30 Ağustos 2012 Perşembe

SİGARA YASAĞINA GPS DESTEĞİ

“Sağlık Bakanlığı Çalışanları Tütün Kullanımı Araştırması” sonuçlarını açıklayan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kapalı mekanlardaki sigara yasağının GPS destekli mobil cihazlarla denetleneceğini, bunun işlerini daha da kolaylaştıracağını açıkladı.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, düzenlediği basın toplantısında “Sağlık Bakanlığı Çalışanları Tütün Kullanımı Araştırması” sonuçlarını açıklandı. Türkiye’nin tütünle mücadelede başarılı bir çalışma yürüttüğünü, bu mücadelenin devam edeceğini kaydeden Akdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın buna sahip çıktığını, TBMM ve diğer siyasi partilerin de destek verdiğini ifade etti.

15 yaşın altında çocuk, hamile, kalp, astım ve akciğer gibi kronik hastalığı bulunanların yaşadığı evlerde sigara içilmemesi gerektiğine dikkat çeken Sağlık Bakanı Akdağ şunları söyledi: ”Bununla ilgili bir kanun yapsak uygulanmasının pratik zorlukları olabileceği şimdiden düşünülebilir. O zaman topluma çağrıda bulunalım, buna benzer birtakım kanuni yaptırımların gelmesini evimiz için beklemeyelim. Özellikle hamile, çocuk ve sürekli hastalığı bulunanların yaşadığı hanelerde lütfen sigara içilmesin.

“DSÖ Tarafından Üç Kez Ödüllendirilen Bir Başka Ülke Yok”
Tütünle mücadelemizdeki başarımız başta Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) olmak üzere uluslararası kuruluşlarca da takdirle karşılandı. Çok sayıda ülkeden teknik ekipler tütünle mücadele stratejimizin nasıl yürütüldüğünü görmek üzere ülkemizi ziyaret etti. DSÖ tütünle mücadelede gösterdiğimiz kararlılık ve başarı nedeniyle DSÖ tarafından üç kez ödüllendirilen bir başka ülke bulunmuyor.

“Avustralya’yı Takdirle Karşıladık”
Sigarada düz paket uygulaması başlatan Avustralya’yı takdirle karşıladık. Sigara paketlerindeki uyarılarla ilgili yargı kararı veren ABD’de ise yanlış yapıldı.  ABD’de güçlü bir sigara lobisi bulunuyor. Türkiye bu lobiye hiçbir zaman boyun eğmedi.  İl yöneticileri, sigara yasağı ihlalinde ve bu ihlalin tekrarında daha ciddi cezalar uygulamaları gerekiyor.”




GPS’li Takip ve Alo 171 Sigarayı Bırakma Hattı
”Sağlık Bakanlığı Çalışanları Tütün Kullanımı Araştırması”nın sonuçlarıyla ilgili de bilgi veren Akdağ, sağlık çalışanları arasında sigara kullanma oranının yüzde 21’e düştüğünü bildirdi.
Kapalı alanlardaki sigara yasağı ihlallerinin daha sıkı denetleneceğini açıklayan Akdağ, şu açıklamalarda bulundu: ”Kapalı alanlardaki ihlalleri önlemek için yaptığımız kanunun uygulanmasına yönelik denetimlerimizi yaparken etkinliği artırmak üzere bazı yeni uygulamalara başlıyoruz. GPS destekli mobil cihazlarla izlemeye başlayacağız. Bu işimizi biraz daha kolaylaştıracak. 81 ildeki ekiplerimizle 4 yıl içinde 3 milyon 665 bin denetim yaptık. 82 bine yakın cezai işlem uyguladık ve 25 milyon liranın üstünde de idari ceza kesildi. Alo 171 Sigarayı Bırakma Hattı’na da 4 milyona yakın vatandaşımız müracaat etti.”



Nargile Yasağı


Son yapılan düzenlemeyle 18 yaşın altındakilere nargile satışının yasaklandığını hatırlatan TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl, ülke mevzuatında nargilehane diye bir yer olmadığını kaydetti. Erdöl, gençlerin bu yolla sigaraya özendirilmek istendiğini, mülki idare amirlerine bununla mücadelede büyük görev düştüğünü dile getirdi.




“Sağlık Bakanlığı Çalışanları Tütün Kullanımı Araştırması”  Sonuçları 


Araştırmayı yapan taraflardan Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) temsilcisi ve Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nazmi Bilir, çalışmanın 6 bin 837 kişi üzerinde yürütüldüğünü belirtti.  Sağlık çalışanları içinde en düşük sigara kullanma oranının uzman hekim, sağlık yöneticileri ve eczacılarda olduğunu ifade eden Bilir, araştırmaya göre sağlık çalışanlarının yüzde 60’ının sigarayı bırakmayı denediğini, yüzde 40’ının ise hiç denemediğini dile getirdi.


Araştırmada uzman hekimlerin yüzde 43-44’unun evlerinde sigara içmediklerinin tespit edildiğini belirten Bilir, 2007’de bu oranın yüzde 36 olduğunu, sigara içilmeyen evlerin sayısının arttığını ifade etti.


Araştırmaya göre; evlerde en fazla mutfakta ve balkonlarda sigara içiliyor. Tüm sağlık personeli arasında evlerde sigara içme oranı yüzde 10’dan daha düşük , işyerinde sigara içme oranı ise yüzde 1-2 düzeyinde seyrediyor.


Sağlık çalışanlarında sigara kullanımıyla ilgili 4 yıllık değişimin tespit edildiği araştırmaya göre, düzenli sigara içen uzman hekim oranı 2007’de yüzde 22,1 iken, bu oran 2011’de yüzde 12,7’ye inerek, yüzde 42,5’lik bir azalma sağlandı.




2007’de yüzde 30,5 düzeyinde seyreden pratisyen hekimlerdeki sigara içme oranı ise yüzde 22,6 azalarak 2011’de 23,9’a indi.


Diş hekimi, eczacı ve psikologların sigara içme oranı ise 2007’de yüzde 26,1 iken, 2011’de yüzde 20,7- 15,9’a düştü. Bu grupta da yüzde 31’lik azalma tespit edildi.


2007’de yüzde 29,5 olan hemşire ve ebelerin sigara içme oranı ise 2011’de yüzde 19,2-21,9’a düştü. Bu grupta da yüzde 32,2’lik azalma tespit edildi.


Yöneticilerin yüzde 55,7’si ise 4 yıl içerisinde sigarayı bıraktı. Yöneticilerin 2007’de yüzde 39,5’i sigara içerken 2011’de bu oran yüzde 17,5 oldu.




"Eylülde GPS Uygulaması Başlayacak"


Bir gazetecinin, GPS ile yapılacak sigara yasağı denetimiyle ilgili sorusunu ise Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Mustafa Aksoy yanıtladı.


Bakanlığın 184 numaralı hattına sigara yasağı ihlali ihbarı geldiğinde, buraya GPS üzerinden yapılacak takiple en yakın ekibin yönlendirileceğini belirten Aksoy, uygulamanın Eylül ayında başlayacağını açıkladı.
Toplantıda daha sonra Sağlık Bakanı Akdağ, sigarayı bırakan bazı sağlık çalışanlarına ödül verdi.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Günlük ihtiyacınız olan 5 besin

Dr. Mehmet Öz Show’ da günlük ihtiyacınız olan 5 besin açıklandı. Peki bu beş besin hangileri?

Günlük beslenmenize lif, vitamin D, su, kalsiyum ve omega 3 besinlerini ekleyerek, akıl ve kalp sağlığınızı iyileştirebilir, bağışıklık ve iskelet sisteminizi güçlendirebilirsiniz.

Lif: 
Meyve, sebze ve tam buğdayda mevcut olan Lif hazım için gereklidir. Lif, ayrıca diyabet ve kalp hastalığı riskinizi de azaltır. Günlük lif ihtiyacınızı karşılamak için ahududu, frambuaz, yulaf ezmesi, mercimek ve pişmiş enginarı mutlaka yiyin.

Vitamin D: 
D Vitaminin öneminin farkına değiliz. Belki de doğada D vitamini içeren çok fazla besin olmadığındandır. D Vitamini kemik sağlığınızı iyileştirir ayrıca bağışıklık sisteminize de faydalıdır.D vitamini almanın en iyi yolu asında göğüs dekoltesi, sırt ya da bacaklarınıza 15 dakika boyunca güneş banyosu yapmaktır. Yüzünüzü ve ellerinizi yaşlanmaya karşı her zaman korumanız gerektiğini unutmayın. Ve ilk 15 dakikadan sonra tüm vücudunuza UVA ve UVB içeren güneş koruyucucu sürmeyi ihmal etmeyin.

Su: 
Düşünerek ya da beceri gerektirmeden başarılabilecek bir konu. Aslında günde ne kadar su içmeniz gerektiğini söyleyen genel bir formül yok. Günlük su ihtiyacınızın belirlenmesi genel sağlık durumunuz, hareketliliğiniz ve nerede yaşadığınız gibi bir çok faktöre bağlı. Yeterli su içip içmediğinizi gösteren bir rehber sunmak gerekirse; gün boyunca ender susamak ve renksiz ya da hafif sarı 1.5 litreye yakın idrara çıkmak. Ayrıca suya elektronik bir karışım ekleyerek içebilirsiniz. İçtiğiniz suya yarım çay kaşığı kabartma tozu, tat vermesi içinde 1 çay kaşığı kaktüs özü ve 1 çay kaşığı da deniz tuzu ekleyebilirsiniz. Böylelikle vücudun su kaybetmesini önleyecek ve enerjinizi de arttıracaksınız. Karışımın içerisinde yapay hiçbir madde olmadığı gibi, kilo aldırmaz ve formada kalmanıza yardımcı olur.

Kalsiyum: 
Birçok kişi iskelet yapısının doğru gelişmesi için kalsiyumun önemini biliyor. Ancak kalsiyum kilo kaybına yardım ettiği gibi, kolon kanseri gibi bazı kanserlerden de sizi korur. Günlük kalsiyum ihtiyacınızı karşılayacak dozda bir vitamin alın ya da kalsiyumdan zengin süt, fasulye, kuru kayısı gibi besinler tüketin. Kalsiyumu D Vitamini ile birlikte aldığınız zaman daha doğru kullanılmış olacaksınız.

Omega 3: 
Beyin ve kalp sağlığı için çok gerekli olan Omega 3, ayrıca vücudun kanserle savaşmasına da yardımcı olur. Omega 3 yağlarının kaynağı balık yağı, bazı bitki ve fındık yağında mevcuttur. Omega 3 yağ asitleri kalp krizi ve felç riskini azaltmakta ve  tansiyonu düşürmekte güçlü rol oynar.

Kadınların organik hastalığını biliyor musunuz?

Kadınlarda adet düzensizlikleri hormonal olabileceği gibi organik sebeplerle de meydana gelebiliyor. Organik adet düzensizliklerinin mutlaka ayrıntılı olarak  araştırılması gerekiyor.

Avrupa Tüp Bebek Merkezi Klinik Direktörü Op. Dr. Serhat Partalcı, rahim iç yüzeyinde gebelik oluşması ve embriyonun beslenmesi sağlamak için oluşan tabakanın, döllenme olmadığı zamanlarda dökülüp vücuttan atılmasına halk arasında ay hali, adet, regl, tıp dilinde ise menstürasyon olarak adlandırıldığını belirtiyor. Op. Dr. Serhat Partalcı, adet kanamalarının düzensiz olmasının birçok soruna sebep olduğuna dikkat çekiyor.

Yaş Çok Önemli

Düzensiz vajinal kanaması olan kadınlarda yaşın çok önemli olduğuna değinen Partalcı, 40 yaş öncesi olan çoğunlukla hormonal nedenlere bağlı iken, 40 yaş sonrası ise hormon dışı sebeplerden kaynaklanan düzensiz kanamaların yüksek olduğunun altını çiziyor.

Adet kanamalarının düzensiz olduğu durumlarda, pıhtılı, ağır ve sancılı olması, 2-8 gün arası normal olan kanamaların daha uzun sürmesinin organik ve hormonal sebeplerden kaynaklandığını aktaran Op. Dr. Serhat Partalcı, rahimde ur, tümör, yumurtalık kistleri gibi problemler yaşanıyorsa; organik adet düzensizliğinden, yapısal bir problem olmadan yaşanan düzensizliklerin ise hormonal sebeplerden oluştuğunu belirtiyor.

Ergenlik Öncesi ve Menopoz Sonrasına Dikkat!

Bir düzensiz adet kanamasının nedenini hormonal bozukluğa sokabilmek için diğer organik sebeplerin ekarte edilmesi gerektiğini ifade eden Op. Dr. Serhat Partalcı, özellikle ergenlik öncesi veya menopoz sonrası vaginal kanamaların, mutlaka araştırılması gereken ciddi durumlar olduğunun altını çiziyor.

Adet Düzensizlikleri Tedavisi

Op. Dr. Serhat Partalcı, kanamanın sebebinin üreme organlarından yani hormon düzensizliği değil de organik sebeplerden kaynaklandığında rahimde bulunan myom, tümör veya kanser varsa hastanın ameliyat edilmesi gerektiğini belirtiyor. Menopoz döneminde görülen her türlü kanamanın mutlaka ayrıntılı araştırılması gerektiğinin altını çizen Op. Dr. Serhat Partalcı, tıbbi tedavide doğum kontrol ilaçları, adet düzenleyici hormonal ilaçların yanında dengeleyici alternatif tedavilerin de uygulanabileceğine değiniyor.

Kilo vermek için beynin de hazır olması gerekir

Aşırı kilonun nedeni psikolojik sorunlar değil, tam tersine aşırı kilolu olmak psikolojik sorunlara yol açabiliyor ve bunlar da tedavinin başarısını olumsuz yönde etkiliyor.

Son araştırmalar, kilo almanın sanıldığından daha karmaşık olduğunu ve genetik, fizyolojik ve davranışsal öğeler içerdiğini göstermektedir. Günümüzde aşırı kilolu olmanın psikolojik sorunlara yol açtığı ve bu sorunların da tedavinin başarısını olumsuz bir şekilde etkilediği çok iyi bilinmektedir. Bir zayıflama programı uygulamaya başladığınızda, psikolojik faktörlerin kilo almanızda herhangi bir rolü olup olamayacağını belirlemeniz ve bu faktörlerin harcayacağınız çabayı ne şekilde etkileyebileceğini saptamanız son derece önemlidir.

Hepimizin besinlerle (ne yediğimiz) ve yemek yemeyle (niçin ve nasıl yediğimiz) ilişkisi bireyseldir ve biyolojimiz, ailemiz, arkadaşlarımız, kültürümüz, dinimiz, deneyimlerimiz, yaşama ve çalışma biçimimizin bir sonucudur. Bu faktörler bazı insanlar için olumlu etki gösterirler ve bir şeyler yemek bu kişiler için zevk, ödül, arkadaşlık, sevgi ve doyum anlamına gelir. Bazı insanlarda ise suçluluk duygusu, inkar, kontrol, kendisiyle çatışma, öfke, kaygı ve yoksunluk gibi çağrışımlara yol açmaktadır.

Aşağıdakilerden sizin duygularınızı yansıtanlar hangileri?
* Sıkıldığımda moralimi düzeltmek için bir şeyler yerim.
* Yemek yemek, hayatın acı yönlerini hissetmememe yardımcı oluyor.
* Sorunlarla yüzleşmemek için yiyorum.
* Aç olmadığımda bile yiyorum.
* Gece uyanıyorum ve tekrar uyuyabilmek için bir şeyler yemem gerekiyor.
* Bir paketi açtığımda, hepsini yemeden duramıyorum.
* Yemek yedikten sonra kendimi suçlu hissediyorum.
* Masada yemeğini en erken bitiren hep ben oluyorum.
* Yemek hiç aklımdan çıkmıyor.
* Tek başıma yemeyi tercih ediyorum.

Bu sorulara verdiğiniz her “Evet” yanıtını, doktorunuzla görüşmelisiniz.

Kokunuz kişiliğinizi yansıtır

Bazıları çiçek kokularını, bazıları baharatı tercih ederken, kimi sabunsu kokuları sever, kimisi de şekerli kokuları… Kokular sizi egzotik, masum, güçlü ya da seksi gösterebilir. İşte ayrıntılar…

Parfümler her biri farklı koku, doku ve kalıcılıkları olan sofistike ürünlerdir, tıpkı insanların her birinin karakterinin farklı oluşu gibi. Herkesin parfüm seçerken zevkleri farklılık göstermektedir.

Elbette ki moda bazen parfüm seçimlerimizi etkileyebilir. Trendler bir yıl meyve aromalı kokulara işaret ederken diğer bir yıl bizi daha yoğun içerikli esintilere yönlendirebilirler.

Fakat unutulmamalı ki parfüm, bir insanın kişiliği gibidir. Bunun için parfüm seçimlerinizde dikkatli olmalı ve teninize uyumuna çok özen göstermelisiniz.

Parfümünüzü teninize uygun seçin

Parfümler her tende aynı etkiyi göstermeyebilir, esmer bir cildin çiçek kokusunu taşıyışı ile açık bir tenin aynı kokuyu taşıması arasında farklar vardır. Parfümünüzün kalıcılığı, kokunuzu seçmenizle doğru orantılıdır.

Parfüm seçiminde yaş önemli

Parfüm kullanımı yaş ve zaman faktörüne göre de değişkenlik gösterir. Gençlerin daha soft kokuları tercih etmeleri önerilirken, ilerleyen yaşlar yerini çiçek ve baharat kokularına bırakmalıdır.

Doğal kokuları gözardı etmeyin

Sabahları özellikle işe, alışverişe giderken daha doğal kokular kullanılırken, akşamları çok daha yoğun ve çarpıcı kokuları tercih edebilirsiniz özellikle davetlerde.

Yoğun parfüm seçiminizde kışın baharat, yazın çiçek aromalarını öneririz…

28 Ağustos 2012 Salı

BEL AĞRISIYLA NASIL BAŞA ÇIKABİLİRSİNİZ?


Bel, sırt ya da boyun ağrınız mı var? Öyleyse bilmeniz gerekenler  "Bel Ağrısıyla Nasıl Başa Çıkabilirsiniz?" kitabında yer alıyor. 

Bel, sırt ya da boyun ağrısıyla ilgili detaylı bilgi veren Jeffrey N. Katz ve Gloria Parkinson tarafından yazılan "Bel Ağrısıyla Nasıl Başa Çıkabilirsiniz?" kitabı, ağrının tanımından neden oluştuğuna, tedavi seçeneklerinden yapılması gereken egzersizlere kadar detaylı bilgi veriyor. 

Bu konuda ne yapmak gerektiğini ile ilgili bu yetkin ve kapsamlı kılavuz, kendisi de bel ağrısı çekmiş bir Harvard doktoru tarafından kaleme alındı. Bu kitap sorununuzun gerçek nedenini ve onu tedavi etmenin en etkili yolunu bulmada size yardımcı olacak. 

Kitapta şu soruların yanıtlarını bulacaksınız: Bel ağrınıza yol açan nedenler konusunda nasıl doğru bir teşhis alabilirsiniz Bel, sırt ve boyun ağrılarınız için en etkili bir tedavi nasıl düzenlenebilir? Hangi tamamlayıcı terapiler söz konusu olabilir?  Egzersiz, masaj ve yoga yardımıyla ağrılarınızı nasıl kontrol altına alabilirsiniz?  Ameliyattan kaçınmanın, yeniden sakatlanmayı önlemenin ve sırtınızı ömür boyu güçlendirmenin yolları nelerdir?


ÇEKİLİŞ BAŞLIYOR! 

Çekilişe katılmak için yapmanız gerekenler: 

Blogu izlemeye almak 

Facebook sayfamı beğenmek 

- Bu yazının altına yorum yazmak

Adsız yorumlar dikkate alınmayacak. Adınızı ve mail adresinizi yazarsanız memnun olurum.

3 Eylül Pazartesi günü saat 23:00'a kadar yorum bırakabilirsiniz. Çekiliş sonucu 4 Eylül Salı sabahı buradan duyurulacaktır.



Çekilişi Arda Yiğit kazandı.. Adresini ilettiğinde kitabı göndereceğim. 

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Eyvah! Eşimle sürekli kavga ediyoruz...

Aşkın ilk günlerindeki heyecan zamanla geçiyor ve her ilişkide olduğu gibi sizin de aranızda çatışmalar oluyor, ama sanırım sizinki biraz farklı, çünkü artık kendinizi sürekli bir tartışmanın ortasında buluyorsunuz. Peki, ne yapmak gerekir?

İlişkilerin sağlıklı devam edebilmesinin en önemli ve özel yolu sağlıklı iletişimden geçer. Eğer birbirinizi anlamaya çalışırsanız her şey daha kolay olacaktır. Şimdi sizlere süre gelen çatışmalarınızı önlemek için işinize yarayacak Birkaç araştırma sonucu vereceğiz. Dileriz eşinizi de bunları okumaya ikna edersiniz.

Başarılı iletişim 
Bir ilişki içinde anlaşmazlıklar çözümlenemezse, ilişkiyi güçlendirmek gerekiyor demektir. Üzüntü, gerilim, sinir, stres, durumları her ilişkide kaçınılmazdır. Bu sorunların kaynağı, gerçeklikten uzak, mantıksız talepler, keşfedilmemiş beklentiler ya da daha önce gün yüzüne çıkmış ama çözümlenmemiş konular olabilir.

Anlaşmazlıkların çözümünde, dürüstlük, anlayış ve empati gerekir. Taraflar sakin kalmalı ve iletişim içinde olmalıdır. Sağlıklı iletişim, seks, kariyer, evlilik, aile ilgili önemli ve düzgün kararlar aldırır. İletişim kritik bir öneme sahiptir. Başarılı iletişim, çatışmaları her zaman çözmüştür.

Gergin anlarda yapmanız gerekenler
Ailesini öğrenmeye çalışın. Çatışmaların iki tarafında aileden gördüğü durumlar, tutumlar ve kurallardan kaynaklanması muhtemeldir. Eşinizin aile geçmişini araştırın. Eğer aileler ifade farklılıklarını çözmekte yapıcıysa bu bireylere de geçmiştir. Ailenin iletişimi iyi değilse eşinizle aranızı düzeltmek ve kavga etmemek için yeni yollar denemeniz gerekebilir.

Zaman tanıyın. Belki bu sefer daha önceki küçük kavgalarınız gibi değil daha şiddetli bir çatışma içine girdiniz. Bu ihtilafı konuşarak çözemiyorsanız biraz zamana ihtiyacınız var demektir. Bu 'zaman aşımı' dönemi her iki taraf içinde yaralayıcı şeyler söylemeye engel olabilir. Neyin haklı, neyin haksız olduğunu anlamanıza yardımcı olur.

Duygusal destek, eşinizin farklılıklarınızı kabul etmesine ve ihtiyaçlarınızı karşılamasına yardımcı olur. Ona olan aşkınızı, saygınızı her seferinde dile getirir, hissettirirseniz size farklı ya da anlayışsız davranması için bir neden kalmaz.

Tartışmaya girmeyin. Çoğu çift genelde karşılıklı olarak tartışırlar ve bu durum genellikle kavgaya dönüşür. Sürekli tekrarlanan kavgalar bir döngü olacağına bazen çiftlerin tartışmadan çekilmeleri ya da hiç tartışmaya girmemeleri gerekir. Eninde sonunda bir uzlaşma yoluna gidilecektir.

Mesajlarınızı birleştirin. Bir çok şeyi tek bir defada söylemeniz işinize yarayacaktır. Sizin istek ve ihtiyaçlarınıza saygılı olmasını istiyorsanız duygularınızı doğrudan ifade etmeniz gerekir. Eşinizle konuşmadan önce gerçekten ne istediğinizi anlamak için biraz zaman ayırın. Net ve gözlemlenebilir biri olmak açısından tarifi mümkün birisi olun. Örneğin oldukça net 'elini daha sık tutmak istiyorum' diyebilirsiniz.

Kaygılarınızın ya da şikayetlerinizin oluşturduğu bir liste çıkarmak işe yarayabilir. Her seferinde bir konu hakkında konuşun. Bir seferde sorunu çözme odaklı kalmak için elinizden geleni yapın.

Gerçekten dinleyin, iyi bir dinleyici olmak için  eşinizin sözünü kesmeyin, yanıtınıza değil eşinizin söylediklerine odaklanın, doğru mu duydunuz kontrol edin. Bunlar yanlış anlamaları ortadan kaldıracaktır.

İlişkilerden beklentiler
Beraberliğinizin ilk aylarında bir ilişki istiyordunuz ama birlikte geçirdiğiniz bir süre sonra istekleriniz çok farklı olabilir. Hem siz hemde eşinizin zamanla değişeceğini tahmin ediyorsunuzdur. Zamanla aşk ve tutku değişecektir. Bu değişikliklere saygı göstermek gerekir.  Sağlıklı olanda budur.

Farklılıkları kabul etmelisiniz. Ortak noktalarımız ne kadar çok varsa farklı yönlerimizde bir o kadar çoktur. Bazı farklılıklarımız zamanla değişirken bazıları değişmez karakter yapılarımızdır. Eşimizin ne yazık ki bizim istediğimiz şekilde değişmesi asla gerçekçi bir beklenti olmayacaktır.

Eşinizin haklarına saygı göstermelisiniz. Sağlıklı ilişkilerde her bir kişinin haklarına, kendi duyguları, arkadaşları, sosyal faaliyetlerine saygı duymak gerekir. Bunları değiştirmesini beklemek, kendi çıkarlarınız doğrultusunda bir şeyler talep etmek eşimizi bambaşka bir insan yapmamıza sebebiyet verir.

İlişkilerde dış etkenler
Farklı kültürler, dini ya da ekonomik etkenler ilişkileri çoğu zaman etkilerler. Bu durumda eşinizin karakterinin büyük önemi vardır. Birbirinize olan duygularınız gerçek ve sağlamsa bu etkenler karşısında birbirinize razı gelirsiniz. Birbirinizin beklentileri hakkında konuşmak işinize yarayabilir. Farklı geçmişlere sahipseniz sağlıklı bir ilişki için fazla zaman ve enerji harcamanız gerekebilir. Eşinizin kültürü ya da dini hakkında bilgi sahibi olmak için zaman ayırın.

Birlikte ayrı zaman harcamak ortak bir ilişki sorunudur. Eşinizin sizden ayrı çok vakit geçirmesi sizi incitebilir. İlişkinize eşinizle beraber göz atın ve birlikte zaman geçirme açısından neye ihtiyacınız olduğunu tartışın. İlişkinize katmanız gerekenler hakkında konuşun ve bunun için uzlaşın.

İlişkiyi sürdürebilmek için 8 temel adım
*Siz ve eşiniz, nasıl bir ilişki istediğinizin farkında olun.
*Eşinizin tüm ihtiyaçlarını karşılamak mümkün olmayacaktır. Bazı ihtiyaçların ilişki dışında karşılanması gerekecektir. Bunu kabullenin.
*Birbirinizden istediğiniz şeyler için müzakere ve uzlaşmaya istekli olun.
*Tüm beklentileri karşılayacak bir partner değişikliği talep etmeyin. Eşinizin farklılıklarını kabul etmeye çalışın.
*Birbirinize güvenin. Zor şartlar altında aklınıza ilk gelen gitmek olmasın.
*Hislerinizi dürüstçe söylemekten çekinmeyin.

16 Ağustos 2012 Perşembe

KANSERE ÇARE



http://www.worldwithoutcancer.org.uk/index.html

Bu sayfadaki yazilarin cok müthis, ve bir cok "gizli dünya yönetenlerini" rahatsiz ediyor..
O kadar ki, mesela "World Without Cancer", yani "Kanseriz Dünya" isimli kitap, halen bir cok dillere cevrilmedi!..
Mesela malesef türkceye cevrilmedi. Sn.Erdogan ve Sn.Gül bu kitabi DUYSA, mutlaka ceviri icin el atarlar!..
DUA edin türkceye cevrilsin.
-------------------------------------------------------------------------------------
Y
ani sunu bilin ki, KANSER diye bir hastalik yok!..

kanser, sadece vitamin B17 eksikligi!...

Baska birsey degil!..

Kemo, ameliyat veya degisik agir haplar almaniza gerek yok!..

Düsünün bir zamanlar denizciler, cok sayida nicin öldüler?

İskorbüt denilen hastaliga yakalaniyorlardi..

Cok sayida insan öldü...

ve bazilari da bundan cok büyük PARA ve gelir elde etti!..

Sonra ne buldular?..

Meger İskorbüt sadedce vitamin C eksikligi imis!..

Yani hastalik bile degil!...

KANSER de öyle!...

KANSER SANAYISI var artik!..

KANSER den milyar milyar milyar kere milyar PARA kazananlar var!...

Bu konu cok uzun. Cok derin!..

KANSERSANAYISININ kökü, ta ikinci dünya savasina kadar dayaniyor!...

Ne dolaplar dönüyor...

SIZ INANMAYIN!...

her gün sadece 15-20 kayisi cekirdegi yemeniz yeterli!..

kanser olmussaniz, önce KANSERIN ne oldugunu ANLAMAYA calisin!.. KORKMAYIN!...

Sakin KEMO felan yapmayin!...

ARASTIRIN önce!...

Biz bu siteyi bazi "sözde doktorlarin sayfasina gönderdik, face" üzere, 5 dak gecmeden "yorumsuz" olarak sildiler!...

SIZ bu kitabin TÜRKCEYE CEVILMESI icin DUA edin!...

veya bunu basarabilecek kisilere yönlendirme yapin!..

COK COK ÖNEMLI bir eser bu!..

tekrar edelim:

Günümüzde İskorbüt den ölen var mi artik?...

YOK!...

Caresi biliniyor...

Peki KANSER?...

SANAYI haline gelmis!...

Caresi cokdan bulundu:

VITAMIN B 17 eksikligi!...

Hepsi bu!...

Lütfen arastirin bu konuyu.

ARAŞTIRMA SONUCU:

acı kayısı çekirdeğindeki kanser önleyici madde olarak bilinen Amigdalin veya Vitamin B17 adlı madde BULUNDU.
İnönü Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yunus Önal, “Toplam kayısı üretimi ile beraber, iç çekirdek üretimimiz yıllık ortalama 25 bin tondur. Tatlı kayısı çekirdeği ortalama yüzde 35 ile 40 arasında yağ içermekte olup, bu yağ endüstriyel bir ürün olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de yine bilinmiyor ama bundan daha önemlisi acı kayısı çekirdeğinde kanser önlemede kullanılan madde olarak bilinen Amigdalin ya da Vitamin B17 hakkında araştırmalarımız var. Bu konuda araştırmalarımız başladı. Acı kayısı çekirdeğindeki bu Amigdalin ya da Vitamin B17 dediğimiz dünyada en fazla acı kayısı çekirdeğinde var, yüzde 6 oranında. Bu madde günümüzde Amerika’da kanser tedavisinde kanser önleyici madde olarak yaygın bir şekilde kullanılıyor. Avrupa’da birçok ülkede kullanılıyor. Bizim şuandaki yoğun araştırmalarımız bu madde üzerine. Özellikle, Malatya’daki acı kayısı çekirdekleri bu açıdan oldukça zengin. Bunu yaptığımız ön çalışmalarda, yüzde 6 civarında saf olarak sentezledik. Bir proje ile de bunun endüstriyel üretiminin yapılması aşamasındayız. Bu konuda Malatya’daki çekirdek üreticileri ile ön görüşmelerimizi tamamlamış durumdayız” dedi.

Yrd. Doç. Dr. Yunus Önal, “Bu konu şimdiye kadar biliniyordu. Ama Türkiye’de bilinmiyordu. Çünkü, kayısı ile özdeşleştirecek olursak, kayısının dünyadaki rantı 1.5 milyar dolar. Malatya’ya gelen para 150 milyon dolar. Ama kayısı çekirdeği yağını dünyadaki rantı yaklaşık 2.5 milyar Euro..Bunun Malatya’ya girdisi kayısını kendisinden çok çok daha az. Amigdalin açısında düşündüğümüzde bu, söylediğimiz rakamların bir kaç kata katlayacak boyutlarda. Çünkü Vitamin B17′nin perakende satış fiyatı, kilo fiyatı yaklaşık 1 milyon dolardır. Bu da konunun önemini daha da açıkça izah etmektedir” ifadelerini kaydetti.

Çin ve Fransa’nın Türkiye’de önemli ölçüde kayısı çekirdeği aldığını belirten Yrd. Doç. Dr. Yunus Önal, “Bundan sonrası, Malatya için söylüyorum, hedefimiz bilimsel olarak ve endüstriyel olarak bu iki konuyu bir arada buluşturup, Amigdalin’in yada vitamin B17′nin Malatya’da üretimini sağlamak.Kayısı çekirdeğini tamamen Malatya ekonomisine kazandırmak istiyoruz” şeklinde konuştu.

Acı kayısı çekirdeğinden kanser tedavisinde kullanılan Amigdalin veya Vitamin B17′nin üretiminin çok kolay olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Önal şu şekilde konuştu:

“Üretimi kolay bir proses. Pahalı bir proses değil. Ama işin şu acı tarafı var; Sağlık Bakanlığı’nda bu tür bir maddenin tanımlanması yok. Bu da projede önemli bir kısıtlayıcı bileşen oluyor ama biz projede tüm bu olumsuzlukları göz önüne alarak konuyu çalışacağız. Çalışmaya devam ediyoruz.”

Yrd. Doç. Dr. Yunus Önal, “Amerika’da, ABD Sağlık Dairesi 100 Miligram tabletler halinde satılabilir şeklinde onayını vermiş. Amerika’da kanser önleyici olarak ayda bir kullanılmak üzere satışı mümkün” dedi.

Ayrıca Kanserle İlgili Şu Konuya Bakmanızda Tavsiye Olunur Tıkla

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Şimdi H&M KIDS'de 'Okula Dönüş' Zamanı!


Sonbahar kapımızı çalarken okula dönüş hazırlıklarına başlamanın tam zamanı. Şimdi hem oyun, hem de eğlence için çok sevimli çocuk kıyafetlerimiz var. Bu sezon H&M KIDS ekoseleri, tüvit kumaşları ve enteresan detaylarıyla İngiltere’den ilham aldı!

Bizler H&M olarak, çocuk kıyafetlerimizde standartlarımızı yüksek tutuyoruz. H&M KIDS ürünlerinin çocukların istedikleri gibi hareket etmelerine dayanıklı olması, hem de oyun saatinin daha sakin anları için yeterince yumuşak olması gerekiyor. Kullanışlı olduğu kadar, çocuğunuzun cildine karşı nazik, çevreye karşı da duyarlı olması lazım. Bu nedenle de popüler basic ürünlerimizin çoğu organik pamuktan üretiliyor.

H&M’den çocuk kıyafeti alırken güvende hissedebilirsiniz. Ürünlerin her biri çocuklar için güvenli olduğundan emin olmak üzere bir takım testlerden geçiriliyor. Örneğin tüm dış giysilerimiz kazaları engellemek amacıyla ayrılabilir kapüşonlara ve sımsıkı tutturulmuş düğmelere sahip.

H&M KIDS’le Okula Dönüş’ü ve sonbaharın gelişini yeni bir kampanyayla kutluyoruz! 15–26 Ağustos tarihleri arasında yapacağınız her 20 TL’lik alışverişe, 27 Ağustos – 9 Eylül 2012 tarihleri arasında tüm koleksiyonlarda kullanabileceğiniz 10 TL’lik hediye kartı H&M mağazalarında sizleri bekliyor.



Hangi etkinlik için olursa olsun, yeni favorilerinizi seçmek çok kolay. H&M hem çocuklara, hem de yetişkinlere neşeli bir sonbahar diliyor!

H&M’in kampanya ve yeniliklerinden haberdar olmak için sitesini ve sosyal ağ hesaplarını takip edebilirsiniz:

http://www.hm.com/tr/
http://www.facebook.com/hm
https://twitter.com/hmturkiye
http://www.youtube.com/user/hennesandmauritz

Bir bumads advertorial içeriğidir.

14 Ağustos 2012 Salı

Ejeneratif Skolyoz Nedir

Ejeneratif Skolyoz Nedir
Dejeneratif skolyoz, disk dejenerasyonu ve faset eklem artrozuna bağlı gelişen, daha çok 60 yaşından sonra ortaya çıkan skolyoz deformitesidir. Eğrilik çoğunlukla 40 dereceden fazla değildir. Skolyoz ve dejeneratif proses sonucu spinal kanal hacmi azalmaktadır. Kanal çapındaki azalmaya paralel olarak spinal stenoz semptomları ortaya çıkar. Adult skolyoz iki major kategoride incelenir. Bunlardan ilki iskelet maturitesinden önce de varolan skolyozun ileri yaşlardaki durumu, diğeri ise dejenerasyona bağlı gelişen ve de novo olarak tanımlanabilen skolyozdur. De novo skolyozda eğrilik lomber bölgededir ve klinik sorunlar mekanik yetersizliğe bağlı bel ağrısı ve buna eşlik eden kladikasyo ve radikülopati gibi nörolojik semptomlardır. Spinal stenozun diğer formlarına nazaran ağrı oturunca geçmez. Ağrı bel ve bacaklarda giderek artan şiddette hissedilir ve hareket ile artar. Dejeneratif süreç translasyonel ve rotasyonel kaymalarla rölatif stenoza yol açmaktadır. Radiküler semptomlar genelde konkavite tarafında görülürken, koveksite tarafında traksiyona bağlı nörolojik semptomlar görülebilir. Muayene bulguları çoğunlukla nonspesifiktir. Basit düz röntgenogramlarla kolayca tanı konulabilir. Cerrahi tedavi planlamasında BT miyelogram çekilmesi ile dekompresyonun sınırları daha iyi belirlenir.
Konservatif tedavi olarak antienflamatuar ilaçlar, istirahat, fizyoterapi ve epidural steroidler uygulanabilir. Fakat konservatif tedavi ile düzelmeyen hastalar cerrahi tedaviye adaydır. Nörolojik semptomların ön planda olduğu hastalarda yapılan izole dekompresyonun progresif spinal kollapsa, semptomların artmasına yol açtığı gösterilmiştir. Standart cerrahi tedavi geniş dekompresyon, füzyon ve segmenter enstrumentasyon ile deformitenin kısmi düzeltilmesi ve stabilizasyonu şeklindedir. Anterior füzyonun ilavesi ile hem düzeltme miktarını artırmak, hem disk yüksekliği tekrar kazandırmak, hem de psödoartroz riskini azaltmak mümkündür. Anterior kolon desteği TLIF, PLIF gibi yöntemlerle posteriordan gerçekleştirilebileceği gibi ALIF, XLIF gibi anterior girişimlerle de sağlanabilir. İzole dekompresyon yaşlı, stabilizasyon evresine girmiş, osteoporotik hastalarda kullanılabilecek tedavi seçeneğidir.

Diskektomi Nedir

Diskektomi Nedir
Diskektomi fıtıklaşmış olan disk fragmanının çıkarılması işlemidir. Doğru endikasyonlar altında ve tekniğine uygun yapıldığında spinal cerrahinin en yüz güldürücü ameliyatlarındandır.
Diskektomi standart olarak prone pozisyonda yapılır. Seviye tayininden sonra orta hattan yaklaşık 2- 3 cmlik insizyonla girilir. Fasya geçildikten sonra paravertebral kaslar lamina ve spinöz prosesten künt olarak disseke edilir ve hemilaminotomi yapılarak görüş sağlanır. Daha sonra öncelikli olarak serbest parçalar olmak üzere kanalı daraltan disk yapıları çıkarılır. Geçmişte direk görüş ile yapılan bu girişim artık günümüzde standart olarak mikroskop altında gerçekleşmektedir.
Nöral dekompresyon ve diskektomi işlemlerini mikroskop altında gerçekleştirmenin önemli faydaları vadır. Öncelikle aydınlatma koaksiyel özellikte olduğundan daha küçük bir insizyon ile yeterli görüş sağlanabilmektedir. Bu da ameliyat sonrası hasta konforunun daha iyi olması anlamına gelmektedir. Diğer faydası ise elde edilen büyütmedir. Hem kanama kontrolü, hem de daha güvenli disseksiyon sağlaması bakımından büyük yarar sağlar. Mikroskop kullanımı ayrıca asistanın da cerrahi işlemi izlemesi ve katkıda bulunmasını sağlamak gibi bir avantajı vardır.
Diskektominin basit bir işlem gibi gözükmesine karşın profilaktik bir işlem olmadığının ve sinir kökü hasarı,enfeksiyon, epidural kanamalar gibi komplikasyonların olabileceğinin akıldan çıkarılmaması gerekmektedir.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Dejeneratif Spondilolistezis Nedir

Dejeneratif Spondilolistezis Nedir
Dejeneratif spondilolistezis kronik disk dejenerasyonu ve uzun süreli segmenter instabilite sonucu iki vertebra arasında oluşan sagittal planda kaymadır. Ligaman laksitesi ile birlikte olan faset eklem ve ligamentum flavum hipertrofileri kayma seviyesinde spinal stenoz neden olur. Kayma sıklıkla L4-L5 segmentinde gerçekleşir. Dejeneratif spondilolistezis genellikle 40 yaşından sonra, kadınlarda erkeklerden 5 kat sık görülür. Genellikle vertebra cisminin %30undan fazla kayma görülmez. Spondilolistezis ilerlediğinde radikülopatii veya kladikasyo şeklinde semptomlar ortaya çıkar. Bel ağrısı her zaman tabloya eşlik eder. Fizik muayenede nörolojik testler ve germe testi genellikle normaldir. Çoğunlukla L5 sinir kökü tutulumu olur ve buna bağlı extansor hallucis longus yetersizliği görülür. Düz röntgenogramlarda disk aralığında daralma,faset eklem hipertrofisi ve üstteki vertebranın alttaki vertebra üzerinde kaydığı görülür. Foramenler daralmıştır. Dinamik grafilerle vertebraların birbiri üzerindeki hareketi gösterilebilir. MR görüntüleme eşlik eden stenozu göstermek için yararlı olabilir.
Bu hastaların önemli bir kısmı konservatif olarak tedavi edilir. Hastanın eğitimi, kontrollü fizik aktivite, antienflamatuar ilaç ve lumbosakral ortez kullanımı ile genellikle semptomlar giderilir. Cerrahi tedavi yakınmaların günlük hayatı tamamen etkilenmesi, nörolojik defisit gelişimi veya konservatif tedaviye cevap vermeyen durumlarda söz konusudur. Dekompresyon tek başına yeterli bir tedavi seçeneği değildir. Enstrumentasyonla beraber füzyonun kaymanın progresyonunu ve psödoartroz riskini anlamlı olarak azalttığı görülmüştür. Dejeneratif spondilolisteziste lokal kifozla karakterize sagittal plan dengesizliği görülmektedir. Dengesizliğin düzeltilmesi ancak disk yüksekliğinin tekrar oluşturulması ile mümkün olacaktır. Hem diskojenik ağrıyı ortadan kaldırmak, disk yüksekliğini yeniden sağlamak, hem de psödoartroz riskini azaltmak için posterolateral füzyonla birlikte interbody füzyon yapılması gerekir.

Dejeneratif Lomber Spinal Stenoz

Dejeneratif Lomber Spinal Stenoz
Spinal stenoz veya diğer adıyla dar kanal, dejenerasyon sürecinin sonlarında ortaya çıkan diğer bir klinik tablodur. Bu süreç içinde oluşan yumuşak doku hipertrofi ve kalsifikasyonları, osteofitler ve disk protrüzyonları omurga kanalının ve nöral foramenlerin bir veya birden fazla seviyede sirküler olarak daralmasına yol açar. Nöral yapılar darlıktan değişik derecede etkilenir ve semptom verir.
Lomber spinal stenoz, epidural aralığın mutlak veya rölatif daralması sonucu lomber sinir köklerinin spinal kanalda komprese olması ile ortaya çıkan bir sendrom olarak tanımlanır. Kanal çapının 10-13 mm arası olması rölatif stenoz, 10 mm den az olması kesin stenoz olarak adlandırılır. En çok L3-4,L4-5 seviyesi etkilenir. İntervertebral disk dejenerasyonu sonrasında hareket segmentinin etkilenmesi, vertebralararası hidrostatik mekanizmanın bozulup disk aralığının daralması posterior faset eklemlerde de bozulmaya yol açar. Fasetlerde teleskop fenomeni denilen birbiri üzerinde kayma durumu meydana gelir ve bu foramenlerde daralmaya neden olur. Ayrıca bu yükseklik kaybı ile birlikte ligaman ve kapsüllerin kalınlaşması ve gelişen hipertrofik osteofitler sonucu foramen ve kanal giderek daralır. Dejeneratif lomber spinal stenozda semptomlar dejeneratif sürecin herhangi bir aşamasında mekanik ve nörolojik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Hastalık daha çok kadınlarda görülüp sıklıkla 7. dekatta semptomatik olur. Uzun süredir var olan bel ağrısı yakınması vardır. Hekime başvurma sebepleri sıklıkla radiküler ağrı veya kladikasyo tipindeki semptomların baş göstermesidir. Hastanın aktivite ile ortaya çıkan alt ekstremite ağrısı ve güçsüzlüğü vardır. Bu yakınmaların oturma veya öne eğilme gibi spinal kanal boyutlarını arttıran hareketlerle azalması tipiktir. Fizik muayenede genelde nörolojik bulgular yoktur. Fakat derin tendon reflekslerinde azalma görülebilir. Düz bacak kaldırma testi genelde negatiftir. Her hastanın tipk olarak belirli bir yürüme mesafesi vardır. Bu mesafe zaman içinde giderek kısalır.
Dejeneratif lomber spinal stenoz, lateral reses stenozu ve santral kanal stenozu olarak olarak ikiye ayrılır.
Lateral reses stenozu genellikle orta yaştaki kişilerde rastlanan, kronik intermittan bel ağrısı ve radiküler semptomlarla karakterize unisegmenter kanal stenozudur. Semptomlar unilateraldir ve sıklıkla L4-5 seviyesinde görülür. L5 sinir köküne ait bulgular vardır. Radyografide disk aralığında daralma, faset eklem hipertrofileri gözükür. BT ve MR da hipertrofiye fasetler ve lateral resesteki sıkışma gözlenir. Burada uygulanan klasik tedavi şekli spinal stabiliteyi bozmadan bilateral nöral dekompresyondur. Eğer beraberinde instabilite de varsa veya dekompresyon faset eklemderin rezeksiyonunu gerektiriyorsa enstrumentasyon ve füzyon tedaviye eklenmelidir.
Santral kanal stenozu ise AP çapın azalmasıyla karakterize, daha çok yaşlı hastalarda gözüken, multisegmenter tutulum gösterebilen kanal darlığıdır. Daha çok disk seviyesinde faset eklem hipertrofisi ve ligamentum flavum hiertrofisine bağlı olarak gelişir. Hastanın esas şikayeti bel ağrısından çok nörojenik klodikasyo adı verilen alt ekstremitelerde aktivite ile artan yorgunluk ve güçsüzlüktür. Özellikle yürüken ve ayakta dururken kalça ve bacaklara yayılan ağrı oturma ve öne eğilme ile azalır. Etkilenen sinir köküne ait motor, duyu ve refleks patolojileri olabilir. (37,48) Direkt radyografik incelemelerde birçok seviyede disk aralığının daraldığı, osteofitlerin oluştuğu ve faset eklemlerin skleroze, hipertrofiye olduğu gözükür. MR incelemelerinde 60 yaşın üzerindeki hastalarda %30 lara varan oranlarda asemptomatik stenoz ve spondilotik hastalık görüldüğü bilinmektedir. Bu nedenle klinik korelasyon önemlidir. Spinal stenozun görüntülenmesinde kullanılabilen diğer bir yöntem de miyelografi ve BT dir. Bu inceleme ile spinal kanal boyutları, ligamentum flavum hipertrofisi ve herniye diskleri görmek mümkündür. Özellikle skolyoz gibi bir deformite varlığında spinal kanal ve foramenlerin görüntülenmesinde MR dan daha üstündür. Dinamik uygulama ile spinal kanalın çapının fleksiyon ve ekstansiyondaki değişimini de gözlemek mümkündür.

Disk Herniasyonu Nedir

Disk Herniasyonu Nedir
Disk herniasyonu dejenerasyon süreci içinde ortaya çıkabilen klinik tablolardan biridir. Bu süreç içinde karşılaşılan komplikasyon olarak da kabul edilebilir.
Disk herniasyonu, anuler yırtılmanın devamı sonucu anulusun tam rüptüre olması ile nukleus pulpozusun kanal içine yer değiştirmesi ile meydana gelmektedir.
Lomber disk hernisinin hastalık tablosu ilk kez M.Ö. 5. yüzyılda Aurelianus tarafından tanımlanmıştır. Bir intervertebral diskin anatomik tanımlaması ise ilk kez 1555 yılında Vasalius tarafından yapılmıştır. 1770 yılında Domenico Cotugna siyataljinin tanımını yapmıştır. Ancak bel ağrısı ile siyatalji arasındaki bağlantı, bu tarihten tam yüz yıl sonra Laséque tarafından bildirilmiştir. İlk travmatik disk ruptürü 1896 yılında Kocher tarafından bildirilmiştir. 1929 yılında Walter Dandy kauda basısı olan iki hastayı ameliyat etmiş ve bu iki hastada travmatik nedenli serbest disk materyalinin bası nedeni olduğunu bildirmiştir. 1933 yılında Mixter ve Barr lomber disk hernisi kavramının yeni boyutlar kazanmasını sağlamıştır. Sonuç olarak, intervertebral disk hernisi bundan yaklaşık olarak 70 yıl önce tanımlanarak tedavi edilmeye başlanmış bir patolojidir.
Nukleus pulposus normal bulunduğu yerden herhangi bir sebeple yer değiştirebilir. Eğer komşu vertebranın kartilajenöz end- plate’ lerine doğru superiora veya inferiora doğru fıtıklaşırsa Schmorl nodülü olarak adlandırılır. Bunların klinik önemi yoktur ve genellikle radyografik olarak tesadüfen bulunurlar. Nukleus pulposus bir miktar posteriora doğru yerleştiğinden ve posterior longitudinal ligament annulus fibrosusu orta hatta takviye ettiğinden klinik olarak belirgin herniasyonlar genelde posterolaterale doğru gelişmektedir.
Bu prosese ruptüre annulus fibrosus, herniye nukleus pulposus, ruptüre disk, disk kayması gibi farklı isimler verilebilmektedir.
Nukleus pulposus ilk olarak annulus fibrosus’ un konsentrik halkaları içinde doğru herniye olur. Sonuçta dıştaki halkalar fokal olarak şişerler ve buna disk protrüzyonu denir. Eğer oluşum devam ederse nükleer materyal diskten kurtulur (disk ekstrüsyonu) ve posterior longitudinal ligamentin anterioruna yayılır ( subligamentöz disk herniasyonu ), veya spinal kanal içine serbestçe yer değiştirir (serbest fragmanlı disk herniasyonu)
Disk herniasyonunun tipik klinik belirtisi radikülopatidir. Bu hastaların geçmişinde çoğunlukla dejeneratif disk hastalığının bel ağrısı atakları vardır. Herniasyon oluştuğunda ise bel ağrısı azalır, tabloya siyatalji adı da verilen radiküler ağrı hakim olur. Ağrıya his kusuru, kas güçsüzlüğü, reflek azalması gibi nörolojik belirtiler de eşlik edebilir.
Siyatalji hem zaman açısından, hem de şiddet açısından bel ağrısından farklıdır. Ağrılar sıklıkla aniden ortaya çıkar. Tutulan sinir kökünün innervasyon bölgesine uyan, sıklıkla tek bir bacağa yayılan nevraljik ağrılar meydana gelir. Genellikle aynı bölgede duyu kusuru da bulunur. Hasta değişik koruyucu pozisyonlar alır. Akut dönemde vücut karşı tarafa bükülerek hafifçe öne doğru eğilir. Buna “ antisiyataljik postür “ denir.(37) Künt olmayan, delici, sızlayıcı ve aşırı derecede şiddetli olarak tanımlanan bu ağrı, özellikle öksürme, hapşırma ve ıkınma esnasında artar. Sıklıkla segmentin proksimal bölgesinden başlar ve hastalığın ilerlemesiyle ya da belirli hareketler esnasında distal alana kadar yayılır. Öksürme ve hapşırma hissi geldiğinde hastanın sarsıntıyı engellemek için elleriyle kalçasını sabitlemeye çalışması hareket mekanizmasına bağlı faktörlerin önemini gösterir. Radikülopatinin klinik bulgularında bel ağrısı genellikle minör komponenttir. Akut bel ağrılı hastaların sadece % 1’ i siyatik ağrısına sahiptir. Siyatik ağrısı disk herniasyonu için spesifiktir. Siyataljinin olmadığı vakalarda klinik olarak belirgin disk herniasyonu olasılığı düşüktür.(46) Disk hernili hastalarda çeşitli kaynaklara göre % 20-71 arasında değişen oranlarda motor defisitler görülür. Kasların büyük bir kısmı farklı spinal köklerden ortak innerve olurlar. Bu nedenle yalnızca motor defisitlere bakarak segmenter innervasyonu saptamak çok güçtür. Ayak ve baldır kaslarından sadece birkaçı tek bir radiksten innerve olur. Bu nedenle bunlar 1955’ te Schilack tarafından simge kaslar olarak tanımlanmışlardır. Refleks arkı spinal sinir kökündeki hem sensorial hem de motor dalların hasarı ile bozulabilir. Muayenede ilave olarak düz bacak kaldırma testi (Laseque testi) pozitif olabilir.
Alışılmış posterolateral disk protrüzyonu veya ekstrüsyonunda genellikle ipsilateral sinir kökü dural saktan çıkarken komprese olur. Örneğin sol L4-5 disk herniasyonu sol L5 sinir kökünü, sol L5-S1 disk herniasyonu sol S1 sinir kökünü komprese eder.(6) Sinir kökü kompresyonu bu spesifik sinirlerin dağıldığı yerlerde radiküler semptomlar ve signlere neden olur. Bununla birlikte orta hattın her iki tarafında kauda equina’ nın birkaç elemanını birden tutabilecek boyutlardaki belirgin santral lokalizasyonlu disk hernileri bilateral radikülopatiye sebep olur ve hatta üriner retansiyon gibi sfinkter bozukluklarına yol açar. Sfinkter kontrolünü kaybedildiği kauda ekina sendromu disk herniasyonunun en önemli komplikasyonudur. Acil tedavi gerektirir.
Bu klinik tabloda görüntülemede bize en çok yardımcı olacak yöntem yumuşak doku patolojilerini gösteren MR dır. MR çekilmesi kontraendike olan durumlarda bilgisayarlı tomografiden yararlanılır.
Nörolojik defisitin bulunmadığı, klinik tablonun sadece ağrı ile karakterize olduğu olguların tedavisinde ilk seçenek konservatif tedavidir. Genellikle 1-2 haftalık istirahat, antienflamatuar analjezik ve kas gevşetici kullanımı önerilir. Epidural steroid enjeksiyonu da ağrıyı gidermede etkin bir tedavi yöntemidir.
Cerrahi konsevatif tedaviye cevap vermeyen, nörolojik defisiti olan hastalarda önerilir. Konservatif tedavide bekleme süresi 6 ile 12 hafta arasıdır. Bu süre içinde ağrı şikayeti geçmeyen veya yılda birkaç kez aynı tablonun görüldüğü olgular cerrahi tedavi adayıdır. Cerrahi tedavide prensip radiküler basıya neden olan fragmanın çıkarılmasıdır. Bu işleme diskektomi adı verilir. Dejeneratif disk hastalığının diskojenik ağrı, instabilite gibi diğer komponentlerinin ön planda olmadığı olgularda basit diskektomi yeterli bir tedavi yöntemidir. Beraberinde instabilite veya diskojenik ağrı bulunan olgularda diskektomi sonrası füzyon ve enstrumantasyon tercih edilir.
Diskektomide amaç fıtıklaşan fragmanların spinal kanaldan uzaklaştırılmasıdır. Bu amaç için farklı yöntemler kullanılabilir. Mikroskop altında yapılan mikrodiskektomi günümüzdeki standart girişimdir. Aynı işlem endoskopik yöntemlerle de gerçekleştirilebilir. Burada cerrahın deneyimi ve tercihi söz konusudur.

12 Ağustos 2012 Pazar

Sevişirken aklınız nerede?

Sevişirken aklınız nerede?Son zamanlarda seks sizin için yapılması gereken bir işe dönüştüyse, sevişirken elinizi çenenize koyup, “Acaba yarın ne giysem?” diye düşünüyorsanız, yalnız değilsiniz!

Kadınlar artık o kadar çok meşgul ki, bütün her şeyi planlamaları gerekiyor. Bazen seksi bile! O yüzden, sevişirken, bazen yeterince odaklanamayan ve o ana kendini kaptırıp gidecekken, çok alakasız bir şeyi düşünerek konsantrasyon güçlüğü yaşayan kadınlar var. Ayrıca akşama kadar çalışan bir kadının, eve geldiğinde tek düşündüğü şey çoğu zaman seks değil, kendini en yakın kanepeye atmak ve derin bir uyku çekmek oluyor.

Çünkü yorgunluk ve stres onu başka bir şeyi düşünmekten alıkoyuyor. Tamam, abartmayalım; her kadın çok yorulmuyor olabilir. Ama yapılmasını gereken rutin işler ve stres, bir kadının kafasını yeterince meşgul edebilir. Hatta bazen, yarın ne giyeceğini bilmemek bile, bir kadın için büyük bir sorun olabilir!

Aslında böyle basit göründüğüne bakmayın çünkü bu ilgisizliğin altında ciddi problemler yatabiliyor. Sevişme sırasında günlük hayatı, rutin işleri devamlı olarak düşünen ve cinsel beraberliğe ilgisiz davranan kadınlarda bazı nedenler etkili olabiliyor.

Organik anlamda sorun yaşayan, örneğin hormonsal eksikliği olan kadınlarda zihinsel ve dolayısıyla vajinal uyarılmada bir azalma meydana geldiğini belirten Hattat Hastanesi Cinsel Wellness Kliniği Direktörü Dr. Ece Hattat, “Bu durumda kadın cinselliğe odaklanamaz ve baka düşünceler içinde olabilir. Günlük işlere daldığını düşünen kadın, hormonsal bir eksiklik yaşıyor olabileceğini fark etmez. İş, aile, çocuk, okul, ilişkisi gibi sebeplerle yoğun stres yaşayan kadınlarda da cinsel uyarılma azalabilir. Bu anlamda stres, hem cinsel isteği yöneten hormonları azaltarak, hem de psikolojik etkiyle cinselliğe odaklanmayı güçleştirerek, cinsel tatmini azaltır.”diyor.

Kadınlar, kendilerini bazen olumsuz duygulara da kaptırabiliyor. Örneğin partneri erken boşalma yaşayan kadınlar, “Sadece kendini tatmin etmek istiyor!” diye ve partneri sertleşme sorunu yaşayan kadınlar, “Kilo aldım”, “Partnerimi tatmin edemiyorum”,”Eskiden olduğu gibi çekici değilim” gibi düşünceler içinde olabiliyor.

Dr. Ece Hattat tüm bu saydıklarımızın dışında, kadınların cinsel mitler nedeniyle de cinsellik sırasında olumsuz mesajlara odaklanabileceğini söylüyor: “Bu şekilde seks yapmak doğru değil!”, “Kendimi rahat bırakırsam benim ahlaksız olduğumu düşünecek”, “Cinsel aktiviteyi ben yönetmeliyim” gibi düşünceler, kadınları tatminkar bir cinsellikten uzaklaştırıyor.

Kadınlarda cinselliğin duygusal yakınlık kısmı çok önemli.”Eşim duygusal yakınlık göstermiyor”,”Sadece seks istediğinde beni umursuyor”, “Kulağıma romantik bir şeyler söyleseydi” tarzı düşünceler oluşabiliyor. Cinsel isteksizlik, cinsel uyarılma sorunları, orgazm problemleri veya ağrı hastalıkları yaşayan kadınlar ise, “Hiçbir şey hissetmiyorum”,”Galiba orgazma hiç ulaşamayacağım”,”Ne zaman bitecek?”, “Canım yanıyor!” gibi düşünceler, var olan cinsel problemleri daha da arttırıyor.”

“Kendini röntgenleyen kadınlar var”

Sevişme sırasında, “kendini gözetleme” denilen bir tablo da ortaya çıkabiliyor. Bu sırada kadın veya erkek, sürekli kendini takip etme, cinselliği sanki dışarıdan biri gibi gözetleme eğiliminde oluyor. Zevk almadığını, orgazm olmadığını, sıradaki pozisyonu düşünerek kendini ve partnerini izleyen kadınlar, cinselliğe kendini tam olarak veremiyor. Haliyle konsantrasyonları bozuluyor, cinsel uyarılma ve orgazm ihtimali azalıyor. Doktor Ece Hattat’a göre, tüm bu sorunların üstesinden gelme yolları ise şöyle: Kadınların kendi cinsellikleriyle ilgili duygu ve düşüncelerini farkında olmaları, partnerlerinin istek ve arzularını anlayabilmeleri ve cinsellik konusunda iletişimden kaçınmamaları.

Elele

Siz Hiç LSV Dükkan Çikolatası Tattınız mı?


LSV Dükkan yani Lösev Dükkan’ında lösemili çocuklarımızın anneleri kendi elleriyle hazırladıkları organik kurabiyeler ve birbirinden renkli el emeği, göz nuru el işlerini sizlere sunuyor. LSV Dükkan bundan tam 12 sene önce LÖSEV Ankara’da, küçücük bir atölyede 5 anne ile başlayan bir çalışmayken bugün yüzlerce annenin ekmek parasını kazandığı meslek atölyeleri haline geldi.            
                          


Beslenme ile kanser arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekmek için kurulan bu minicik atölye, seneler içerisinde azim, sevgi ve inançla büyüdü. Giderek büyüyen ve insanın içini ısıtan bu başarı öyküsü, LSV Dükkan markasını yaratmaya kadar uzandı. Lösemili çocuklarımızın annelerinin umutlarını, hayallerini işlediği, sevgiyle yoğurduğu her bir LSV Dükkan ürünü sevgili çocuklarımızı hayata bağlayacak.

Tüm renkleri ve lezzetleri ile Türkiye’nin her yerinden LSV Dükkan’a www.lsvdukkan.com üzerinden ulaşabilir ve sipariş verebilirsiniz.

Lösev’i Twitter’da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

Temmuz Ayı Sağlık Raporu

Yaz mevsiminin ikinci ayını da bitirdik. Hem yaz yağmurlarının hem de kavurucu sıcakların bir arada boy gösterdiği şu dönemlerde temmuz ayında tıp dünyasında ne gibi gelişmeler olmuş hep birlikte göz atalım...



Her sebze-meyve buzdolabında saklanmaz: Özellikle yaz aylarında besinleri sıcaklardan korumak için buzdolabının derinliklerine yollarız birçoğumuz. Fakat özellikle patlıcan, kabak, domates, salatalık ve muz, buzdolabında besin değerini ve lezzetini büyük ölçüde kaybediyor. Bu besinlerin karanlık, serin bir yerde evin içinde saklanması öneriliyor.







Her derde deva çay ağacı yağı: Pek çoğumuzun daha önce duymadığı çay ağacı yağı, akne, leke, bit, kepek, yanık gibi birçok soruna iyi geliyor. Antiseptik özelliğiyle bağışıklık sistemini destekliyor. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.




Sürekli aynı sporu yapmaktan kaçının: Özellikle tatilde alınan kilolardan kurtulmak için yoğun bir egzersiz programına hazırlananlar, sürekli yürümek, sürekli yüzmek veya sürekli cardio yapmaktansa; bir haftanın farklı günlerinde birçok sporu yapmaya gayret edin. Sürekli aynı kasları çalıştırıp diğerlerini tembeleştirmekten kaçınmış, daha fit bir vücut şekline kavuşmuş olursunuz.




Yaş maya cilde iyi geliyor: Ev kadınlarının pastalarda böreklerde vazgeçilmezi olan yaş mayanın cildi gençleştirdiği, kırışıklıklara iyi geldiği, cilde besleyip canlandırdığı ortaya çıktı. 1 paket yaş mayayı ılık suyla karıştırın, yüz, boyun ve dekoltenize sürüp 15 dakika bekledikten sonra ılık suyla durulayın. Farkı göreceksiniz!





Sağlık Sayfam sağlıklı, bol güneşli, e biraz da rüzgarlı günler diler:)

Dejeneratif Omurga Hastaliklari

Dejeneratif Omurga Hastalıkları
Hayatları boyunca bir veya daha fazla sayıda bel ağrısı çeken bireylerin oranı %60-80 aralığında olduğu hesaplanmaktadır. 65 yaş üstünde bel ağrısı görülme sıklığı %17.3 olarak bildirilmektedir.(38,39) Lomber disk hastalığı tekrarlayan bel ağrısının yaygın bir nedenidir. Disk vücuttaki en büyük avasküler yapıdır. Bu yüzden yapısal bozukluklarda spontan iyileşme şansı bulunmamaktadır.(40) Bu nedenle hastalık daima ilerleyici özelliktedir. İşte tüm bu süreç sırasında farklı klinik tablolar oluşabilmektedir. Dejeneratif omurga hastalıklarını başlığı altında toplanan tüm bu klinik tabloları irdelemeye çalışacağız.
DİSKOJENİK AĞRI/DEJENERATİF DİSK HASTALIĞI
Dejenerasyon sürecinin ilk başında görülen bir klinik tablo olan diskojenik ağrı radiküler semptomları bulunmayan, radyolojik olarak nöral bası ve segmenter hipermobilite göstermeyen kronik bel ağrısı olarak tanımlanır. İnnervasyonu zengin bir yapı olan anulusun dış kısımlarına uzanan yırtıkların burada ağrı oluşturduğu düşünülmektedir. Ağrı çoğunlukla yansıyan ağrı olarak uyluğa doğru yayılır. Ağrı oturmak, ayakta durmak, itmek, çekmek, eğilmek gibi aktivitelerle artar. Fizik muayenede genelde azalmış hareket açıklığı ve paraspinal kaslarda hassasiyet görülebilir. Düz bacak kaldırma testi bel ağrısını provoke edebilir, fakat bacak ağrısını provoke etmez. Derin tendon refleksleri normaldir.(43) İnternal disk yırtılması olarak adlandırılan bu durumun en iyi tanı aracı provokatif diskografidir. Ayrıca MR da flat disk görülmesi de tanıda yardımcıdır.(Şekil 7) Annuler yırtık T2 sekanslarda diskin posteriorunda fokal bir yüksek sinyal alanı olarak (High intesity zone: HIZ) görülür (44) (Şekil 8). İnternal disk yırtılmasında dejeneratif disk hastalığından farklı olarak röntgende osteofit formasyonu, end-plate sklerozu görülmez. (44) T2 sekanslarda dejenere diskin su içeriğinin azalmasına paralel olarak daha koyu görülmesi (dark disc) tipik bir bulgudur.
İnternal disk yırtılmasından sonra patofizyolojinin devamı halinde dejeneratif disk hastalığının daha ileri evreleri ortaya çıkacaktır. Dejenerasyonun ilerlemesi ile disk yüksekliği giderek azalmaya başlar, disk giderek çevreye doğru bombeleşir ve komşu end plate lerde de değişiklikler görülür.
Kortikal end-plate ve kemik iliği Modic tarafından tanımlanan üç basamaklı bir değişim gösterir. Tip 1 değişiklikte kemik iliği ödemi ve vasküler konjesyon gözükür. T1 sekansta hipointens T2 sekansta hiperintensitise verir. Tip 2 değişiklikte kemik iliği yağlı ilik olarak değişir. T1 sekansta hiperintens iken bu kez T2 sekanslarda hipointenstir. Tip 3 değişiklikte ise vertebra end-platelerinde ve komşu corpuslarda yoğun skleroz olur ve her iki sekansta da hipointens gözükür. MR birçok üstün özelliği nedeniyle tanı için en yararlı görüntüleme yöntemidir. Fakat radyografik bulgular her zaman klinik korelasyon göz önünde bulundurularak incelenmelidir.
Semptomatik internal disk yırtılmasının tedavisinde öncelikle konservatif yöntemler uygulanmalıdır. Burada nonsteroid ilaçlar, egzersiz gibi yöntemlerden intradiskal elektrodermal terapi gibi pek çok yöntem olarak sıralanabilir. Konservatif tedavilere cevap vermeyen olgularda ise ağrılı diskin çıkartılması yoluna gidilir. Disk eksizyonundan sonra cisimlerarası füzyon veya disk protezi yerleştirilmesi bu konuda uygulanabilen cerrahi yöntemlerdir. Ağrının kaynağı olan diskal yapıları çıkartıp, cisimler arası füzyon uygulaması daha uzun geçmişi olan ve altın standart niteliği kazanmış tedavi yöntemidir. Çalışmalarda diskografinin ağrı uyandırdığı ve anormal morfolojik görünümün olduğu seviyelerde füzyon sonrası semptomların büyük oranda kaybolduğu belirtilmiştir. Son yıllarda gelişen posterior dinamik stabilizasyon sistemleri de bu evrede kullanılabilen tedavi yöntemlerinden biridir. Ancak diğer yöntemlerdeki gibi uzun süreli sonuçları yoktur.