından büyük önem taşıyor. Ailenizde kalp krizi hikayesi varsa, check-up’ı daha erken yaşlarda yaptırmayı ihmal etmeyin.

Her sene 1 kere kolesterol tahlili

Yüksek kolesterol, özellikle kalp ve damar sağlığının en büyük düşmanlarından biridir. 52 ülkede 29 binden fazla kişi üzerinde yürütülen bir araştırmaya göre; dünyadaki kalp krizlerinin üçte ikisinin nedeni, yüksek kolesterol ve sigaradır. Kolesterolünüz, 200 mmHg altında ise normal kabul ediliyor. Sağlıklı bir yaşam için 20 yaş üzerinde mutlaka bir kez kolesterol ölçümü yaptırmalısınız.

Rahat doğum için ilginç yollar

Uzmanlar doğumu beklenen tarihte sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek için doğal yollara başvurmanın faydalı olabileceğini ancak bu yöntemleri uygulamadan önce doktora danışmanın gerektiğini söylüyor.

Doğumu hızlandırmanın ilk ve en önemli yolunun hamile kişinin kendisini rahat hissetmesi olduğunu belirten doğum uzmanları; hamilenin gergin ve üzgün olmasının doğumu geciktireceğini, bu sebeple hamile kadınların mum ışığında ılık bir banyo yapmasının, masajın ya da akupunktur ile vücuttaki belli noktaları rahatlatarak ya da aromaterapi ile vücudu rahatlatmanın doğum için faydalı olacağını belirtiyor.

Yavaşça açan bir çiçeği hayal edin

Beklenen tarihte doğum gerçekleşmemişse bundan sonraki her gün kendinizi iyi hissedeceğiniz özel bir şey yapmak için zaman ayırma tavsiyesinin yer aldığı uyarılar arasında “Manikür yaptırın, güzel bir restorana gidin, sevdiğiniz bir filmi izleyin ya da dondurma yiyin. Bunların yanı sıra meditasyon yapmayı da deneyebilirsiniz. Gözlerinizi kapatın ve birkaç kez burnunuzdan derin nefes alın. Topuklarınızdan başlayarak yüzünüze kadar bütün vücudunuza dokunun nefes alıp verirken yavaşça açan bir çiçeği hayal edin, bebeğinizin neye benzeyeceğini hayal edin” tavsiyeleri de yer alıyor.

“Doğumu başlatmak için seks yapın”

Doğumu başlatmak için en bilinen yöntemlerden birinin de seks olduğunu vurgulayan uzmanlara göre, dölde bulunan doğal düzenleme enzimleri doğumu başlatan hormonlardan biri.

Uzmanlar, “Bu tekniği kullanacaksanız seks yaptıktan sonra hemen ayağa kalkmayın ve dölün rahim boyunda kalmasını sağlamak için bir süre uzanın. Hamileliğin sonlarına doğru pek çok kadın ilişkiye girmek konusunda isteksizdir. Fakat ön sevişme hareketleri de doğum için yardımcı olacaktır. Kadın orgazmının rahim boyunu 2 santimetreye kadar açtığı bilinmektedir” diyor.

“Salıncakta sallanmak doğuma yardımcı olur”

Başka bir yöntemin de salıncakta sallanmak olduğunu belirten uzmanlar, “Bu şekilde bebeğinizin konumunu değiştirip leğen kemiğine yaklaştırabilirsiniz. Veya kasistli bir yolda otomobil kullanmayı ya da doğada kısa bir yürüyüşe çıkmayı deneyebilirsiniz. Hafif bir yürüyüş ya da sabitlenmiş bir bisikletin pedallarını yavaşça çevirmek de doğum sancılarını başlatabilir. Bunları yaparken bol bol sıvı tüketmeyi ve vücut ısınızı korumayı ihmal etmeyin” dediler.

“Kivi, mango ve ananas doğum sancısına neden oluyor”

Beslenmede yapılacak değişikliklerin de doğumun daha kısa ve kolay olmasına katkıda bulunacağını ifade eden uzmanlar, “Kivi, mango, ananas gibi tropik meyvelerde orta şiddette doğum sancısına neden olabilen bir enzim bulunur. Doğal bir bağırsak uyarıcısı olan baharatlı yiyecekler de doğum sancılarının başlatılmasına yardımcı olabilir. Son olarak rahim boyunuzu harekete geçiren prostaglandin bazlı jel paketlerini vajinanıza yerleştirerek doktorunuz size yardımcı olabilir. Bu uygulamadan 24 ila 48 saat sonra büyük ihtimalle doğum gerçekleşecektir” dediler.

Kadınların yatakta yaptığı hatalar

Hepimizin yatakta yaptığı hatalar var… Bu hatalarla yüzleşerek seks hayatınızı daha zevkli hale getirmeye ne dersiniz?

Uzun süreli ilişkilerde ve evlilikte cinsel yaşamla ilgili hatalarımız bizi eşimizden uzaklaştırabilir, mutsuzluğa neden olabilir. İşte yatakta yaptığımız ve düzeltilmesi gereken 10 yanlış ..

Anneliği hayatın merkezine oturtmak
Kuşkusuz annelik zevkini tadan her kadın için çocuğu ve anneliği ön plandadır. Ama bu, hayatın güzelliklerinden biri olan seksi tamamen hayatın dışına itme noktasına ulaştırmamalı sizi. Eşinizi de ihmal etmeyip, yatak odası sınırlarından içeri girdiğiniz anda kadınlığınızı öne çıkarmalısınız.

Seksi bir görev gibi görmek
Evet, seks yapmak bir görev değil, zevk veren bir ayrıcalıktır. Ama zevk almaya ve zevk vermeye odaklanmazsanız, seks, sizin için bir an önce bitmesini isteyeceğiniz bir ödev haline dönüşür. Bu da uzun vadede eşinizle gerek cinsellik gerekse de genel ilişki anlamında bir uzaklaşmaya, hatta kopuşa kadar gidebilir. Seksi, bir eğlenceli bir oyun gibi algılamaya ne dersiniz?

Bakımsız olmak
Pek çok kadının evlilikte ya da uzun süreli ilişkilerde düştüğü yanlışlardan biridir. Bu, hem kendinize hem de partnerinize saygısızlıktır aslında. Kendinizi sevin ve kendinize ilgi gösterin. Evde bile olsanız özenli giyinmeye; saçlarınıza, cildinize ve vücudunuza ihtiyacı olan bakımı yapmaya; her daim güzel ve alımlı görünmeye özen gösterin. Göreceksiniz, bu hem cinsel isteğinizi hem de çekiciliğinizi artıracak!

Yeniliklere kapalı olmak
Sevişmeyi sadece partnerinizin ellerine bırakmaktan vazgeçin. Aktif olmaya, yeniliklere ve fantezilere açık olmaya çalışın. Hep aynı sevişmeleri yaşamak, hem siz hem de eşiniz için çok sıkıcı değil mi? Öyleyse neden bu sevişmeleri değişik seks oyunlarıyla renklendirmiyorsunuz? İşe, oral seksin kötü, seks oyuncaklarının ise gereksiz olduğu düşüncenizi bir kenara bırakarak başlayabilirsiniz.

Partnerini dinlememek
Siz de partnerinin değişik fantezi tekliflerine daha dinlemeden “hayır” deme alışkanlığına sahip olanlardan mısınız? Bunu daha fazla sürdürmeyip, biraz da kendinizi akışa bırakmaya ne dersiniz? Her şeyi kontrolünüz altında tutmaktan vazgeçip, biraz da sevişmeyi partnerinizin yönlendirmesine müsaade edin.

Kendiyle barışık olmamak
Çevrenize bir bakın, neredeyse bütün kadınların kiloyla ilgili sorunları var. Üstelik çoğu aslında normal kiloda görünse bile… Hayatımızın en büyük takıntılarından biri haline gelen kilo verme alışkanlığını bir kenara bırakıp aynaya baktığınızda kendinizden hoşnut olmaya, güzel yönlerinizi görmeye çalışın. Sürekli kalçalarınızın büyüklüğüne odaklanarak hayat geçmez, öyle değil mi? Üstelik kendiyle barışık olmayan bir kadın, erkekler için çok iticidir. Kendinize güveniniz olduğunu belli edin.

Kadınlığını unutmak
Eşinize herhangi bir kız arkadaşınız gibi davranmayın. Ona karşı çekiciliğinizi kaybetmemek istiyorsanız epilasyon zamanınızın gelmesi, kaşlarınızı almanız gerektiği gibi mahremiyet alanınıza giren konuları ona açmayın. Biraz gizemli olmak her zaman iyidir!

Eşinin erotik film izlemesini sorun haline getirmek
Pek çok kadın, eşinin erotik film izleme isteğini kabullenmek bir yana, bunu duymak bile istemiyor. Oysa eşinizin bu isteğine, birlikte izleme teklifiyle giderseniz, hem onu şaşırtacaksınız hem de seks hayatınızı renklendireceksiniz. Unutmayın, erotik film izlemek, iyi bir ön sevişme taktiğidir.

Erkeğin isteklerini görmezden gelmek
Seks, karşılıklı bir zevk aracı olduğuna göre, sadece eşinizin sizin hoşunuza giden ön sevişme biçimlerini uygulamasını bekleyip onun için bir şey yapmıyorsanız, zamanla bu sevişmeler partneriniz için sıkıcı bir hal alacaktır. Onun da sizden vücudunu tanımanızı istemeye hakkı var. Zevk noktalarını keşfetmek için çaba sarf etmelisiniz!

Odaklanma sorunu yaşamayın
Seks yaparken, gün içinde başınızdan geçen bütün olumsuzlukları, yaşadığınız bütün sorunları yatak odanızın dışında bırakın. Sadece sekse odaklanmaya çalışarak, partnerinizle karşılıklı olarak daha fazla zevk alabileceğinizi unutmayın. Kadınların yaptığı en büyük yanlışlardan biri, eşleri ön sevişmeyi başlatmaya çalışırken, çocukların okul sorunundan ya da gün içinde iş arkadaşıyla yaşadığı bir problemden bahsetmeye çalışmak oluyor. Bu da her iki tarafın dikkatini dağıtmaya yetiyor da artıyor bile…

Bu diyet meme kanserinden koruyor

Kızartma, tereyağı ve mayonez gibi yağlı besinleri az yağlı besinlerle değiştirdiğinizde kilo vermeniz kolaylaşır ve kanser riskiniz azalır.

Kadınlar için düzenli beslenmek ve diyet yapmak çoğunlukla erkeklerden daha önemli. Bunun nedenlerinden bazıları zayıf olmak, ince görünmek, kendini zinde hissetmek ve sağlıklı yaşam olabilir. Özellikle sağlıklı olmak için, isteyerek kilo verebiliriz, ama bazen de elimizde olmayan nedenlerden ötürü kilo vermek zorunda kalabiliriz.

Yüksek yağlı birçok diyet, obeziteden kalp hastalıklarına ve hatta bazı kanser türlerine kadar çeşitli sağlık sorunlarına neden olur.

Yağı kısıtlamanın faydaları

Bu diyetlerin mantığı, yağın karbonhidrat veya proteinden daha fazla kalori içermesi, diyetimizde yağı kısıtlamanın, kilo vermenin çok basit bir yolu olmasıdır.

Margarin, tereyağı, mayonez, salata sosu gibi eklenen her tür yağ azaltılır veya diyetten kaldırılır. Kızartılmış yiyecekler, ara öğünlerde tüketilen çerezler, abur cuburlar, peynirler ve kırmızı et gibi fazla yağlı besinler daha az yağlı yiyeceklerle değiştirilmeli veya daha küçük porsiyonlar tüketilmelidir.

Amerikan Diyetisyenler Birliği dergisinin 2009 Nisan sayısında yayımlanan bir makale, kadınların diyet programında yağ oranının düşürülmesi ve meme kanserinin erken safhalarında olanlarda nüksetmesi ilişkisi üzerinde yapılan çalışmadan söz ediliyor. Bu çalışma, düşük yağlı diyet programının kavramı, içeriği ve uygulaması ile ilgili ayrıntılar veriyor.

Makaleye göre, bir yıllık uygulamanın ardından meme kanseri olan kişilerin beslenme programlarında yağ oranının azaldığı ve çalışma boyunca da bu oranın az tüketildiği görüldü. Beş yıllık uygulama boyunca yağ tüketim oranının daha azaldığı saptandı. Ayrıca kadınların kilolarının daha düşük seviyelerde kalmasını sağlamakla beraber, daha sağlıklı profil çizerek, kanser hastalığının nüksetmediği belirlendi.

Amerika Ulusal Kanser Enstitüsü (National Cancer Institute- NCI) tarafından yayımlanan çeşitli makalelerde de, düşük yağlı diyetlerin meme kanserinin tekrarlanması şansını azalttığı belirtiliyor.

Gerçek böyleyken, ‘düşük yağlı’ beslenme üzerinde biraz daha durmak faydalı olacaktır.Düşük yağ ‘hiç yağ’ mı demek?

Hayır. Yağ tüketirken, zeytinyağı olmasına özen göstermekte fayda var. Bu hem bizi hastalıklardan koruyacağı gibi, hem de daha sağlıklı olmamızı sağlayacaktır. Bir yandan da, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinlerden biri olan yağı, hayatımızdan tamamen çıkarmamamız gerekir. Ölçülü miktarda kullanarak, Omega 3 yağ asitleri açısından zengin olan zeytinyağı, balık, ceviz gibi besinleri tüketmek, tümör uyarıcı etkilerinin olmamasından dolayı oldukça faydalıdır. Düşük yağlı diyet planları da doğal olarak meyveler, sebzeler yani sağlık için gerekli gıdalar gibi düşük yağ içerir.

Özdisiplin olmadan kilo verilemiyor…

“Daha sağlıklı besleneceğim”, “Diyet yapacağım”, “Şekeri, hamuru azaltacağım”… Bunlar arzu, amaç, hedef veya istek olabilir. Ancak bazen çok basit bir istek bile gözümüzde dağ gibi büyüyebilir, bir türlü başlayamayız. Bu şekilde başladığımız hedeflerimizden de çoğunlukla kısa bir süre sonra vazgeçeriz. Ne üzücüdür ki, başarısızlığımızın faturasını ya kendimize çıkartır; “İradem güçlü değil, yapamıyorum” deriz. Ya da faturanın adresi ‘sağlıklı beslenme’ olur: “Çok zor. Benim yapabileceğim bir şey değil” deriz.

Neden böyle oluyor?

Neden insanlar çok istese de, bir davranış değişikliğini gerçekleştirmekte bu kadar zorlanıyor, çoğunlukla da başarısız oluyor? Ve sonucunda da büyük bedeller ödüyor?

Bu kişiler yapılan yanlışın nedenini doğru tespit edip, aslında başarmaları için en önemli etkenin ‘bilgi’ ve ‘farkındalığın’ olduğunu belirleseydi, büyük olasılıkla hedeflerine varacaktı. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, başarı bir yolculuk. Bir durak değil, ömür boyu sürüyor. Kolay da olmayabilir. Ama, zaten kolay olsaydı, onun adı ‘başarı’ olur muydu?

Çok arzu etseniz dahi bir davranış değişikliğini başaramadığınız zaman sormanız gereken sorular var:

1. Ben bunu sadece istiyor muyum, yoksa bir amacım var mı?
2. Amacım, önüme çıkacak tüm zorlukları, engelleri aşmama yetecek kadar güçlü mü?
3. Bu yolculukta çabalamam gerektiğini biliyor muyum?
4. Amacıma ulaştıracak hedefleri belirledim mi? (bilgilenmek, uzmana gitmek, yaşam tarzımda yapmam gereken değişiklikleri tespit etmek vs)
5. Hedeflerime irade ile değil, özdisiplinle (istemediğim, ama yapmam gerekenleri yaparak) ulaşacağımı biliyor muyum?
6. Özdisiplini kazanmak mümkün mü? Mümkünse, nasıl kazanabilirim?
7. Özdisiplin geçici mi, kalıcı mı?
8. Özdisiplini sağlamak için motivasyon ne kadar önemlidir?
9. Bu motivasyonu sağlayan nedir? Amaçla ne kadar ilgisi vardır?

Birçok kişinin inandığının tersine, diyet veya kilo kaybı iradeye bağlı değil. İrade sizi gitmek istediğiniz yere kadar götüremez. Çünkü iradeli olmak, uzun sürebilen bir davranış değildir. Kısa sürer ve aslında sadece ‘özdisiplin’in öncülüğünü yapar. Özdisiplin ve istikrardır sizi hedeflerinize ve oradan da amacınıza ulaştıracak olan.

Dilara Koçak

Kırışıklıkları önlemede yeni yöntem

İsrailli bilim adamları, bitkiden elde ettikleri bir antioksidanı fare derisi üzerinde deneyerek kırışıklıklarla mücadelede başarı sağladıklarını açıkladılar.

İbrani Üniversitesinde görevli Dr. Orit Bossi, bir bitkiden elde ettiği antioksidanın, kırışıklıklara karşı kullanılan kozmetiklerin içindeki antioksidanlardan daha dayanıklı olduğunu ve böylece yaşlanma sürecini yavaşlatmada ve mevcut kırışıklıkların giderilmesinde daha etkili olduğunu belirtti.

Güneş ışınları ve sigara dumanı gibi çevre etkenleri ciltteki serbest radikallerin sayısının artmasına neden oluyor. Bu saldırgan moleküller erken yaşlanmaya ve kırışıklıklara yol açıyor. Antioksidanlar ise bu serbest radikallerle savaşta ‘mucizevi silah’ olarak biliniyor.

Antioksidanlar, serbest radikalleri zararsız hale getiriyor ve böylece cildin genç ve pürüzsüz kalmasını sağlıyor.

Dr. Bossi, yaşlanmaya karşı kullanılan mevcut kozmetiklerin içindeki antioksidanların çok hızlı oksitlendiğini, bunun da etkilerini azalttığını belirterek, örnek olarak C vitaminini gösterdi, ki bu vitaminin ayrıca yüksek ısıya duyarlı olduğuna işaret etti. Bossi, aynı durumun yeşil çaydaki antioksidan ve E vitamini için de geçerli olduğunu kaydetti.

Kendi bulduğu antioksidanın ısı konusunda sorun çıkarmadığını, suda çözündüğünü ve çok çabuk oksitlenmediğini savunan Dr. Bossi, yeni nesil kozmetik ürünlerinin geliştirilmesini umut ediyor. Bilim adamı, antioksidanı elde ettiği bitkinin adını patent süreci bitmediği için henüz açıklamıyor.

Fare derisi üzerinde yapılan deneylerde olumlu sonuç alan Dr. Bossi başkanlığındaki ekip, deneyde kullandığı örnekleri ikiye ayırdı. Her iki örneği de güneş ışığına maruz bırakan bilim adamları, işlem yapılmamış deri örneğinde serbest radikallerin sayısının önemli ölçüde arttığını, yeni bulunan antioksidan uygulanan deri örneğindeki serbest radikallerin ise çok az arttığını tespit ettiler.

Nisan Ayı Sağlık Raporu

Nisan ayının son demlerini yaşadığımız şu günlerde, bir yenilik yapmaya, bir nevi yazı dizisi oluşturmaya karar verdim. Malum her geçen gün tıp dünyasında yeni araştırmalar, deneyler yapılıyor. Özellikle de diyet konusunda neredeyse saat başı yeni bir bilgi kulağımıza çalınıyor. Sağlıkta öğrenmenin sonu yok.

O nedenle ben de her ay sağlık, özellikle de form ve diyet konularındaki yenilikleri sizlerle bir özet şeklinde paylaşacağım. Gelelim nisan ayının yeniliklerine...




Limonun kendisi salataya, kalanı ellere: Kullandığınız limonları çöpe atmayıp kabuğunun iç kısmıyla el ve tırnaklarınıza masaj yaptığınız takdirde büyük ölçüde yumuşadıklarını fark edeceksiniz.







Diyetin en iyi arkadaşı kuruyemiş: Özellikle kabuklu kuruyemişler içerdikleri E vitamini ve doğal yağlarla hem tok tutuyor, hem de cilde iyi geliyorlar. Fakat günde 1 avucu geçmemek kaydıyla...






Dance IN, Fitness OUT: Diyet dediğimiz hadise sadece boğazdan kısmakla olsa iyi, hareket etmek, aktif olmak da gerekiyor. Son zamanlarda dans etmek, popülaritede pilatesi, kinesisi, fitness'ı sollamış durumda. ''Zumba'' adlı yöntemle, Latin danslarını güzel müziklerle birleştirerek keyifli bir şekilde kalorileri yakabilirsiniz.






Sağlıklı yaşam dostu tam buğday ekmeği: Tam buğday ekmeği, unun kepeğini ve beyaz kısmını ayırmadan yapılan ekmek. Hem düşük kalorili, hem de sindirime yardımcı. Kilo sorunu olmayanlara bile tüketilmesi şiddetle önerilmekte.

“FIRSATINIZ OLSAYDI MESLEĞİNİZİ DEĞİŞTİRİR MİYDİNİZ?”

14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Sağlık-Sen tarafından düzenlenen toplantıda 'Türkiye'de Sağlık Çalışanlarının Tükenmişlik Araştırması' sonuçlarını açıklayan Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş, “'Fırsatınız olsaydı mesleğinizi değiştirir miydiniz?' sorusuna sağlık çalışanlarının yüzde 60.80'i 'Evet, fırsatım olsa başka bir meslek seçerdim', yüzde 39.2'si 'Hayır' cevabını verdi” dedi.

Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında, 'Türkiye'de Sağlık Çalışanlarının Tükenmişlik Araştırması' sonuçlarını açıkladı. Memiş toplantıda yaptığı konuşmada, sağlık çalışanlarının sorunlarına dikkat çekerek, sağlık alanındaki istihdam yetersizliğinin, çalışanların iş yükü altında ezilmesine neden olduğunu, bunun da AB ülkelerindeki çalışanlara göre Türkiye’deki sağlık çalışanlarının en az 3 kat fazla çalışmaya mecbur bırakıldığını söyledi. ‘Tam Gün Yasası’ndaki resmi düzenleme ile haftalık 8 saate indirildiği söylenen mesai saatleri ve nöbet sürelerinin, halen ve fiilen 9 saat olarak uygulanmaya devam edildiğini kaydeden Genel Başkan Metin Memiş, mesai saatlerinin belirsizliği ve nöbet sürelerinin uzunluğunun sağlık çalışanları için önemli bir sorun olduğunu kaydetti.

“Sözleşmeli Personel İstihdamı Ve Taşeron Firma Çalışanlarının Durumu En Çok Tartışılan Konular”
Döner sermaye oranlarındaki belirsizlikler ve değişikliklerin çalışanların motivasyonunu da etkilediğini söyleyen Metin Memiş, "Döner sermaye bir bahşiş değil, çalışanın emeği sonucunda elde ettiği haktır" diye konuştu. Memiş, sağlıkta daha adil bir ek ödeme sisteminin bir an önce ikame edilmesi gerektiğine de vurguladı. Sağlıkta farklı istihdam modellerine bir an önce son verilmesini isteyen Memiş, " Sözleşmeli personel istihdamı ve taşeron firma çalışanlarının durumu sahada en çok tartışılan konulardan biridir. İş güvencesi tehdidi altında olan çalışanlar ile sağlıkta daha nitelikli bir sonuç elde etmeye çalışmak haksızlıktır. Sağlıkta farklı istihdam modellerine bir an önce son verilmelidir. Sağlık hizmetleri, kadrolu kamu çalışanı eli ile gördürülmelidir." dedi. Şiddet olaylarına da değinen Memiş, "Sağlık ortamında yaşanan şiddet, diğer çalışma oranlarına göre 16 kat fazladır ve günden güne de artmaktadır." şeklinde konuştu.


“Türkiye’de Sağlık Çalışanları Tükenmişlik Araştırması”
Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş tarafından açıklanan“Türkiye'de Sağlık Çalışanları’nın Tükenmişlik Araştırması’nda” katılımcılara yöneltilen sorulara verilen cevaplardan bazıları ise şu şekilde yer aldı:

'Fırsatınız olsaydı mesleğinizi değiştirir miydiniz?' sorusuna sağlık çalışanlarının yüzde 60.80'i 'Evet, fırsatım olsa başka bir meslek seçerdim', yüzde 39.2'si 'Hayır' cevabını verdi.'Fırsatınız olsa çalıştığınız hastaneyi değiştirir miydiniz?' sorusuna ise, katılımcıların yüzde 55.5'i 'Evet değiştirirdim' derken, yüzde 44.5'i değiştirmeyeceğini belirtiyor.

-'Sağlık Bakanı olsaydınız yapacağınız ilk icraatınız ne olurdu?' sorusuna sağlık çalışanlarının yüzde 45'i, 'Döner sermaye dağılımı ve performans sistemini değiştirirdim' cevabını verdi. Katılımcıların yüzde 14.1'i 'Çalışanlarımla iletişim halinde olurdum' derken yüzde 12.1'i 'Sözleşmelileri ve şirket elemanlarını kadroya alırdım' diyor.

-Sağlık çalışanlarını en çok kızdıran üç seçenek işaretlenmesi istendiğinde, 'hastane yönetimi' yüzde 24.6 ile ilk sırada, 'Sağlık Bakanlığı' yüzde 24.3 ile ikinci sırada, 'hasta ve hasta yakını' seçeneği ise yüzde 22.1 ile üçüncü sırada yer alıyor.

-Türkiye’de en zor mesleklerden biri olarak bilinen polislikte duygusal tükenmişlik düzeyi 25,85 iken sağlık çalışanlarında bu oran 23,96 düzeyindedir. Bu rakamlar da göstermektedir ki sağlık çalışanlarının mesleki anlamda yaşadıkları zorluklar polislerin yaşadığı zorluk düzeyine yakındır. Bu husus araştırmamızda dikkat çekici bir unsur olarak yerini alıyor. Bundan dolayı bütün sağlık çalışanlarına da polislik mesleğinde olduğu gibi fiili hizmet zammı (yıpranma payı) verilmelidir.

-Kadın sağlık çalışanları, duygusal tükenmeyi erkek çalışanlara göre daha fazla yaşıyor. Yaş ilerledikçe tükenmişlik düzeyleri düşüyor. Tükenmişliğin en yoğun yaşandığı sağlık kurumları arasında üniversiteler ilk sırada yer alıyor. Bunu Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastaneler ile 112 Acil sağlık hizmetleri takip ediyor.

-'Hangisi olsaydı daha mutlu olurdunuz' sorusuna 'Adil yöneticiler' diyen sağlık çalışanlarının oranı yüzde 23 iken, 'Değer ve saygınlık' diyenlerin oranı yüzde 18.6 olarak yer aldı. 'Daha anlayışlı hasta ve hasta yakınları' diyenlerin oranı ise yüzde 14.1 oldu.

25 Nisan 2012 Çarşamba

14 MART’TA YENİ LOGO

14 Mart Tıp Bayramı kutlamalarında Sağlık Bakanlığı'nın yeni logosunu ve sitesini tanıtan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Sağlık çalışanlarının Türk insanına verdiği kıymeti, bu logoyla halkımıza göstermiş olacağız” dedi.

81 ilden 'Yılın Doktorları', 'Üstün Hizmet Ödülleri', 'Altın Steteskop' ve 'Medya Ödüllerinin' verildiği, ATO Congresium'da düzenlenen 14 Mart Tıp Bayramı kutlama törenine Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, AK Parti Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve AK Parti Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl katıldı. Törende bir konuşma yapan Bakan Akdağ, Tıp Bayramı'nı kutlayarak, "Bugün bireyin en değerli varlığını korumak için yemin eden sağlık çalışanlarımızın bayramı, bugün bizim bayramımız" dedi. Akdağ, sağlık alanında, emeklilikte sorunlar olduğuna dikkati çekerek, Başbakan Erdoğan'ın bu sorunun giderilmesi için talimat verdiğini ve emeklilikte iyileştirmeler yapmak için elinden geleni yapacağını söyledi.

Hasta Hekim İlişkisi DNA Sarmalı
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, büyük ilerlemelerin yaşandığı tıp alanında hasta merkezli anlayışın tartışılmaya başlandığını söyledi. Hasta, doktor ya da başka bir merkezi esas alan tanımlamaların yanlışlığına dikkat çeken Akdağ, "Biz burada hizmet veren doktor, hemşire ya da bakanlık görevlisi ile her ne ise adı, hastayı ve hasta yakınını aynı düzlemde, iki eşitler olarak görmeye başladığımız zaman sistemimizi, aklımızı, vicdanımızı bu düzleme getirdiğimiz zaman işimiz çok kolaylaşacak" dedi.

Hasta ile doktor arasındaki ilişkinin DNA sarmalına benzetildiğini anlatan Akdağ, hastaların tüm problemlerinin yakından bilinmesinin önemine dikkat çekti. Akdağ, şunları söyledi: ''Birbirimize yakın durmamız gerekiyor. Masanın bir tarafına doktoru, öbür tarafına hastayı ya da yakınlarını koyarak bu işi olması gerektiği gibi götüremediğimiz bir gerçek. Kimseyi merkeze koymayalım. Herkesi olduğu yere birbirinin eşitleri olarak koyacağımız bir sistemi geliştirmeye devam edeceğiz. Dünyada da Türkiye'de de buna ihtiyacımız var.''


"Sağlık Çalışanları ile Gurur Duyuyorum"
Ülkedeki sağlık çalışanlarıyla gurur duyduğunu dile getiren Akdağ, "Bir taraftan yankıları hala devam eden başarılı nakil ameliyatları, öte yandan bu nakil ameliyatlarına aileleri, organları ya da dokuları vermeye hazırlayan arkadaşlarımızın katkıları, öbür taraftan o nakli yapan doktorlar ya da ekiple bağışçıyı bir araya getiren hava ambulans sisteminin kullanıcıları. Bu meselenin bir ekip çalışmasıyla bizi bu başarılara götürdüğü muhakkaktır" diye konuştu.


“Şiddete Sıfır Tolerans”
Türkiye'de Sağlıkta Dönüşüm Programı ile yaşanan gelişmelere de değinen Akdağ, son 10 yılda sağlığa erişimin 2,5 kat arttığına işaret etti. Anne ve bebek ölümlerinde büyük düşüşler yaşandığını, OECD ülkelerinin 10 yılda kat ettiği yolu Türkiye'nin 8 yılda katettiğini belirten Akdağ, sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranının yüzde 76'ya çıktığını bildirdi. Sağlık personeli sayısındaki yetersizliğe de işaret eden Akdağ, bunların sayısını artırmak için gayret gösterdiklerini söyledi. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemek için tedbirlerini geliştireceklerini ifade eden Akdağ, "Şiddete sıfır tolerans göstermeye devam edeceğiz" diye konuştu. Sağlık çalışanlarının şiddete maruz kaldığını hatırlatan Akdağ, "Bazı kendini bilmezlerin sağlık çalışanlarına gösterdiği şiddete asla kayıtsız kalmayacağız. Sağlık çalışanları şiddete maruz kaldığında haklarını kendi arıyorlardı, şimdi Sağlık Bakanlığının avukatıyla bu sorunu çözeceğiz" şeklinde konuştu.

Van depreminde sağlık çalışanlarının gösterdiği fedakarlığa da değinen Akdağ, UMKE ekiplerinin burada insanüstü gayret gösterdiğini belirtti. Akdağ, ''Sağlık çalışanları bu ülkenin şerefli evlatları olduklarını Van depreminde gösterdiler'' dedi.


Yeni Logo ve Site
Sağlık Bakanlığı'nın yeni logosunu tanıtan Akdağ, "Logomuzun tanıtımını 14 Mart Tıp Bayramı'nda yapıyoruz. Belki 200'ün üstünde örnek üzerinde çalışıldı. Kendi hilalimiz ve yıldızımızla insanı öne çıkaran bir logo benimsedik. İnşallah sağlık çalışanlarının Türk insanına verdiği kıymeti, bu logoyla halkımıza göstermiş olacağız" dedi.

Sağlık Bakanlığı'nın yenilenen web sitesi http://www.saglik.gov.tr 14 Mart Tıp Bayramı'nda hizmete girdi. 'Sağlık Bakanlığı'nın internet portalı tek tıklamayla doğru sağlık hizmetine ulaşabileceğimiz bir portal' başlığıyla yapılan tanıtımda Bakanlığın yeni web sitesinde sunulan hizmetlere yer verildi.


Yılın Sağlık Çalışanları
Törende ''Yılın Sağlık Çalışanları'' ödüllerine organ nakli yapan ve bu nakillerin gerçekleşmesini sağlayan ekiplere layık görüldü. Malatya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yaptıkları karaciğer nakillerindeki başarılarından dolayı Prof. Dr. Sezai Yılmaz ve organ nakli ekibi, kol, yüz, rahim, kalp ve diğer nakillerle Türkiye'nin gündeminde olan Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan ile nakil ekibi, aileleri organ bağışına ikna ettikleri için Uşak Devlet Hastanesi'nden Uzm. Dr. Cenk Şahin Güler ve Dr. Zafer Aydın ''Yılın Sağlık Çalışanları'' ödülünü aldı.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, yaptığı konuşmada, sağlık hizmetinin bir ekip işi olduğunu belirterek, bunun organ ve doku nakilleri için de geçerli olduğuna dikkati çekti. Akdağ, ödüllerle bunu Türkiye'nin görmesini istediklerini söyledi.

Prof. Dr. Özkan da nakil yaptıkları gece yaşadıkları heyecanı dile getirerek, ödülden dolayı büyük mutluluk duyduklarını belirtti. Van depremi sırasında yaptıkları çalışmalarla Türkiye'nin takdirini kazanan sağlık çalışanları arasından seçilen 20 personele de ''Yılın Sağlık Çalışanları'' ödülü verildi.

İllerde yılın doktoru seçilenlerin ödüllerini Sağlık Bakanı Recep Akdağ'dan aldığı törende, ''Üstün Hizmet Ödülü'', tıp mesleğine uzun yıllar hizmet eden halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Çağatay Güler ve genel cerrahi uzmanı Prof. Dr. Hüsrev Hatemi'ye verildi. Aynı ödülü alan ancak törene katılamayan genel cerrah Hüseyin Talha Demirağ'la bir tanıtım filmi sunuldu.

Tören, doktor ve aynı zamanda şarkıcı olan Ferhat Göçer'in konseriyle son buldu.