6 Mart 2014 Perşembe

SAĞLIK MUHABİRİ DR.HOUSE GİBİ DAVRANMALI!

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Sağlık haberciliğinde önem verilmeyen bir konunun sağlığın sosyal belirleyicileri olduğunu kaydeden Medimagazin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Ersoy, “Sağlık muhabirinin Dr.House gibi davranması sağlık haberciliğinin derinliğini daha da arttıracaktır” dedi.

Sağlık haberciliğinde sağlık muhabirinin haber yapma tarzı çalıştığı kurumdan daha fazla önem taşıyor. Sağlık muhabirinin, haberlerini kendisinin denetlemesi ve bu alanda uzman muhabirler tarafından etik ve objektif yaklaşım için çalışmalar yapılması gerekiyor. Sağlık haberlerinin denetimlerinin kendi otokontrolümüzü sağlayacak sivil toplum örgütleriyle olması gerektiğini belirten Sağlık haberciliğinde sivil toplum kaydeden Medimagazin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Ersoy, konu ile ilgili şunları söyledi: “İlk olarak sağlık haberciliğiyle ilgili ben karamsar bir tutum sergilemiyorum. Sağlık haberciliği gelişiyor ve giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu önem sağlık haberciliğinin içinde bulunan bizler için aslında çok yakından izlediğimiz  bir durum. Henüz önümüzde kat etmemiz gereken uzun bir yol olsa da, sağlık haberciliği giderek ivme kazanacak ve çok daha önemli hale gelecek. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insanlar giderek daha fazla sağlığıyla ilgili bilinçli hale gelmek istiyor ve daha fazla önem gösteriyor. Elbette sağlık haberciliğinin aşması gereken belli noktalar var. Bunların tespitinin yapılarak geleceğe yönelik bir perspektif çizmemiz lazım. 

Sağlık Habercilerinin Ortak Akılla Hareket Edeceği Bir Platformla Bu Tehlike Bertaraf Edilebilir
Günümüzde yapılan sağlık haberciliğiyle ilgili şu tehlikeye de dikkat çekmemiz gerekiyor; eğer biz sağlık habercileri etik değerleri önceleyerek, bilimsel kriterlere uyarak ve kamu yararını gözeterek bu işi yapmazsak sağlık haberleri ihtiyaca yönelik fonksiyonunu kaybeder. O yüzden sağlık haberciliğini geliştirmekte primer görev, biz sağlık habercilerinindir. Mevcut dağınıklığı giderip, sağlık habercilerinin ortak akılla hareket edeceği bir platformla bu tehlikeyi bertaraf edip, sağlık haberciliğini daha güçlü hale getirmek de bizim elimizdedir.

Sağlık Alanında Bilimsel Yayınlar ‘Hormonal Bir Büyüme’ Geçirdi
Sağlık yayıncılığıyla ilgili ise özellikle akademik sağlık yayınlarına dikkat çekmek isterim. Sağlık alanındaki bilimsel yayınlar özellikle YÖK’ün 2002 yılındaki kararından sonra ‘hormonal bir büyüme’ geçirmiş olsa da, önemli noktalara gelmiştir. Artık SCI-Expanded gibi uluslararası indekslerde yer alan bir çok bilimsel yayınımız var. Bu noktada şunun önemini kavramak durumundayız; sağlık haberciliğiyle bilimsel yayıncılığı birbirini besleyen ve sinerjik etkiyle birbirini büyüten bir konuma getirmek zorundayız. Ülkemizdeki bilimsel birikimi halkımıza aktarmakta sağlık muhabirlerine önemli görevler düşüyor.



Sağlık Haberi Bilimsel Bilgi İçerir
Sağlık haberlerini diğer haberlerden ayırt eden en önemli özellik, bence ‘bilimsel bilgi’ içermesidir. Zaten yurtdışında sağlık haberciliği bilimsel habercilik kapsamındadır ve bence Türkiye’de de branşlaşmada böyle bir yöntem izlenebilir.  
Haber kaynakları olarak ise sağlığın bilimsel kısmı ve politik-ekonomik kısmını belki de ayırmak gerekir. Bilimsel bilgi içeren sağlık haberlerinde bilim çevreleri elbette en önemli kaynağı oluşturur. Diğer taraftan sağlığın sosyal, ekonomik ve politik kısmıyla ilgili vatandaştan tutun da Bakanlıklara kadar geniş bir yelpaze çizmek mümkündür.

Umut Tacirliği Yapılmamalı
Sağlık haberlerinde normal haberlerdeki kriterlerin yanında bence özellikle bilimsel bilgilerin doğruluğuna özen göstermek gerekiyor. Popülizmden çekinerek, umut tacirliği yapmamak ise belki de bir diğer önemli konu. 

Sağlık Muhabiri Araştırmacı Ruha Sahip Olmalı
Sağlık muhabirini diğerlerinden farklı kılacak iki önemli özellikten bahsetmek mümkün. Bunlardan ilki, “olmazsa olmaz” özellik; ikincisi ise, “olduğunda fark yaratacak” bir özellik. Birincisi, araştırmacı olması. Sağlık haberleri doğası gereği araştırmayla yakından ilgilidir. Bence araştırmacı ruhunun olmaması bir sağlık muhabirinin en önemli eksikliğidir. Bir diğer özellik ise yabancı dil. Sağlığın evrensel bir dili olduğunu bilen ve dünyadaki sağlıkla ilgili gelişmeleri izleyen ve ülkemizdeki sağlıkla ilgili haberleri bir de bu açıdan değerlendiren sağlık muhabiri, diğer arkadaşlarına önemli bir fark atacaktır.


Hala ‘Sağlık Ocağı’ Terimi Geçen Haberler Okuyoruz
Sağlık muhabiri sağlık sistemindeki kurumların iç işleyişini ve bu kurumların birbirleri arasındaki ilişkiyi iyi bilmeli. Örneğin bir ilacın piyasada bulunmaması durumunda, Sağlık Bakanlığının mı, SGK’nın mı veya Türk Eczacılar Birliği ne yapabilir, sorumlulukları nelerdir? Yine bilindiği gibi 663 sayılı kanun hükmünde kararname ile Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı temel bir değişime uğradı. Bir ilde Sağlık Müdürlüğü veya Genel Sekreterlikler ne kadar ve nelerden sorumlu iyi bilinmesi lazım. Bu işleyiş bilindiğinde hala ‘sağlık ocağı’ terimi geçen haberleri okumayız! Çünkü sağlık ocağı diye bir şey yok artık!
Sağlık haberleri denildiğinde sadece hastalıklarla ilgili haberlerin düşünülmesi bir hatadır. Son zamanlarda da artış gösteren sağlık sistemine yönelik haberlerin daha fazla yoğunluk kazanması gerektiğini düşünüyorum.

Dr. House gibi Muhabirler  Olmalı
Sağlık haberciliğinde önem verilmeyen bir konu da sağlığın sosyal belirleyicileridir. Yani hastaların barınma, gıda, ulaşım, iş yerleri, evlerindeki ortam gibi sağlığı sosyal olarak belirleyen birçok etkenin de hastalıklarla birlikte ele alınması, sağlık haberciliğine ayrı bir boyut katacaktır. Aslında hekimlerimizin de göz ardı ettiği bu konuda, bir anlamda sağlık muhabirinin Dr.House gibi davranması sağlık haberciliğinin derinliğini daha da arttıracaktır.

Sağlık Muhabirleri İlişkiye Geçtiği Tüm Kişi Ve Kurumlardan Bağımsız Olarak Haberini Yapmalıdır
Sağlık muhabirliğinde etik değerlerin önemi sanırım diğer alanlara göre daha fazla. Bilim haberleri ve dolayısıyla sağlık haberleri ‘bağımsızlık’ gerektiren bir alan. Sağlık muhabirleri ilişkiye geçtiği tüm kişi ve kurumlardan bağımsız olarak haberini yapmalıdır. 
Sağlık bilgisi aslında bir anlamda hekimlerin tekelinde olduğu düşünülen tek taraflı bir bilgi çeşididir. O yüzden bu alandaki yönlendirmeler daha kolay yapılabilir. Bunu önlemenin yolu aslında her sağlık muhabirinin kendine çeşitli branşlardan bilgileri kontrol edeceği danışman öğretim üyesi yardımıdır. 



Sağlık haberleri Sadece Metin İçermekten Çok Daha Fazla Olmalı
Sağlık haberleri bilgi ağırlıklı ve tıbbi terimler içerdiğinden dolayı bu haberlerin aktarımında kullanılacak dilin en önemli özelliği ‘anlaşılabilir’ olmasıdır. Burada yeri gelmişken ben nacizane sağlık muhabirlerinin yaptıkları haberlerle, halkın sağlık okur-yazarlığında önemli bir rolü olduğunu düşünenlerdenim. Günümüz teknolojisinde ve haber sunumundaki yeniliklerle düşünüldüğünde sağlık haberlerinin sadece metin içermekten çok daha fazla olması gerekiyor. 
Sağlık haberlerinde anatomi görsellerinin veya bir takım çizimlerin haberle birlikte servis edilmesi, haberin anlaşılabilirliğini elbette artıracaktır. 

Süzgeçten Geçirerek Sağlık Haberleri Yayınlanmalı
Sosyal medya günümüzde haberin artık en hızlı paylaşıldığı ve iyi kullanıldığında birçok kimseye ulaştığınız bir mecra haline geldi. Her sağlık muhabirinin Twitter, Facebook gibi hesaplarının hatta bir de bloğunun olması artık kaçınılmaz. Diğer taraftan gerek sosyal medya gerekse de internet ortamı sağlık haberciliğinde aslında çok önemli fonksiyon görmesi gerekirken ne yazık ki çöplük olmuş durumda. Maalesef bir çok haber sitesinin gazetelerde olduğu gibi uzman sağlık muhabirlerinin bulunmaması, hiç bir süzgeçten geçirilmeden sağlık haberlerinin yayınlanıyor olması bu durumun sorumlusu olarak görülebilir. Özellikle güvenilir kişi ve kurumların sosyal medyayla takip edilmesi, sağlık haberciliğindeki çeşitliliğin artmasını sağlayacaktır.

Sağlık Muhabirlerinin Kim Olduğu, Kurumun Etiketinden Bile Önemlidir
Sağlık halkımız için önemli bir konudur, ancak suistimale de son derece açık bir alandır. Sağlık haberlerinin kaynağı çoğu kez hekim olsa da, haberin sunumu sağlık muhabirleri tarafından yapılmaktadır. Bu yüzden uzman sağlık muhabirlerinin haberlerinin takibi önemlidir. Hatta bu konuda bir adım daha ileri gitmek mümkün; sağlık muhabirlerinin kim olduğu, kurumun etiketinden bile önemlidir. Yıllarca bu haberlere emek vermiş ne yazık ki 2 elin parmağı kadar uzman sağlık habercilerinden söz edebiliriz. 
Örneğin benim için ntvmsnbc’den Tülay Sağlam’ın, Hürriyet’ten Mesude Erşan’ın veya Anadolu Ajansından Yeşim Sert Karaaslan’ın yazdığı haberler önemlidir. Bunun gibi kişi örnekleri çoğaltılabilir. Halkımız özellikle sağlık haberlerinin altında kimin ismi olduğuna dikkat etmeli. Hatta sahipsiz yani kaynağında bir muhabir olmayan hiç bir haberi dikkate almamalı. 



Sağlık Bakanlığı gibi Kurumların Haber Denetimi Yapmasına Kesinlikle Karşıyım
Sağlık konulu yayınlarda denetim olsun desek de bunun olmayacağını biliyoruz. Ancak sağlık muhabirleri bu konuda kendileri adım atabilirler. Ben denetimlerin kendi otokontrolümüzü sağlayacak sivil toplum örgütleriyle olması taraftarıyım. Bu konuda kurucularından olduğum Sağlık İletişimi Derneği’nin de çalışmaları var. Uzman sağlık habercileri olarak bir araya gelip medyanın büyük kısmında kendi gözetimimizi yapacağımıza inanıyorum. Bunun dışında devlet elinin, yani Sağlık Bakanlığı gibi kurumların bu denetimi yapmasına kesinlikle karşıyım.

Kullanılan Fotoğraf veya Animasyonların Mutlaka Bilgi Verici Olması Gerekir
Sağlık haberlerinde fotoğraf kullanırken bu konunun aslında mahrem de bir konu olduğunu unutmamak gerekiyor. Ben hastaların boy boy fotoğraflarının yayınlanmasına karşıyım, hatta kendi izni olsa bile, sağlık habercisi etik anlamda kendini bu konuda kontrol etmeli. Bir diğer konu da ajite eden fotoğraf kullanımı. Bu konuda da kontrollü olmamız şart. Ancak fotoğrafın sağlık haberciliğinin önemli bir unsuru olduğunu da unutmamamız gerekiyor. Bu yüzden haberde kullanılan fotoğraf veya animasyonların mutlaka bilgi verici olması gerekir. Aslında düşündüğümüzde bu konuda da oldukça zengin bir içeriğe sahibiz.



Her Haberin Emek İçeren Bir Süreç Olduğunun Hepimiz Farkındayız
Biz Medimagazin olarak eğer bir haberde isim varsa mutlaka muhabir isminin belirtilmesine özen gösteriyoruz. Her haberin emek içeren bir süreç olduğunun hepimiz farkındayız. O yüzden birbirimize duyduğumuz saygı gereği haberlerin altında veya içerisinde mutlaka kişi ve kurumsal kaynak belirtilmelidir.  
Diğer taraftan özellikle yurtdışı kaynaksız haberlerin de epey fazla olduğunu görüyoruz. Kişi veya kurumsal bir kaynak bulunmayan haberlerin sadece sansasyonel olduğu için kullanılması, sağlık haberciliğine yapılmış önemli bir haksızlık. 

Özel Habercilik  Sağlık Alanında Zayıf
Medimagazin olarak her gün medyadan 4-5 bin civarında haber tanıyoruz, ayrıca abonesi olduğumuz ajanslardaki sağlık haberlerini takip ediyoruz.  Bunların içerisinden sağlık çalışanlarına yönelik olanları çıkarıyoruz ve dolayısıyla hemen her gün tüm sağlık haberlerinden haberdar oluyoruz. Bu da bize sağlık haberlerinin mevcut halini görme imkanı veriyor. Günlük haber akışına baktığımızda, özel haberciliğin sağlık alanında zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Gerçi buna diğer alanlardaki özel habercilikteki yetersizlikler de etki etmiyor değil ancak sağlık haberciliği özel haberlerin devasa boşluktaki bir alanı. Bu durumu sağlık muhabirleri olarak iyi değerlendirmemiz gerekir.  

Tıbbiyedeki ‘Hastalık yoktur hasta vardır’ ilkesi sağlık muhabirleri tarafından da iyi bilmesi gereken bir ilkedir. Bu demektir ki her ilaç her hastaya aynı etkiyi yapmaz veya her hastalık belirtisi her hastada aynı şekilde görülmez. Bu ilkenin iyi bilinmesi, sağlıkta umut veren haberleri yaparken bizi  daha düşünceli olmaya itecektir.”

İbrahim Ersoy Kimdir?
1974 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. 1999 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1999’dan bu yana sağlık profesyonellerine yönelik yayın yapan Medimagazin Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yapıyor. Sivil toplum örgüt çalışmalarına önem veriyor. Hekimler Birliği Vakfı’nın Yönetim kurulu üyesi. 2012 yılında Hekimler Derneğinin kurucu üyeliğini yaptı ve hala yönetim kurulu üyesi olarak devam ediyor. Yine 2012 yılında Sağlık İletişimi Derneğinin kurucu üyelerinden ve hala Derneğin Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyor. Sağlık Bakanlığı Altın Stetoskop ödülü de olmak üzere bir çok ödül aldı. 

5 Mart 2014 Çarşamba

Seks yapmanız için size 10 iyi neden

Fazla kiloları yakıyor, cildi güzelleştiriyor, kalbe damarlara iyi geliyor. Bu yazımızı okuduktan sonra 'başım ağrıyor' mazeretini kullanmak istemeyeceğinize eminiz.

1. Seksin kalbiniz ve damarlarınız için en iyi egzersizlerden biri olduğunu biliyor muydunuz? Belfast Queens Üniversitesi'nde 1000 erkek üzerinde yapılan araştırmaya göre seks kalp-damar sağlığını güçlendiriyor. Araştırma, haftada 3 kere ya da daha fazla seks yapan erkeklerin kalp krizi geçirme oranlarının yarı yarıya düştüğünü ortaya koymuş.

2. Seks, kalori yakmanın da en eğlenceli yolu herhalde... 30 dakikalık bir yatak odası aktivitesi sonunda yaklaşık 200 kalori yakıyorsunuz.

3. Sabahları işe sürünerek, asık bir suratla gitmeye son! Seks, beynimizin nörotransmiter (sinir iletici) üretimine yardımcı oluyor, bu da bizim ruh halimizin daha iyi olmasını sağlıyor.
Seks ayrıca sinirleri yatıştırmanın da en iyi yolu...

4. Seks, uykusuzluk çekenlerin derdine de deva oluyor. Erotik bir masaj sonrasında çarşaflar üzerinde yapacağınız dans, deliksiz bir uykuyu garantiliyor. Neden mi? Orgazm sonrasında endorfin serbest kalıyor, bu da beyinde morfin etkisi yaratıyor, vücut gevşeyip rahatlıyor; siz de çok faydalı, dinlendirici bir uykuya dalıyorsunuz.

5. Doyuma ulaştığınız gecenin sabahında çiçekleri koklayın. Patrick Süskind'in "Koku" adlı romanının kahramanı Grenouille kadar olmasa da kokuları daha iyi algıladığınızı göreceksiniz. Çünkü, orgazm sonrası salgılanan prolaktin hormonu beynin koku alma merkezini uyarıyor ve düzenli yapıldığında koku alma duyusunu geliştiriyor.

6. Soğuk algınlığına karşı portakal-mandalina yemenin yanında yapabileceğiniz diğer bir aktivite de bol bol sevişmek. Yapılan araştırmalara göre haftada bir ya da iki kere seks yapmak bağışıklık sistemini yüzde 30 oranında güçlendiriyor.

7. Seks pelvis bölgesindeki kasları güçlendirerek, mesane, rahim ve bağırsaklara destek oluyor. Bu da daha iyi bir "idrar kontrolü" anlamına geliyor.

8. Yine aynı araştırmaya göre, düzenli seks erkeğinizin inme riskini de düşürüyor.

9. "Yok hiç havamda değilim, başım ağrıyor" yerine "Evet hayatım, bu gece yapalım çünkü başım fena ağrıyor" demelisiniz! Çünkü seks aynı zamanda harika bir ağrı kesici. Nasıl mı? Orgazm öncesinde vücudunuz tam 5 kat daha fazla oksitoksin salgılıyor. Oksitosin de endorfin hormonunu harekete geçirerek migrenden arterit ağrılarına kadar bir çok şikayeti hafifletiyor.

10. Ağrıdan bahsetmişken, düzenli seksin adet dönemlerindeki ağrıları azalttığını da listemize eklemekte fayda var.






İlişkinizi uzatacak 7 heyecanlı öneri

Aşkın ömrü kaç yıldır bilinmez ama ilk günkü gibi sürmediğini de artık herkes biliyor. Peki aşk bitince ilişkiyi çöpe mi atacağız? Tabiki hayır! Aşk bittiyse sevgi de mi bitti... 

Hemen paniğe gerek yok, ayların yılların hatrına biraz daha emek harcayarak, rutinleri biraz değiştirerek, ilişkinizin ilk günkü heyecanını yakalaması hiç de zor değil.

1- Sekste yeniliklere açık olun 
Uzun zamanlı ilişkilerde seks de zamanla aynı sebeplerin aynı sonuçları yaratacağı döngüdeki yerini alır. Ancak böyle durumlarda hatırlamanız gereken ayrıntı, en önemli seks organınızın beyniniz olduğu gerçeğidir! Kendinizi yeni olasılıklara açık tutup partnerinizi de bu yenilikler için teşvik etmelisiniz. Cinsel soğukluk kimi zaman tahrik yöntemlerini fazla kullanamamaktan ileri gelebilir. "Hayatınızın Geri Kalanında Nasıl Muhteşem Bir Cinsel Yaşamınız Olur?" kitabında Val Sampson, öncelikle sekse odaklanmayı ön koşul olarak veriyor.

Günün geri kalan saatlerinde yaşadığınız saatleri unutmalı ve sadece o an yaşadıklarınıza odaklanmalısınız. Eğer böyle yaparsanız, beyniniz ilişkiye girmeden önce kendini bu ilişki için hazır hissetmeye başlayacak. Mesela ona romantik notlar yazın ve cebine koyun. Cep telefonunun telesekreterine hoş mesajlar bırakın. Ve son olarak da ilişkiye girmeden önce ne yaptığınızı düşünün ve eğer alışkanlığınız televizyon seyretmekse o zaman bunu değiştirin. İki kişilik yapılabilecek aktivitelerde bulunun, yürüyüşe çıkın, bara gidip bir içki için veya sadece el ele tutuşun.

2- Zaman zaman ayrılın! 
İlişki uzmanı Philip Hodson'a göre eğer birey olarak var olabiliyorsanız o zaman ilişkilerde yere daha sağlam basmanız mümkün.
Farklılıklarınızı keşfedin ve onları taçlandırın. Çünkü bu sayede birbirinize anlatacak daha çok şeyiniz olacak. Ayda en azından bir hafta sonunu ayrı geçirin ki tekrar bir araya geldiğinizde paylaşacak anılarınız olsun. Kısa ayrılıklarda çiftler birbirini özler ve bu özlem neden beraber olmayı seçtiğinizi tekrar hatırlatır. Dışarı çıkın, arkadaşlarınızla zaman geçirin. Yeni şeyler keşfedin, yalnız seyahata çıkın. Sakın “Bir elmanın iki yarısıyız.” masalına inanmayın. Unutmayın ki, siz bir bireysiniz ve bu ilişki siz bir çilek o da bir elma olduğu için güzel.

3- Üçüncü kişiden hoşlanmaktan korkmayın 
Bir çok insan, ilişki yaşayan insanların bir başkasından etkilenmesini ilişki için büyük bir problem olarak görür. İlişki uzmanları bunun öyle olmadığını söylüyor. Psikoterapist Paula Hall, karşı cinsten hoşlanmanın insan doğasından olduğunu bu nedenle aşıksanız bile sizi etkileyebilecek üçüncü kişiler olduğunu doğruluyor. Bu konuda önemli olan konuyla nasıl baş ettiğiniz. Partnerinizle duygularınızı paylaşmaktan çekinmeyin. Ancak bunu duyarlı bir biçimde yapmalısınız, çünkü konuşarak işleri olduğundan fazla büyütmeniz kimsenin işine yaramaz.Partneriniz onu sevdiğinizi ve sadece onunla beraber olmak istediğinizi bilsin yeter.

4- Tartışın, ama 5 dakika!
Hiç tartışmayan çiftler olduğu mitine inanmayın. İlişkilerde tartışmalar olur ve zaman zaman tartışılması ilişki açısından sağlıklı sonuçlar doğurur. Önemli olan daha iyi tartışmayı öğrenmektir. Psikoterapistler bu durumda en iyi yolun tartışmaları kısa tutmak olduğunu söylüyorlar. 5-10 dakikayı aşan tartışmalarda bir yürüyüşe çıkmanız iyi bir fikir olabilir. Önemli olan eski defterleri açmamaya çalışmak ve birbirinize karşı suçlayıcı olmamak. Kırgınlıklarınızı ufakta olsa hemen söyleyip içinizden atarsanız o zaman bu kırgınlıkIar birikip bir dağ oluşturmaz.
                 
5- Paylaşılan hayaller, paylaşılan bir gelecek 
Uzun süreli ilişkilerde çiftler artık birbirlerine hayallerinden fazla bahsetmiyor. Ancak ilişkide zaman zaman ilişkide kişiler birbirlerine hayallerini sormalı ve kendi hayallerini anlatmalı.Arabanızı bile bakıma sokuyorsunuz peki ya ilişkiniz için aynı özeni gösteriyor musunuz? Ayda bir kendinize ve ilişkinize uzaktan bakmayı deneyin. Neleri isteyerek yaptınız, neleri istemeden? Hangi davranışlarınız partnerinizi de mutlu ettiği için sizin için bir zevkti? Peki ya nelere kırıldınız? İlişkiye başladığınız zamanlarda ne hayalleriniz vardı ve şimdi neler var? Gelecek için heyecanlanıyorsanız, bunu partnerinizle paylaşın.

6- Her şeyi ciddiye almayın 
Hayata olumlu bakmaya çalışın. Bardağı dolu tarafından görmek ilişki içindeyken de sizi rahatlatır. Tatilde olduğunuz zamanları düşünün. Geçtiğimiz yaz, güney sahillerinde ne güzel de anlaşıyordunuz. Peki neden? Çünkü sıklıkla aynı fikirde oluyordunuz. Tatildeyken ‘Şimdi ne yapalım’ sorusunun cevabı çoğunlukla ‘Sen nasıl istersen’ idi. Elbette ki bu kendi isteklerinizden vazgeçmeniz anlamına gelmiyor. Ancak küçük anlaşmazlıkları büyük tatsızlıklara vardırmadan çözmek sizin elinizde. Bırakın bir seferde ayakkabısını halının üzerinde giysin. Vişne suyunu beyaz koltuğun üzerinde içsin. Akşam seyredeceğiniz film konusunda tartışacağınıza ortak bir karara varmaya çalışın. Siz sakin ve huzurlu davrandığınızda karşınızdakinin de size karşı davranışı değişecektir.

7- Rol modelleri yaratın 
Rol modellerine ihtiyacı olan sadece çocuklar değildir. Yetişkinlerinde kendilerine rol modelleri seçmeleri kimi zaman çok yararlı olacaktır. Londra Üniversitesi'nden İlişki Uzmanı Dr. Petra Boynton, sizin ilişkiniz açısından bir rol modeli çift belirlemenizin ne kadar önemli olabileceğine değiniyor ve "kendinize istediğiniz herhangi bir rol modeli belirleyin ve o çiftin davranış kalıplarının size uyup uymayacağını görün" diyor.

Rol modeli çift elbette ki ilişkiden ilişkiye farklılık gösterecektir. Çevrenizi gözleyin. En yakın arkadaşınız ilişkilerinde çok soğukkanlı ve ona özeniyor musunuz? Kuzeniniz kocasıyla çok yakın arkadaş, peki bunu başarıyorlar? Çevrenizdeki olumlu olayları kendi yaşamınıza uygulamak çoğunlukla olumlu sonuçlar doğurur. Kimbilir belki sizin ilişkinizi de kendisine uzaktan rol modeli yapacak bir tanıdığınız vardır.






Mutfağınız İçin 10 Altın Öneri!


Yemeğin vitamini suyunda mıdır yoksa tanesinde mi? Yoğurdun suyu sağlıklı mıdır? Meyveyi nasıl yersek vitamin değeri artar? Sebze ve meyvelerden yüksek oranda yarar sağlamak elimizde mi?... 

Sağlıklı beslenmek isteyen herkesin aklına gelen bu tip soruları Acıbadem Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak’a sorduk. İşte uzmanımızdan derlediğimiz 10 basit öneri…

Sağlıklı bir hayatın olmazsa olmaz şartlarından biri doğru beslenme.  Beslenmenin önemli bir kısmını da tükettiğimiz sebze ve meyveler oluşturuyor. Ancak onlardan da yarar sağlayabilmemiz için yıkamadan pişirmeye pek çok kurala dikkat etmemiz gerekiyor. Aksi durumda, yararları kayboluyor. Yalnızca karın doyurduğumuz bir yemek haline gelebiliyor. Örneğin, bazı sebzeler saatlerce suda bekletildiği için besin değerini kaybedebiliyor ya da yemeğe renk vermesi için eklenen soda, sebzenin vitaminini öldürebiliyor. Peki sebze ve meyvelerin besin değerinden yüksek oranda yararlanmak için neler yapmalıyız? Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak, besinlerin vitamin değerlerinin nasıl korunması gerektiği ile ilgili özel önerilerde bulunuyor.

1- Sebze ve meyveleri şiddetli akan suyun altında yıkamayın: Sebze ve meyvelerin içindeki bazı vitaminler suda çözünüyor. Bu nedenle sebze ve meyveleri şiddetli akan suyun altında uzun süre yıkamayın. Hızlı akan su, yüzeyde oksijen kaybına neden olarak, yiyeceklerin besin değerini düşürüyor. Ayrıca sebzeleri yıkarken bütün halinde suya basın. Doğrayıp suya bastığınızda vitamin değerini öldürüyorsunuz. Aynı şekilde sebzeleri pişirirken de tencereye çok fazla su eklemeyin. Sebzeleri çok az suyla ya da buharda pişirmeyi tercih edin.

2- Sebzeleri büyük parçalara bölün: Sebzeleri pişirmeden hemen önce ve büyük parçalar halinde münkünse elinizle bölün veya bıçakla kesin. Sebzeleri küçük parçalar halinde bölmek veya kesmek alan yüzeyini artırıyor. Alan yüzeyi ne kadar artarsa vitamin kaybı da o kadar çok oluyor.

3- Tencerenin kapağını kapalı tutun: Sebze ve meyveleri pişirirken tencerenin kapağını kapalı tutun. Böylece buhar kaybolmuyor ve yemeğin pişme süresi kısalıyor.

4- Sebze ve meyveleri çiğ tüketin: Eğer pişiriyorsanız mümkün olduğunca kısa sürede ve diriliğini koruyacak şeklide pişirin. B ve C vitamini gibi vitaminler ısıyla kolayca kayba uğruyor. Ispanak,  brokoli, karnabahar, lahana, bamya, patlıcan ve kabak gibi sebzeleri en fazla 10 dakika pişirin. Fasulye için de 20 dakika pişirme süresi yeterli.

5- Pişirme suyunu dökmeyin: Sebzelerin, makarnanın ve kurubaklagillerin pişirme sularını dökmeyin. Pişirme sularını çorbalara, yemeklerinize veya soslara ekleyerek yemeklerinizin besin değerlerini artırın.

6- Yemeğe soda eklemeyin: Sebzeleri pişirirken soda eklemeden pişirin. Pişirme sırasında eklenen soda, sebzelere daha yeşil bir renk kazandırmakla birlikte bazı vitaminlerde kayıplara neden oluyor.

7- Sebze ve meyvelerin yenilebilen kabuklarını soymayın: Eğer soymanız gerekiyorsa mümkün olduğunca ince soyun. Birçok vitamin ve mineral, sebze ve meyvelerin özellikle dış yapraklarında, kabuğunda veya kabuğun hemen altındaki kısımlarında bulunuyor. Sebze ve meyvelerin iç kısımlarındaki vitamin ve mineral yoğunlukları daha az.

8- Yağları yakmayın: Yağlar, uzun süre yüksek ısıya maruz kalırsa, vücut için zararlı maddeler (serbest radikaller) oluşuyor. Besinlerin yüksek sıcaklıkta kızartılarak yenmesi sağlık açısından zararlı. Ayrıca bu yiyecekleri fazla tüketmek şişmanlığa neden olurken, kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini de artırıyor.

9- Tatlıya şekerini piştikten sonra ekleyin:  Sütlü tatlı pişirirken şekerini ocaktan alırken ekleyin. Pişirme sırasında eklenen şeker ile sütün proteini birleşince protein kaybı oluşuyor.

10- Yoğurdun suyunu dökmeyin: Yoğurdun suyunun süzülmesi veya bekletme esnasında oluşan yeşilimsi suyunun atılması vitamin B2 (riboflavin) kaybına neden oluyor. Riboflavin vücutta önemli işlevleri olan bir vitamin. Bu nedenle ekmek mayalandırma, bisküvi, pasta ve çorba yapımında değerlendirilmesi sağlık açısından faydalı.






Şehir hayatı bebeğin beynini bozuyor

Uzmanlar, kent yaşamının bebeklerle çocukların beyin sağlıklarına ve gelişimlerine etkisini tartıştı.

Uzmanlar, büyük şehirlerde yaşayan pek çok bebek ve çocuğun kentin zararlı uyaranlarına yoğun şekilde maruz kalarak büyüdüklerini, bu yüzden beyinlerinin sağlıklı gelişim gösteremediğini söyledi.

Migren artıyor, güven azalıyor

Prof. Dr. Yüksel Yılmaz, konuyla ilgili olarak şu bilgileri verdi:
“Dünyada çocuk migren sıklığı her geçen gün artıyor. Çünkü çocuklar da stresini atamıyor. Sosyal uyaranların eksik olması çocukların zihinsel yeteneklerinin azaldığını da gösteriyor. Çünkü çocuklar sürekli ses, gürültü, egzost dumanı, radyasyon gibi uygunsuz uyaranlara maruz kalıyor. Gezmek için bile evden çıkıldığında bu uyaranların çok olduğu alışveriş merkezlerine gidiliyor.

Çocuk, bizzat bedeniyle, beyni ve duygularıyla içinde olacağı bir oyun yerine bilgisayarla oynuyor. İnsan ilişkileri azalıyor. Bunlar birleşince çocukların zihinsel ve ruhsal gelişimleri ciddi zarar görüyor. Beynin gelişmesi için sosyal ilişkiler önemli. Çünkü sinir sistemi için en iyi uyaran sosyal ilişkilerdir” dedi.

Çocuklar bile cinayet işler hale geldi

Kongrede konuşan Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Kültegin Ögel ise, kentli çocuğun en önemli sorununun güven duygusundan yoksunluk olduğunu belirtti.

Doç. Dr. Ögel şunları söyledi:
”Kentli çocuklar güven duygusundan mahrum büyüyor. Bu duygunun eksikliği şüpheci bir kişilik oluşturuyor. Bu da şiddeti getiriyor. Kendisi zarar görmemek için gerektiğinde şiddet uygulayabiliyor. Artık çocuklar bile cinayet işliyor.”

On Temel Güzellik İlkesi

Kremleri ve kozmetik ürünleri hangi sırayla uyguladığınız, bu ürünlerin niteliği kadar önemli olabilir. Bu yüzden bir dermatologa ve makyaj sanatçısına neyi ne zaman ve neden kullanmamız gerektiğini sorduk.

Cilt Bakımının Olmazsa Olmazları

Onarım özelliği olan aktif içerikli ürünleri koruma özelliği olan daha ağır ürünlerden önce uygulayın. Bu “aktif” içeriklerden bazıları antioksidan, alfa hidroksi asitler, peptidler, vitaminler ve pigment açıcılardır. Bunlar, cildin dış katmanına nüfuz edebilecek kadar küçük moleküller barındırır ve daha alt katmanlara geçerek cildi nemlendirir, parlatır, yumuşatır ve güçlendirir.

Dr. Ava Shamban, nemlendirici ve güneş kremleri gibi daha ağır ürünlerin bir sonraki aşamada sürümesi gerektiğini çünkü UV ışınlarını dışarıda, nemi ise içeride tutarak koruyucu bir işlev gördüğünü söylüyor. “Eğer güneş kremiyle antioksidan serumu üst üste sürmek gibi bir hata yaparsanız, hücreler halihazırda sıklaştırılmış olduğu için serum cildinize nüfuz etmeyecektir,” diyor Shamban.

Kozmetiğin Olmazsa Olmazları

Kozmetikleri doğru sırayla uygulamak, doğal bir görüntü elde etmenizi sağlar ve hata yapmanızı önleyerek makyaj yapmanızı kolaylaştırır. Müşterileri arasında Megan Fox ve Fergie de yer alan makyaj sanatçısı Tonya Crooks, “Makyaj yapmanın sırrı dokudadır, örneğin toz pudranın üstüne krem fondöten sürmemek gerekir,” diyor. Toz pudrayı krem allıktan önce sürmek, cildinizin lekeli gibi görünmesine yol açar çünkü allığı cilde yaymak zor olacaktır. Ruj, mutlaka dudak parlatıcısından önce sürülmelidir, böylelikle istediğiniz parlaklığı elde edebilirsiniz.

On Temel Güzellik İlkesi

Burada adı geçen ürünlerin hepsi olsa olsa bir moda defilesinde kullanılabilir ama yine de ihtiyaç duyulabileceğini düşünerek sabah temizliğinizden sonra uygulayacağınız doğru sıralamayı belirtmeyi uygun bulduk.

1. Cildinizi canlandırmak için nemlendirici buğu ya da akne veya sivilceler için jel kullanıyorsanız ilk önce onları uygulayın. Buğu, ölü cilt hücrelerinin üst katmanını (keratinli tabaka) yumuşatır ve suda çözünen ürünlerin cildin daha alt katmanlarına nüfuz etmesine yardımcı olur.

2. İkinci sırada suda çözünen jel ile serumlardaki aktif içerikler var. Bunların arasında antioksidan serumlar, peptidler, C ve E vitaminleri ve pigment açıcılar yer alıyor.

3. Cildin kaybettiği suyu geri kazandıracak nemlendiriciler ile cildi yumuşatıcı kremler de üçüncü sırada uygulanmalı. Önemli bir nokta; nemlendirici daha önce sürülen malzemelerin etkisini yok eder.

4. Şimdi güneşten korunma ürünlerinin zamanı. Gözleriniz güneş kremlerinin içerdiği malzemelere karşı hassassa, tahriş etmeyecek biçimde formüle edilmiş olan bir göz kremi kullanın. UVA ve UVB ışınlarından korunmak için, yüzünüzün geri kalan bölümlerine ve boynunuza da geniş spektrumlu bir güneş kremi kullanın.

5. Güneş kreminin cildinize nüfuz etmesi için beş on dakika bekledikten sonra fondöten sürün. Eğer nemlendirici güneş kreminin şeffaflığını tercih ediyorsanız, fondöten yerine onu da sürebilirsiniz.

6. Fondötenin yapamadığını kapatıcı yapar. Kapatıcının göz altı halkaları ve kırmızı noktalar gibi kusurları örtmesinde ince telli bir makyaj fırçası oldukça işe yarar.

7. Bir sonraki aşamada ise yarı saydam pudra ile toz allık var. (Yüzünüzün nemli görünmesi hoşunuza gidiyorsa, pudra yerine krem allık kullanın). Bu aşamada yanaklara renk vermek, göz makyajınıza yüklenmenizi önler. “Makyajı solgun bir yüze yapıyorsanız, ölçüyü kolayca kaçırabilirsiniz,” diyor Crooks, “Sonra da allık sürdüğünüzde makyajınız gözünüze fazlasıyla abartılı gelebilir.”

8. Sekizinci sırada ise kaş kalemi, göz farı ve eyeliner var. Crooks, saç renginizden bir ton daha açık kaş kalemlerini tercih etmeniz gerektiğini söylüyor. Eğer kaşınız için kalem kullanıyorsanız, ucu yeterince sivriltilmiş ve sert olmalı, böylelikle kaşlarınızı belirginleştirebilirsiniz.

9. Bu aşamada maskara, daha önce uygulamış olduğunuz iyi işçiliğe gölge düşürmemek için oldukça dikkatlice uygulanmalı.

10. Dudak kalemi, parlatıcı ve ruj, sonuncu olmakla birlikte en önemli aşamalardan biri. Çatlamış ya da kuru dudaklar, krem ya da losyon yardımıyla nemlendirilmeli ve dolgunlaştırılmalı. Eğer dudak kalemi kullanıyorsanız, daha sonra onu sürün, arkasından da ruju ve en son olarak da dudak makyajınızı dudak parlatıcısıyla tamamlayabilirsiniz.

BEYİNE, DAMARLARDAN BAĞIMSIZ ULAŞMAK ARTIK MÜMKÜN!

American Heart Association tarafından yapılan basın bildirisi ile duyurulan yeni bir çalışmaya imza atan Harvard Üniversitesi’ne bağlı Massachusetts General Hospital’da çalışan Associate Prof. Dr. Hakan Ay ve ekibi, beyinin her noktasına damarlardan bağımsız olarak ulaşan bir sinir ağının olduğunu ve bu yapının vücut dışarısındaki çeşitli noktalardan elektrik verilerek uyarılması sonucu beyin hasarının azaltılabileceğini gösterdiler. 

Beyin kansız kalmaya karşı en dayanıksız organdır. Beyinde kan akımı herhangi bir nedenle kesildiğinde dakikada 1.9 milyon beyin hücresi geri gelmeyecek şekilde kaybedilir. Beyin damar tıkanıklıkları günümüzde ölüm ve uzun dönem sakatlığın en önde gelen nedenlerinden biridir. Son 20 yılda beyin damar tıkanıklıklarına bağlı, beyin hasarını önlemek için çok sayıda araştırma yapılmış ancak, henüz etkin bir tedavi yöntemi bulunamamıştır. Başarısızlığın en önemli nedenlerinden biri, damar yolu ile verilen ilaçların damarın tıkalı olması nedeniyle kansız kalmış olan bölgeye ulaşmasının ve bu bölgede yeterli miktara erişmesinin mümkün olmamasıdır. 

Elektrik Verilerek Uyarılması Sonucu Beyin Hasarı Azaltılabilecek
Acaba insan vücudunda damar tıkanıklığı durumunda beyni korumaya yönelik dahili bir sistem var mıdır? Harvard Üniversitesi’ne bağlı Massachusetts General Hospital’da çalışan Associate Prof. Dr. Hakan Ay ve ekibi böyle bir dahili sistemin varlığına dair ilk bulgulara ulaşmışlardır.  Dr. Ay ve ekibi, beynin her noktasına damarlardan bağımsız olarak ulaşan bir sinir ağının olduğunu ve bu yapının vücut dışarısındaki çeşitli noktalardan elektrik verilerek uyarılması sonucu beyin hasarının azaltılabileceğini gösterdiler. Ekibin deney hayvanlarında yaptığı çalışmaların sonuçları geçtiğimiz hafta Amerika’nın San Diego kentinde yapılan Uluslararası Beyin Damar Hastalıkları Konferansında Amerikan Heart Association tarafından özel bir basın bildirisi ile ilan edildi. 

“Vagus Sinirinin Beyin Fonksiyonlarını da Kontrol Ettiği Gösterildi”
Dr. Dr. Hakan Ay ve ekibi, insan vücudundaki en uzun ve en önemli sinir olan vagus sinirinin beyne giden dallarını elektriksel olarak uyarmış ve bu uyarı sonucunda kansızlığa bağlı beyin hasarının yarı yarıya azaldığını gösterdiler. Dr. Ay, konu ile ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Vagus siniri, beyinden kalın bağırsaklara kadar yer alan tüm iç organları kontrol eder. Bu sinirin uyarılması kalp hızının azalmasına, kan basıncının düşmesine ve bir nevi fiziksel ve ruhsal gevşemeye ve rahatlamaya neden olur. Vagus siniri bu nedenle yaşam siniri olarak da bilinir. Son yıllarda vagus sinir liflerinin sadece kalp, akciğer, karaciğer, böbrekler ve bağırsaklar gibi iç organları değil aynı zamanda beyin fonksiyonlarını da kontrol ettiği gösterildi.”

Beyin Hasarını Azaltan Yöntem
Dr. Hakan Ay ve ekibi vagus sinirininin, sinirin cilt üzerine çıktığı dış kulak yolu bölgesinde küçük bir alanın damar tıkandıktan sonra 1 saat süre ile uyarılmasının beyin hasarını ciddi derecede azalttığını göstermişlerdir. Dr. Ay, “Sinirin ayrıca boyundan geçtiği bölgeyi cilt üzerinden uyarınca da, beyin üzerinde benzer etkiler gözlemlendiğini söyledi. Dr. Ay, “Bu yöntem ile verilen uyarının şiddeti çok düşük ve hastalar tarafından güçlükle hissedilebiliyor” dedi. 

Hasta Daha Evde Veya Ambulansta İken Uygulanabilir Bir Yöntem
Dr. Ay, şunları sözlerine ekledi: “Dışarıdan ilaç vermeksizin, beyinin dahili sistemlerini harekete geçirerek inme gibi ölümcül bir hastalığa karşı beynin direncini artırılması tamamen yeni bir konsepttir. İnsanlarda etkinliği gösterildiği takdirde, bu tedavi yönteminin hasta daha evde veya ambulansta iken uygulanabilir bir yöntem olması erken müdahale imkanı sağlayacak ve damar tıkanıklığına bağlı  beyin dokusu kaybını önemli oranda azaltacaktır.”

Bu Yöntem Uygulanıyor mu Yoksa Hayvan Deneylerinde mi Yapılıyor? 
Dr. Ay, ayrıca şu bilgileri verdi: “Vagus sinir stimulasyonu (VNS) 20 yıldır insanlarda ilaca dirençli epilepsi ve depresyon tedavisinde FDA onaylı olarak kullanılmaktadır. Bu yontem epilepsi ve depresyon tedavisinde implantable bir cihaz yardımı ile uygulanmaktadır. Yani boyun cerrahi olarak açılmakta, sinir ortaya çıkarılmakta, sinirin üzerine uyarıcı elekrotlar yerleştirilmekte, ve bu elektrotların bağlı olduğu yaklaşık 5-6 cm çapında bir pil göğüs derisi altına konarak yapılmaktadır. VNS su ana kadar yüz binlerce hastada başarı ile uygulanmıştır. Epilepsi ve depresyonda elektriksel uyarı her 5 dakikada bir hayat boyu verilir. Tedavinin ciddi bir yan etkisi yoktur.

Bizim grubumuz bu tedavinin beyin damar tıkanıklıklarında da faydalı olabileceğini ilk öne süren ve bunun mekanizmalarını son 10 yıl içerisinde detaylı bir şekilde çalışan ilk grup olmuştur. Öncelikle grubunuz epilepsi ve depresyon tedavisinde yapıldığı gibi “implantable” cihaz ile çalışmaya başlamış ve bu cihazı beyin damar tıkanıklığı hayvan modellerinde boyunu acip sinirin üzerine takarak uygulamıştır. Bu çalışmalar vagus sinir uyarımının beyinde meydana gelen hasarı yüzde 50 oranında azalttığını göstermiştir. Ancak bu etkiyi elde edebilmek için tedavinin damar tıkanıklığının ortaya çıkmasından sonraki birkaç saat içerisinde verilmesi gerekmektedir. Bu derece süratli bir cerrahi yaklaşım  insanlarda pratik değildir. Bu nedenle grubumuz vagus sinirini uyarmanın girişimsel müdahale gerektirmeyen daha basit yollarını araştırmaya başlamıştır. Sinirin vücut yüzeyine yaklaştığı 2 nokta vardır. Bunlardan biri dış kulak yolunda diğeri ise boyunda cilt altındadır. Grubumuz deney hayvanlarında bu iki noktadan sinirin uyarılabileceğini ve bu uyarının beyinde koruyucu etkisi olduğunu göstermiştir. Ayrıca yüzeysel uyarım için insanlarda kullanılabilecek teknolojinin gelişmesine öncülük yapmıştır. Bu teknolojiler grubumuz tarafından insanlarda test edilmeye başlanmıştır. Öncelikle kulaklık seklinde olan yuzeyel elektrotlar insanlarda ileri teknoloji MR görüntüleme yöntemleri esliğinde uygulanmış ve uyarının beyin kan akımını artırdığı gösterilmiştir. Bu teknolojilerin ani beyin damar tıkanıklığı olan hastalarda denenmesi için Harvard merkezli bir çalışma başlangıç aşamasındadır.

Harvard’da öğretim üyesi İlknur Ay

Bu Yöntem Uygulanıyorsa Başarı Oranı Ne Kadar? 
Yüzeyel VNS ani beyin damar tıkanıklığı olan hastalara henüz uygulanmadı. Ancak diğer indikasyonlarda kullanıldığında yan etkisinin olmaması ve günümüzde yüzeyel uyarı için gerekli olan teknolojilerin geliştirilmiş olması nedeniyle insan çalışmaları büyük bir süratle başlayacaktır. Beyin damar tıkanıklıklarında uyarı hayat boyu değil sadece 1 saat sureyle verilmektedir. Verilen uyarının şiddeti epilepsi ve depresyondakine benzer olduğu için ciddi bir yan etki beklenmemektedir.
Deney hayvanı çalışmaları aynı zaman da eşim olan İlknur Ay tarafından yapılmıştır. Kendisi benim gibi Harvard’da öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. O nedenle bu teknolojinin ağırlıklı olarak bir Türk ekibi geliştirildiğini söylemek yanlış olmaz. Bu projelerde çok sayıda farklı ülkelerden öğrenci, stajyer ve teknisyen bizimle birlikte çalışmıştır.”
Dr. Hakan Ay ve ekibi en uygun uyarım özelliklerinin belirlenmesi için çalışmalarına devam ediyor.    

Prof. Dr. Hakan Ay Kimdir?
Ben su anda Harvard Üniversitesine bağlı Massachusetts General Hospital de hem Nöroloji hem de Radyoloji Anabilim Dalların da Associate Professor olarak çalışıyor. 1996 yılından bu yana 3 yıllık bir süre hariç Harvard’da bulunuyor. Nöroloji alanında birçok önemli kavram ve buluşa imza attı. 100'ün üzerinde önemli tıp dergilerinde basılmış makale ve kitabı var. Çalışmaları şu ana kadar iki binin üzerinde atıf aldı. Lancet, Circulation, ve Annals of Neuroloji gibi saygın toplam 15 değişik tıp dergisinde hakemlik, dünyada beyin damar hastalıkları alanındaki en önemli 2 dergide de editoryal kurul üyeliği yapmakta. 2009 yılında “American Heart Association“ tarafından damar hastalıkları alanında tıbba önemli katkı yapmış kişilere verilen FAHA unvanı ile ödüllendirildi. Çok sayıda bağımsız araştırma kuruluşu tarafından araştırma destek ödülleri ile desteklenmeye layık görüldü.

Basın metni: Orijinal AHA basın bildirisi (http://newsroom.heart.org/news/novel-basic-science-tip-sheet-2590440):

Makale:
VNS ile ilgili oncu yayinlarimizin listesi su sekildedir:
a.       Ay I, Ay H (2013) Ablation of the sphenopalatine ganglion does not attenuate the infarct reducing effect of vagus nerve stimulation. Auton Neurosci., 174:31-35.
b.      Ay I, Sorensen AG, Ay H (2011) Vagus nerve stimulation reduces infarct size in rat focal cerebral ischemia: An unlikely role for cerebral blood flow. Brain Res., 1392:110-115.
c.       Ay I, Lu J, Ay H, Sorensen AG (2009) Vagus nerve stimulation reduces infarct size in rat focal cerebral ischemia. Neurosci Lett., 459:147-151.

4 Mart 2014 Salı

KONTAKT LENSTE “GÜNLÜK KULLAN AT” ÖNERİN

Kontakt lens teknolojisinin gün geçtikçe ilerlediğini kaydeden Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Koray Gümüş, günümüzde hekimlerin, hastalarına "günlük kullan at" lensleri hem hijyen hem de kullanım kolaylığı açısından daha fazla önermeleri gerektiğini söyledi.

Son yıllarda gelişen teknoloji ile kontakt lenslerin gerek materyal gerekse dizaynlarının önemli ölçüde geliştiğini ifade eden Gümüş, "Ancak her şeye rağmen, lens kullanımına bağlı oluşan oküler komplikasyonlar günümüzde sorun olmaya devam etmektedir. Bunda da en önemli nedenin kullanıcı kaynaklı olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki, kullanıcıların büyük bir kısmı lenslerini önerilenden çok daha uzun süre kullanmaktadırlar" diye konuştu. 

Uzun süreli kullanılan lenslerin artık daha az tercih edilmesi gerektiğini dile getiren Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Koray Gümüş, lens sektöründe “Daha yenisi en iyisi” diye bir motto ile çalışmalar yapıldığını belirtti. Kontakt lenslerde sık değişimin gerekliliğinin bilimsel çalışmalarla da desteklendiğini kaydeden Gümüş, “Bu bilgilere paralel olarak, günlük kullan at lensler bütün dünyada özellikle lens kullanıcılarının yüzde 60-70’ini oluştururken, Türkiye’de bu oran sadece yüzde 2-3 civarındadır. Bu nedenle, Türkiye’de günlük kullan at lensler ile ilgili çok daha fazla kamuoyu oluşturulmalıdır ki, ülkemizdeki bu oran dünya ortalamalarına yaklaşsın.” dedi. 

Günlük Kullan At Lenslerde Oküler Komplikasyon Riski Çok Daha Azdır
Son yıllarda, önerilenden daha uzun süre kullanıldığı için oküler rahatsızlık ve komplikasyon gelişmiş hastaların oranlarının artması nedeniyle, aylık ya da daha uzun süreli kullanılan lensleri  çok fazla tercih etmediğini kaydeden Gümüş, “Günlük kullan at lensler bu anlamda daha güvenlidir. Çünkü, her gün yeni bir lens takılmaktadır. Her gün yeni bir kontakt lensin tercih edilmesi de göz sağlığına çok önemli katkılarda bulunmaktadır. Çünkü, günlük kullan at lenslerin dışındaki tüm lenslerde, lens kalitesi  ne kadar mükemmel olursa olsun, özellikle ikinci haftadan sonra birikintiler oluşmaya başlamaktadır. Hele de hastanın uyumu kötüyse, her gün düzenli bir şekilde solüsyon ve lens bakımı yapmıyorsa, bütün bu faktörlere ilaveten hastada göz yaşı ve kirpik dibi problemleri de varsa, lens yüzeyinde birikintiler ve buna bağlı komplikasyonlar oluşması kaçınılmaz bir hale gelmektedir. Dolayısıyla, her gün ‘yeni’ bir kontakt lensin takılması bütün bu riskleri azaltacak ve hastalarımızın çok daha konforlu ve sağlıklı bir lens kullanmalarına olanak sağlayacaktır.” şeklinde konuştu.  
Doç. Dr. Koray Gümüş "Günlük kullan at lenslerin, özellikle kontakt lense yeni başlayanlarda, çok seyahat edenlerde, özel günlerde, düğün, mezuniyet töreni gibi gözlük kullanmak istemeyenlerde, spor yapanlarda ve oküler allerjisi ya da kuru gözü olanlarda daha çok tercih edilebilir." dedi.

Kontakt Lenslerin Takibi Mutlaka Bir Göz Hekimi Tarafından Yapılmalı
Günlük kullan at lenslerin daha çok tercih edilmeleri ve hastaların daha sağlıklı bir şekilde kontakt lens kullanabilmeleri için öncelikle göz hekimlerinin kontakt lens ile daha çok ilgilenmeleri gerektiğini savunan Gümüş, şunları söyledi: “Kontakt lens kullanımı ve takibi kesinlikle bir göz hekimi tarafından yapılmalıdır. Kontakt lens kullanıcı adayının çok detaylı bir şekilde irdelenmesi ve tam bir göz muayenesinden geçmesi zorunludur. Özellikle tespit edilen kirpik dibi iltihabı, kuru göz ve allerjik konjonktivit gibi rahatsızlıklar tedavi edilmelidir. Adayın beklentileri iyi bir şekilde dinlenmeli ve kontakt lens seçeneklerinin tümü, avantajları ve dezavantajları ile beraber detaylı bir şekilde aktarılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde sağlıklı ve uzun süreli kontakt lens kullanımı mümkün olabilecektir.”

3 Mart 2014 Pazartesi

Yüzünüz Simetrik mi?

Aynanın karşısına geçin ve yüzünüze alıcı gözüyle bakın. Sağı ve solu birbiriyle aynı mı görünüyor yoksa bir tarafı daha mı şiş geldi gözünüze? 

Ağzınızı açıp kapayın ve bu sırada çenenizin simetrik açılıp açılmadığını gözleyin. Simetri kaybı, bazı fonksiyon kayıplarında ya da rahatsızlıklarda ağır ağır yüzünüze yerleşir. Dikkatli bir izleyici değilseniz farkına bile varmazsınız.

Ortodontist Dr Aylin Sezen Yalçın günlük yaşamımızda pek dikkat etmediğimiz ancak genel görünümümüze kalıcı etki yapacak Yüzde Asimetri konusuna dikkat çekti… Yalçın, tek taraflı çiğneme alışkanlığının yüzde asimetriye sebep olduğunu belirterek simetrinin yüz güzelliği ve sağlığı için önemini şu sözlerle anlattı:

"Günümüzde, yüz güzelliği, her yaşta birey için önemli. O sebeple 8 yaşından 80 yaşına kadar dişlerimizin sağlığı, cildimizin sağlığı ile ilgileniyoruz. Dişlerin sağlıklı olmasının yanında güzel bir gülümseme, kişinin kendine güvenini arttıran, sosyal hayatını kolaylaştıran bir etkendir. Simetri, özellikle yüz güzelliği söz konusu olduğunda daha önemli bir konu haline gelir. Dış dünya ile iletişimimiz olan yüzümüzün tam ahengi ancak tam bir simetri söz konusu olduğunda sağlanabilir. Biz diş hekimleri olarak bir kişiyi muayene ederken öncelikle yüzündeki bazı noktaların ve dişlerinin simetrisini değerlendiririz. Kişisel kanım, yüz yumuşak ve sert dokularında simetri sağlanmadıkça, ideal bir gülümseme ve yüz estetiği sağlanamaz."

Tek Taraflı Çiğneme Asimetri Sebebi

Simetri bozukluğunun, genetik, doğumsal, travmatik sebeplerle oluşabileceğini belirten Ortodontist Dr Aylin Sezen Yalçın, yüzümüzde asimetriye sebep olabileceğinden habersiz olduğumuz ve en sıklıkla rastlanan durumun, tek taraflı çiğneme alışkanlığı olduğunu söyledi. Yalçın, tek taraflı çiğneme sebeplerini şöyle sıraladı:

● Ağzın tek tarafında ağrılı, kanamalı iltihaplı bir dişin varlığı,
● Tek tarafta çekilmiş ve yerine protez yapılmamış dişsiz alanlar,
● Alışkanlıklar,
● Yüksek yapılmış yada doğru yapılmamış dolgu yada protezler..
● Çene eklemi rahatsızlıkları

Yalçın sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her ne sebepten olursa olsun, çiğneme tek taraflı olarak yapılıyorsa o taraftaki çiğneme kasımızın hacminde arış olur. Zaman içinde artarak, diğer tarafla arasında belirgin farklılıklar oluşmaya başladığında farkedilebilir.Tıpta prensibimiz, sonucunu bildiğimiz durumların oluşmaması için önlem almaktır. Bu yüzden diş tedavilerimizin ve kontrollerimizin aksamaması, ilerde oluşabilecek daha ciddi sorunların önüne geçecektir… Sağlıkla gülümseyin."

Aldatıldığınızı nasıl öğrenmek istersiniz?



Birlikte olduğunuz sevgiliniz ya da bir hayatı paylaştığınızı sandığını eşiniz sizi aldatıyor mu? Anlamak ister misiniz? İşte yolları... 

1- Sevgiliniz içindeki suçluluk duygusunu bastırmak için sizin isteklerinize her zamankinden fazla duyarlılık gösterir. Özellikle diğer ilişkisinin ilk dönemlerinde…

2- Böyle bir alışkanlığı olmasa bile size sık sık hediye almaya başlar. Bu davranışının dikkat çekmemesi için de her hediye

3- Günlük hayatındaki alışkanlıklarını değiştirir ya da yeni hobiler edinir.

4- Yaşadığı duygusal karışıklık nedeniyle olur olmaz nedenlerden kavga çıkarabilir.

5- Ona daha şefkatli yaklaşmanız için sadece sizin yanınızda depresif bir tavır takınabilir.

6- Sizinle çeşitli bahanelerle daha az konuşmaya ve zaman geçirmeye başlar. Bu sayede daha az açık vereceğini düşünür.

7- Uykusunda sık sık kabus görebilir. Bir çok geceyi bu nedenle uykusuz geçirebilir.

8- Müzik, sinema gibi alanlarda zevkleri değişebilir. Daha önce nefret ettiği türleri beğenerek takip edebilir. Bu seçimlerden yeni ilişkisinin zevkleri hakkında fikir verir.

9- Kendisini birden çok beğenmeye başlayabilir. Zamanını eskiye göre daha çok ayna karşısında geçirir.

10- Sizi ya da ilişkinizi başkalarıyla kıyaslayabilir. Bu artık sizin tek olmadığınızı düşündüğünü gösterir.

11- Artık hiçbir eleştiriye tahammülü kalmayabilir. Sürekli kendini savunma tavrını takınabilir.

12- Eve geç gelmeye başlar. Evdeki sorumluluklarını ya da eskiden düzen konusunda önem verdiği konuları atlayabilir.

13- Sizin nasıl göründüğünüzle artık daha az ilgilenir. Saçınız ya da kıyafetlerinizle ilgili yorum yapmaz.

14- ‘Seni seviyorum’ demeyi bırakır.

15- Sizin ona yaptığınız sürprizler karşısında eskisi gibi coşkuyla tepki vermez. Bu içinde suçluluk duygusundan kaynaklanır.

16- Kendisini başkalarıyla kıyaslaması da size olan ilgisini kaybetmeye başladığını gösterir.

17- Telefonunda arama listesi ve mesaj kutusunu sürekli boş tutmak gibi önlemler alabilir.

18- Birden bire arkadaşlarıyla her zamankinden daha fazla vakit geçirmeye başlar

19- Saçınızı okşamak gibi şefkat gösterilerini bırakır.

20- İlişkinizin geleceği hakkında evlilik, ev alma gibi planlar hakkında konuşmamaya başlar.

21- Birden bire kişisel uğraşlara vakit ayırmaya başlar. Kitap okur, film izler…

22- Aranıza yatak odanızda da mesafe koyar ve bunun için bahaneler sıralar.

23- Yaptığı şakalar sizi güldürmekten çok kırmaya başlayabilir, eski hoş sohbet tavrı kalmaz.

24- Çiftlerin yapışık ikizler olmadığını öne sürerek kendi özel sınırlarını korumak adı altında sizden uzaklaşır.

25- Rüyasında başka isimler sayıklayabilir.

26- Yakın çevrenizden sürekli ilişkiniz hakkında uyarı alıyor musunuz? Sizdeki değişim en iyi dışardan bakan objektif gözler tarafından görülür.

27- Sizin artık kendisiyle ilgili sorular sormanıza tahammülü kalmaz. Neredesin sorusu onu bir anda sinirlendirmeye yeterli olur.

28- Sabah uyandığında kimin yanında olduğunu anlamak için bir süre etrafına bakar.

29- Ev içinde kapıları kapalı tutmaya başlar. Özellikle bilgisayar başındayken rahatsız edilmek istemez.






2 Mart 2014 Pazar

“DOKTOR OLAN HERKES YAYINA ÇIKARTILMAMALI”

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Uzun yıllardır televizyonda canlı yayın programı yapan sağlık programı yapımcısı ve sunucusu Berda Özdiktaş, “Burada dikkat edilmesi gereken unsur, titrinde doktor yazan herkes yayına çıkartılmamalı” dedi. 

Televizyonda sağlık haberciliğinde ticari yaklaşılmamalı. Konunun uzmanlarının seçilerek ekrana çıkartılması gerektiğine dikkat çeken sağlık programı yapımcısı ve sunucusu Berda Özdiktaş, konu ile ilgili şunları söyledi: “Dünya artık branşlaşmanın  olduğu bir yer eskiden, “ne iş yapıyorsun” sorusu her işi yaparımdı şeklindeydi. Ancak, şimdi cevaplar değişti . Tabi bu branşlaşma her alanda başladı. Eskiden muhabirler vardı ya da programcılar ama şimdi ekonomi muhabiri ayrı sağlık muhabiri ayrı, sağlık programcısı ayrı siyaset programcısı ayrı. Ülkemizde sağlık haberciliğinin ya da yayıncılığının son yıllarda özellikle son 10 yıl içerisinde ciddi bir ivme kazandığını düşünüyorum. Bu gelişme aslında olumlu ve güzel bir gelişme. İnsanlar sağlık konusunda bilgilenmek istiyor ve yayınları takip ediyor. Bu talep aslında sağlık haberciliğinin ya da yayıncılığının gelişmesine katkı sağlıyor. 


Sağlık Haberinde En Sıkıntılı Durum İse Kaynaktır
Şüphesiz her haber kendi içinde önemli ve kendi dinamikleri var. Belki sağlık haberi yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli şey haberin doğruluğudur. Bu bütün haberler için önemli ama sağlık haberinin yanlış ya da abartılı verilmesi insanların yaşamla ilgili bütün umutlarının bitmesine yol açabilir  ya da tam tersi umutlanmasına yol açabilir. Sağlık haberinde en sıkıntılı durum ise kaynaktır. Bilimsel yayınlar, hekimler ve belki kimi zaman kişisel tecrübeler var. Bir hastalık ya da ilaçla ilgili onlarca yayın yapılıyor, yıllar sonra tersi bir yayın her şeyi bütün bilgileri çöpe atıyor. 

Sağlık Haberi, Doğru Bilginin Olduğu Ve Çıkar Gözetmeksizin Yapılmalı
Her zaman biliriz ki haberin ya da programın başlığı önemlidir.O zaman iyi bir başlıkla girelim ancak, yanlış olan bir başlık sadece dikkat çeker, peki sonrası ahlaki bir durum mu?  Başlık önemli tabi ki, öncelikle doğru bilgi olmalı. İdeal sağlık haberi dikkat çekici, insanlarda merak uyandırıcı, doğru bilginin olduğu ve çıkar gözetmeksizin yapılmalıdır.
Önceliğimiz Doğru ve Kaliteli Bir Yayın Olmalı
İdeal bir sağlık muhabiri, öncelikle sağlığa biraz meraklı olmalı, sağlık haberlerini  ve kongreleri takip etmeli, ameliyatlara girerek gözlem yapmalı. Günümüzde artık birçok şey ticarileşiyor, sağlık haberleri, yayınları ve TV programlarına bu şekilde yaklaşılmamalı. Önceliğimiz doğru ve kaliteli bir yayın olmalı, ticari kaygılardan uzak durmak gerekiyor. 


Televizyon İçin Genel Standart : Ne Konuşursan Onu Yayınlarsın
Sağlıkla ilgili yayınlarda her zaman sade ve anlaşılır bir dil kullanılmasından yanayım. Zaten ister istemez bir takım tıbbı terimler kullanılıyor bir de bunların üzerine ağdalı bir dil kullanmak iyice insanın anlamayacağı bir durum oluşturuyor. Televizyon için genel standart şudur, ne konuşursan onu gösterirsin ancak iş sağlık olunca bazen konuştuğunuz her şeyin görselini yayınlayamıyoruz. Son yıllarda başarılı maketler yapılıyor, bunlardan kullanmak ya da animasyonlar kullanmak başarılı bir seçim olabilir. 


Titrinde Doktor Yazan Herkes Yayına Çıkartılmamalı
Uzun yıllardır canlı yayın yapan bir programcı olarak, öncelikle hekimlerin ağırlanmasından yanayım. Burada dikkat edilmesi gereken unsur, titrinde doktor yazan herkes yayına çıkartılmamalı. Konusunda uzman olan, bilgisi olduğu kadar ekranda da yayını götürebilecek sade ve anlaşılır bir dil kullanan doktorlar konuşmalı. 
İnternette Yazan Her Bilgi Teyit Edilmeli
Sosyal medya ve internet, her alanda çok önemli, burada bilginin doğruluğu teyit edilmeli. Edilmediği takdirde yanlış bilgiye de ulaşabilirsiniz. Onun için internette okuduğunuz ya da izlediğiniz bilgilere öncelikle, biraz tedbirli yaklaşmakta fayda var. Sağlık Blogu haberciliğinde özellikle Esra’yı takip ediyorum ve çok başarılı buluyorum.


İnsanların Umutları Üzerinden Sağlık Tacirliği Yapan veya Yapmaya Çalışan Birçok Kişi Var
Türkiye’de genel bir denetim mekanizması var. RTÜK tarafından kimi zaman kesilen cezalar için insanlar kendilerine kızsa da denetim mekanizmalarının olması her zaman iyidir. Özellikle sağlık konusunda denetimin olmasından yanayım. Çünkü insanların umutları üzerinden sağlık tacirliği yapan veya yapmaya çalışan birçok kişi var.

İnsanların Görmeye Tahammül Edemeyeceği Şeyleri Kullanmamak Gerekir
Sağlık haberlerinde, ister TV olsun ister yazılı medya, görsel önemlidir. Ancak insanların görmeye tahammül edemeyeceği şeyleri kullanmamak gerekir. İşimiz önemli ve bu alanda hassasiyetlerimiz olmalı. Haber kaynağını belirtmek önemlidir. Çünkü bu insanlarda güven oluşturur ve inanırlılığı sağlar.”


Berda Özdiktaş Kimdir?
1984 İstanbul doğumlu. Moda ilkokulunu bitirdi. Ortaokul ve liseyi,  Atacan Kolejinde okudu. Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü’nden mezun oldu. STV’de sağlık programı yapımcılığı ve 2008 yılından bu yana TVNET haber kanalında “Poliklinik” isimli sağlık programının yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptı.