29 Kasım 2013 Cuma

Kocanızı evde tutmanın yolları

Gece geç saatlerde dışarı çıkıp geziyor, her akşam arkadaşlarıyla mı takılıyor? İşte kocanızı eve çekmenin yolları.

Toplumumuzda erkekler kadınlara göre daha serbesttir. Onlar gece geç saatlerde dahi çıkıp gezebilir, arkadaşlarıyla eğlenebilir. Erkeklerin bu davranışları toplumda olumsuz karşılanmaz, "erkektir yapar" anlayışı hakimdir. Oysa kadın bu saydıklarımızın birini dahi yaptığında adı hemen kötüye çıkabilir.

Eşinizi eve bağlamanın 15 yolu Mehmet Paksu'nun okurlarına tavsiyeleri; eşim benimle evliliği paylaşmıyor. Farkında değil. Ne yapmalıyım tarzındaki soruları yanıtlarken hanımlara, eşlerini eve bağlama konusunda 15 yöntem öneriyor:

Çok sorulan bir soru olduğu için bu konuyu biraz geniş ele almak istiyorum. Eşiniz eve gelmeden önce onu eve bağlayıcı yöntemler geliştirin. Bunda öncelikle aklınızı kullanın, ardından eş olmanın verdiği gizemli özelliğinizi fark ettirin diyen Mehmet Paksu'nun öğütleri şöyle:

1- Kadının erkeğe karşı en etkili hali tatlı dilidir, güler yüzüdür, tebessümüdür, gönül almasını bilmesidir, sıkıntısını paylaşmasıdır, eşi yüzüne bakınca içinin açılması, bir anda bütün yorgunluklarını atmasıdır.

2- Erkeği kadına bağlayan en güçlü sır, kadının müşfik halidir, annelik özelliği olan şefkatidir. Bu gücü iyi kullanın. Eşinizi sizinle vakit geçirmekten zevk alır hale getirin. "Seninle birlikte olunca kendimi dünyanın en mutlu insanı olarak hissediyorum" gibi sözleri yeri geldikçe dile getirin.

3- İmkânlarınız ölçüsünde sofrada çeşitleri arttırın. Erkeği eve bağlayan önemli vesilelerden biri de sevdiği yemeklerin sofrada olmasıdır. Yemek sonrası çay, kahve, kuru yemiş gibi şeyleri eksik etmeyin ki, karnı doyar doymaz gözü ayakkabısında olmasın.

4- Kitap okuma alışkanlığı edinmeye çalışın. Birkaç hikayeyi okuyun, aklınızda tutun, eve gelince çay içme esnasında anlatmaya çalışın. Hatta hikayenin başından biraz anlatın, gerisini kitaptan takip edin. Fakat bunu yaparken, eşinize ders verir vaziyete girmeyin. Hele dini konularda bir hoca gibi konuşmayı denemeyin. Yoksa hemen eşinizden "Başıma hoca kesildin" sözünü işitebilirsiniz.

5- Bazı radyo ve TV programlarının yayın akışını gözden geçirin. Seçtiğiniz programları birlikte dinlemeye, izlemeye çalışın. Arada sorular sorarak onun yorum yapmasını temin edin. Eşinizi programın içine çekin.

6- Zaman zaman evdeki eşyaları birlikte yer değiştirin. Oturduğunuz odaya, salona ve hatta yatak odanıza arada bir farklı ve değişik dizayn verin. Evde meşgul edin.kadinca.net

7- Evde yalnız kalınca canınızın sıkıldığını, daraldığınızı, huzursuz olduğunuzu, korktuğunuzu dile getirin. Birlikte olunca güven içinde mutlu ve huzurlu olduğunuzu söyleyin.

8- Arada bir komşu, akraba, eş dost ziyaretine gidin, onları davet edin, yakınlarınızla bir arada bulunmaya zaman ayırın. Özellikle eşinizin anne babası, kardeşleri gibi yakınlarına kapılarını açık tutun. Onları davet etmeyi teklif edin.

9- Bazı akşamlar gezmeye, alışverişe, dışarıda vakit geçirmeye, yemek yemeye çıkın, kısa metrajlı yürüyüşlerle birlikte olmaya çalışın.

10- Kendinizden, kendi sorunlarınızdan bahsetmeyin. Bir süreliğine eşinizin mutluluğuna kilitlenin. O mutlu olursa siz haliyle mutlu ve huzurlu olursunuz.

11- Şikâyetlerden uzak durun. Şikâyetçi bir görünüm sergilemeyin. Evdeki eksikleri, noksanlıkları, alınacakları, değiştirilmesi gereken eşyaları şimdilik gündeme getirmeyin. Özellikle erkekler masraf çıkarılmasından pek hoşlanmazlar.

12- Çocuklarınız varsa, çocukların eğitimi, yetiştirilmesi, sorunların çözümü, hayata hazırlanmaları gibi babaya düşen görevleri hatırlatarak sorumluluklar verin.

13- O gün akşama kadar nasıl vakit geçirdiğini, kimlerin gelip gittiğini sorun öğrenin. Türkiye'de ve dünyada dikkatinizi çeken bazı olayları gündeme getirin, konuşun.

14- Çevrenizdeki bazı arkadaşlarınızdan bilgi alın, deneyimlerinden istifade edin. Bu arada imkanınız ölçüsünde profesyonel yardım alın. Son zamanlarda yayınlanan aile içi eğitimle ilgili kitaplara ulaşın.

15- Manevi ihtiyaçları giderme gibi kalbi ihtiyaçlarınızı karşılamaya çalışın. Yeter ki, bu konuda kafa yorun, yeni stratejiler üretin.

Gün geçtikçe kendi aile yapınız içinde daha farklı, daha çekici, eve bağlayıcı meşguliyetler bulabilirsiniz. Bütün mesele, eşinizin gecesini doldurmak, onu eve bağlamaya çalışmak, dışarı bağımlılığını azaltmak, hatta bitirmek olmalı.

ORGAN BAĞIŞINDA STRATEJİK DESTEK MEDYADAN

Organ bağışında farkındalığın artırılması için medyanın önemli bir güç olduğuna dikkat çeken Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Arif Kapuağası, "Yapılacak tüm çalışmalarda medya desteği tam olmalıdır” dedi.


Sağlık Bakanlığı ve Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen "Organ Naklinde Uyum için Teknik Destek Projesi" kapsamında, "Organ Bağışında Stratejik Ortak Olarak Medya Çalıştayı",  Point Otel'de gerçekleştirildi. 

Organ Bağışında Uyum için Teknik Yardım Projesi’nin genel hedefi ve amacı Türkiye’de özellikle kadavradan organ bağışının artırılması ve Avrupa Birliği müktesebatının kamu sağlığı alanında uyumluluğu ve uygulanmasına katkıda bulunmak olacak. 
Proje takım lideri Dr. Lajos Kovacs, projenin, Türkiye'de özellikle kadavradan organ bağışının artırılmasına yoğunlaşarak, Avrupa Birliği müktesebatının kamu sağlığı alanında uyumluluğu ve uygulamasına katkıda bulunmayı hedeflediğini söyledi. Kovacs, AB ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen projenin, Nisan 2015'te son bulacağını belirtti.

Türkiye'de organ nakli bekleyen hasta sayısının, kadavradan elde edilen organ sayısından kat kat fazla olduğuna dikkati çeken Kovacs, "Ulusal organ bekleme listesine eklenen hasta sayısı her geçen gün artıyor. Buna bağlı olarak organ bekleyen hastalar, uygun organ bulunamadığından hayatını kaybediyor.  AB ülkelerinde kadavradan organ bağışı oranı Türkiye'de var olana göre 7-8 kat daha fazla. Türkiye, yeterli yoğun bakım servis yatağına sahip bir ülke olmasına rağmen, potansiyel organ bağış hedeflerine henüz ulaşamamıştır" diye konuştu.

Kovacs, proje ile tıbbi tedavide, organ bağışının kalite ve güvenlik standartlarının geliştirilmesinin amaçlandığını dile getirerek,  “Türkiye’nin yeterli yoğun bakım servis yatağına ve teknik açıdan yeterli donanıma sahip olmasına rağmen, potansiyel organ bağış hedeflerine yeterli bağış gerçekleşmediği için ulaşılamadı. Projede organ bağışı konusunda 160 eğitici eğitimi verilmesi, bin 500 uzman doktor eğitimi verilmesi, 2 uluslararası bilgi şöleni düzenlenmesi, istatistiki veri toplama sisteminde düzenlemeler yapılması da amaçlanıyor. Türkiye’de kadavradan organ bağış oranları çok az. Amacımız bu oranları Avrupa seviyesine getirebilmektir. Şu ana kadar Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı bu konuyla ilgili pek çok çalışma gerçekleştirdi. Hedefimiz bu projeyle birlikte bu çalışmaları daha da pekiştirebilmektir” şeklinde konuştu.


“ Geçen Yıl Listede Beklerken Bin 800 Hasta Hayatını Kaybetti”
Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Arif Kapuağası da son verilere göre, organ bağışında aile ret oranının yüzde 77 olduğunu belirterek, bu oranla ihtiyacı olan kişilere organ bulma şansının çok zor olduğunu vurguladı. Türkiye'de organ bekleyen hastaların ancak yüzde 16'sına organ bulunabildiğini belirten Kapuağası, geçen yıl listede beklerken bin 800 hastanın hayatını kaybettiğini söyledi.

Türkiye'de Böbrek Nakli için Bekleme Listesindeki Hasta Sayısı 20 bin 830
Kapuağası, Türkiye'de 11 Kasım 2013 itibarıyla böbrek nakli için bekleme listesindeki hasta sayısının 20 bin 830, karaciğer için 2 bin 48, kalp için 404, akciğer için 40 olduğunu belirtti.  Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, Ocak 2013 ile Kasım 2013 arasında 2 bin 489 hasta için böbrek, bin 71 hasta için karaciğer, 50 hasta için kalp, 27 hasta için akciğer, 3 hasta için pankreas ve 1 hasta için ince bağırsak nakli yapıldığını dile getiren Kapuağası, ancak halen bağış sayısının dünyanın çok gerisinde olduğunu vurguladı.

Farkındalığın artırılmasında medyanın önemli bir güç olduğuna dikkat çeken Kapuağası, "Yapılacak tüm çalışmalarda medya desteği tam olmalıdır. Medyanın da desteğiyle toplumda farkındalık artırılacak, organ bağışına ilişkin kaygılar giderilecek, doğru bilgiye ulaşılabilecektir” dedi.

 “Organ Bağışı Yaşam için Bir Armağan”
AB Türkiye Delegasyonu Sağlık Temsilcisi Figen Tunçkanat da organ bağışında farkındalığın artırılmasında medyanın rolünün büyük olduğunu söyledi. Organ bağışının yaşam için bir armağan olduğunu ifade eden Tunçkanat, nüfusun da yaşlanmasıyla birlikte organa olan ihtiyacın da giderek arttığının altını çizdi.  
Türkiye Organ Nakli Kuruluşları Koordinasyon Derneği'nden Prof. Dr. Uluğ Eldegez de, organ bağışının artırılmasında beyin ölümü bildirimlerinin önemine değindi


“ Belediye Seçimlerinde Özellikle Adaylar, Organ Bağışına İlişkin Mesajlar Vermelidir”
Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu , organ naklinin artırılması için siyasilere de görev düştüğünü ifade ederek,  "Belediye seçimlerinde özellikle adaylar, organ bağışına ilişkin mesajlar vermelidir. Çünkü, seçim gezilerinde çok kişiye ulaşıyorlar. Siyasiler, mutlaka organlarını bağışlayıp bağışlamayacaklarını belirtsinler ki ben de oyumu ona göre vereyim" dedi.

“Bağış Oranları Ciddi Şekilde Azaldı”
Proje koordinasyon ekibinden Dr. Eyüp Kahveci de bekleme listeleri üzerindeki yükün çok fazla olduğunu ve bunun genellikle kadavradan yapılan organ nakilleri ile giderilmeye çalışıldığını bildirdi. Bağış olmadığında nakil yapılamayacağına dikkati çeken Kahveci, "Bağış oranları ciddi şekilde azaldı. Beyin ölümü gerçekleşen kişilerin ailesinin şu an için sadece yüzde 22'si onay vermektedir. Bu oran çok düşük. Bu, bir alarmdır, acilen oranların yükseltilmesi gerekmektedir" diye konuştu.


 Hayata Bağış Haberleri Yer Almalı
CNN Türk'ten Ferhat Boratav, 2007 yılında organ bağışına ilişkin kampanya düzenlediklerini belirterek, o yıllarda organ bağışında şehir efsanelerinin egemen olduğunu, genellikle olumsuz ifadelerin yer aldığını anlattı. Organ mafyasına ilişkin çeşitli haberlerin yer aldığını dile getiren Boratav, basında bu şekilde yer bulan haberlerden örnekler verdi. Boratav, "Hayata bağış haberlerinin yer alması, yetkililer üzerinde baskı kurabilir, doktorları cesaretlendirir, organ bağışını meşrulaştırır" dedi.

Medya-İş Genel Başkanı Gürsel Eser de organ bağışı kampanyasına destek vereceklerini belirterek, "Tüm sendika üyelerine kampanya hakkında bilgi vereceğiz ve üyelerimizi bağış yapmaya çağıracağız" diye konuştu. 

Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel de Türkiye'de okuma yazma oranlarının oldukça düşük olduğunu, bu nedenle farkındalığın artırılmasında özellikle televizyon programlarının önemli yer tuttuğunu belirterek, dizilerde, kuşak programlarında ve haberlerde bağış yapılması gerektiğine yönelik mesajların verilmesi gerektiğini ifade etti.

Kalp nakli olmuş kişilerden birisi olan İzmir Gazeteciler Cemiyeti üyesi, gazeteci Çağatay Çağlar da tanı konulmasından nakil gerçekleştirilene kadar olan yaşam hikayesini katılımcılarla paylaştı. Bugün nakil sonrası sağlığına kavuştuğunu anlatan Çağlar, "3 yıldır bir başkasının kalbiyle yaşıyorum. Çok mutluyum. Toprakta çürümesin, canda yeşersin. Bunun için organlarınızı bağışlayın" dedi.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Sigara ile Yasam Kalitesi ve Depresyon İliskisi

Sigara ile Yaşam Kalitesi ve Depresyon İlişkisi

Sigara kullanımı birçok hastalığın oluşmasında risk faktörü olduğundan dolayı yüksek morbidite ve mortaliye yol açmaktadır. Buna bağlı olarak genel toplumda sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini negatif olarak etkilemektedir (94). Sağlıkla ilgili yaşam kalitesini azaltan bazı risk faktörleri olarak; sigara içmek, fazla alkol tüketmek, az fiziksel aktivite yapmak olduğu gösterilmiştir. Bunlara ek olarak yaş, obezite ve cinsiyet risk faktörü olarak ileri sürülmüş ve birçok çalışmada sigara ve depresif semtomlar arasında kadınlarda güçlü bir ilişki gösterilmiştir.
Sigara içen bireylerde yaşam kalitesi ve depresyonu inceleyen bazı çalışmalarda sigara içenlerin hiç içmeyenlere göre yaşam kalitesi skorunun anlamlı olarak daha düşük ve depresif semptoların daha yaygın olduğu, daha az fiziksel egzersiz yaptıkları, daha çok alkol aldıkları belirtilmiştir. Sigara içen bireyler, fiziksel fitness, sağlık durumu ve genel iyilik hali parametrelerinden daha düşük skorlar almışlardır.
Bazı çalışmalar sigara içenlerin içmeyenlere kıyasla depresyon veya anksiyete durumlarından daha çok muzdarip olduğunu göstermiştir. Thege BK ve ark., yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre hayatın anlamı ile sigara içme yoğunluğu arasında anlamlı olarak kadınlarda negatif ilişki bulmuştur. Sigara ve depresyon ilişkisinin doza bağımlı olduğu ve haftada bir paketten az sigara tüketenlerin haftada iki paketten fazla sigara tüketenlerden daha çok depresif semptomlara sahip olduğu gösterilmiştir (95). Sigaraya başlama yaşının küçük olamasının da depresyonun ortaya çıkmasında önemli olduğu rapor edilmiş.

Sigara ve Vucut Sagligi

Sigara ve Vücut Sağlığı

Bir çok çalışmada sigara içen kişilerin içmeyenlere kıyasla daha düşük ağırlık ve vücüt kitle indeksine (VKİ) sahip olduğu rapor edilmiştir. Ancak kesitsel çalışmalar sigara içenlerin düşük vücut ağırlığına sahip olmasına rağmen hiç sigara içmeyen veya eskiden içen bireylere göre daha az yemek yemediklerini, sigara içenler ve içmeyenler arasında enerji alımı açısından fark bulunmadığını göstermiştir (69). Sigara ile fiziksel aktivite arasındaki ilişkiyi değerlendiren bir çalışmada ise sigara içenlerde sigara içmeyenlere kıyasla anlamlı derecede daha az fiziksel aktivite (spor, boş zaman aktivitesi ve aerobik aktivite) seviyesi olduğu ancak vücut yağ oranının daha düşük olduğu rapor edilmiştir.
Sigara içen kişilerin düşük ağırlıkta olması nikotinin metabolik özellikleri ile açıklanmıştır. Nikotin, metabolizmanın hızlanması ile sonuçlanan hormonların salınımını uyarmaktadır. Ayrıca, çalışmalar artan nikotin alımı ile yağ oksidasyonunun arttığını göstermiştir ki nikotin adipoze doku metabolizmasını etkileyerek daha az yağ depolanmasına neden olmaktadır. Bu nedenlerle beklenen sonuç, yüksek tütün alımının düşük VKİ’i ile sonuçlanmasıdır. Ancak bazı çalışmalar, nedeni iyi anlaşılamamasına rağmen, günlük içilen sigara miktarı arttıkça fazla kilolu olma riskinin de arttığını bulmuşlardır.
Bazı hipotezlere göre de nikotin kendiliğinden yağ birikimine yol açabilmektedir. Yapılan çalışmalarda sigaranın insülin direncine yol açtığı ve insülin direncinin merkezi yağ birikiminin artmasına neden olduğu bulunmuştur. Bir yandan, sigara içen kadınlar içmeyenlere göre düşük vücut ağırlığı ve VKİ’ne sahipler. Diğer yandan düzenli sigara içenler içmeyenlere göre daha büyük bel çevresine ve bel-kalça oranına sahip olma eğilimindeler. Bu sonuç sigara içmenin abdominal yağ birikimi lehine olabileceğini düşündürmektedir. Ek olarak sigara içenler arasında içilen sigara miktarı direkt olarak bel çevresi (BÇ) ve VKİ ile ilişkili bulunmuştur.
Carol Clair ve ark., yaptığı bir çalışmada, sigara içenlerin içmeyenlere göre bel çevresi, vücut yağ oranı ve VKİ daha düşük bulunmuştur. Sigara içenler kendi aralarında kıyaslandığında bel çevresi ve vücut yağı günlük içilen sigara miktarı ile artmıştır. Sonuç olarak sigara içenler arasında özellikle kadınlarda günlük içilen sigara miktarı arttığında BÇ, vücut yağı ve VKİ’ si daha yüksek bulunmuş. Günlük içilen sigara miktarı her iki cinsiyette de abdominal obezite ile ilişkilidir, ancak günlük içilen sigara miktarı ile vücut yağı arasındaki ilişki sadece kadınlarda istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.
Sigaranın anti-östrojenik etkisi olduğu bilinmektedir. Cinsiyetler arasındaki bu farklılığın sigaranın anti östrojenik etkisinin kadınlarda erkeklere göre daha güçlü olması ile açıklanabilmektedir (54). Genetik etkiler kişilerin vücut kompozisyonu ve yağ dağılımında rol oynamaktadır (56). Ayrıca cinsiyet hormonlarınında cinsiyetler arasında farklı yağ dağılımında (bel ve kalça oranında) rol oynadığı bilinmektedir. Sigara içme kadın ve erkeklerde abdominal (santral) yağ birikiminin artması ile ilişkilidir. Tam mekanizması belli olmamakla beraber, sigaranın vücut yağı tipine etkisinin cinsiyet hormonları aracılığı ile olabileceği ve sigara içmenin kadınlarda androjenik etki yarattığı düşünülmektedir. Erkeklerde yağ birikimi santral bölgede (android obezite) olma eğilimindeylen pre-menopozal kadınlarda yağ birikimi sıklıkla gluteo-femoral bölgede (gynaecoid obezite) deri altı yağ birikimi olma eğilimindedir (69). Sigara içen kadınların içmeyen kadınlara göre testesteron seviyesi daha yüksek ve östrojen seviyesi daha düşüktür. Testesteron seviyesi yüksek olan kadınların bel-kalça oranları daha yüksektir. Çünkü testesteron yağ hücrelerinin bel çevresinde toplanmasına neden olurken kalça çevresinde toplanmasına engel olmaktadır.
Sigara içen kişilerin aynı zamanda daha fazla sağlıksız yaşam tarzına sahip olduğu belirlenmiştir. Örnek olarak fiziksel aktivite azlığı ve/veya yokluğu, sağlıksız yeme alışkanlığı ve fazla alkol tüketimi verilebilir. Özellikle bazı sağlıksız alışkanlıklar sigara içenlerin kilo alma ve karın bölgesinde yağ birikiminin arttığını açıklamaktadır.

Akciger Kanseri - Astim ve Sigara

Akciğer Kanseri ve Astım

Sigara, en sık görülen ve en önemli önlenebilir kanser nedenidir, tüm kanserlerin %30’undan sorumludur. Akciğer kanserinin %94’nun nedeni sigaradır. Akciğer kanseri gelişme riski sigara içenlerde sigara içmeyenlere göre 20 kat daha yüksek bulunmuştur. Ülkemizde akciğer kanseri hastalarında sigara içme oranının %91.5 olduğu saptanmıştır. Akciğer kanseri gelişme riski sigara içme süresi ve günlük içilen sigara miktarına göre değişmektedir. ABD Kanser Önleme Çalışması II, akciğer kanseri riskini ön görmede yıl bazında sigara içme süresinin, günlük içilen sigara adedinden çok daha önemli olduğunu göstermiştir. Sigaraya başlama yaşı da kanser riskini etkilemektedir.

Alt Solunum Yolu Sistemi ve Sigara

Alt Solunum Yolu Sistemi ve Sigara

KOAH için Küresel Girişimin (GOLD) ve Amerikan Toraks Derneği (ATS)- Avrupa Solunum Derneğinin (ERS) güncel KOAH kılavuzları; KOAH’ı tam geri dönüşümü olmayan hava akımı sınırlaması ile karakterize, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olarak tanımlamaktadır. KOAH’ın kronik bronşit ve amfizem şeklinde iki ayrı bileşeni mevcuttur. Kronik bronşit birbirini izleyen iki yıl boyunca ve her yılın en az üç ayında kronik öksürük ve balgam çıkarma hali olup, klinik bir tanımdır. Amfizem ise patolojik olarak, terminal bronşiyollerin distalinde kalan havayollarında belirgin bir fibrozis olmaksızın anormal kalıcı dilatasyonların bulunması olarak tanımlanmıştır
KOAH      günümüzde en sık görülen     4. hastalık olup 2020 yılında en sık        görülen mortalit nedeni   olması beklenmektedir. ABD'de 16 milyon KOAH olduğu bildirilmiştir.     Ancak, gerçek sayının 30-35 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Çünkü KOAH klinik bulgu verene kadar ve hastalık ilerleyene kadar genellikle teşhis edilmemektedir. Ulusal Hastalık Yükü çalışması verilerine göre, KOAH’ın Türkiye’de en sık 3. ölüm nedeni olduğu saptanmıştır (25). KOAH akciğerin zararlı partikul veya gazlara verdiği anormal inflamatuvar yanıtla ilişkilidir.
Sigara, KOAH gelişmesi için en önemli risk faktörü olup KOAH’lıların %80’i sigara içen hastalardan oluşmaktadır. Sigara ve KOAH arasında doza bağımlı bir ilişki vardır ve fazla sigara içenlerde KOAH gelişme riski daha yüksektir. Hem sigara içme süresi hem de günlük içilen sigara miktarı önemli görülmüşse de, sigara içme süresinin KOAH gelişme riski açısından daha önemli olduğu saptanmıştır. Sigara içenlerin %20’sinde KOAH gelişmektedir. Sigara içenlerin tümünde değil de, neden sadece %20’sinde KOAH geliştiği tam bilinmemektedir, genetik başta olmak üzere diğer faktörlerin de burada etkili olabileceği düşünülmektedir.
Yaşamları boyunca sigara içenlerin %40’ında, hatta daha fazlasında kronik bronşit semptomları gelişmektedir. Kronik bronşit, solunum fonksiyonlarında hızla azalmayla ilişkili olup, KOAH gelişme riskini ve mortalitesini artırmaktadır (25). Genel nüfüs örneklem verileri hem kadınlar hem de erkekler arasında solunum semptomlarının sigara içenlerde sigara bırakanlara ve sigara içmeyenlere göre daha sık olduğunu göstermiştir. Kronik öksürük erkek ve kadınlarda sigara içme durumuna göre sırasıyla, sigara içenlerde %24-%20.6, sigarayı bırakanlarda %4.7-%6.5 ve sigara içmeyenlerde %4-%5 oranında saptanmıştır.
National Health and Nutrition Examination Survey (NHANES III) çalışmasında sigara içen erkek ve kadınlarda KOAH prevalansı sırasıyla %14.2-%13.6, sigara bırakan ve içmeyen erkek ve kadınlarda sırasıyla%6.9-%6.8 ve %3.3-%3.1 olarak bulunmuştur (25). Fletcher ve Peto’nun 1977 yılında yayınlanan çalışması, sigarayı içme veya bırakma durumunun birinci saniye zorlu ekspiratuvar volümdeki (FEV1) yıllık azalmaya etkileri konusunda önemli bilgiler sağlamıştır. Normalde 35 yaşından sonra sigara içmeyenlerin FEV1 değerlerinde 18-30 ml azalma gözlenir. Sigara içenlerin FEV1 değerlerinde azalma miktarı sigara içmeyenlerin iki katıdır. Sigara içenlerin %15-20’sinde (sigaraya duyarlı içiciler) yıllık FEV1 azalması 120-150 ml’ e çıkmaktadır. Kişi sigarayı bırakırsa mevcut solunum fonksiyonlarında bozulma düzelmemekle birlikte, yıllık FEV1 azalma hızları düşmektedir (27). Bu sonuçlar, daha sonra yapılan Akciğer Sağlığı Çalışmasıyla da doğrulanmıştır (28). FEV1 değerlerinde hızla azalmanın mortaliteyle ilişkili olduğunu gösteren önemli çalışmalar vardır. Sigara, erken erişkin dönemde FEV1’deki azalmanın başlangıç yaşını öne çeker, orta ve ileri yaşlarda gözlenen FEV1 azalmasını daha da hızlandırır. İçilen sigara miktarı ile FEV1 azalma hızı arasında doz ilişkisi vardır.
Sigara içenlerde gelişen goblet hücre metaplazisi, proteaz inhibitorlerinin salınımından sorumlu "clara” hücrelerinin yerini alarak fonksiyonlarını yapmalarını engellemektedir. Sigaranın yol açtığı hasar, savunma ve onarım mekanizmalarıyla düzeltilemezse amfizem gelişmektedir.
Sigara birçok inflamasyon ve immün hücre tipinde değişikliğe yol açar, elastaz aktivitesini artırır. Sigara içilmesine bağlı olarak büyük hava yollarında silya kaybı, mukus gland hiperplazisi, goblet hücre sayılarında artış, skuamoz metaplazi, küçük hava yollarında mukus birikimi, alveol destruksiyonu ve küçük arter sayılarında azalma görülür. Sigara akciğerlerde nötrofillerin hızla toplanmasını sağlar, makrofajları stimule eder. Sigara, reaktif oksijen kaynakları ve müsin üretimini indükler, küçük hava yollarında inflamasyon ve fibrozise neden olur. Alveollerde oluşturduğu destrüksiyonla KOAH’a yol açmaktadır (25). Belirgin KOAH’ı olanlarda sigara dumanındaki karbon monoksit (CO), kötü olan solunum fonksiyonlarını daha kötüleştirir ve egzersiz toleransını azaltır. CO, hemoglobine (Hb) bağlanarak, Hb’in O2 taşıma kapasitesini azaltır. Karboksi-hemoglobin seviyesi sigara içmeyenlerde %1’den azdır, sigara içenlerde %5-10 oranındadır (29). KOAH’ta pulmoner vasküler yapılarda da patolojik değişiklikler olmaktadır. Ventilasyon ve gaz değişimindeki bozulma hipoksemiye yol açmakta, pulmoner arterlerde hipoksiye bağlı gelişen vazokonstrüksiyon pulmoner arterlerde rezistans artışına ve pulmoner hipertansiyona neden olmaktadır. Pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonale gelişmesi hastalıkta yaşam süresini kısaltan ve prognozu olumsuz etkileyen bir durumdur.

Kadinlarda Sigaranin Zararları ve Sigara Bagimliligi

Kadınlarda Sigaranın Etkileri ve Sigara Bağımlılığı

Sigara içme oranında cinsiyetler arasında kadınların lehine olan fark gün geçtikçe kapanmaktadır. Dünya genelinde 236 milyondan fazla kadın sigara içmektedir. Kadınlar arasında sigara içme oranlarının düşük olduğu bölgelerde ise pasif içici olarak sigaranın zararlı etkilerine maruziyet söz konusu olmaktadır.
Sigara kullanımı sosyal faktörlerden çok fazla etkilenmekle birlikte, yapılan hayvan deneyleri göstermiştir ki, cinsiyet farklılığına bağlı biyolojik farklılıklar da sigara/nikotin bağımlılığını etkilemektedir (10). İkiz ve evlatlık edinilen çocuklar arasında yapılan çalışmalarda, sigara bağımlılığı ve bağımlılığın sürdürülmesinin genetik geçiş özelliği gösterdiği ortaya konmuştur. Bu konuda kadınlar erkeklere göre daha büyük genetik yatkınlık göstermektedirler. Genetik özellik acısından kadınların sigaraya başlama oranları %66 iken, erkekler için bu oran %49’dur. Sigara bağımlılığın sürdürülmesinde cinsiyetler arasında fark gözlenmemiştir, ancak relaps oranlarının yine kadınların aleyhine fazla olduğu saptanmıştır (10).
Nikotin sigara içiminden birkaç saniye sonra beyne ulaşmaktadır. Dolayısıyla fiziksel ve psikolojik bağımlılık mekanizmaları aktive olmaktadır. Kadınların bağımlılık açısından erkeklerden cinsiyete özel bazı farkları bulunmaktadır. Kadınlarda nikotin bağımlılığı sigara içmek için önemli bir nedendir, ancak bu davranışı besleyen psikolojik nedenler onların sigarayı daha zor bırakmasına neden olabilmektedir. Kadınlar erkeklere göre özellikle pre-menstrüel dönemde strese daha az dayanıklı olabilmektedirler. Kadınlar erkeklere göre sigara bırakıldığında kilo almaktan daha fazla korkmakta ve daha az egzersiz yapmaktadırlar. Yoksunluk belirtileri daha şiddetli görülebilmektedir. Nikotin yerine koyma tedavileri kadınlarda bu belirtileri geriletmekte erkeklere göre daha az başarılı olabilmektedir (11).
Kadınların bağımlılık açısından fark göstermesine benzer olarak sigaranın zararları konusunda da kadınlar ile erkekler arasında bir takım farklılıklar vardır. Bilimsel çalışmalar, sigara içen kadınların daha büyük bir risk altında olabileceklerini ortaya koymuştur. Sigaraya bağlı hastalıklar konusunda kadınlar daha duyarlıdırlar.

Canan Karatay 'o sırrı' açıkladı

Canan Karatay
Canan Karatay

Prof. Dr. Canan Karatay, Konya Büyükşehir Belediyesince Mevlana Kültür Merkezi'nde düzenlenen Şehir Konferansları etkinliğinde, kilo almanın ülke ve halk sağlığını tehdit eden bir hastalık olduğunu söyledi.

Genç ve ileri yaşlarda ortaya çıkan hastalıkların başında yanlış beslenme ve kilo almanın olduğunu belirten Karatay, tansiyon yüksekliği, kalp krizi, felç, şeker hastalığı ve kanser gibi hastalıkların önlenebileceğini dile getirdi.

Karatay, sağlık beslenmenin ve günlük hareketlerin uzun, huzurlu yaşamın temel sırrı olduğuna işaret ederek, "Yaşımız ilerledikçe hareketimiz artacak, köşede oturmayacağız. Az yiyeceğiz sağlığımıza kavuşacağız. Hipokrat da 'uzun yol yürüyen uzun yaşar' diyor" dedi.



"YAĞLAR BİRÇOK HASTALIĞIN SEBEBİ"
Şekere dönüşen karbonhidratların yağlanmaya neden olduğuna vurgu yapan Canan Karatay, "Bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yağlar, vücutta hastalıklara neden olan 20 çeşit hormon üretir. Bunlar, beyinde damar yolu tıkanması, katarakt, felç ve kalp krizi gibi birçok hastalığa neden olur" diye konuştu.

"PATATES KIZARTMASI, KOLA, PİLAV, MAKARNA, ENERJİ İÇECEKLERİ TEHLİKELİ"
İnsülinin şekeri yağ olarak depo ettiğini fakat insülin hormonunun yağlanma ve kilo alma nedeni olmadığına dikkati çeken Karatay, şöyle konuştu:

"Patates kızartması, kola, pilav, makarna, enerji içecekleri ki bunlar çok tehlikelidir, hazır meyve suları veya taze sıkılmış olanları yüksek seviyede insülin salgılanmasına neden oluyor. İnsan vücudunda 5 litre kan vardır. Normal seviyede ihtiyacı olan şeker miktarı 5 gramdır. Bir kutu kola içtiğimiz zaman ilk 10 dakikada 10 tatlı kaşığı şeker, kana geçer. Bu, vücudumuzun günlük ihtiyacının 100 katı kadar şeker anlamına gelmektedir. 20. dakikada kan şekeri aniden yükselir, buna karşılık olarak da insülin hormonu yükselir. 40. dakikadan sonra kafeinin tümü kana geçer ve da bu kan basıncını yükseltir. 45. dakikadan sonra beyinde dopamin yapımı artar.

Dopamin, mutluluk hormonudur ve yoğun enerjiyle devam eder. Bu beyinde eroine benzer bir etkidir. 60-90 dakika sonra ani halsizlik hissi başlar. Acıkma hissi, huzursuzluk, ellerde titreme ve ardından kola ve tatlılara saldırılır. Çünkü o yüklü enerji hissine artık bağımlılık başlamıştır. Beyinde meydana gelen dopamin mutluluğuna bağlılık başlamıştır. Bu bir kısır döngüye dönmüştür. Kişiler buna hapsolmuştur. Sonrasında karaciğer yağlanması başlar, arkasından göbek yağlanması, bel çevresi genişliği artar."

Kadınları reklamlar etkiliyor

Evlerde alışverişin yüzde 70'ini kadınlar yapıyor, alışverişe çıkma kararını da yine yüzde 83 kadın alıyor. Bir kadın müşteriyi memnun etmek, 6 müşteriye bedel.... 

Kadın duygusaldır markaya bağlanmak ister. Hizmetten memnun kalmışsa minnetini alışveriş yaparak sunar. Memnun kalmazsa terk eder ve muhakkak olumsuz konuşur. Bunlar, "Kadınlar ne ister" sorusuna yanıt arayan "Derin Demografi Seminerleri" nin ilkinde ortaya konulan sonuçlardan birkaçı...

ARAŞTIRMALARIN SONUCU 
AK'S Uluslararası Perakende ve Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Nur Akgerman da seminerde şu tespitlerde bulundu: "Kadına biçilen rolde şöyle birtakım yargılar var: Erkek kazanır, kadın harcar. Kadının vakti boldur. Kadın güzelini bilir, iyisini bulur. Kadın araştırıcıdır, fedakardır uğraşır. Dünyadaki en güçlü tüketici grubu kadınlardır..." Akgerman, sunumunu global araştırma sonuçlarıyla da destekliyor. Buna göre, alışverişin yüzde 70'i kadınlar tarafından yapılırken, alışveriş kararını da yüzde 83'le yine kadınlar alıyor.

REKLAMLAR ETKİLİYOR 
Peki kadınlar alışveriş yaparken nelere dikkat eder? Art Group'tan Hakan Senbir'e göre, kadınlar pazarlama açısından kesinlikle farklı bir konuma oturtulmalı. En büyük farkları ise alışverişçi bir kimliğe sahip olmaları, erkeklerden daha uzun süre yaşamaları... Hakan Senbir'in kadın müşteriler için yaptığı tespitleri ana başlıklar halinde şöyle sıralamak mümkün:

* Kadınlar aldıkları ürün ve hizmetin ardındaki kalite vaadinin tutarlı olmasını istiyorlar.

* Kaliteyi ilk seferde yakalamak için alışverişe daha fazla zaman ayırıyorlar. Reklamda verilen mesaja daha fazla dikkat ediyorlar.  Reklamın, kadının içinde bulunan alışverişçi ruhu tetiklemesi gerekiyor.

* Markanın kadınların kalbine duygu aktarımı, marka inşa sürecinde olduğu kadar, satın alma sürecinde de etkili oluyor.

* Kadınlar karanlığı ve karanlık şeyleri sevmez. Bu nedenle reklamlar, kadınlara moral verecek ve onların hayal dünyasını tetikleyecek ışığı, hem estetik değerler hem de olumluluk ve yaşam göstergesi olarak yakalayabilmelidir.

* Kadınlar bir ürünün hayatlarına neler katacağını bilmek ister.

* Kadınlar için alışverişte duygusal değerlerin dışında rasyonel manada mutlaka bir satın alma nedeni vardır.
                   
6 FARKLI PROFİL VAR
Nur Akgerman'a göre de kadınlar erkeklerden daha çok marka bağımlısı. Kadınlar servis kalitesinden memnun oldukları yerlerden alışveriş yaparak teşekkürlerini sunuyorlar. Akkerman, "1 kadın eşittir 6 müşteri" diyor. Anne, ev kadını, eş/sevgili, arkadaş, kadın ve iş kadını; hepsi alışverişte farklı davranışlar sergiliyor. Akgerman, kadınların sosyo ekonomik statüsüne göre alışveriş davranışlarını ise şöyle sıralıyor:

* Çalışan ve vakti az olan bir kadın, alışverişte erkeksi davranışlar sergiliyor. Metroseksüel erkeklerse kadınsı...

* Kadınların yüzde 42'si, alışverişle kendilerini ödünendirdiğini ve çok daha iyi hissettiklerini söylüyor.

* 35 yaş üstü kadınlar kolaylık ve hız peşinde. 60 yaş üstü kadınlar ise genenikle sosyal nedenlerden ötürü alışveriş yapıyor.

* Kadınlara göre, alışveriş hala bir macera. Kadınların yüzde 60'ı en iyi fiyatı yakalamanın ve yeni çıkmış bir ürünü keşfetmenin onlara keyif verdiğini söylüyor.

* Kadınlar, eskiye göre moda ve trendlerle çok daha az ilgilendiklerini söylüyor. Ama yine de yüzde 55'lik bir bölüm, hala demode görünmek istemiyor.

Kadınları anlayabilmemiz mümkün mü?

Küçük çanta merakı, cevapsız sorular... Erkekler kadınların bazı davranışlarını hiç anlamazlar!

Küçük çanta      
Kadınlar genelde ufak çantaları tercih edip, çantalarına sığdıramadıkları eşyaları erkeklere taşıtırlar. Erkekler ise bu tercihi bir türlü anlamazlar. Hatta açıklanamayan bir sır daha var: Beraber katıldıkları partide olur da herhangi bir sebepten dolayı ayrılırlarsa ve sevgilileri dudak parlatıcısından daha fazla bir şey almayan çantalarıyla ortada kalırsa ne olur?

Cevapsız sorular   
Neden kadınlar aslında cevap istemedikleri soruları ısrarla sorarlar? Örneğin, kız arkadaşlarımız hakkında sevgilimizin fikrini sık sık sorarız. Olur da yanlışlıkla "Çok seksi bir kadın" veya "Çok etkileyici biri" cevabını alırsak, kıyamet kopar. Yani, gerçeği bir türlü kabul edemeyiz. O zaman neden soruyoruz?

Jean pantolon takıntısı   
Bir poponuz olmasına rağmen 20 tane jean'iniz var. Üstelik her birinde poponuz aynı duruyor. İşte bunu erkekler kesinlikle anlamazlar.

Salata işkencesi
Aç olmadığımızı söyleyip, kendimize salata alırız sonra da sevgilimizin yemeğinin yarısını afiyetle yeriz. Hatta onun yediği patates ve burgerle yetinmeyip, tatlısından da mutlaka bir iki çatal alırız. İşte bu davranışımızı bir türlü anlamazlar zavallı erkekler. Acaba kendimizin değil de başkasının tabağından yersek daha mı az kalori aldığımızı zannediyoruz?

Kaliteli zaman geçirme fikri
Sevgilimiz bizimle alışveriş maratonuna katılsa da, istediğimiz filmleri seyretse de, manikür yaptırırken bizi sabırla beklese de, şikayetimiz aynı: "Beraber hiç vakit geçiremiyoruz." Erkekler "Daha nasıl birlikte vakit geçireceğiz?" diye düşünürken, kadınlar bunu saymazlar, kaliteli zaman geçirmekten bahsederler.

Ufacık yaratıklardan aşın korku
Suşi yeriz, kalamar da, istiridye de, ama gel gelelim banyoda en ufak bir örümcek görmeye dayanamayız. Çığlık çığlığa, köşe bucak kaçarız.

Aşk oyunları
Kadınlar, erkeklerin kötü olduklarını, kadınlara nasıl davranmaları gerektiğini bilmediklerini söylerler. Ama olur da, birisi buluşmadan hemen sonra ararsa. bu davranışının gizli sebeplerini araştırırız. Yani ne istediğimizi aslında biz de pek bilmeyiz.

Tuvalete toplu olarak gitmek   
Grup olarak dışarı çıkıldığında, mutlaka masadaki bütün kızlar aynı anda tuvalete giderler. Erkeklerin merak ettiği olay şu: Bu durum grup psikolojisinden kaynaklanıyor, yoksa gözlerden uzak arkadaşlarla bir şeyler paylaşma isteğinden mi?

Soğuğa karşı koyamamak
Mevsim ne olursa olsun, kadınlar ince giyinir ve çok üşürler.

Saç takıntısı
Erkeklere göre, kadınlar her aynanın önünde birer saat harcayıp, türlü saç spreyleri ve jöleleri kullandıktan sonra saçlarının yataktan yeni kalkmış gibi görünmesini sağlarlar. Erkekler, neden bu kadar uğraştığımızı anlamazlar.

26 Kasım 2013 Salı

Aşkınızı Şansa Bırakmamak için Bayer'den Tavsiyeler

bayer

askisansabirakma.com web sitesi ve i-phone/ipad aplikasyonu; kadın ve erkeklere mutlu bir ilişki için rehberlik ediyor.

Sunduğu yenilikçi çözümlerle alanında lider olan Bayer Kadın Sağlığı Bölümü, cinsel sağlık ve doğum kontrol yöntemi konusuna dikkat çekmek ve gerek kadınları gerekse erkekleri bilgilendirmek amacıyla; askisansabirakma platformunu kurdu. Web sitesi ve i-phone/ipad uygulaması ile kullanıcılara ulaşan platform; yakın zamanda android uygulamasını da kullanıcıların tercihine sunacak.

askisansabirakma.com; kadınların bir ay içinde oluşan hormonal değişimleri konusunda hem kadın hem de erkekleri bilgilendirmenin ve bu konuda tavsiyeler vermenin yanı sıra; karşı cins hakkında yüz yüze sormaya çekinilen soruları yöneltebileceğiniz bir forum da sunuyor. Aynı zamanda Aşkı Şansa Bırakma uygulamasını Iphone ve Ipad’inize yükleyerek istediğiniz her yerde ve her zaman erişim sağlayabiliyorsunuz.

Aşkı Şansa Bırakma iphone/ipad uygulamasında yer alan periyod takibi bölümü, bir ay içindeki hormonal değişimleri ve bunların etkileri konusunda daha fazla bilgi edinmek ve bu konuda gerekli önlemleri almak isteyen kadınlar için ideal bir çözüm sunuyor. Bunun için, adetinizin ilk günü, süresi gibi bilgilerinizi bir kere girmeniz yeterli. Periyod takibi, sizin hormonlarınızdaki değişimlere göre bu süreçte size yol gösteriyor. Hatta dilerseniz partnerinizi bu konuda önceden uyarabiliyorsunuz. Uygulamanın erkek kullanıcıları ise; partnerleri için aynı bilgileri girerek; adet öncesi sendrom, doğurganlığın yüksek seviyede olduğu, cinsel isteğin arttığı günler gibi konularda uyarılabiliyorlar.

Aşkı Şansa Bırakma, “acaba bugün doğum kontrol hapımı almış mıydım?” sorusunu tamamen ortadan kaldırıyor. Tek yapmanız gereken; hap kullanımınızı günlük olarak işaretlemeniz. Bırakın, uygulama sizin için takip etsin ve size hatırlatma yapsın. Üstelik bu uyarıları, dışarıdan anlaşılmayacak şekilde özel şifrelerle yapıyor.

Karşı cins ne düşünüyor?

Herkesin aklında karşı cinsle ilgili cevaplayamadığı ve sormaya çekindiği sorular vardır. Bayer Kadın Sağlığı bu düşünceden yola çıkarak Aşkı Şansa Bırakma kullanıcıları için bir forum oluşturdu. Karşı cinsle ilgili merak ettiğiniz ve yanıt aradığınız soruları sorunduğunuzda, karşı cinsten gerçek kişiler sizin için yanıtlıyor.

Aşkınızı Şansa Bırakmamak için Özel Tavsiyeler

askisansabirakma, kadın ve erkeklere doğum kontrol yöntemleri ve cinsel sağlık konusunda doğru ve bilgilendirici bir kaynak olma niteliği taşıyor. Modern doğum kontrol yöntemleri hakkında detaylı bilgi alabileceğiniz uygulama aynı zamanda, sağlıklı bir cinsel ilişki için hayatınızı kolaylaştıracak ipuçları sunuyor.
Uygulamaya erişmek için hemen www.askisansabirakma.com adresine girebilir veya App Store’dan telefonunuz veya tabletinize indirebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Sakın aç kalma, sürekli ye

Aç kalarak kilo veremezsiniz...

Kilo vermek için elinizden geleni yapıyor ve hala kilo veremiyorsanız, bir yerlerde yanlış giden bir şeyler var demektir. 

Pek çok insan beslenmesine dikkat ettiği halde bir nedenle kilo verememekten yakınır. Birçok kişi de aç kalarak zayıflamaya çalışır. Oysa uzmanlar uyarıyor: "Sakın aç kalarak kilo vermeye çalışmayın. Düzenli, az az ve sık sık beslenmek metabolizmanızın sürekli çalışmasını sağlar ve kilo vermede etkilidir."

Metabolizma hızının kilo vermede çok etkili olduğunu belirten Diyetisyen Berna Ertuğ, "Metabolizma hızı; vücudun aldığı besinleri enerjiye dönüştürmesi ve gerektiğinde bu enerjinin harcanması olayıdır. Metabolizma hızı kişiye göre yeterince iyi ise alınan besinler kolayca enerjiye dönüştürülüyor ve harcanıyor demektir. Eğer değilse, besinleri enerjiye dönüştürmek zorlaşıyor yani yakılamayan enerji yağ şeklinde depolanarak kilo artışına neden oluyor" dedi.

Metabolizma hızınız genetik, yaş, cinsiyet, büyüme dönemi, vücut bileşimi ve tipi, hamilelik, hormonlardaki bozukluk, hastalık gibi birçok faktörden etkilendiğini kaydeden Ertuğ, "Yaş ilerledikçe kilo alıp verme döngünüzün de değiştiğini unutmayın. Daha önceki beslenme alışkanlıklarınıza devam ederseniz yaş faktörünün metabolizma hızını yavaşlatacağını unutmuş olacağınızdan bunun bilincine varmalı; yaşınıza, metabolik hızınıza ve kişisel özelliklerinize göre uygun bir diyetle beslenmelisiniz" diye konuştu.

Diyetisyen Ertuğ kilo vermekte zorlananlar için şu önerilerde bulundu:

TEK GIDA DİYETİ Mİ? ASLA!
Tek tip beslenmekten vazgeçin, her öğününüzde 5 besin grubundaki (Et ve ürünleri, süt ve ürünleri, ekmek ve ekmek grubu, sebze ve meyve, yağlı tohumlar) besinleri tüketmeye özen gösterin.

SÜREKLİ YİYEREK ZAYIFLAYIN
Düzenli, az az ve sık sık beslenmek metabolizmanızın sürekli çalışmasını sağlar. Diyetinize meyve, diyet bisküvi, küçük sandviçler ve süt gibi ara öğünler ekleyerek ana öğünlerde çok acıkmanızı engellemiş olup porsiyonlarınızı da azaltmayı sağlamış olursunuz.

AÇ KALARAK KİLO VERMEYİ AKLINIZDAN BİLE GEÇİRMEYİN
Öğün atlanarak veya çok düşük kalorili ve bilinçsizce yapılan diyetler metabolizma hızını yavaşlatır ve bunun sonucunda bir günde harcadığınız enerji azalır. Çünkü besinlerin sindirimi ve besin öğelerinin emilimi sırasında toplam günlük enerjinin yüzde 10'u harcandığı için yeterli miktarlarda tüketilen besinler kalori harcamasını gerçekleştirir.

FİZİKSEL AKTİVİTENİZİ ARTIRIN
Günlük hayatınızda yapabileceğiniz en basit fiziksel aktiviteyi yaşam tarzı haline getirmeye çalışın. Yürüyüş, bisiklete binme gibi egzersizler metabolizma hızınızın yükselmesinde büyük önem taşır.

SU TÜKETİMİNİ ARTIRIN
Metabolizmanızın düzgün çalışması için bol miktarda suya ihtiyacı vardır. Günde en az 2 litre su içmeye çalışın; ancak bu miktarın kişisel özelliklere ve sarfedilen enerjiye göre değişkenlik göstereceğini unutmayın.

TİROİD HORMONUNUZU KONTROL ETTİRİN
Tiroid bezi metabolizma hızınızı kontrol ettiği için ailenizde genetik bir troid problemi varsa veya kendinizinkinin yavaş çalıştığından şüphe duyuyorsanız kontrol ettirmek faydalı olacaktır.

Soner ÖZCAN/ ANTALYA (AHT)

25 Kasım 2013 Pazartesi

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.

Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.



"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;

http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=NXMTNTOKUAG

Bir boomads advertorial içeriğidir.

22 Kasım 2013 Cuma

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ'NDE SAĞLIK HABERCİLİĞİ VE SOSYAL MEDYA


Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Mesleklerine Giriş dersinde sağlık muhabirliğini ve sosyal medyayı anlattım. 

Davet için Doç. Dr. Elgiz Yılmaz hocama çok teşekkür ederim.









21 Kasım 2013 Perşembe

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.


Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.



"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;

http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=1G2WYKJI4QN

Bir boomads advertorial içeriğidir.

20 Kasım 2013 Çarşamba

Doğum sonrası dönemde güzellik sırları

Tüm kadınların ortak derdi olan doğum sonrası vücutta oluşan değişiklikler hakkındaki sorularınızın cevapları burada!

Hamilelik döneminde oluşan ve doğum sonrasında kendi önemli ölçüde kendini gösteren vücut deformasyonları sorunlarını çözmek hayal değil. Doğum sonrası yapılacak estetetik operasyonlarla bu sorunlardan tamamen kurtulmak mümkün. Peki çiçeği burnunda anneler vücutlarında meydana gelen bu deformasyonlar karşısında ne yapmalı ve kimlere başvurmalı? Bu konuyu Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hasan Fındık’a sorduk.

Hamilelik döneminde ve doğum sonrası dönemde yaşanan deformasyonlar nelerdir?

Deride çatlaklar
Yüzde lekeler
Vücut şeklinin bozulması
Karın bölgesinde göbekli görüntü ve sarkıklık
Meme boyutu-diriliği ve dikliğinin değişmesi
Özellikle normal doğum yapanlarda vajen genişlemesi  ve vajen dudaklarında sarkıklık oluştuğundan genital bölge estetiği de sık yapılan operasyonlardandır.

Doğum sonrası dönemde sık olarak yapılan estetik operasyonları nelerdir?
Hamilelik ve emzirme sırasında oluşan kilo farklılıkları ve hormon değişiklikleri sonrası  kadınlarda pek çok psikolojık ve bedensel değişiklikler oluşur. İstenmeyen bu deformasyonlardan onları kurtarmak için ise artık pek çok yöntem var. Meme operasyonlarından, bel bölgesi operasyonlarına kadar tepeden tırnağa onları istedikleri kusursuz ve doğal görüntüye kavuşturmak mümkün.

Yüz bölgesindeki lekeler ve vücuttaki çatlaklara yönelik neler yapılabiliyor?
Doğum sonrası lekelere yönelik olarak lazer uygulamalarıyla gerçekleşen cilt soyma prosedürleri uygulanmaktadır. Çatlaklara yönelik olarak ise yine cihaz uygulamalarıyla birlikte uygulanan  kollojen oluşumunu hızlandıran solüsyonların kullanımıyla başarılı sonuçlar alınmaktadır

Ne tür meme operasyonları uygulanıyor?
Genel olarak meme dikleştirme ve toparlama operasyonu yapılmaktadır çünkü en sık görülen değişiklik memenin içinin boşalmasıyla birlikte sarkmasıdır. Bunun dışında beden yapısına göre memenin boyutu küçük ise eş zamanlı büyütme işlemi gerçekleştirilebilir.

Karın bölgesi estetiği nasıl yapılıyor?
Karın bölgesindeki çatlaklı ve sarkık deri çıkarılırken, doğum  nedeniyle bozulmuş olan karın kasları da içten bir korse gibi onarılarak göbekli görüntü giderilir. Eğer kilolu ise eş zamanlı olarak karın ve bel bölgesine liposuction (yağ alma) uygulanarak güzel bir vücut hattı elde edilebilir.

Genital Bölge estetiğinin amacı nedir?
Doğum sonrası vajen genişlemesi oluştuğu takdirde cinsel haz duyusunda bir azalma söz konusu olmaktadır. Bu hem kadının hem de erkeğin cinsellikten almış oldukları doyumu azaltmaktadır çünkü haz duyusunu oluşturan ana nedenlerden biri temas yüzeylerinin tam ve sıkı olmasıdır. Vajen daraltma operasyonu da işte tam bu sorunu çözerek sağlıklı bir cinsel hayatın devamını sağlamaktadır. Bazı kadınlarda ve hatta genç kızlarda vajen çevresinde bulunan ve labium denilen vajen dudakları biçimsiz ve sarkık olabilmektedir. Bazı kadınlarda ise bu dudaklar çok büyük veya aşırı küçük olabilmektedirler. Bu çok büyük oranda görünüş olarak kendilerini rahatsız etmekte ve utanma duygusu oluşturmaktadır (iç çamaşırlarında çıkıntı gibi görünmesi vb). Bu sıkıntılar da labium estetiği ile çözülmektedir.

Vücut şeklini daha güzel göstermeye yönelik olarak  en temel operasyon nedir?
Hormonal ve kilo artışına bağlı olarak vücutta olan değişikliklere yönelik en güzel yöntem liposuction – lipoliz işlemidir. Böylelikle orantısız yağ birikimleri sonrası oluşan şekilsizlikler( iri basen-düz bel-geniş ve basık popo-eğri bacak vb) kolaylıkla giderilebilir.

Çatlak tedavisi nedir? Nasıl yapılıyor? 
Vücuttaki çatlaklar sıklıkla doğum sonrası ve kilo alıp vermeler sonucunda  gerginliklere bağlı olarak oluşurlar. Asıl mekanizma cildin ince olan üst tabakasının kalın olan alt tabakasından ayrılmasıdır. Bunun sonucunda hem istenmeyen görüntü hem de  beraberinde  cildin elastikiyetinde azalma olmaktadır. Tedavisinde güncel olarak, ciltte mikro kanallar açarak içerisinde büyüme faktörleri olan karışımların  uygulanması oldukça etkindir. Mikrokanalların açılmasında üzerinde yüzlerce mikro iğne bulunan silindir şeklinde  kişiye özel bir alet kullanılmaktadır. Böylece çatlak olan alanlarda  cildin derin tabakasına ulaşacak şekilde yüzlerce kanallar açılmaktadır. Bu tedavinin en önemli özelliği cildin sadece yüzeyel tabakasına değil derin tabakasına da özellikli karışımların ulaşabilmesidir. Böylece kollajen yapımı uyarılarak cildin hem  elastikiyetinin artması hem de çatlak görüntüsünün azalması sağlanmış olur. Bu şekilde çatlağın oluşma mekanizmasına uygun olarak tedavide hem yüzeyel hem de derin cilt tabakalarına uygulanan tedavi her zaman daha olumlu sonuçlar doğurmaktadır.

Ne zaman artık kötü kız olmalısın?

Hakkınızı aramak için bazen bastırmanız gerekirken, bazen de parmak ucunda yürümeniz gerekebilir. Önerilerimizi dinleyerek, en doğru kıvamı yakalayabilirsiniz.

Bazen, işlerin istediğiniz gibi gitmesi için, karakterinizin vahşi yönünü göstermeniz gerekebilir. Ama bunu yaptığınız zaman, insanları, sizin suratınıza bir şey çarpmayı isteyecek kadar kızdırabilirsiniz. The Book of No (Hayır'ın Kitabı) adlı kitabın yazarı Dr. Susan Newman, "Ezilen ve ezen arasındaki sınırı doğru belirler ve ona göre davranırsanız, başarılı olma şansınızı artırırsınız" diyor, işte bilmeniz gerekenler...

Doğru sözleri kullanın
Tatsız bir durumla karşı karşıya kaldığınızda doğru bir tavır sergileyerek elde edemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur.

Hiç cadaloz değil
Kalabalık bir grup olarak yemeğe çıktığınızda hesap ödemekten kaçan bir arkadaşınız olduğunu düşünün ve sizin de bu konuda sabrınız taşmak üzere. Belki ona fazla tepki gösteriyorsunuz, belki de hiç sesinizi çıkarmadan bekliyorsunuz. Ama hâla içinizden çok kızgınsınız çünkü yaptıklarınız hiçbir şeyi değiştirmiyor. O yüzden "Birileri yine hesaba katılmadı" diye sızlanmaktan vazgeçin ve onun yüzüne direkt olarak söylemeyi deneyin. Çünkü siz ona direkt söylemediğiniz sürece o anlamamış gibi yapacak ve kendi üzerine alınmayacaktır.

Çok cadaloz
Olay çıkarmak size hiçbir şey kazandırmayacaktır. "Sesinizi yükselttiğiniz zaman, karşınızdaki kişi savunmaya geçecek ve aynı şeyi yapmaya devam edecektir" diyor Newman.

Tam kıvamında
Net, biraz sert ama düşmanca olmayan bir ses tonuyla konuşun ve şunun gibi bir şey söyleyin: "Galiba sen hesabı yanlış böldün, ben artık senin payını karşılamak istemiyorum." Kendinizi daha iyi hissedeceksiniz çünkü  yaptığının bir hata olduğunu söyleyerek, nazik bir davranış sergiliyor olacaksınız. Sınırınızı aşmak üzere olduğunuzu ve sinirinizin en tepeye ulaştığını hissettiğiniz zaman ise, "Hiçbir şey söylemeyin ve derin bir nefes alın" diyor Civilized Assertiveness for Women (Kadınlar İçin Medeni Cesaret) adlı kitabı yazan Dr. Judith S. McClure. Bir an sakin olup kendinizi toparlamak, daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Güç kullanmadan ikna edin
Birisinin olayları sizin bakış açınızla görmesini sağlamak gerçekten çok zordur ve bu konuda başarılı olmak için doğru şekilde ikna etmeye çalışmak gerekir.

Hiç cadaloz değil
Erkek arkadaşınızın sizinle yeterince vakit geçirmediğini mi düşünüyorsunuz? Neden rahatsız olduğunuzu ve bunu nasıl düzeltebileceğini ona belirtmeden, sadece karşısına geçip size haksızlık ettiğini söylemek, size bir şey  kazandırmayacaktır.

Çok cadaloz
"Galiba biraz ayrı kalmamız gerekiyor" demek büyük bir hata olabilir çünkü muhtemelen sizin blöfünüzü görecektir. "Aptalca ve gereksiz tehditler savurmak, sizin güvenirliğinizi azaltır çünkü karşınızdaki kişi bu söylediklerinizi yapamayacağınızı bilir" diyor Newman. Böyle davranarak aranızdaki sorunu bir güç yarışına dönüştürüyor olursunuz ve bu da sorununuza yardımcı olmaz.

Tam kıvamında
Onun ne yaptığı yerine, sizin olayı nasıl yorumladığınıza ve neler hissettiğinize konsantre olun. Örneğin şöyle diyebilirsiniz: "Patronun çok anlayışlı bir adam değil biliyorum ama ben seninle vakit geçirmek istiyorum." Böyle söylediğinizde, bütün sorumluluğu onun üzerine yüklememiş olursunuz. Sonra bir adım daha atıp "Seni özlüyorum. Hadi bu hafta sonu bir yerlere gidelim" demeyi deneyebilirsiniz.

Onun egosuna seslendiğiniz için sizi dinlemeye daha istekli olduğunu göreceksiniz, "iyi bir erkek sizin üzülmenizi ve mutsuz olmanızı istemeyeceği için, aranızdaki sorunu çözmek üzere ne yapması gerektiğini düşünmeye başlayacaktır" diyor Newman.

Ne zaman geri adım atmanız gerektiğinin farkına varın
Her tartışmada, çıkmaza girdiğinizi hissedeceğiniz anlar olacaktır. Böyle bir anda, olayı yumuşatmak veya tamamen ortadan kaldırmak için yapılması gerekenleri aşağıda okuyabilirsiniz:

Hiç cadaloz değil
Satın aldığınız ancak memnun kalmadığınız bir ürünü geri almayı reddeden küstah bir tezgahtarla karşı karşıya geldiğinizde, sizinle bir anlaşmaya varamayacağını gösteren ilk işarette patlamaya hazır bir duruma gelebilirsiniz. Ani bir hareketle orayı terk ettiğinizde, satıcı, sizin sinirlendiğinizi anlayacak ama siz sonuçta elinizde istemediğiniz bir ürünle kalacaksınız.

Çok cadaloz
Olmayacak bir şey konusunda ısrar etmeye devam etmek anlamsız bir hal alabilir. Örneğin, memnun kalmadığınız satıcının müdürüyle, ardından müdürün bir üstündeki kişiyle ve daha sonra da mağaza müdürüyle konuşmak istemek yorucu olacaktır. Israrcı olmak iyi bir şeydir ancak gerçeği kabullenmemek sizi gülünç duruma düşürebilir.

Tam kıvamında
"Karşınızdaki kişi problem çözülene kadar sizin pes etmeyeceğinizi anladığında, sizinle uzlaşmak için bir yol aramaya başlayacaktır" diyor How To Be An Expert Persuader in 20 Days or Less (20 Günde İkna Etme Uzmanı Olmak) adlı kitabın yazarı Michael Lee. Şöyle bir cümle kurmanızı öneriyor Newman: "Bu konuda adil bir çözüm bulmaya son derece kararlıyım. O yüzden lütfen benimle bir orta yol bulmaya çalışın." Ardından iki tarafı da mutlu edecek mantıklı bir çözüm önerin. Bu çözümün ikinize de neler getireceğini açıklayın. Böyle yaparak, sizi tatmin edecek somut önerileri dile getirecek ve topun sizin sahanızda kalmasını sağlayacaksınız.

ALZHEİMER’A ERKEN TEŞHİS İMKANI DOĞUYOR

Alzheimer hastalığında erken teşhis için geliştirilen yeni bir yöntem, bir hastadan örnek alınarak hazırlanan robot ile tanıtıldı.

Unutkanlık denildiğinde ilk akla gelen hastalıklardan biri olan Alzheimer’ın erken teşhisi için, uzun yıllardır araştırmalar sürüyor.  34. Ulusal Radyoloji Kongresi Siemens standında Alzheimer hastalığında erken teşhis yöntemini tanıtmak için, Gil adındaki hastanın yüz modeli çıkartılarak anlatıldı. Robot, bir Alzheimer hastanın yüz hareketlerini birebir yapıyor.

Amyloid Brain Model’ini tanıtmak için hazırlanan robot hakkında bilgi veren Siemens Moleküler Görüntüleme Sorumlusu  Gizem Uçanok, robotun üç farklı şirketten, 20 çalışanın 6 hafta boyunca birlikte çalışarak geliştirildiğini belirtti. Uçanok, söz konusu robotun Alzheimer’ı diğer demans türlerinden ayıran yeni bir radyoaktif maddeyi ve bu madde için Siemens’in geliştirdiği Amyloid Nöroloji yazılımını tanıtmak için yapıldığını söyledi. Bu yeni radyoaktif madde ve de yazılım ile ilgili Uçanok, şunları söyledi: “Alzheimer şüphesi olan hastalara bu yeni radyoaktif madde veriliyor. Hastanın daha sonra PETBT ya da PETMR ile beyin görüntülemesi yapılıyor. Verilen bu ilaç direk olarak beyindeki Amyloid plaklara yapışıyor ve görüntülenmesini sağlıyor. Daha sonra Siemens Amyloid yazılımı hastanın beyin datasını referans beyin datasıyla karşılaştırıyor ve klinisyenlere hastanın Amyloid oranını sunar. Bugün Amerika’da yaşayan 5. 4 milyon kişi Alzheimer hastası var ve 2050 yılına kadar bu rakamın 16 milyona kadar yükselmesi bekleniyor. 65 yaş üzerindeki her 8 kişiden biri ve 85 yaş üzerindekilerin yarısı Alzheimer hastası. Bu yöntem Amerika’da ve Avrupa’da uygulanmaya  başlandı.”

“Demans Hastalarının Bir Kısmına Yanlış Tedavi Uygulanıyor”
Unutkanlık şikayetiyle doktorlara gidenlere yapılan tetkikler sonucunda bir çoğuna demans teşhisi konduğunu kaydeden Uçanok, genelde hastalara  aynı tedavinin uygulandığını kaydetti. Uçanok, “Aslında demans hastalarının bir kısmına yanlış tedavi uygulanıyor. Alzheimer hastası sayılan hastaların bir kısmı Alzheimer hastası olmayabiliyor. Bu tetkik ve yazılım hastaların Alzheimer hastası mı yoksa başka türlü bir demans hastası mı onu söylüyor ve bunu erken teşhis etmeye yardımcı oluyor” diye konuştu.


Kongreye olan destekleriyle ilgili görüşlerini dile getiren Siemens Sağlık Türkiye Direktörü Şevket On, Türk Radyoloji Derneği’nin kongreyi uzun yıllardır başarıyla gerçekleştirdiğine dikkat çekti. Şevket On; “Her yıl, Ulusal Radyoloji Kongresi’nde dünyada sunduğumuz en yeni ürün ve teknolojileri paylaşmaya gayret ediyoruz. Yalnızca ülkemizde değil, çalışmalarıyla uluslararası alanda da adını yukarılara taşıyan Türk Radyoloji Derneği’nin bu yılki organizasyonuna da destek vermekten dolayı son derece mutlu olduk” dedi.   

Karatay: Uykuda Kilo Verin


Kilo sadece seçerek yemekle olmuyor, uyurken de kilo vermeniz mümkün. Diyet önerileriyle ilgi gören Prof. Dr. Canan Karatay, yemeklerden 4-5 saat sonra devreye giren leptin hormano adlı hormonun, yağları yaktığını belirtti. Bu hormon depolanmış yağları kan şekerine dönüştürüp gerekli enerjiyi sağlıyor. Hormon sabah 02-05 saatleri arasında en yüksek düzeyde salgılanıyor. Ancak bu salınımın gerçekleşmesi için akşam saat 8'den sonra yemek yenmemesi gerekiyor. Yemek yemenin insilün salgılayarak yağları depo ettiğini söyleyen Karatay, "Leptin yediklerinizi enerjiye çevirir. Bu hormon en çok saat 2 ile 4 arası salgılanıyor" dedi. Yani akşam saat 8'den sonra hiçbir şey yenmez ise gece yarısı leptin hormonu ortaya çıkıyor ve kalçalar ile göbekteki yağları yakıyor.



'LİGHT' HASTA EDİYOR
Son yıllarda hızla çoğalan ve her gıda maddesine uygulanan diyet yapıcı ürünler sağlığımızı tehdit ediyor. Prof. Karatay, aspartam kullanılan diyet içeceklerin vücuda girdiğinde ısındığını, ardından sahte alkol yapımında kullanılan metionin ve metanol denilen maddeye dönüştüğünü ifade etti.

Karatay, light olarak adlandırılan içeceklerin içindeki 'aspartam'ın şeker hastalığı ve kanser riski taşıdığı kaydetti. Ayrıca mısır şurubunda bulunan fruktoz en tehlikeli şeker olduğunu vurgulayan Karatay, "Şeker kanser hücrelerini besler" dedi.

D VİTAMİNİ ZAYIFLATIYOR
Canan Karatay, D vitaminsiz zayıflamanın mümkün olmadığını söyledi. D vitaminin vücutta bulunan en doğal ve en güçlü antioksidan olduğunu söyleyen Karatay, bu vitaminin alınmaması durumunda kilo verilemeyeceğinin altını çizdi. Süt ürünleri, yumurta, ton balığı, tereyağı ve yulaf ezmesinde bulunan D vitaminin, en önemli kaynağının ise güneş ışığı olduğu biliniyor.

19 Kasım 2013 Salı

Böbrekleriniz için iki altın kural

Lezzetine kanıp bol miktarda tuz eklenen yemekler… Aklımıza gelmediği için tüm gün ağzımıza koymadığımız su…

Her ikisi de tipik özelliklerimiz arasında yer alıyor. Bu durum günlük hayatımızda herhangi bir soruna yol açmıyor gibi görünse de uzun vadede böbreklerimizin işlevini kaybetmesine neden olabiliyor.

Böbreklerimiz vücudumuzda adeta filtre görevi görüyor. Günde yaklaşık 200 litre kan temizleyen böbrekler, protein gibi yararlı maddelerin vücutta kalmasını, üre ve kreatinin gibi zehirli atıkların ise idrar yolu ile dışarı atılmasını sağlıyor. Böylece vücuttaki mineral dengesi kurulmuş oluyor. Böbrekler sağlıklı bir vücudun olmazsa olmazlarından. Öyle ki az çalışması vücuttaki tüm dengeleri alt üst ederken, çalışmaması hayatın sona ermesine neden oluyor. Böbrek sağlığına dikkat çekmek için 2005 yılından itibaren her yıl Mart ayının ikinci Perşembe gününün  “Dünya Böbrek Günü”  olduğu söyleyen International Hospital Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu,  hızla artan son dönem böbrek yetmezliği hastalarında en iyi tedavi yönteminin böbrek nakli olduğunu vurgulamak için bu yıl, “Böbreklerinizi bağışlayın” sloganının seçildiğini belirtti. Böbrek sağlığını korumak içinse pek çok konuya dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Ülkem Yakıpoğlu, günlük alışkanlıklarımızın arasında yer alan az su içmenin ve fazla tuz tüketmenin ise böbrekleri tahmin edilenden çok daha fazla yorduğunu vurguladı.  Türkiye’de böbrek yetmezliğinin çok sık görülmesinin en önemli nedenlerinin başında suyu sevmeyip, tuza bayılmamız geldiğine dikkat çekti. Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu, 8 Mart Dünya Böbrek Günü öncesinde böbreği en çok yoran 2 etken hakkında bilgi verirken özel önerilerde bulundu.

AZ SU İÇENLERİN BÖBREKLERİNDE İŞLEV BOZUKLUĞU OLUŞUYOR

Böbreklerin içinde çok sayıda kılcal damar yumağı var. Kalp kanı pompaladıktan sonra her atımda yüzde 20-25 kan böbreklerimize geliyor ve bu incecik damarlardan süzülüyor, protein gibi yararlı maddeler tutuluyor, üre, kreatinin gibi zehirli atık maddeler ayrıştırılıyor, temizlenen kan sisteme geri dönüyor, atık maddeler ise vücuttaki su fazlası ile idrar haline getirilip vücuttan atılıyor. Eğer her gün vücuda yeterli miktarda su girişi olmazsa böbrekler zehirli maddelerin atılımını gerçekleştiremiyor. Yeterli su tüketmeyen herkesin böbreğinde hayatının bir bölümünde mutlaka işlev bozukluğu gelişiyor.

FAZLA TUZ BÖBREKLERİ YORUYOR

Vücudumuzun günlük tuz ihtiyacı ortalama 5-6 gram. Bunun yaklaşık 2 gramı yemeklere hiç tuz konulmasa bile gün içerisinde yenilen sebze ve meyvelerden alınıyor.  Eğer yenilen yemeklerde kısıtlama yapılmazsa yiyeceklerdeki yüksek tuz vücuda alınıyor. Bunların yanı sıra içeriğinde fazla miktarda tuz bulunan peynir, turşu ve salça gibi yiyecekler de fazladan tuz alımına neden oluyor. Bazı durumlarda kişilerin tuz alımı 20-25 gramı bulabiliyor. Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği'nin araştırmasına göre Türk halkı günde yaklaşık 18 gram tuz tüketiyor. Tuz tüketiminin böbrek fonksiyonları üzerinde doğrudan etkisi var, fazla tuz tüketildiği zaman böbrek içindeki kılcal damar dolaşım sisteminde kan basıncı yükseliyor. Bu yüksek kan basıncı devamlı hal alırsa küçük kılcal damarların yırtılarak harap olmasına neden oluyor, ayrıca idrardan protein kaçırmaya yol açıyor.

NE KADAR SU NE KADAR TUZ

Böbreklerin ve tüm vücudun sağlığı için günde ne kadar su içilmesi gerektiği üzerinde tartışılan bir konu. Halkımızın su içmeyi sevmediğini, günlük su tüketiminin böbrekleri sıkıntıya sokacak kadar az, tuz tüketiminin de gereğinden çok fazla olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu, şunları söyledi:
-Sağlıklı bir insanda vücut ağırlığının yüzde 60’ ı sudur. Dolayısıyla vücut ağırlığına göre su tüketin.
-Normal kiloda erişkin bir kadın günde 1,5-2 litre, erkekler ise günde 2-2,5 litre su içmeli.
-Çay, meyve suyu ve soda gibi içecekleri günlük tüketimin dışında tutun.
-Çok terliyorsanız içtiğiniz su miktarını artırın.
-Çok su içmek de az su içmek kadar zararlı. Günde 4-5 litre su içtiğinizde böbreğinizin idrarı konsantre etme yeteneği zorlanıyor. Bu da vücutta sodyum oranını azaltıyor. Düşük sodyum oranları da beyin fonksiyonlarının bozulmasına yol açıp hayatı tehdit ediyor.
-Yemek masasında kesinlikle tuz bulundurmayın.
-Yemek pişirirken tuz oranını mümkün olduğu kadar az tutun.