30 Aralık 2013 Pazartesi

Obstruktif Uyku Apne Sendromu ve Aritmiler

Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Aritmiler

Obstrüktif uyku apne sendromu hastalarında bradiaritmi ve taşiaritmilere neden olabilecek pek çok otonomik değişiklik söz konusudur. Apne başlangıcında vagal tonus baskın olup apne epizodunun sonunda uyanma ile sempatik sinir sistemi aktivitesinde artış gözlenir. Otonomik değişiklikler yanında OUAS hastalarında izlenen intratorasik basınç değişikliklerine bağlı olarak gelişen miyokardiyal stres de potansiyel olarak aritmoj eniktir.
Obstrüktif uyku apnesi ile ilişkili olarak en sık gözlenen aritmi kalp hızında görülen döngüsel varyasyondur. Bu varyasyon apne sırasında progresif bradikardi gelişimi ve apne dönemi sonunda solunumun sağlanması ile taşikardi gelişimi ile karakterizedir. Bradikardi apnenin başlangıcı ile başlar ve derecesi hipoksinin derecesi ile ilişkilidir. Apne sırasında gözlenen bu döngüsel varyasyonun nedeni hipoksi ve otonomik tonustaki değişikliklerdir.
Apne sırasında 2 saniyeye kadar uzayan sinüs duraklamalarına sıkça rastlanmaktadır. Bununla birlikte OUAS hastalarının %10’una yakın bir kesiminde uyku sırasında geçici kalp blokları geliştiği bildirilmiştir. Obstrüktif uyku apne sendromu olan kalp yetmezliği hastalarında yüksek oranda ventriküler ektopik atımlar da gözlenmektedir. Obstrüktif uyku apnesinin CPAP ile tedavisi ile bradiaritmi ve ektopik atımların sıklığında belirgin azalma olduğu gösterilmiştir.
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ile ilişkili olarak atriyal fibrilasyon gibi sürekli taşiaritmiler de gelişebilir. Mooe ve ark. , koroner by-pass cerrahisi sonrasında AF gelişimi için OUAS varlığının bağımsız bir risk faktörü olduğunu bildirmişlerdir. Kanagala ve ark. tedavi edilmeyen obstrüktif uyku apnesi olan hastaların başarılı kardiyoversiyon sonrası AF rekürrensi açısından uyku apnesi olmayan gruba göre daha fazla risk altında olduklarını bildirmişlerdir. Yakın zamanlarda yayınlanan bir çalışmada, Gami ve ark. obstrüktif uyku apnesi olan hastaların, AF gelişimi açısından kontrol grubuna göre 2.19 kat risk altında oldukları hesaplanmıştır. AF ve obstrüktif uyku apnesi arasında saptanan bu güçlü ilişkiden dolayı obez veya hipertansif AF hastalarının obstrüktif uyku apnesi varlığı açısından araştırılması önerilmiştir.
Atriyal aritmilerin aksine altta yatan kardiyak veya pulmoner komorbiditesi olmayan obstrüktif uyku apnesi hastaları üzerinde yapılan çalışmalarda uyku apnesi ve ventriküler aritmi gelişimi arasında kuvvetli bir ilişki saptanamamıştır.
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Pulmoner Hipertansiyon
Obstrüktif uyku apne sendromu hastalarında obstrüktif apneler sırasında izlenen akut pulmoner hemodinamik değişikliklerin kronik pulmoner hipertansiyon gelişimi üzerine olan etkilerini inceleyen çalışmaların çoğunda hafif-orta düzeydeki pulmoner hipertansiyon prevelansının arttığı gösterilmiştir. Pulmoner hipertansiyon gelişiminin noktürnal desaturasyon düzeyi ile ilişkili olduğu gözlenirken, pulmoner hipertansiyon şiddeti ile AHİ düzeyleri arasında korelasyon saptanamamıştır.

Obstruktif Uyku Apne Sendromu ve Koroner Arter Hastaligi

Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Koroner Arter Hastalığı

Obstrüktif uyku apne sendromunda kardiyovasküler hastalık morbidite ve mortalitesinin arttığını gösteren çalışmaların çoğu kesitsel, retrospektif ve kısa izlem sürelidir. Önemli bir diğer nokta OUAS hastalarında kardiyovasküler hastalık için ana risk faktörlerinin (obezite, hipertansiyon vb) sıkça bulunmasıdır. Dolayısıyla, OUAS ve kardiyovasküler hastalık ilişkisinin nedenselliğine şüphe duyulmaktadır.
Obstrüktif uyku apne sendromu ile ateroskleroz ilişkisi için obesite, yaş, erkek cinsiyet, metabolik sendrom, sigara gibi pek çok risk faktörü ortaktır. Obstrüktif uyku apne sendromunun kalıcı arteriyel hipertansiyona yol açtığı konusunda genel bir uzlaşma vardır (65) ve bunun da ateroskleroz için bir risk faktörü olduğu açıktır. Ayrıca, OUAS sendromunda serum CRP, fibrinojen ve IL-6 düzeylerinde ve insulin direncinde artış olduğu ve bunların da her birinin ateroskleroz için risk faktörü olduğu bilinmektedir. Nazal sürekli pozitif hava basıncı (CPAP) tedavisiyle tedavi edilenlerde kan basıncında, CRP ve IL-6 düzeylerinde ve insulin direncinde düşmeler de sağlanmaktadır. Son yıllarda, OUAS sendromunun eş zamanlı bulunan kardiyovasküler risk faktörlerinden bağımsız olarak ateroskleroza yol açabileceğine dair kanıtlar artmaktadır. Obstiktif uyku apne sendromunda oluşan hipoksinin oksidatif stres nedeniyle endotel disfonksiyonuna ve LDL oksidasyonuna yol açtığına dair ciddi veriler vardır.
Obstrüktif uyku apne sendromunda ani hemodinamik değişiklikler miyokard oksijen tüketimini belirgin bir şekilde artırırken, hipoksemi, sorunu daha da büyütmektedir. Sempatik tonusta artış trombosit kümeleşmesi ve fibrinolizde bozulmaya yol açabilir. Bu mantıklı görünen hipotezlere rağmen, OUAS sendromu ile Mİ arasında neden sonuç ilişkisini açıklayabilen az sayıda çalışma vardır. Çalışma populasyonları genellikle, OUAS sendromu hastalarını bulmak zor olduğu için horlama kriteri ile oluşturulmaktadır.

Obstruktif Uyku Apne Sendromu ve Kalp Yetmezligi

Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Kalp Yetmezliği

Obstrüktif uyku apnesi kalp yetmezliği hastalarında sık rastlanan bir bulgudur. Javaheri ve ark. 81 erkek kalp yetmezliği hastasına polisomnografi yapmışlar ve hastaların %11’inde OUAS olduğunu göstermişlerdir. Aynı çalışmada kalp yetmezliği hastalarının %40’ında santral uyku apnesi varlığı gösterilmiştir. Santral uyku apnesinde obstrüktif uyku apnesinden farklı olarak apne sırasında soluma çabası yoktur ve apneyi hiperventilasyon izler. Kalp yetmezliği hastalarında gözlenen peryodik solunumun mekanizmaları arasında artan kemorefleks sensitivitesi, hipokapni ve özellikle uyku esnasında izlenen kararsız solunum kontrolu yer almaktadır. Kalp yetmezliği hastalarında hem santral hem de obstrüktif uyku apnesi bulunabilir. Bir çalışmada kalp yetmezliği hastalarında uyku başlangıcında obstrüktif tip apne episodlarının gözlendiği, ilerleyen süre içinde arteriyel karbondioksit seviyelerinin apneik eşik değer altına inmesi ile obstrüktif epizodların santral apne epizodlarına ilerlediği bildirilmiştir.
Kalp yetmezliği hastalarında uyku ile ilişkili solunum problemlerinin tanınması hastaların prognozları hakkında fikir vermesinin yanında potansiyel ek tedavi seçeneklerinin de ortaya konmasında yardımcıdır. Kalp yetmezliğinde AHİ’nin 30’un üzerinde saptanmasının NYHA fonksiyonel sınıflama sistemi ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonundan daha güçlü şekilde mortaliteyi öngördürdüğü bildirilmiştir. Kalp yetmezliği hastalarında OUAS’ın CPAP ile tedavisinin yaşam kalitesini artırdığı gösterilmiş olmakla birlikte tedavinin mortalite üzerine etkisi hakkında henüz yeterli veri bulunmamaktadır.
Obstrüktif uyku apne hastalarınde artan AHİ değerleri ile birlikte, hem sistolik hem de diyastolik disfonksiyon geliştiğini öne süren ekokardiyografik çalışmalar bulunmaktadır. Bu gözlemlerin altında yatan potansiyel mekanizmalar arasında hipoksinin etkisi ve obstrüktif apneye eşlik eden tekrarlayan intratorasik basınç değişiklikleri sayılabilir. Negatif intratorasik basınç sol ventrikül ardyükünü artırır ve sol ventrikül relaksasyonunu bozar. Kardiyak kontraktilitede azalma ve diyastol ve sistol-sonu hacimlerde artma gözlenir. Hipoksinin kendisi de enerji bağımlı işlemler olan miyosit kontraksiyonu ve relaksasyonunu baskılayabilir. Hipoksi ve uyanma tarafından uyarılan sempatik aktivite de taşikardi ve periferik vazokonstriksiyona neden olarak ventriküler ardyük artışına neden olabilir.

Obstruktif Uyku Apne Sendromu ve Hipertansiyon

Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve Hipertansiyon

Obstrüktif uyku apne sendromu ve hipertansiyon arasındaki ilişki, bir seri toplum bazlı çalışmalar ile hipertansiyon ve uyku bozuklukları kliniklerine başvuran hastalar üzerinde yapılan gözlemsel çalışmalarda ortaya konmuştur. Obstrüktif uyku apne sendromu’nun gece uykusu sırasında kan basıncını akut şekilde yükseltme yeteneği çoğunlukla 24 saatlik dönemde “non-dipper” bir kan basıncı seyriyle sonuçlanır. Nondipper Hipertansif hastalarda OUAS prevalansı çok yüksek bulunmuştur.
Bu güne kadar OUAS’ın doğal seyri ve eşlik eden hipertansiyon insidansı konusunda yapılmış en geniş araştırma, 709 olgunun 4 yıl, 184 olgunun 8 yıl takip edildiği Wisconsin Uyku Grubu Çalışmasıdır (39). Bu çalışmada, izlemde hipertansiyon gelişmesi için saptanan odds oranları, başlangıç AHİ değeri <5 15="" 5="" aras="" ile="" ve="">15 olanlar için sırasıyla; 1.42, 2.03 ve 2.89 olarak bildirilmiştir.
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu ve hipertansiyon arasındaki ilişki konusunda yeni kanıtlar, Duran ve ark. (40)’nın gerçekleştirdikleri bir çalışmadan gelmiştir. Yaş, cinsiyet, beden kitle indeksi ve sigara/alkol kullanım alışkanlıklarındaki farklılıklar gözetildikten sonra hipertansiyon ile olan ilişkisi gösterilmiştir. Obstrüktif Uyku Apne Sendromu şüphesiyle uyku kliniğine başvurmuş, Yaşları 20-85 arasında olan, toplam 2677 yetişkinin polisomnografi ile incelendiği bir çalışmada yaş ve cinsiyetin etkisi dışlanarak yapılan çok değişkenli regresyon analizlerinde AHİ, diyastolik ve sistolik kan basıncıyla anlamlı şekilde ilişkili bulunmuştur
Logan ve arkadaşları’nın ilaca dirençli hipertansiyonu olan yetişkin hastalarda yaptıkları OUAS prevalansı çalışmasıdır. Çalışmada 41 olgu polisomnografi ve 24 saatlik ambulatuvar kan basıncı monitorizasyonu ile incelenmiş olup OUAS prevalansı erkeklerde %96, kadınlarda %65 oranında bildirilmiştir. Bu hastalardaki olağanüstü yüksek OUAS prevelansı sendromun ilaca dirençli hipertansiyon patogenezindeki potansiyel rolünü desteklemektedir.

Bu besinler selülitten kurtarıyor

Bahar aylarına yaklaştığımız şu günlerde, kıştan kalma portakal kabuğu görünümünden kurtulmak isteyenler sağlıklı beslenme önerileriyle selülitsiz bir bahar ve yaza merhaba diyebilir.

Selülit ile savaşmanın önemli bir yolu da sağlıklı beslenmeden geçmektedir. Peki, selülite karşı hangi besinlerin tüketilmesi, hangi yiyecek ve içeceklerden kaçınılması gerekiyor? Memorial Hizmet Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden diyetisyen Aysu Aydın, selülitsiz bir vücut için yapılması gereken sağlıklı beslenme önerileri hakkında bilgi verdi.

HATALI BESLENME ŞEKLİ SELÜLİT NEDENİ

Vücuttaki portakal kabuğu görünümlü sıkışmış yağ hücreleri ile kendini gösteren selülit; genetik eğilim, özellikle östrojen seviyesinin oluşturduğu dolaşım bozukluğu gibi hormonal nedenler, kilo almak ve egzersiz yapmamak, ilerleyen yaşla birlikte cilt altı bağ dokusunun zayıflaması, hamilelik ve hatalı beslenme gibi pek çok neden ile daha sık görülüyor.

BU BESİNLERDEN EN AZ ÜÇÜNÜ HER GÜN TÜKETİN

Üzüm çekirdeği, toz kakao: İçeriğinde bioflavonoid olan bu besinler kolajeni yıkan enzimleri bloke ediyor ve bağ dokusuna destek oluyorlar. Üzüm çekirdeği ve toz kakao bu maddeden zengin besinlerden olarak biliniyor.

Maydanoz, brokoli, karnabahar, portakal: Zengin bir antioksidan olan C vitamini kolajen yapımında önemli bir rol oynuyor. Böylece deri altındaki bağ dokusunu güçlendiriyor. C vitamininden zengin olan brokoli, turunçgiller, maydanoz, yeşilbiber ve karnabahar gibi sebze ve meyvelerin sofranızda bolca bulunmasına fayda vardır.

Kuşkonmaz, beyaz ve karalahana: Ödem söktürücü ve toksin atma özelliği nedeniyle bu besinler sofranızda sık sık yer almalı. Toksin atmak için beyaz lahana kürü de yapabilirsiniz.

Somon balığı: Somon gibi yağlı balıkta bolca bulunan Omega 3 damarları genişleterek kan akışının ve dolaşımının rahatlamasına katkıda bulunuyor. Haftada 2-3 gün yağlı balık tüketin.

Keten tohumu: Omega 3 yağ asidinden zengin olan keten tohumu damarları genişleterek kan dolaşımını rahatlamasına katkıda bulunuyor. Her sabah kalktıktan sonra 2-3 tatlı kaşığı öğütülmemiş keten tohumu yiyin. İsterseniz, keten tohumunu yoğurtla karıştırarak da tüketebilirsiniz.

Soğan ve sarımsak: Kan basıncının ve dolaşımının rahatlamasını sağlıyorlar. Her gün yemeklerinizde ve salatalarınızda bu ikiliden bolca bulunsun.

Zencefil: Kanı inceltici fonksiyonu sayesinde dolaşımı rahatlatıyor. Her gün 5-6 kibrit çöpü şeklinde kestiğiniz zencefili çayınızın içine katabilirsiniz.

Muz: İçerisinde yer alan potasyum ile kan basıncını düşürerek dolaşıma yardımcı oluyor ve dokuları atık maddelerden temizliyor. Sindirim ve düşük tansiyon sorununuz yoksa günde bir adet muz tüketmenizde fayda var. Karpuz, avokado, havuç, fasulye ve bezelye de fazla miktarda potasyum içeriyorlar.

Kereviz: Kan damarlarının kasılmasını engelleyerek dolaşımın rahatlamasını sağlıyor.

Yeşil çay: İçeriğindeki kateşin ile yağ yakımını hızlandırıyor. Günde iki fincan yeşil çay içmenizde fayda var.

Domates suyu: Domates vücudu toksinlerden arındırıyor. Günde 2-3 bardak domates suyu içerek selülitlerin giderilmesine yardımcı olabilirsiniz.

Su: Bol su içmek kan dolaşımının düzenlenmesini sağlıyor ve ödemin oluşmasını önlüyor. Ayrıca yağ hücrelerinin emilimini sağlamak gibi önemli bir rol de üstleniyor. Günde en az 2,5-3 litre sıvı almaya özen gösterin. Bunun büyük bir kısmını su olarak almanızı öneriyoruz.

BU BESİNLERDEN UZAK DURUN

Trans yağlar: Damar tıkanıklığına neden olan salam, sosis ve sucuk gibi şarküteri ürünlerinden kaçının.
Tuz: Vücutta su tutulumuna ve dolaşım bozukluğuna yol açtığı için tuzu asgari miktarda tüketin. İçeriğinde yüksek oranda sodyum bulunan fast food türü gıdaları tüketmemeye çalışın.

Rafine şeker:  Şeker, tam bir kalori deposudur. Ayrıca cildi sıkılaştıran kolajeni yıkarak sarkmaya neden olduğu için beslenme listenizden şekeri çıkarın.
Doymuş yağlar: Kırmızı et, salam, sosis ve sakakatlarda bolca bulunur.  Bunlar yağ hücrelerini şişirir, vücudun atıklardan temizlenmesini engeller ve dokularda su tutulmasına yol açar.

Alkol: Haftada bir kadehten fazla alkol tüketmeyin. Çünkü fazla tüketilen alkol vücutta doğrudan yağ olarak depolanır ve su kaybına yol açarak cildin görünümünü bozar.

Yüksek miktarda hayvansal protein: Vücutta yağlanmayı artırdığı için hayvansal proteinleri tüketirken aşırıya kaçmayın. Tavuğu derisiz, kırmızı eti de yağsız yemeyi alışkanlık haline getirin.

HER GÜN 1 SAAT YÜRÜYÜN

Selülitlerinizden kurtulmak için her gün öğünler arasında bir saat tempolu bir şekilde yürüyün. Ayrıca fitness merkezinde veya evinizde selülitlerin giderilmesine yönelik uygulanan egzersizleri de haftanın en az 3 günü uygularsanız daha kısa sürede sonuç alabilirsiniz.

Çocuklarda İştah Artıran 12 Altın Öneri!

"Saatlerce yemek vermesem, umurunda bile olmuyor", "Elimde tabak yemesi için peşinden koşuyorum"... Bu tür yakınmaları özellikle annelerden sıkça duyuyoruz, çünkü hemen her anne aynı sorundan dert yanıyor. 

İştahsız çocuklar! Özellikle 8-9 aydan başlayarak okul çağına kadar süren dönemde, anneler en çok çocuklarının iştahsız olmasından yakınıyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik her yaş döneminin ayrı beslenme güçlükleri olsa da iştahsızlık sorununun genellikle 9 ay-2 yaş arasında daha sık görüldüğünü belirterek, "Ailelerin beslenme hataları ve alışkanlıkları iştahsızlık, daha doğrusu yemek seçme olarak tanımlanan durumun en sık görülen nedeni. Bu  yüzden ailelerin doğuştan itibaren bebeklerini beslerken doğru yaklaşımda bulunmaları çok önemli" diyor.

İştahsızlığın kabaca fizyolojik ve patalojik etkenler ile yanlış beslenme alışkanlıkları nedeniyle oluştuğunu belirten Dr. İbrahim Çelik'in verdiği bilgilere göre, fizyolojik iştahsızlığın temelinde bir hastalık etkeni olmaksızın çocuğun gelişim sürecinde karşılaştığı adaptasyon sorunları yatıyor. Örneğin diş çıkarma atakları en bilinen iştahsızlık nedeni olarak görülüyor. Bir başka fizyolojik etken ise 1 yaşından sonra yavaşlayan büyüme-gelişmeye bağlı olarak çocuğun beslenme gereksiniminin düşmesi. Ayrıca besinlerdeki geçiş dönemleri çocukların en yoğun iştahsız olduğu fizyolojik evreleri oluşturuyor: Sütten püreli gıdalara geçiş, yeni tatların denenmesi, bu yeni tat ve kıvama alışma sürecinde ciddi beslenme isteksizliği görülebiliyor.

3 Haftadan Uzun Süren İştahsızlık İhmale Gelmez

Patolojik nedenlerde iştahsızlığın altında ise genellikle; gribal enfeksiyonlar, idrar yolu enfeksiyonları, viral bağırsak enfeksiyonları, viral hepatitler, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları gibi fizyolojik hastalıklar yatıyor. Bu hastalıklar birkaç gün ile birkaç hafta arasında iştahsızlık yapıyor ve çocuğun büyüme gelişme sürecine belirgin olumsuz etkide bulunmuyor. Ancak 3 haftadan daha uzun süreli iştahsızlığın altında ise genellikle tüberküloz, kronik enfeksiyonlar, gastrik reflü, kronik böbrek hastalıkları, kalp  veya karaciğer hastalıkları hastalıkları ve bazı doğumsal metabolik hastalıklar yatıyor. Bu nedenle 3 haftadan uzun süren iştahsızlık durumlarında çocuğun mutlaka kontrolden geçmesi gerekiyor.

İştah Artıran 12 Öneri

1- Üst kat komşunun tariflerini denemeyin: 6 bisküvit, 1 kaşık pekmez, bir  yumurta sarısı ve bir dilim peynir... Bulamaç besinler diye tanımlanan bu tür tarifler yüksek kalorili oldukları gibi, baskın tatları severek yiyen çocukların dilinde sadece yoğun şeker tadı kalmasına yol açıyor. Bu da çocuklarda şekerli tatlar konusunda seçici bir yapı gelişmesine neden oluyor. Buna alışan çocukların damak tadı duyuları da yeni lezzetlere karşı oldukça dirençli hale geliyor.

2- İlk denemelerde sabırlı olun: Çocuklar her yeni besine ortalama 8-10 denemeden sonra alışıyor. Bu nedenle ilk denemede bir kase dolusu havuç püresini bitirmesini beklemeyin. Ancak bir kaşık bile olsa her gün bu yeni besini çocuğunuza tattırarak alışma sürecini sabırla bekleyin.

3- Enerjinizi doğru besinlerde kullanın: Ispanak yedirmek için çocuğunuzla kılıç kalkan oyunu oynamak yerine, enerji ve sabrınızı; süt - süt  ürünleri, et, yumurta, balık ve tahıl yedirmeye saklayın. Çünkü bu besinler çocuğunuzun gelişimi için çok daha yaşamsal öneme sahipler.

4- 7. aydan itibaren pütürlü gıdalar yedirin: Yiyecekleri çatalla ezip, yumuşatarak yedirmeye çalışın. İlk denemelerde pütürlü yiyemeyen çocuğunuza karşı soğukkanlılığınızı koruyun. Sabır ve inatla denemelere devam edin.

5- Sofraya birlikte oturun: 9 aylıktan sonra çocuğunuzu tok bile olsa mutlaka sizinle birlikte sofraya oturtun. Çocuğunuz erişkinlerin tükettiği gıdaları yiyebilecek yaşa geldiyse sofrada olan yemeklerden yedirmeye çalışın. Çocuğunuzun önüne koyacağınız küçük bir ekmek parçası veya köfte ile kendi kendine yemek yeme hazzına varmasını sağlayın.

6- 1 yaşından sonra kontrollü emzirin: Anne sütüne çok alışkın ve düşkün bebekler, bir yaşından sonra anne memesini bir nevi tiryaki gibi emiyor. Anneyi her gördüğü yerde, her canı istediğinde emmeye çalışıyor. Anne memesi emip bir şekilde doyduğu için de ekstra gıda yemek istemeyebiliyor. Siz de bu durumdaysanız 1 yaşından sonra emzirme konusunda çok daha kontrollü olun.

7- Çocuğunuza örnek olun: Çocuğunuzun sizin yemek yeme alışkanlıklarınızı aynen taklit edeceğini unutmayın. Sebze yemeğini sevmeyen bir babanın, makarnadan maydanozları ayıklayan bir kardeşin bulunduğu bir ailede küçük bebeğin önüne koyulan her şeyi yiyip bitirmesi beklenmemeli. Elinizde tabakla televizyon izliyorsanız, çocuğunuzu sofrada oturup yemek yemeye  ikna etmeniz kolay olmayacaktır.

8- Yemek öncesinde abur cubur yedirmeyin: Yemek öncesi verilen abur cubur atıştırmalıkların, ara öğünlerin yemek saatinde kabusa neden olacağını unutmayın.

9- “Yemek sofrada yenir” mesajını verin: Çocukların dikkat süresi çok kısadır ve uzun süre sofrada sabit halde oturmaya tahammül edemezler. İki lokma yedikten sonra ayağa kalkan çocuğunuzun peşinden, elinizde tabak çatalla koşuşturmayın. Onu birkaç kez uyardıktan sonra hızla sofrayı kaldırıp, yediği besinle yetinmesini sağlayın ve bir sonraki yemek saatine kadar da herhangi bir gıda almasına engel olun.

10- Israr etmeyin, ancak alternatif de yaratmayın: Çocuğunuza 'teklif var ısrar yok,  ancak alternatif de yok' deyin. İşin sırrı gaddar anne kavramında yatıyor. Kereviz yemeğini yemeyi  reddeden çocuğa karşı doğru yaklaşım makarna pişirmek değil, bir hafta süreyle her öğünde kereviz yemeği sunmaktan geçiyor.

11- Oyun oynayarak yedirin: Çocuğunuz 1 yaşında ise belli oranda  oyunla, kandırmaca ile yemek seanslarını daha çekici hale getirilebilirsiniz. Ancak bunu, videoya kaydedilmiş reklam serilerinin önüne oturtularak, her reklam döngüsünde  ağzını robot gibi açan bir çocuk noktasına kadar götürmeyin.

12- Ceza ya da ödül vermeyin: Yemek seanslarıyla ilişkilendirilmiş ceza/ödül yöntemleri başlangıçta işe yarıyor gibi görünebilir, ancak' yaşamak için yemeliyiz' algısının kurulmasına  olumlu katkısı olmaz.

Beş adımda çekici kadın olma tüyoları

Kendine güven, seksi görünüş, karşı cinsi kendinize çekebilmenin anahtar kelimeleri. 

Amerika'da bu aralar pek çok kadının okuduğu 'How to be a Super Hot Woman' kitabının yazarları Mandy Simons ve Emily J. Terry'den beş küçük tüyo...

1. VÜCUDUNUZU İLK ÖNCE KENDİNİZ SEKSİ HİSSEDİN
Çok kulanılan bir klişe olarak bakarız çoğumuz, içimizde gerçekten hissettiğimiz şeylerin dışa yansıdığı fikrine. Ama eğer çekici görünmek istiyorsanız önce kendinizle flört etmeyi ve negatif önyargıları bir kenara bırakmanız diyor, yukarıda bahsedilen kitabın yazarları. Eğer kötü bir gece geçirip bunu tüm makyajınıza ve şıklığınıza rağmen bütün gün yanınızda taşıdıysanız kesinlikle etrafa 'çekici' vibrasyonlar göndermeyeceksiniz. Pozitif olmayı öğrenmenin yanısıra kendinizi seksi bir kadın gibi hissetirecek özelliklerinizi bulmanız gerekir. Gerisi bu yönlerinize tam olarak güvenmekle alakalı...

2- BAĞIMSIZ OLUN 
Geçmiş dönemlerin bağımlı kadın tipi artık kitaplarda kaldı. Günümüz kadını kendine yettiği ve güvendiği kadar erkeklere çekici geliyor. Erkeğin vereceği güvenlik hissine değil onunla birlikte ama kendi ayaklarınızın üzerinde durduğunuz bir yaşam daha çarpıcı ve istenen bir kadın tipi sunuyor günümüzde. Bir ilişkide bile olsanız erkek sizin de etkin olduğunuz, küçük romantik geziler ve geceler bplanladığınız ve herşeyi ona bırakmadığınız bir yaşamı arzuluyor.

3-  İÇİNDE  RAHAT ETTİĞİNİZ VE SEKSİ KIYAFETLER SEÇİN
Seksi olmanın anlamı illla ki bol dekolte değildir. Herşeyden önce hangimiz bir model vücuduna sahibiz? Önemli olan kendini taşıdığın kıyafetin için güvenli hissetmen, bu güvenli duruş herşeyden daha çok çekici görünmeni sağlayacaktır. Çünkü en kötü görünen kadın, kendini içinde güvenli hissetmediği kıyafetlerle ortada dolaşan kadındır. Rahat bir kıyafetin içine de süper seksi iç çamaşırlar giyebileceğinizi ve bunun hissetirdiği yükselmeyi etrafınıza hissetireceğiniz unutmayın.

4- KIRKLI YA DA ELLİLİ YAŞLARDA OLMAK SİZİ DAHA AZ ÇEKİCİ YAPMAZ
Yaşınızla barışık olun, ne demişler 'her yaşın ayrı bir tadı var'. 40'lı y ada 50'li yaşlardaki Hollywood yıldızlarını gözünüzün önüne getirin ve hissetikleri kendine güveni kendinize örnek almaya çalışın. Olgunluk ve yaşam hakkında sahip olduğunu  bilgi sizi pek çok genç rakibenizin önüne geçiriyor, bunu unutmayın. Ve kimse görmese dahi asla pazardan alınmış pamuklu iç çamaşırlarını giymeyin. Unutmayın herşeyden önce kendinizi seksi görmeniz gerekiyor.

5- HANGİ YAŞTA OLURSANIZ OLUN SPOR YAPIN
Ana Kournikova, Danika Patrick ya da  Maria Sharapova olun demiyor tabi bize yazarlarımız ancak bir sporu ucundan da olsa yapabilmek sizi fit kılacağı gibi erkeklerin gözünde daha eğlenceli kılacaktır. Sevgili kadınlar belki sizin hiçbir tüyoya ihtiyacınız yoktur ancak bu tavsiyeleride aklınızın bir köşesinde tutmak günün birinde işinize yarayabilir.

İşte kadınların 10 hatası!

İnsan doğası gereği hata yapar ve mükemmel bir yaratık değildir. Diğer yandan kadın ve erkek de iki ayrı dünyaya sahiptir. İşte tüm bu tehlikeli karışım ortaya ilişkilerdeki hataları meydana getiriyor. 

CİSED evlilik ve ilişki terapistlerine göre, yapılan ilk hata, çatışmasız, kavgasız mükemmel bir ilişki yaşama arzusudur.

Mükemmel ilişki ütopya!
Çatışmasız mükemmel ilişki diye bir şey yoktur. Sadece huzurlu, dengeli ve her iki tarafın da tatmin olduğu bir ilişki vardır. Her iki tarafın da bunu kabullenip ilişkisine bu perspektifle yaklaşması gerekli. İlişkiler söz konusu olan kadın ve erkekse elbette problemsiz olmaz. Çatışmalı bir ilişkide çözüm arap saçına dönmüşse iletişim, karşılıklı yaklaşım ve tutumlar göz önüne alınmalı. CİSED evlilik ve ilişki terapistlerine göre, çift ilişkilerinin dinamiği 3 unsur ile belirleniyor. Bunlar, Etkileşimsel Sistem, Nesillerarası Sistem ve Bireysel Sistem'dir.

Etkileşimsel sistem, çiftin birbirleriyle olan iletişimi ile ilişkilerinin kuruluşundaki dinamikleri kapsıyor. Yani çift çatışmaları çözmek yerine büyütmeyi seçtiğinde sorunlar artıyor. Bireysel sistem denildiğinde özellikle bireylerin 0-7 yaş döneminde ve ergenlikte yaşadıkları birtakım yanlışlıklardan bahsediliyor. Yani çocukluk yaraları şu anki ilişkilerde sorun yaratabiliyor. İlişki dinamiklerine yönelik belirleyici olan diğer bir unsur da Nesillerarası sistem. Yani kişilerin anne-babalarının birbirleriyle ve diğer aile üyeleri ile yaşadıkları ilişkiler bu başlık altında ele alınıyor. Çiftin geçmişten gelen aile sırlarının aynen bugünkü ilişkilerine de yansıdığına dikkat çeken evlilik ve ilişki terapistleri, tüm bu faktörlerin bir araya gelmesiyle dinamiklerin belirlendiğini vurguluyorlar. İşte bu dinamikler de tarafların bir ilişkiyi sağlıklı götürüp götüremeyeceklerini belirliyor. Bir insanın mükemmel bir ilişki arayışını, cennet arayışına benzeten CİSED evlilik terapistleri, tüm bu gerçekleri göz önüne alarak çiftlere şunları tavsiye ediyorlar:

Çatışmalarınızda birbirinizi adam etmeye çalışmaktan vazgeçin. Her olayda kendi hatalarınıza odaklanıp, önce kendinizi değiştirmeye çalışın, bunu yaparken de koşulsuz olun. Ben bunu yapıyorum, ben kendimi değiştiriyorum sen de bunu yap, sen de değiştir kendini şeklindeki ifadeyi aklınızdan silin. Konuşmak ve iletişim kurmak zorundasınız. Haklı olmak veya üste çıkmak genellikle size hiçbir şey kazandırmaz. Bunun yerine suçlamadan dinleyin, mutlu olmayı, anlamayı, karşı tarafın söylediklerini sanki Cumhurbaşkanı veya Başbakan konuşuyormuşçasına ciddiyetle dinleyin. Anlaşılmak güveni, güven de yakınlığı getirir. Bunun tam tersi ise öfke ve yıkıma neden olur. Suçlamak, haklı olmak ve üste çıkmak hiçbir şeyi çözmeyecektir.

CİSED terapistleri, ilişkilerde kadınların ve erkeklerin kendi doğalarına göre birtakım hataları olduğuna dikkat çekiyor. İşte evlilik ve ilişki terapistlerin gözüyle kadınların 10 hatası:

1. Kutsal anneyi oynamak:
Annelik tartışmasız kutsal bir olgudur. Bugün hangi topluma bakarsanız bakın annelik kimliğin getirdiği aseksüelite vardır. Ancak bu kimliğinizi yatak odasının kapısına asmanız gerek. Çünkü eşiniz için siz onun evlenmeden önce aşık olduğu ve arzu duyduğu kadınsınızdır. Bu bakış açısı evliliğinizin en sağlam temelidir. Sizin annelik kimliği ile sevgili kimliğini birbirine karıştırmanız da bu temele balyozla vurmak gibi olacaktır.  Bu nedenle evlilik hayatında önce kadın, sonra anne olmalısınız. Kadınlığınız anneliğin içinde yok olmamalıdır.

2. Orgazm taklidi yapmak:
Her şeyden önce bilmeniz gerekir ki, her cinsel ilişkinin sonunda orgazm olmak zorunda değilsiniz. Bu hurafeyi bir kenara bırakın. Üstüne üstlük orgazm taklidi yapmak erkeklerin tamamı tarafından reddedilen ve istenmeyen bir tutumdur. Kadınlar böyle yaparak erkeğin kendisine olan saygısını kaybetmesini engelleyerek ona iyilik yaptığını düşünür. Belki eşiniz o anda fark etmeyebilir ama daha sonra öğrenmesi ile kısır bir döngü içine girer. Sürekli sizin orgazm taklidi yapıp yapmadığınızdan şüphelenecektir. Bu durum da onda performans anksiyetesine dönüşür. Taklit yapmak yerine dürüst olun. Samimiyet ilişkilerde her zaman yerini bulacak bir tavırdır. Cinsellik salt orgazmlardan meydana gelen ve mutlaka orgazmla sonuçlanması gereken bir süreç değildir. Cinselliğinizin sonunda cebinizde kalması gerekenler, paylaşımların ve yaşanan haz anlarının bolluğudur. Başta göze alamadığınız küçük hayal kırıklıkları, daha sonra çok derin hayal kırıklıklarına yol açabilir ve hem sizi hem de ilişkinizi geri dönülmez bir noktaya taşıyabilir.

3. İlişkideki gizemi kaybetmek:
Bir kadının yaptığı en büyük hatalardan biri kocasına ya da erkek arkadaşına en yakın kız arkadaşıymış, 'kankasıymış' gibi muamele yapmasıdır. Birçok kadın ilişki süresi uzayınca erkekle her şeyini paylaşmaya başlar. Oysa kadının da erkeğinden ayrı birer dünyası vardır. Kız arkadaşlarınızla konuştuğunuz kadınsı birtakım konuları eşinizle paylaşmamanızda fayda var. Çünkü zaten sizi anlamayacaktır. Kadının da erkeğin de kendine has bir gizemi olmalıdır. Bu da her iki tarafın birbirinde aradığı bir özelliktir. Bu durumun deformasyonu da karşılıklı cinsel beklentilerin azalmasıyla ilişkinizi istemediğiniz bir noktaya sürükleyebilir. Partnerinizin size olan arzusunun devam etmesini istiyorsanız onunla kadınlığa has mahremiyetinizi paylaşmayın.

4. Eşin erotik filme veya porno izleme isteğini aşağılamak:
Siz bu durumu istediğiniz kadar reddedin ama günümüzde birçok erkek ergenliğinde veya hayatının bir yerinde mutlaka erotik film veya porno izlemiştir. Öncelikle bunu kabullenmeniz gerekir. Diğer yandan erotik filmler cinsel terapistler tarafından cinsel sorunları olan çiftlere tavsiye olarak sunulmaktadır. Eşinizi yargılamak ve aşağılamak yerine onun neden böyle bir seçimde bulunduğunu anlamak daha doğru. Bunu konuşulabilir bir konu olarak görmek ve gerektiğinde eşinizin erotik film izleme teklifine önyargısız yaklaşmak yatak odanıza renk getirebilir.

5. İlişki sırasında sessiz kalmak:
Erkek doğasında cinsel olarak uyarılmak için duymaya ve görmeye ihtiyaç vardır. Bunu ondan esirgemeniz de en az onun kadar sizin de cinsel uyumunuza etki edebilir. Hissettiğinizi daha çok hissedebilmek için duygularınızı dile dökmek, gerektiğinde inlemek, çığlık atmak gibi bedensel duyumlarla dışa vurmak mutlu bir yatağın altın sırrıdır.

6. Kendi bedeninde kusur bulmak:
O sizi olduğunuz gibi beğendi ve sevdi. Sizin de kendinizi sevmeniz ve beğenmeniz hayatınızı kurtaracak kadar önemlidir. Unutmayın kendini sevmeyeni bir başkası gerçekten sevemez. Kendine değer vermeyene kimse gerçekten değer vermez, veremez. Kısa ya da uzunsunuz, şişman ya da çok zayıf fark etmez. O sizinle olduğunuz gibi birlikte olmak istiyor. Kendinizi sevmeniz ve bedeninizle barışık olmanız, cinsel hayattan zevk almanızın ilk ve en önemli koşuldur. Eşinizle gerektiğinde aydınlıkta, açık ışıkta birlikte olun, evde iç çamaşırlarınızla dolaşın. İlk önce kendi bedeninizle flört edin.

7. Başka kadınları aşağılamak ve hakaret etmek:
Başka insanları bedensel veya kişiliksel özellikleriyle aşağılamak kimse tarafından hoş karşılanmaz. Kimse kimseye benzemediği gibi farklı farklı özellikleri veya kusurları olabilir. Ancak kendini mükemmel kabul edip herkesi küçük görmek, sürekli eleştirmek ve açıklarını dile getirmek partneriniz için rahatsız edici bir hal alabilir. Kadınlar eleştirmek söz konusu olunca erkeklere göre hemcinslerine karşı acımasızdırlar. Bu tutum da erkeklerin hoşuna gitmez. Annesinin, kız kardeşinin veya kadın bir iş arkadaşının durup dururken eleştirilmesi bir süre sonra erkeğin bu eleştirileri içselleştirmesine yol açabilir. Bir gün o eleştiriler birikip size dönebilir. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Her şeye rağmen insanlarla ve kendinizle barışık bir karakter çizerek kendinize olan güveninizi ortaya koyun. Bu size yönelik, akıllarda daha olumlu bir portre çizecektir.

8. Seksi amaçlar için kullanmak:
Cinselliği bir armağan gibi ruhun ve bedenin paylaşılması dışında bir amaç için kullanmak ilişkinizin kalitesini bozacaktır. Bu durum kadınlarda çok eskilere dayanan bir taktiktir. Ancak taş yerinde ağırdır. Cinsellikle günlük hayatın birtakım kazanımlarını birbirinden ayrı tutmanızda yarar var. Yatakta elde edebileceğiniz en büyük kazanç partnerinizle paylaştığınız hazlar ve güzel anlardır. Olguya bu şekilde yaklaşmalısınız. Aklınızdan çıkarmayın ki cinsellikle daha fazla sevgiyi veya gelecek garantisini elde edemezsiniz.

9. Erkeğe özensiz davranmak:
Her erkek ve elbette her insan beğenilmek, adam yerine konulmak, önemsenmek ister. Kendine saygı duyulmasını bekler. Partnerinin sadece davranışlarına değil kendine bakmasını, özen göstermesini de ister. Akşam partnerinin güzel kıyafetlerle kendini karşılamasını, güzel kokmasını, küçük sürprizler hazırlamasını hayal eder. Kadının bu şekilde erkeğe özenli davranması kendine ve ilişkisine verdiği değerin bir göstergesidir.

10. Sadece penise odaklanmak:
Erkeklerin cinsel hazzı sadece penisten aldığı doğru bir bilgi değildir. Kadın erkek fark etmeksizin insan bedeni tamamen sinir ağları ile örülmüştür. Bir erkeğin cinsel hazzı peniste yoğunlaşmış olabilir ancak tıpkı kadın gibi göğüs uçları da hassastır. Önemli olan kadının partnerinin bedenini keşfetmesidir. Bu nedenle partnerinizle çıktığınız bedensel yolculuğun önemli yol ve kavşaklarını keşfedin.

Bitkisel çaylar zayıflatmaz mı?

Doğa mucizesi olan bazı bitkileri o kadar yanlış kullanmaya başladık ki "bitkisel tedavi" artık tedavi olmaktan çıktı. Önüne gelen herkes, her türlü "otu, çöpü, sapı, kökü" ilaç gibi öneriyor.

Çoğunun iyi niyetle yapıldığından hiç kuşku duymadığım bu bilimsel onaydan uzak tavsiyeler bazen tehlikeli olabiliyor. Nerede, nasıl yapıldığı kaç kişi üzerinde uygulandığı bilimsel olup olmadığı belli olmayan ön görüler insanlara onaylanmış güvenli sağlık bilgileri gibi anlatılınca fayda yerine zarar veriyor.

Biz de her yıl eskiden başımıza gelen olaylardan ders almadan yeni bir veya birkaç kötü örneği yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu bazen zayıflama tozlarıyla hayatını kaybeden Kahramanmaraşlı dondurmacı Ahmet Bey, bazen zayıflatıcı yosun kapsülleriyle genç yaşta öbür dünyaya göç eden basın camiasından bir arkadaş bazen de genç bir yavrumuz olabiliyor.

ÇAYLA, OTLA, ÇÖPLE KİLO VERİLMEZ! 

Mesela son yıllarda zayıflamak ve forma girmek amacıyla içilen bitkisel çaylar, prostatı iyileştirmek amacıyla kullanılan sebze suları böbrek iltihaplanması veya adet düzensizliklerini önlemek amacıyla kullanılan bitki karışımlarına bağlı karaciğer hastalıklarına çok sık rastlanmaya başlandı.

Karaciğer uzmanı doktor arkadaşlarımız (gastroenterologlar) infial içindeler. Söylediklerine göre bitkisel desteklerin veya ürünlerin yanlış kullanılmasına bağlı karaciğer hastalıklarında müthiş bir artış var. Bu ürünlerin içinde bulunan bazı toksik kimyasalların karaciğer hücrelerine ciddi zararlar verdiğini söylüyorlar. Özellikle zayıflama çayları olarak satılan ürünlerden çok şikáyetçiler.

DOĞAL OLAN HER ŞEY ZARARSIZ DEĞİLDİR

Doğal olan her şeyin yararlı olduğunu düşünmek yanlış bir yaklaşımdır. Doğada da birçok bitki zararlı veya zehirli kimyasallar içerebiliyor. Ayrıca düşük dozlarıyla faydalı olabilen bu bitkisel kimyasallar fazla miktarlarda ya da uzun sürelerle kullanıldıklarında zararlı olabiliyorlar. Bu nedenle bitkisel destekleri kullanırken de dikkatli olmakta onlara da ilaç muamelesi yapmakta fayda var.

Tıbbi bitkileri bile doğru kullanmak beceri istiyor. Eğer dikkat edilmezse bu doğal mucizeler bile bazen zararlı toksik maddelere dönüşebiliyor. İster ekinezya, sarıkantoron, zerdeçal, ister ginseng, deve dikeni, meyan kökü, ısırgan kullanın, bilgisizlik her zaman sorun yaratabiliyor. Bitkisel bir tedavi önerisi ya da koruyucu mucizesi ile karşılaştığınızda biraz "mütereddit" ve "ihtiyatlı" yaklaşmakta fayda var.

Gerçekten aşık olduğunu nasıl anlarsın?

Bir erkeğin size aşık olup olmadığını anlamak hiç de zor değil. İşte bir kaç ipucu...

İltifat eder 
Erkekler her ne kadar "Benim için iç güzelliği önemli, fiziki değerlere çok önem vermem" deseler bile mutlaka dış güzelliğe bakarlar, öncelikle bir erkek âşık olduğunu ilk olarak sizi baştan aşağı süzerek belli eder.

Giyiminize, makyajınıza, yüz hatlarınıza, kilonuza, el- ayak bakımınıza, saçlarınıza, gözlerinize… Kısacası onun tarafından baştan sona fiziksel bir sınavdan geçirilirsiniz. Sınav bitiminin ardından, "Ne güzel gözlerin var", "Saçlarını çok beğeniyorum", "Mini etek sana çok yakışıyor" gibi iltifatlarla karşılaşmaya başlarsınız.

Sözün kısası, iç güzelliğiniz de olsun ama yine de siz her zaman güzel ve bakımlı olmaya gayret edin. Çünkü bir gün mutlaka bir erkek tarafından iltifat alacaksınız.

Dinler 
Eğer bir erkek sizden hoşlandıysa ses tonunuzu, diksiyonunuzu; kısacası onu sözlerinizle nasıl etkileyeceğinizi merak eder. Yanınıza gelip sizinle konuşmak ve sorular sormak ister. Mümkün olduğunca ikinizin de hoşuna gidecek güncel konular bulmaya çalışın. Ona soracağınız sorular hem kendisiyle ilgilendiğinizi gösterecek hem de onun nelerden zevk aldığına dair size ipuçları verecek.

Erkekler güldüren ve zeki kızlardan hoşlanırlar. Örneğin ona çocukluğunuzun komik anılarını anlatabilirsiniz. Ayrıca tane tane konuşmaya gayret edin. İyi bir diksiyon ve etkileyici bir ses tonuna önem verdiklerini de unutmayın.

Fedakâr olur
Eğer bir erkek sizden hoşlanıyorsa içgüdüsel olarak sizi korumak ister, örneğin kalabalık ortamlarda rahatsız olduğunuzu düşünürse sizin için tartışmaya girebilir. Size sorular sorarak ihtiyaçlarınızı anlamaya çalışır.

Sağlığınızın ve keyfinizin yerinde olmasını herkesten çok o ister. Sizi her koşulda korumaya çalışıp üzülmemeniz için elinden geleni yapar.

Zaman ayırmanızı ister
Bir erkeğin hayatta en önem verdiği şeylerden biri de ilgilenilmektir. Kısacası ona önem vermenizi ve onunla vakit geçirmenizi bekler. "Bu akşam ne yapıyorsun?", "Kiminle çıkıyorsun?", "Seni evine bırakmamı ister misin?" gibi hafif kıskançlık kokan sözlerle de hayatınıza dâhil olmaya çalışır.

Onunla ilgilendiğiniz zaman mutlu olup, ona vakit ayırmadığınız zamanlarda ise kıskançlık duyguları ön plana çıkar. Eğer bir akşam eski aşkınızla yemeğe çıkacak olursanız, "Neden, ne gerek var ki?" veya "Ben varken neden onunla yemeğe çıkıyorsun?" gibi onlarca soruyla karşılaşabilirsiniz. Yani dikkat! İlişkinizin tehlikeye girmesini istemiyorsanız eski sevgililerinizle görüşmemeye çalışın. Eğer görüşecekseniz de bunu ölçülü tutmaya çalışın.

Bilin ki o sadece sizin tarafınızdan ilgi görmek istiyordur. Ona olan konsantrasyonunuzun azaldığını hissettiği andan itibaren aklına "Acaba başka bir erkek mi var?" sorularını getiriyor olabilir.

Her halinizle güzel bulur
Elbette ki de saçlarınız yapılı olduğunda ve ışıl ışıl parladığınızda size iltifat etmesini doğal karşılıyor olabilirsiniz. Yataktan kalktığınız andan gece uyuyana kadar geçen her saniyenizde, ister bakımlı görünmek için tonlarca para harcayın isterseniz de en doğal halinizle, makyaj bile yapmadan gezin, o sizi yine de güzel bulacaktır. Bu durumda gözü sizden başkasını görmüyor demektir.

Öncelik sizsinizdir
Seven erkek sevgilisine öncelik tanır. Onun için siz, zaman zaman ailesinden ve en yakın arkadaşlarından bile önce gelirsiniz, örneğin kız kardeşiyle ve sizinle alışverişe çıktığında en güzel kıyafetleri öncelikle size alır. Önce sizin iyi olmanızı, sizin gülmenizi ve mutlu olmanızı ister.

Soğuk bir yerde sizden başka üşüyen biri varsa ceketini önce size verir, hasta olduğunuzda işine gitmek yerine önce sizi ziyaret eder, hafta sonlarını ailesiyle geçirmek yerine sizinle program yapmaya çalışır. Çünkü siz onun hayatının en önemli değerisinizdir.

26 Aralık 2013 Perşembe

“HABERCİLİKTE ETİK DURUŞ İÇİN MESAFEYİ KORUMAK GEREKİR”

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Sağlık muhabirinin haber yapacağı haber kaynağı ile arasındaki “mesafe”nin çok önemli olduğuna dikkat çeken Bugün Gazetesi Sağlık Muhabiri Nesrullah Sonay, “Meslek hayatımda tanıdığım ve görüştüğüm firma, özel kurum ya da PR temsilcisi sayısı parmakla gösterilecek kadardır. Etik duruş için bunu çok önemsiyorum” diye konuştu.  

Sağlık haberciliğinde etik ve objektif yaklaşım çok önemlidir. Haberin çok ses getirmesi ya da sansasyonel olması için yanlış bilgi aktarılmamalı. Haber kaynakları ile belli bir mesafenin korunmasının etik açıdan çok önemli olduğuna dikkat çeken Bugün Gazetesi Sağlık Muhabiri Nesrullah Sonay, konu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Sağlığın ve doğal olarak sağlık haberciliğinin ülkemizde her geçen gün daha da önemli hale geldiğini görüyoruz. Ancak sağlık haberinin yazılmasında gösterilen hassasiyet aynı paralellikte değil. Tiraj ve yeni haber üretme kaygısı maalesef bazı etik değerlere gölge düşürüyor. Amaç daha iyi haber değil daha çok haber üretmek oluyor.  Hiçbir okuyucu bir haberi baştan sonra okumaz. Haberin kısa ve özü itibariyle aktarılanı makbuldür.

Sağlık Haberciliği İşin Öznesi Olmadan O Çizginin Üzerinde Yürümektir
Sıradan bir insan hayattan ne bekler? Para, mutluluk, huzur ve sağlık… İlk üçü olmadan da o insan yaşamına devam eder; ama sağlık için aynı şey söz konusu değil. Sağlıklıysa yaşayacak değilse ölecek ya da acılar için yaşamını sürdürecek. Yani yaşamla ölüm arasında bir çizgidir sağlık. Sağlık haberciliği de işin öznesi olmadan o çizginin üzerinde yürümektir.  

Mesleğe Yeni Başladı Diye Kimse Çok Sansasyonel Haber Yapmak Zorunda Değil
İdeal bir sağlık muhabirinin tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi tecrübe bence bu işin kilit noktasıdır. Mesleğe yeni başladı diye kimse çok sansasyonel haber yapmak zorunda değil. Her şeyin bir sırası var. Börtü böcekle başlarsınız ama o sizin için iyi bir deneyim olur. Kesinlikle bunu hafife almamak lazım. Ve bence mesleğe yeni başlayan biri için börtü böcek haberi yapmakla başlaması gerekir. Devamında edindiğiniz kazanımlar sizi gündem yaratacak haberlere getirecektir.



 “Mesafe” Çok Önemlidir
Sağlık muhabirinin haber yapacağı haber kaynağı ile arasındaki “mesafe” çok önemlidir. Meslek hayatımda tanıdığım ve görüştüğüm firma, özel kurum ya da PR temsilcisi sayısı parmakla gösterilecek kadardır. Haberimde konu olan hekim kamuda çalışıyorsa 2, özeldeyse 3 kez düşünürüm ve haberi öyle yazarım. Diğerleri için ise sayı artarak devam eder.  

Hasta ve Hasta Yakınları Moral İster
Haberi, haber yapan konusu kadar görselidir aynı zamanda. Bu nedenle görsel malzeme seçerken çok hassas davranılmalı. Kesinlikle tercihi iç karartıcı bir fotoğraftan yana kullanmamalı. Kimse kimsenin kanlar içinde böbreğini, ciğerini ya da neşter kesiklerini görmek zorunda değil. Hasta ve hasta yakınları moral ister. Fotoğrafta da bunu vermeliyiz.    

Sağlık Programları Ticari Bir Sektöre Doğru Sürükleniyor
Sağlık programlarında dikkat edilmesi gerekenler bütün meslektaşlarımın dillendirdiği ve benim de değinmeden geçemeyeceğim bir konu. Üzülerek görüyorum ki sağlık programları ticari bir sektöre doğru sürükleniyor. Söz konusu programa çıkmak için doktorlar veya bağlı olduğu kurum belli ücretler ödüyor. Yani ona ulaşacak hastaları para vererek buluyor. Böylesi bir durumda sağlık adına sağlıklı bir iş yapılıyor olduğunu söylemek mümkün değil. Yapılacak şey derhal bu uygulamaya son vermektir.   



Kim Bilir Belki 10 Yıl Sonra Basılı Gazete Kalmayacak
Gazetelerdeki tiraj kaygısı var televizyonlarda reyting. Her ikisi de gazeteciliğe konulan bir bomba gibidir. Fitili her ateşlediğinde patlar. Habercilik yavaş yavaş internet mecrasına kaymaya başladı. Kim bilir belki 10 yıl sonra basılı gazete kalmayacak ve biz haberlerimizi buradan okuyuculara ulaştıracağız. Endişem, burada da benzer sorununun baş göstermesi; daha fazla ‘tık’ alma. Bunu şimdiden görmeye başladık. Bunun önüne geçmek için yine bize iş düşüyor. Haberi hiçbir müdahale gerektirmeyecek şekilde yazmak. Haber illa parlatılacaksa bunu haberin sahibi yapmalı. Başkalarına bırakılırsa o haber, haber olmaktan çıkar. 

Farklı Yerlerde Paylaşılan Haberde Kaynak Belirtmemek, Emek Hırsızlığıdır
Farklı yerlerde paylaşılan haberde kaynak belirtmemek, emek hırsızlığıdır. En çok yakındığımız konulardan biri de bu sanırım. Hatta bazı haber siteleri sadece kurumun adını geçmekle yetiniyor. Muhabirin adı ortada yok. Dolayısıyla emeği de yok edilmiş oluyor. İkisinin birlikte yayınlanması şart. Aynı şey sadece gazeteler için geçerli değil. Haber ajanslarının da servis ettiği haberde mutlaka muhabirin ismini belirtmesi gerekir.” 



Nesrullah Sonay kimdir?
Bundan 31 yıl önce Trabzon’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini çok sevdiği memleketinde tamamladı. 2005 yılında İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü kazandı. 2. sınıfın sonunda 1 yıl boyunca üniversitenin haber ajansında (İÜHA) muhabir olarak görev yaptı. Akabinde 4. sınıfta yani 2008’de Bugün Gazetesi’ne geçti. O gün bugündür aynı yerde. Ağırlıklı olarak sağlık ve eğitim alanında haberler yazıyor.  


25 Aralık 2013 Çarşamba

“EN ÇOK OKUNAN HABERLERİN BAŞINDA SAĞLIK HABERLERİ GELİR”

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER


Bir televizyon kanalında ya da gazetede en çok okunan haberlerin başında sağlık haberleri geldiğini belirten CNN TÜRK TV Sağlık Muhabiri Duygu Ayaz, “Çünkü sağlık haberleri geniş kitleleri ilgilendirir. Haberi izleyen ya da okuyanı ilgilendirmese bile yakın çevresinden mutlaka birini ilgilendirir” diye konuştu. 

Sağlıkla ilgili yapılan bir haber diğer haberlere oranla çok daha ilgi çekiyor. Bunun nedeni hem sağlıklı yaşam hem de hastalıklarla ilgili bilgi edinme isteğinden geliyor. Sağlık haberlerinin eskiye oranla daha fazla haber bültenlerinde ya da yazılı basında yer aldığını, toplumun da daha çok dikkati çektiğini kaydeden CNN TÜRK TV Sağlık Muhabiri Duygu Ayaz, şunları söyledi: “Aslında gelişen teknolojiyle birlikte sağlık haberlerinin yayılması,  daha geniş kitlelere ulaşması da artık mümkün. Bilgiye ulaşmanın kolaylığı ilgiyi arttırıyor. Bilgiye erişim eskiye oranla çok daha kolay, örneğin artık neredeyse bilgisayar olmayan ev yok. Kendisinde herhangi bir hastalık belirtisi fark eden ya da olduğunu düşünen bireyler akıllarındaki soru işaretleri için internetten yararlanabiliyor. Her alanda olduğu gibi sağlık alanında da araştırma şansı doğuyor. Ayrıca teknolojinin hızı nedeniyle artık tıp alanında da eskisine göre gelişim çok daha hızlı yaşanıyor. Her geçen gün gerek tıbbi cihaz teknolojisi olsun gerek ise tedavi yöntemleri olsun çok daha ileri seviyelere ulaşıyor.

En Çok Okunan Haberlerin Başında Sağlık Haberleri Gelir
Bir televizyon kanalında ya da gazetede en çok okunan haberlerin başında sağlık haberleri gelir. Çünkü sağlık haberleri geniş kitleleri ilgilendirir. Haberi izleyen ya da okuyanı ilgilendirmese bile yakın çevresinden mutlaka birini ilgilendirir. Bu kapsama genel de toplumun büyük bölümünü ilgilendiren konular girer. Örneğin kanser ile ilgili bir araştırma ya da yeni bir tedavi yöntemi toplumda hemen her kesim tarafından merakla izlenir. Çünkü çağın hastalığıdır ve insanların yakın çevrelerinde görülebilir ya da insanlar yaygın olarak görülen hastalıklar için bilgi sahibi olmak isterler. Genel olarak toplumda yaygın olan hastalık türleri ya da tedavi yöntemleri en çok ilgi gören haberlerdir. Kişiyi ilgilendirmese bile bilgilenmek ister.



Haber Çok Açıklayıcı, Ufak da Olsa Şüpheye Yer Vermeyecek Şekilde Olmalıdır
Öncelikle gazetecilerin toplumun sağlığını ön planda tutarak haber yapması gerekiyor. Bu çok önemli bir husustur. Bireylerin sağlığını bozacak başlıklardan ve içeriklerden kaçınılmalıdır. Zira Sağlık haberleri hassas olunması gereken bir alandır. Çünkü başka bir alanda hata yaptığınızda belki çok fazla hasara neden olmaz ama sağlık haberlerinde bir doktorun tedavi yöntemini yanlış ya da olması gerektiğinden farklı anlatılması kalıcı hasarlara yol açabilir. Bu yüzden çok dikkatli olunması gerekir. Özellikle haberlerde kullanılan isimler: ilaç adı, tedavi yöntemi ya da muayene; çok dikkat edilmesi gereken hususlardı. Örneğin bir muhabir toplumun büyük bir bölümünde yaygın olarak görülen bir hastalık ile ilgili röportaj yapıyor ise haber çok açıklayıcı, ufak da olsa şüpheye yer vermeyecek şekilde olmalıdır. O haberde kullanılan hekim adından tedavi yöntemine kadar en doğru bilgi sade bir şekilde izleyiciye verilmeli hem kafa karışıklığı yaratılmadan anlaşılır olmalı hem de bilgilendirici anlam ifade etmeli.

Mutfakta Bulaşık Yıkayan Bir Kadın Salondaki Haberi Dinlediğinde Bu Haber Sağlık Haberi Dahi Olsa Anlayabilmeli
Sağlık haberleri pek çok çeşitlilik gösterir. Yeni bir tedavi yönteminden yeni bir hastalığın görülmesi gibi haberler ya da Sağlık Bakanlığının yeni uygulamalarından,  projelerinin yer aldığı haberler yapılabilir ancak önemli olan haberin açık, anlaşılır ve hatasız olmasıdır. Örneğin, mutfakta bulaşık yıkayan bir kadın salondaki haberi dinlediğinde bu haber sağlık haberi dahi olsa anlayabilmelidir. Haberde “açıklık” bu anlamda çok önemlidir. İdeal bir haber için de bu şarttır. Haber açık anlaşılır olur ise zaten televizyon haberciliğinde görsel malzeme de haberinizi besleyeceği için inandırıcılık ya da işlevsellik yönünden habere pek çok katkı sağlanmış olur.



İyi Bir Sağlık Muhabiri Yeniliklere Açık Olmalıdır
Tüm alan muhabirleri içinde geçerli olmak üzere özveri çok önemlidir. Ayrıca haberciliği haberi sevmekte iyi bir muhabir için gereken önemli bir özelliktir. İyi bir sağlık muhabiri yeniliklere açık olmalıdır. Tıp alanındaki son gelişmeleri çok sıkı takip etmelidir. Dergiler ya da internet siteleri olmak üzere sağlık alanında gerçekleştirilen son teknolojiler, tedavi yöntemi gibi konulara hakim olunmalıdır.

 Muhabir, Haberde Ne İstediğini Açıkça Belirtmelidir
Öncelikle muhabir haberde tam olarak neyi ön plana çıkaracağını iyi bilmelidir. Bunu bilir ise haberini çok daha iyi servis edebilir. Muhabirin röportaj yapacağı konuya hakim olması gerekir. Bir muhabirin röportaj sırasında yönelteceği sorular TV’de haber izlenirken izleyicinin aklına gelen merak ettikleri olacaktır. Bu yüzden muhabir;  hekim, özel kurum temsilcisi ya da basın birimleri ile iletişiminde;  haberde ne istediğini açıkça belirtmelidir. Röportajdan önce bu beklentiler karşılıklı konuşulduğunda çok daha verimli bir haber ortaya çıkar.



Haberi Çarpıtmamak Esas Olmalıdır
Bir haberin,  haber değerini arttıran en önemli faktörlerin başında kullanılan dil gelmektedir. Televizyon haberciliğinde kullanılan dil oldukça sade ama bir o kadar da ilgi çekici olmalıdır. Haberi İlkokul mezunu da,  doktora yapmış bir kişi de anlayabilmelidir.  Biz haber dilinde “ haberi süslemek“ olarak nitelendiririz. Sade bir dille haberi anlatırsınız ama ilgi çekici bir kaç başlık ya da cümleyle tüm ilgiyi haberin üzerine alabilirsiniz. Ama haberi çarpıtmamak esas olmalıdır. Özellikle televizyon haberciliğinin en önemli noktalarından biri görsel malzemedir. Haberin inandırıcılığını her zaman artırır, haberin kalitesini yükseltir. İzleyici dinlediğini görmek ister. Görsel malzeme ne kadar çok ise o haberi yazmak, montajlamak da o kadar kolay olur. Görsel malzeme yok ise mecburen arşiv görüntülerden yararlanılır. Yani TV haberciliğinde görüntü şart!

 “Tıp Dili” Uzmanlık Alanı Olmayanlar İçin Zor ve Yanlış Anlaşılmalara Neden Olan Sonuçlar Doğurabilir
Sağlık programlarında konuklar kesinlikle alanında uzman olmalı, izleyicinin yanlış yönlendirilmemesi adına konukların alanlarına çok iyi hakim olmaları gerekir. Konukların verdiği bilgiler de oldukça anlaşılır bir dilde olmalıdır. Örneğin bir hekimin bilgi verirken çok fazla tıbbi terim kullanması sadece  izleyenlerin kafasını karıştırır. Hastalık ile ilgili ya da uygulama ile ilgili bilgi aktarımını zorlaştırır. Ancak hekim tıbbi terimlerin izleyicinin anlayacağı,  halk arasında yaygın olarak kullanılan terimlerle açıklaması kafa karışıklığını önler. Keza haberde de aynı yöntem izlenir. “Tıp dili” uzmanlık alanı olmayanlar için zor ve yanlış anlaşılmalara neden olan sonuçlar doğurabilir. Konular yine izleyici kitleyi yakından ilgilendiren ya da ilgilendirebilecek alanlardan seçilmelidir. Görsel malzeme ise tv haberciliğinin olmazsa olmazıdır. Bir sağlık programında sadece uzman görüşü alınması ile program gerçekleşebilir ancak görsel malzeme her zaman programın kalitesini ve izlenebilirliği arttırır.



 Güvenilir Sitelerden de Sağlıkla İlgili Bilgiler Alınması Yararlı
Sosyal medya son yıllarda hayatımıza girmeye başladı. Ama güvenilir sitelerden de sağlıkla ilgili bilgiler alınmasını yararlı buluyorum. Örneğin geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı twitter hesabı üzerinden beslenme ile ilgili soruları yanıtladı. Bu uygulama;  hem Sağlık Bakanlığı’na bağlı doktorlar cevap verdiği için güvenilirdi hem de halk sağlığı açısından merak edilenlerin sosyal medya aracılığı ile akıllardaki soruları yanıtlaması bakımından kayda değerdi.

Blog Haberciliği Tabi Ki Biraz Daha Özgürdür
Günümüzde de sosyal medya bu kadar yaygın bir iletişim organı iken iyi bir şekilde bu alandan yararlanılmasını faydalı buluyorum. Tabi ki güvenilirlik en üst düzeyde olmalıdır. Blog haberciliği tabi ki biraz daha özgürdür. Haberinizi belli kalıplara sokmanıza gerek yoktur. Olduğu gibi okuyucu kitlenize aktarabilirsiniz. Çünkü bazen bağlı olduğunuz kurumun ideolojileri nedeniyle haberde yeteri kadar özgür olamayabilirsiniz. Ama Blog haberciliğinde sınırlar biraz daha geniş tutulabilir. Bu da her zaman avantajlı bir durumdur. Haberinizi belli kalıplara sokmanız gerekmez.



 Türkiye’deki Temel Sorunlardan Biri Haberin Çabuk Tüketilmesidir
Sağlık konulu yayınlara ilişkin bir denetim olduğunu düşünmüyorum. Aslında günümüzde haber o kadar çabuk tüketiliyor ki bu sağlık haberciliğinde de aynı şekilde. Türkiye’deki temel sorunlardan biri haberin çabuk tüketilmesidir. Çabuk tüketildiği için de haberlerin gözetim mekanizması ya da denetimi çok fazla mümkün olmuyor. Yazılı basında biraz daha hatalar ön planda göze çarpabilir ancak TV haberciliğinde haberlerin denetleme mekanizması olmadığı sürece yayınlardaki sorunlar çok zor ortaya çıkıyor ve geç fark edilen maddi hatalar belki de çok önemli hasarlara yol açabiliyor.

Fotoğrafın Etik Olması Çok Önemli
Haberi besleyen fotoğraftır. Televizyon haberinde görüntü ne ise gazete haberinde de fotoğraf o kadar önemlidir. Tek kare fotoğrafla belki de sayfalarca haber yazılabilir. Ancak fotoğrafın etik olması çok önemlidir. Haber de çok değerlidir ama o fotoğraf aynı zamanda toplumda farklı yankı uyandırabilir. Örneğin, bir gazetenin manşetinde şiddete uğramış bir kadının yüzü kan içinde ve göğsünde bıçakla gazetenin manşetinde yer alması ne kadar doğrudur, tartışılır. Burada iki önemli faktör vardır. Fotoğrafın çarpıcılığı toplumda yankı uyandırır ilgi çeker hatta daha geniş kitlelere ulaşmasını da sağlar ancak,  o gazetedeki dehşet saçan görüntüler 5-7 yaşlarındaki bir çocuğunda eline geçebilir. Ya da kendi çocuklarının eline geçebilir. Haber yayınlandıktan sonra da yankısı devam eden bir süreçtir. Bu yüzden fotoğrafın ya da görüntünün toplumu nasıl etkileyeceği hangi yaşa hitap edeceği de göz önünde bulundurulmalıdır.



Kaynak Belirtmek Haberin Güvenilirlik, İnandırıcılık Oranını Her Zamana Arttırır 
Haberin kaynağı belirtilmelidir. Kaynak belirtmek haberin güvenilirlik, inandırıcılık oranını her zamana arttırır. Ancak bazı haberlerde örneğin bakanlıktan alınan bilgiye göre ya da yetkililerden alınan bilgilere göre denebiliyor. Bunun nedeni de haber kaynaklarının deşifre edilmemesi için bu yol tercih edilir. Kaynak kendi isminin haberde kullanılmamasını isteyebilir. Bu durumda isim kullanılmaz ancak verilen bilgi haberde yer alır.”



Duygu Ayaz kimdir?
1988 yılında Zonguldak'ta doğdu. İlk Öğretim Okulunu; Yayla İlk Öğretim’de tamamladı. 2005 yılında Zonguldak Hasan Ali Yücel Lisesi'nden mezun olduktan sonra;  Başkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. İlk olarak kanal B’de staj yaparak bu mesleğe başladı. Ardından üniversite de okurken 2. sınıfta stajyer olarak CNN TÜRK’te çalışmaya başladı. Dördüncü sınıfta; CNN TÜRK’te muhabir olarak çalışmaya başladı, Halen CNN TÜRK'te muhabirliğe devam ediyor.

           Ayduy_@hotmail.com 


Yağ yakıcı besinlerle zayıflayın

Bazı besinlerden ne kadar kıssanız da kilo veremiyor olabilirsiniz, ama bazı besinlerde yağ yakma özelliklerinden dolayı kilo kaybetmenize yardımcı oluyor.

Vücuttan en zor atılan, kilo vermeyi en zorlaştıran şeyler yağlardır. Kendinize uymayan diyet programları yüzünden ya da yanlış yemekleri yediğiniz için yağ yakamıyor olabilirsiniz. Ama bunun da doğal bir çözümü var. Bazı yağ yakıcı besinler sayesinde vücudunuzdan bir türlü atamadığınız kilolarınızdan kurtulabilirsiniz. İşte o besinler;

Suyosunu: Düşük kalorili suyosunu için adeta ilaç tanımlamasını yapmak kesinlikle yanlış değil: içindeki vitamin ve minerallerle tiroid bezlerinin çalışmasını düzene sokuyor, metabolizmayı hızlandırıyor ve tüketilen besinler kolay yakılmasına yardımcı oluyor.

Ananas: Ananastaki bazı enzimler, balık ve kırmızı etteki proteinin daha kolay parçalanmasına yardımcı oluyor. Böylece protein, hücreler içinde daha kolay emilebiliyor, vücut bu proteinlerden daha fazla yarar sağlıyor. Ananas aynı zamanda vücudun enerjisini artırarak daha fazla yağ yakılmasını da sağlıyor.

Elma: Elmanın sağlımıza pek çok faydası olduğunu artık herkes biliyor. Bu faydaların arasında özellikle bir tanesi kilo vermenize yardımcı olabilir. Hangisi mi? Tabii ki iştah kapatması. Elmadaki pektin sizi uzun süre tok tutar ve gereksiz atıştırmaları önler. Üstelik bir tanesi ile doymazsanız bir ikincisini yemekte hiç sakınca yok!

Enginar: Enginarda bulunan “cynarin” isimli madde vücuttaki toksinlerin atımını kolaylaştırıyor. Karaciğerin dostu olarak bilinen bu sebze bol magnezyum içeriyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Ayrıca bağırsakların çalışmasını da düzene sokuyor.

Fasulye: Yağ oranı düşük ve protein açısından zengin fasulyenin her türü, zayıflamak isteyenlerin listesinde mutlaka bulunmalı. Tok tuttuğu için atıştırmayı da önleyen fasulye, Kolesterolü düzenliyor, metabolizmayı hızlandırıyor, yağ yakımın kolaylaştırıyor. Tüm bu özelliklerin, nohut ve mercimekte de bulunduğunu hatırlatalım…

Kırmızı acı biber: Bibere acı tadın veren “capsaicin” maddesi metabolizmayı hızlandırıyor, vücut ısısını artırıyor. Vücut yükselen ısıyı düşürmek için ekstra enerjiye ihtiyaç duyuyor ve böylece yağ yakımı kolaylaşıyor. Zerdeçal da, vücutta kırmızıbibere benzer etkiye sahip.

Yabanmersini: C vitamini bombası yabanmersini aynı zamanda çok güçlü bir antioksidan. Ona koyu rengini veren madde serbest radikalleri yok ederek, toksinlerin dışarıya atılmasını kolaylaştırıyor. Yabanmersini yağ hücrelerinin çözülmesine de yardımcı oluyor.

Rezene: Çok güçlü bir aromaya sahip bu bitkinin içindeki uçucu yağlar metabolizmayı hızlandırıyor, enzim oluşumunu artırıyor ve bu enzimler yağların vücutta depolanmasını önlüyor.

Tavuk eti: Derisinden ayrılan beyaz tavuk eti protein açısından zengin, yağ açısından ise son derece fakirdir. Tavuğun yanı sıra piliç, deve kuşu ve hindi eti de aynı özelliğe sahip. Ayrıca bu gıdalar zengin birer protein kaynağı olarak cildin yağ dokusunu güçlendirirler.

Salatalık: Hemen hemen hiç kalori içermeyen salatalık, potasyum, kalsiyum ve demir açısından çok zengin. Selülitlere karşı kullanabileceğiniz bu gizli silah, vücudun su ihtiyacını karşılamaya da yardımcı.

Zencefil: Zencefil de, içerdiği yağlarla, tıpkı kırmızı acı biber gibi kalori yakımını hızlandırır. Aynı zamanda midenin yeterli derecede enzim salgılamasına yardım ederek sindirimi kolaylaştırır.

İstediğiniz sonuca ulaşmak için öneriler

Sevgilinizin aklını başından almak, düşündüğünüz kadar zor değil. Yapmanız gereken tek şey, sizden ne istediklerini bilmek…

Erkekler seks yapabildikleri her anı sonuna kadar değerlendirmek ister ama rutine beklenmedik bir hareket getirdiğinizde akılları başlarından gider. Üstelik bunun için çok da çılgın şeyler yapmanıza gerek yok. İstediğiniz sonuca ulaşmak için aşağıdaki kurnaz önerilerimizden birini mutlaka deneyin.

Rahatlamadan önce canlanın
Ofiste geçen uzun bir günden veya sporda geçirdiğiniz yorucu saatlerden sonra tek isteğiniz eve gidip duş yapmak değil midir? Deneyimlerimizden biliyoruz ki, bu 15 dakika ile sonsuzluk arasında değişebilir. Teninizin duştan sonraki kokusu sevgilinizin hoşuna gitse de, üzerinize atlamak için zaman kaybetmek İstemez.

27 yaşındaki Taygun "Bir hafta sonu kız arkadaşımla gün boyunca bisiklete binmiştik. Eve geldiğimizde bitmiş bir haldeydik, hemen duşa gireceğini düşünürken beni yatak odasına sürükledi. Kesinlikle süperdi" diye anlatıyor.

Onun ateşli alarmı olun
Her erkek, bir kadın tarafından heyecanlı bir şekilde uyandırılmak ister. Bunun, sadece yaramazlık tarafı değil, yararlı tarafı onların ilgisini çeker. Zaten tetikte bekliyorlardır ama yine de bir sürprizin hiç de fena olmayacağını düşünürler. Cahit kendi deneyimini şöyle anlatıyor: "Kız arkadaşımın şimdiye kadar yaptığı en harika şey, bir pazar sabahı aşağılara doğru harekete geçmesiydi. Yarı yarıya uyanık olduğumdan başta olayın gerçek olup olmadığını kavrayamadım. Ama sonra, rüyalarımdan bile daha güzel bir deneyim yaşadığımı fark ettim."

Elbiselerinizin hepsini çıkarmayın
Erkeklere göre çıplaklık harika bir şey. Ama bazen seks esnasında üstünüzdeki bir parçayı çıkarmamak, onunla sevişmek için bir saniye bile bekleyemediğinizi gösterir. 27 yaşındaki Ali "Kız arkadaşım genelde beklenmedik sevişmelerden hoşlanır. O yüzden üstünden bazı şeyleri çıkarmadığı olur ve buna bayılırım" diye anlatıyor.

Işıkları söndürmeyin
Erkeklerin sevişme esnasında neden ışıkların açık olduğundan hoşlandığını Ercan'dan dinleyin: "Tutucu olduğunu düşündüğüm bir kız ışıkları söndürmememi söylemişti. Vücudunu net bir şekilde görmek çok hoşuma gitmişti. Ne yapacak diye meraklanmıştım" diyor. Kadınların çoğu sevişme sırasında vücutlarını göstermekten hoşlanmaz. Erkekler bunun aksi bir durumla karşılaştıklarında çok şaşırırlar. Bu ayrıca kendi çıplaklıklarının da sizin hoşunuza gittiğini düşünmelerini sağlar.

24 Aralık 2013 Salı

ANTİBİYOTİK DİRENCİ KABUS OLMAKTAN ÇIKACAK MI?

Son günlerde sık sık gündeme gelen antibiyotik direnci için yeni bir yöntem bulan Brown Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Moleküler Farmakoloji, Fizyoloji ve Biyoteknoloji bölümünden Dr. Gözde Durmuş, “Biz bu çalışmamızda ucuz ve geniş spektrumlu bir yöntem geliştirerek antibiyotik dirençli biyofilmleri özellikle de MRSA biyofilmlerini yok etmeyi başardık” dedi. 

Antibiyotik direnci tıpta çok büyük bir problem haline geldi. Türkiye'de ve dünyada birçok hasta, hastanelerde kaptıkları antibiyotiklere dirençli bakteriler yüzünden ölüyor. Bu tür enfeksiyonların asıl sebebinin bakterilerin biyofilm oluşturması olduğunu belirten Brown Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Moleküler Farmakoloji, Fizyoloji ve Biyoteknoloji bölümünden Dr. Gözde Durmuş, yaptıkları araştırma sayesinde bakterilerin, 3 boyutlu biyofilmler oluşturup, metabolizmalarını yavaşlatarak dışarıdan besin alınımını durdurduğunu belirtti.  Aynı zamanda, antibiyotiklerin de alınımının durduğunu kaydeden Durmuş, “Böylelikle, antibiyotiklere ve hastanın bağışıklık sistemine karşı direnç kazanıyorlar. Geçtiğimiz senelerde, bazı nanomateryallerin antibakteriyel özellikleri gösterildi. Ancak, nanoteknoloji alanında asıl medikal problem olan biyofilmler üzerine çalışmalar çok az. Biz bu çalışmamızda ucuz ve geniş spektrumlu bir yöntem geliştirerek antibiyotik dirençli biyofilmleri özellikle de MRSA biyofilmlerini yok etmeyi başardık” dedi.  

Dr. Durmuş, bu doktora çalışmasıyla ayrıca 2012 yılında Amerika’da ülke çapında yapılan ve mühendislik öğrencilerinin katıldığı “CIMIT Student Prize for Healtcare” adlı yarışmada finalist olmuş, yarışmaya katılan 78 projeden ilk 10 proje arasına girerek, 10 bin dolar araştırma fonu kazanmıştı.(*) 

Vancomycin’den 2 Kat Etkili Yöntem
MRSA enfeksiyonlarının tedavisinde şu anda klinikte kullanılan en yaygın antibiyotiğin Vancomycin olduğunu dile getiren Durmuş, bu antibiyotiğe de dirençli bakteri türleri de oluşmaya başladığına dikkat çekti. Durmuş, yaptıkları çalışmayla ilk kez, süperparamanyetik demiroksit nanoparcacıkların (Resim 1) Vancomycin - dirençli MRSA’yı öldürdüğünü ve bu parçacıkların Vancomycin’den 2 kat etkili olduğunu gösterdiklerini belirtti.  Durmuş, ayrıca, sentezlenen nanoparçacıkların vücutta birçok enfeksiyona sebep olan gram-negatif E. Coli ve P. aeruginosa  biyofilmlerini yok etmeyi başardığını kaydetti.  


Resim 1.  Süperparamanyetik demiroksit nanoparçacıkları. Elektron mikroskopu analizine göre, demiroksit parçacıkların ortalama büyüklüklüğüne 9.92 ± 3.14 nm’dir.  (scale bar = 100 nm)

“Bakterilere Şeker Verip Kandırdık”
Literatürde nanoparçacıkların 3 boyutlu yapısından dolayı biyofilmlerin içine çok da nüfuz edemediğinin gösterildiğini vurgulayan Durmuş, “Bu problemi çözmek için, geliştirdiğimiz nanoparçacıkların biyofilmlerin içine alınımı ve etkisini arttırmak için ilginç bir metot geliştirdik. Nanoparcacık solüsyonuna şeker (fruktoz) ilave edildiğinde, antibakteriyel özelliklerin yüzde 90 oranında arttığını gösterdik. Bu basit yöntemle besin alınımını durduran bakterilere şeker verip “kandırarak” nanoparcacıkların daha iyi alınımını sağlamış olduk” diye konuştu. 

Manyetik Nanoparçacıklar Memeli Hücrelerinin Büyümesini Hızlandırırken, Bakterileri Öldürüyor
Bu çalışmalara ek olarak, sentezlenen demiroksit nanoparçacıkların memeli hücrelerine olan etkisinin, kemik hücreleriyle deneyler yapılarak araştırıldığını dile getiren Durmuş, şunları söyledi: "Yapılan çalışmalarda nanoparçacıkların toksit etkilerinin minimum olduğu ve hatta manyetik nanoparçacıkların kemik hücrelerinin büyümesinde pozitif etkisi olduğu görüldü.  Klinik uygulamalara geçmeden önce bu parçacıkların memeli hücreleri ve bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri ve toksiteleri daha detaylı incelenmelidir. Özetle, manyetik nanoparçacıklar memeli hücrelerinin büyümesini hızlandırırken, bakterileri öldürüyor. Bu ve diğer çalışmalar, enfeksiyonların tedavisinde antibiyotiklere alternatif terapiler yaratma konusunda büyük bir potansiyeli olduğunu göstermiştir.  Gelecekteki uygulamalarda, nanoparçacıklar kana verildikten sonra manyetik bir güç kullanarak enfeksiyonlu bölgelere gönderilir ve MRI benzeri yöntemlerle görüntülenip sürekli monitör edilebilir.  Bu tarz uygulamalar bulaşıcı hastalıkların ve kanserin erken teşhisi ve tedavisi konusunda gelecekte çığır açma potansiyeline sahip." 



Resim 2.  Demiroksit nanoparçacıkların antibakteriyel özelliklerini analiz etmek için Live/dead (yeşil/kırmızı) boyaması kullanıldı ve biyofilmler mikroskopla incelendi. Analizde yeşil boyama yaşayan bakteri hücrelerini, kırmızı boyama da ölü bakteri hücrelerini göstermektedir.  a) MRSA biyofilminin mikroskop altındaki görüntüsü; b) 24 saatlik süperparamanyetik demiroksit nanoparçacık tedavisi, dirençli MRSA biofilmlerini yok etmeye başlamıştır. c) Nanoparçacık solüsyonuna şeker (fruktoz) ilave edildiğinde, antibakteriyel özellikler ve ölen bakteri sayısı artmıştır. 


Resim 3. Fruktozun nanoparçacıkların antibakteriyel özelliklerine etkisi. A) Nanoparçacıklar biyofilmlerin içine çok da nüfuz edemeyip, hücre duvarı ve zarına yapışmıştır. B) Nanoparçacık solüsyonuna şeker (fruktoz) ilave edildiğinde ise nanoparçacıkların bakterilerin içine daha iyi alınımı sağlanarak bakteri duvarı ve zarı zedelenmiştir. Bu da nanoparçacıkların antibakteriyel özelliklerini yüzde 90 oranında arttırmıştır. 

Kaynaklar: