31 Mart 2013 Pazar

Obezite ve Bobrek Hastaligi

Obezite ve Böbrek Hastalığı

Son dönem böbrek hastalığı (SDBH) prevalansındaki artış obezite epidemisi ile paralellik göstermektedir (11). Artan SDBH insidansı ve maliyetleri dünya çapında halk sağlığı sorunudur (11). SDBH için modifiye edilebilir risk faktörlerinin belirlenmesi önleyici stratejilerin geliştirilmesinde önemlidir. Birkaç epidemiyolojik çalışma obezitenin böbrek hastalığı riskini artırdığını ve prognozunu etkilediğini kesin bir şekilde ortaya koymuştur(13). Obezite, en yaygın iki SDBH nedeni olan diyabet ve hipertansiyon ile bağlantılıdır (13). Üstelik obezitenin sonucu olan MS'in de hem KBY hem de SDBH için bağımsız risk faktörü olduğu görülmektedir
Obezite ile böbrek hastalıkları arasında ilişkiyi inceleyen çalışmaların büyük bir çoğunluğu yetişkinler üzerinde gerçekleştirilmiştir (66, 67). Çocuklar üzerindeki çalışmalar çok sınırlıdır. Bununla beraber kanıtlar çocukluk obezitesinin de böbrek hastalığı riskini arttırdığını ve renal disfonksiyonun yetişkinlerde hipertansiyon veya diyabetin ortaya çıkışından çok daha önce başlayabileceğini göstermektedir (49, 65). Obezitenin uzun dönem kardiyovasküler ve renal etkileri, yetişkinlikte ortaya çıkmasına rağmen kökenini çocukluk döneminde alır. Çalışmalarda çocukluk çağı obezitesinin genç insanları böbrek hastalığı açısından risk altında bıraktığını göstermektedir (49, 65, 66). Çocukluk çağı obezitesi böbrek hastalıklarına bağlı mortalite riskini artırmaktadır. SDBH olan 3067 pediatrik hastada antropometrik ölçümler ve ölüm arasındaki ilişkiyi araştıran bir çalışmada BMI ve pediatrik SDBH ölümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur
Obezitede renal hemodinamideki fizyolojik (mal) adaptasyonlar, renal hasarda beraber rol oynayan hiperfüzyona bağlı hiperfiltrasyonu kapsamaktadır (49). Aşırı kilolu hastalarda artmış GFR değerleri gözlenmiştir.
Bir diğer önemli bulgu obez çocuklarda normal kilolu hastalara göre daha büyük böbrekler gözlenmesidir.
Obezitenin birçok sebebi vardır. Bunlar arasında endokrin ve genetik faktörler önemli bir rol oynar. Obezite ile ilişkili sendromların (Bardet-Biedl sendromu ve Alport sendromu) büyük çoğunluğu sıklıkla renal anomalileri de içerir (70). Bununla beraber, gestasyonel yaşa göre küçük veya preterm doğum gibi obezite için prenatal risk faktörleri de çocukluk çağında böbrek hastalıkları için risk faktörleridir.
Obez çocuklarda ve adölesanlarda mikroalbüminüri oldukça yaygındır. Burger ve ark.(69) obez ve pre-diyabetik gençlerde, önceki bulgularla tutarlı olarak mikroalbüminüri prevalansını %10 olarak bulmuşlardır. Obezitenin kendisinin olmasa da metabolik sonuçlarının MA nın en önemli nedeni olduğu düşünülmektedir. Çocuklarda yapılan bir çalışmada Csernus ve ark. (68) obez çocuklarda normal kilolu çocuklara göre artmış albüminüri ve (32-mikroglobulin seviyeleri gözlemlediler.
Obez çocukların ve adölesanların, normal kilolulara göre daha olumsuz lipid profiline sahip oldukları gözlenmiştir
Bu durum onları daha fazla kardivasküler risk altında bırakmaktadır. Glovvinska ve ark. (48) obez adölesanların aynı yaşlardaki kontrol gruplarına göre belirgin bir şekilde daha yüksek LDL-K, TG ve daha düşük HDL-K konsantrasyonlarına sahip olduğunu göstermiştir. Friedlan ve ark. (47) 8-12 yaşlar arasındaki obez çocukların %52'sinde TK düzeyinin obez olmayanlara göre yüksek olduğunu gözlemlemişlerdir. Dislipidemi, ateroskleroz ve renal hastalık progresyon hızına katkıda bulunmaktadır
Daha önce de bahsedildiği gibi, obezitenin en önemli sonuçlarından biri azalmış insülin duyarlılığıdır. İnsulin duyarlılığındaki azalmanın bir göstergesi olan hiperinsülinemi, kan basıncını ve serum lipid düzeyini etkiler ve sıklıkla hipertansiyon ve dislipidemi ile sonuçlanır. Obeziteye ek olarak bu durumların varlığının, obezite ile ilişkili glomerulopati patogenezinde anahtar rol oynadığı düşünülmektedir. GFR, kan basıncı ve MA izlemleri genç hastalarda tip 2 DM tanısı konduğunda başlamalıdır ve proteinüri veya aktif idrar   sedimenti   gibi   atipik   bulgular   nefroloğa   yönelmek   konusunda uyarmalıdır. Tip-2 DM'lu çocuklarda renal hastalık tanısı tek başına klinik ve laboratuar bulguları ile konulamaz. Bu genç populasyonda MA'nın en yaygın sebepleri non- diyabetik nefropati ve glomeruloskleroz olduğu için isabetli tanı için renal biyopsi gereklidir
Gençlerde kan basıncı değerleri son on yılda obeziteye paralel olarak artış göstermiştir. Sorof ve ark. (71) okul çocuklarında hipertansiyon prevalansının, BMI değerlerinin 5 persentilden 95 persentile yükselmesiyle beraber arttığını bulmuş; Rosner ve ark. (72) ise normal ağırlıktaki çocuklarla karşılaştırıldığında BMI 90 persentil olanların hipertansiyon gelişimine 2.5-3.7 kat daha yatkın olduğunu çalışmalarında göstermiştir. Nawrot ve ark. (73) 15-19 yaş arasındaki erkeklerde BMI'ndeki her 1 kg/m2 artışta sistolik kan basıncının 0.8 mmHg, kızlarda 1.2 mmHg arttığını rapor etti ve Framingham Çalışması'nın sonuçlarına göre, hipertansiyon riski genç erkeklerin %78'inde ve genç kızların %65'inde aşırı kiloya bağlandı (74). Pre-hipertansiyon prevalansı da çocukluk çağı boyunca kilo alımının bir sonucu olarak özellikle de adölesanlarda artmaktadır. Çocuklarda düşük insülin duyarlılığının yüksek kan basıncına katkı sağladığı da gayet iyi bilinmektedir. Bazı çalışmalarda bu durum obezitenin kendi etkisine bağlanmış iken bazılarında BMI'nden bağımsız olarak azalmış insülin duyarlılığına bağlanmıştır (75, 76). Artmış kalp hızı, kan basıncı değişkenliği, artmış katekolamin değerleri gibi sempatik sinir sistemi hiperaktivitesi göstergeleri de obez çocuklarda tarif edilmiştir (75). Düşük insülin duyarlılığı varlığında glukoz intoleransı ve dislipidemi, renal hasara katkıda bulunabilir. Fonksiyonel ve yapısal nefron kaybı da artmış kan basıncı değerlerine etki edebilir (76). Pre- hipertansif çocuklarda azalmış GFR ve proteinüri de bulunmaktadır ve hastaları renal hasar gelişmesi konusunda risk altında bırakmaktadır

Obeziteye Bagli Hipertansiyon

Obeziteye Bağlı Hipertansiyonun Mekanizması

Esansiyel hipertansiyon genetik, fizyolojik ve biyokimyasal sistemler arasındaki uyumun bozulmasının bir sonucudur (61). Kan basıncı aynı olan obezlerde obez olmayanlara göre kalp debisi daha fazla; periferik direnç ise daha düşüktür. Kalp debisindeki artma, BMI artışıyla orantılıdır ve kan basıncındaki yükselmede önemlidir
İnsülin-hipertansiyon ilişkisinde obezite olayı daha karmaşık hale getiren bir faktördür. Pek çok çalışmada BMI ve insülin direnci, hipertansiyon arasındaki ilişki gösterilmiştir (60, 61). Bununla birlikte diğer bazı çalışmalar da obeziteden bağımsız olarak hipertansiyon ve insülin direnci ilişkisinden bahsedilmiştir (62). CARDIA (The Coronary Artery Risk Development İn young Adults-Genç Erişkinlerde Koroner Arter Risk Gelişimi) çalışmasında 4576 genç erişkin vücut ağırlıkları dikkate alınmaksızın açlık insülin değerleri ve hipertansiyon açısından değerlendirilmiş; kan basıncı ve insülin direnci arasındaki ilişki tam olarak ortaya konamamıştır. Genetik ve epidemiyolojik çalışmalarla ortaya konulan deliller göstermiştir ki kan basıncı değişiklikleri ve esansiyel hipertansiyonun başlangıcı hayatın birinci ve ikinci dekadlarına ulaşmaktadır
 Kan basıncı üzerine genetik özelliklerin etkisi büyüktür. Bu etki diğer risk faktörlerinin bulunmasıyla daha da önem kazanır ve bazı vakalarda bu durum erken çocukluk döneminde belirlenebilir. Farklı çalışmalarda çocuk ve adolesanlarda insülin ve kan basıncı arasındaki ilişki vurgulanmış; Bogalusa Kalp Çalışması ile BMI değerleri düzeltildikten sonra 5 yaş gibi erken bir dönemde kan basıncı ve açlık insülin değerleri arasında pozitif korelasyon gösterilmiştir (63). Hipertansiyon gelişiminde pek çok mekanizma birlikte rol oynamaktadır bu yüzden hipertansiyonu tek başına obezite ve/veya hiperinsülinemi ile ilişkilendirmek doğru bir yaklaşım değildir

Cocuklarda Obezite ve Hipertansiyon

Çocuklarda Obezite ve Hipertansiyon İlişkisi

Obezite, hipertansiyon gelişiminde etkili olan bir risk faktörüdür. Obezite ile ilişkili hipertansiyonun, hiperinsülinemi ve insülin direncine bağlı olduğu öne sürülmektedir (57). 1988 yılında Reaven insülin direnci ve hiperinsülineminin aterosklerozdaki rolünü tanımlayarak sendrom X adını vermiştir. Reaven'e göre sendrom X; glukoz tolerans bozukluğu, hiperinsülinemi, çok düşük dansiteli lipoprotein (VLDL-K) ve trigliserid düzeyinde artma, yüksek dansiteli lipoprotein (HDL-K) düzeyinde düşüklük, hipertansiyon, insülinle uyarılmış glukoz alımında dirençten oluşmaktadır. Daha sonraki yıllarda sendrom X tablosuna santral obezite eklenmiştir (58). Ardından çeşitli araştırmacılar tarafından fibrinolitik aktivitenin azalması ve hiperüriseminin eklenmesiyle sendrom X içeriği genişletilmiş ve bugün MS adını almıştır
İnsülin Direnci ve Hipertansiyon
İnsülin direnci gelişiminden birden çok mekanizma sorumlu tutulmaktadır (60). Glukoz transportunun, fosforilasyonun ve glikojen sentaz aktivitesinin azalması veya insülin sinyal sisteminin bozulması gibi glukoz metabolizmasındaki hücresel ve biyokimyasal defektler insülin direncine neden olmaktadır (60). Aynı zamanda lipid metabolizmasında, lipid oksidasyonunun ve lipolizin artması insülin direncine neden olurken, sempatik sinir sistemi aktivitesindeki artış da direnç gelişiminden sorumlu tutulmuştur (60). Pankreas insülin direncine insülin sekresyon artımı ile cevap verir   ve   hiperinsülinemi   gelişir   (60).   Hiperinsülineminin   HT   geliştirme mekanizmaları:
Renal Na+ / su reabsorbsiyonun artması, Sempatik sinir sistemi aktivitesi, Na+/K+ ATP ' az aktivitesinin azalması, Na+/H+ pompa aktivitesinin artması, Ca+2-ATP az aktivitesinin azalması, Büyüme faktörlerinin stimulasyonu.
İnsulin direnci ve hipertansiyon arasındaki ilişkiyi gösteren pek çok klinik çalışma yapılmıştır (60). Obez hipertansif ve obez normotansif bireylerde OGTT ile plazma insülin düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir (60). Obez normotansif bireylerde glukoz toleransı normal iken, obez hipertansif grupta bozulmuş glukoz toleransı tespit edilmiştir (60). Bu sonuç obez hipertansiflerde insülin direncinin daha belirgin olduğunu göstermektedir (60,62). İnsulin direncinin sistolik ve diastolik kan basıncı yükselmesinden sorumlu olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Primer hipertansiyonlu bireylerin %50-60'ında değişik derecelerde insülin direnci bulunmaktadır

İnsulin direnci ve hipertansiyon arasındaki ilişki çeşitli şekillerde açıklanmaya çalışılmıştır (60). İlk olarak, insülin direncinin hücrelerin enerji ihtiyacını değiştirerek, glukozdan lipid metabolizmasına geçiş yaparak veya tam tanımlanmamış bazı mekanizmalarla HT'nın gelişimine neden olduğu düşünülmüştür (60). İkinci hipotezde ise hiperinsülineminin vaskuler yapı üzerinde direkt etkisi ile kan basıncını yükselttiği savunulmaktadır (62). İnsulinin vaskularite üzerindeki direkt etkisi vazodilatasyon şeklindedir. İnsulinin vazodilatör etkisine karşı oluşan direnç sonunda vaskuler yapıda vazokonstriksiyon gelişecektir. Son olarak, renal sodyum reabsorbsiyonunu artırdığı gösterilen insulinin sempatik sinir sistemini stimule ederek ve vaskuler düz kas hücrelerinde bulunan sodyum pompasını aktive ederek de kan basıncının yükselmesine neden olabileceği düşünülmektedir (60). Bu faktörlerin etkisi sonunda periferik vaskuler direncin arttığı ve hipertansiyon geliştiği düşünülmektedir
İnsulin hücre membranlarında bulunan iyon transport mekanizmalarını etkilemekte ve intraselüler elektrolit yoğunluğunun değişmesi ile HT gelişmesine neden olmaktadır. İnsulinin hipertansiyon gelişmesine yol açan diğer bir etkisi potent bir büyüme faktörü olması ile ilgilidir, insülin direkt veya indirekt yoldan IGF-1 (insülin growth faktör-1) gibi diğer büyüme faktörlerini de stimule eder sonuçta gelişen vaskuler hipertrofi ve damarların luminal çaplarının daralması, hipertansiyon gelişimine neden olabilir

Cocuklarda Hipertansiyon Nedenleri

Çocuklarda Hipertansiyon Nedenleri

Çocuklarda sıklıkla görülen sekonder hipertansiyon hastalıktan çok spesifik organ hastalıklarının sekonder bir bulgusudur. En yaygın formu %60-80 oranında renal parankim hasarına bağlı hipertansiyondur. Bu hastalıklar arasında glomerülonefrit, reflü nefropatisi, obstrüktif üropati, akut ve KBY, polikistik böbrek hastalı ğı, multikistik renal displazi sayılabilir. Renovasküler hipertansiyon (%5) ikinci en sık nedendir. Hipertansiyonun kardiyovasküler nedenleri %1-5 oranında aort koarktasyonu ve arteriovenöz fistülleri içerir. Endokrin nedenler olarak feokromositoma, Cushing Sendromu, primer hiperaldosteronizm, konjenital adrenal hiperplazi ise %1-5 oranında görülür. Nörolojik nedenler santral sinir sisteminin posttravmatik lezyonlarını içerir. Diğer daha az görülen nedenler arasında ise ilaç bağımlı hipertansiyon (siklosporin, takrolismus, psikostimulan hormonlar) sayılmaktadır
Primer hipertansiyon, hipertansiyon insidansı ile bağımlı olarak yaşla birlikte artar. Adolesanlarda genellikle primer-esansiyel hipertansiyon görülür; yaklaşık %85-95 oranındadır (52). Esansiyel hipertansiyonun patofizyolojisi net anlaşılamamıştır; olguların çoğunda çevresel ve genetik faktörler önemlidir. Çalışmalarında kan basıncındaki değişikliklerin %20-40'ının ailesel faktörlere bağlı olduğu gösterilmiştir (53). MS'e ve kardiyovasküler hastalığa neden olan risk faktörleri ile çoğunlukla ilişkilidir. Bu risk faktörleri düşük HDL-K, yüksek TG, abdominal obezite, insülin direncidir.
Hipertansiyon Patogenezi
Kan basıncı, sistemik arteriyel dolaşımdaki kanın, damar duvarına yaptığı basıncı ifade eder (54). Kan basıncı; kalbin atım hacmi, ejeksiyon fraksiyonu, arteriyel sistemin diyastol sonucundaki hacmi, arter duvarının elastikiyeti, periferik damar direnci ve kanın viskositesinden etkilensede esas belirleyici, kalp debisi ve periferik damar direncidir
Arterdeki maksimum kan basıncı ifade eden sistolik kan basıncı kalp atım hacmi ve aortanın distansibilitesi tarafından belirlenirken, arterdeki minimum kan basıncına karşılık gelen diyastolik kan basıncı periferik damar direnci tarafından belirlenir.
Hipertansiyonun temelinde genetik faktörlerin rol aldığı şeklindeki düşünceler artmaktadır. Genetik temellerin muhtemelen artmış sempatik aktivasyon, azalmış renal sodyum (Na) eksresyonu ve sodyumun hücre membranından transportunda defekt yaratarak hipertansiyonu kolaylaştırdığı düşünülmektedir. Genetik özelliklerin hipertansiyona katkı oranı %30-60 arasında değiştiği bildirilmiştir (56). Eğer her iki ebeveyn de hipertansif ise çocuklarda hipertansiyon prevalansı %46, bir ebeveyn ise %28, her iki ebeveyn normotansif ise %3 düzeyinde kalmaktadır

29 Mart 2013 Cuma

Yaşamınızı karartan ağrıyı tanıyın!

İşte normal ağrı kesicilerin yararının olmadığı ve çoğu hastanın farkında olmadan yaşadığı bu sağlık sorununa dair bilinmesi gerekenler.

Diyabet hastası, yaşamını karartan ağrıyı tanımıyor

Yüz diyabet hastasının 20'sinde görülen ve yaşam kalitesini düşüren "nöropatik ağrı" hastalarda depresyona bile neden olabiliyor. 

İşte normal ağrı kesicilerin yararının olmadığı ve çoğu hastanın farkında olmadan yaşadığı bu sağlık sorununa dair bilinmesi gerekenler.

Merkezi veya çevresel sinir sisteminde hasar ya da hastalık sonucu ortaya çıkan ve hastalar tarafından "yanma, karıncalanma, batma, elektrik çarpar gibi olma ve donma hissi" gibi belirtilerle tanımlanan ağrılara "nöropatik ağrı" adı veriliyor. Başta ayaklar olmak üzere değişik organlarda ortaya çıkan nöropatik ağrı, özellikle diyabet hastalarında görülüyor ve her 100 diyabet hastasının 20'si, bu ağrıyı çekiyor. Bu sayı Türkiye'de en az 5 milyon diyabet hastasının beşte birinin nöropatik ağrı sorunu yaşaması anlamına geliyor. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşen Akıncı Tan ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Nöroloji Derneği Nöropatik Ağrı Çalışma Grup Başkanı Prof. Dr. Ersin Tan, nöropatik ağrının kanser hastalarında, sinir sıkışmalarında, inme veya omurilik yaralanmaları sonucunda ve zonaya bağlı olarak ortaya çıktığını söylüyor.

Bu ağrının cinsiyeti yok

Nöropatik ağrının görülmesi açısından cinsiyetler arasında bir fark bulunmuyor. Cinsiyet farkı, ancak nöropatik ağrıya neden olan hastalıkların türüne bağlı olarak görülüyor. Örneğin nöropatik ağrı olduğu düşünülen "fibromiyalji sendromu"na kadınlarda daha sık rastlanıyor.

Her yaşta görülebiliyor

Nöropatik ağrıyla her yaş grubunda karşılaşılıyor. Ancak "zona" sonrası görülen, diyabete bağlı olan ve inme sonrası meydana gelen nöropatik ağrı, ileri yaştaki kişilerde daha sık görülüyor. Nöropatik ağrı, diğer ağrılardan farklı olarak yanma, karıncalanma, batma, elektrik çarpar gibi olma ve donma hissi veriyor.

Ağır depresyon nedeni

Nöropatik ağrı çekenlerin yaklaşık yüzde 80'inde ağrının orta seviyede veya şiddetli olduğu belirtiliyor. Hastanın günlük yaşamını önemli ölçüde kısıtlayan bu durumun yarattığı fiziksel, psikolojik, duygusal ve sosyal etkiler, hastaların yüzde 40'ının depresyona girdiğini belirtiyor. Bu durum işgücü kaybına neden oluyor.

Nedenini bilmiyorlar

Nöropatik ağrının özellikle diyabet hastalarında görülmesinin nedeni, diyabetlilerin sinir sistemlerinde meydana gelen hasar... Nöropatik ağrı konusunda en dikkat çeken şey ise, ağrılarının nedenini bilmeyen hasta sayısının çok olması. Bu hastalar ağrılarının köken ve tedavisinin farklı olduğunu bilmedikleri için normal ağrı kesicilerle tedavi olmaya çalışıyor. "Nöropatik ağrı konusunda umutsuz olmaya gerek yok" diyen uzmanlar, tedavide etkinliği ve güvenilir olduğu kanıtlanmış yöntemlere dikkat çekiyor.

Tedavi için sara ilacı

Nöropatik ağrı tedavisi, hastanın doğru bilgilendirilmesini, psikolojik ve sosyal destek almasını ve ilaç tedavisini içeriyor. Bazı sara ve depresyon ilaçları, nöropatik ağrıda etkin tedavi yöntemleri olarak kullanılıyor. "Klasik ağrı kesicilerin nöropatik ağrıda etkin olmadığı bilinmelidir" diyen uzmanlar, hastanın etkin ilaç tedavisine yanıt vermediği nadir durumlarda girişimsel ve cerrahi yöntemlerin düşünülmesi gerektiğini söylüyor.

Tedavi olmayan hastanın yaşam kalitesi düşüyor

Tedavi olmayan hastanın şikâyetleri artıyor ve bu durum, kişinin yaşam kalitesini engelleyecek ciddi sorunlara yol açıyor. Hastalar, tedavi olmadıkları takdirde işlerini kaybetmek, sosyal çevreleriyle ciddi sorunlar yaşamak, ruhsal sorunlar ve yatağa bağlı kalmak gibi sonuçlarla karşılaşıyorlar.

Tedaviyi uzman hekimler yapmalı

Nöropatik ağrı tedavisinin nöroloji, iç hastalıkları, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, nöroşirurji (beyin cerrahisi), endokrinoloji ve metabolizma, algoloji ve romatoloji dalındaki uzman hekimler tarafından yapılması gerekiyor. Hastalık konusunda unutulmaması gereken en önemli şey, ağrının farklı nedenlere bağlı farklı türlerinin olabileceği ve etkin tedavi için iyi tanımlanması ve doğru tanınması gerektiği.

Kaynak:GAZETE HABERTURK - CEYDA ERENOĞLU

Gözlerinizi tekrar açın kilo verin

İş beslenmedeki porsiyon ölçülerine gelince, gerçekten aşırı büyük bir dünyada yaşıyoruz gibi görünüyor. Amerikalılar sadece fast food restorantlarında değil, evlerinde de çok büyük porsiyonlar ile yemek yemeye bağımlı hale geldiler. 

Uzmanlar sağlıklı zayıflamanın sırlarını açıkladı..

Aslında, son 20 yılda birçok ülkede porsiyon oranları dramatik bir şekilde gittikçe büyüdü kalori oranından çok yüklü miktardaki porsiyonlar artık aşırı kabul edilmemeye başlandı. Kendimize evde yemek hazırladığımızda çok büyük porsiyonlar kullanmaya başladık ve bunu çok doğal karşılıyoruz. Bunlarla beraber maalesef bel kalınlığımız da aynı ölçüde büyümeye devam ediyor. Aşağıdaki 3 sözde küçük ama yararı çok büyük öneri ile daha iyi bir Beslenme düzenine sahip olun, belinizin kalınlaşmasına izin vermeyin :

1: Gözlerinizi tekrar açın

Kilo verip zayıflamak veya sahip olduğunuz kiloyu korumak istiyorsanız yemek miktarını ayarlamak aynı hangi yemekleri seçmeniz gerektiği ile aynı önemi taşımaktadır. Basitçe söyleyelim, makul miktarda porsiyonlar alarak, hem sevdiğiniz yiyecekleri yiyip hem de kilo verebilirsiniz. Yiyecek miktarını ölçerken küçük ve derin olmayan tabaklar kullanmak, büyük ve derin tabaklara oranla gözlerinizi oranlamakta daha faydalı olacaktır. Ayrıca küçük tabağa dolduracağınız yemek ile beraber psikolojik olarak doyurucu ve yeterli miktarda yemek yediğinizi daha kolay anlayabilirsiniz.

2. Yiyecek etiketlerine kolayca aldanmayın

Markete girdiğinizde yiyecekleri etiketlerine bakarak karşılaştırırsınız. Bu sizin yaptığınız rejim için iyi bir yoldur. Ama hemen etiketlere kanmayın, etikete şöyle bir Göz atmak size hikayenin tümünü anlatmayacaktır. Eğer siz de birçok tüketici gibiyseniz, ilk olarak kalori etiketine bakarsınız fakat önemli olan o yiyecekten yiyeceğiniz porsiyona göre kalori hesabını yapmaktır. Genelde birçok hazır yiyecek ürünü karmaşık besin değerleri sunar. Mesela bir çikolatalı kurabiye kutusuna bakın, aynı miktarda yiyeceğiniz tereyağ ve fıstıklı bir krakerin porsiyonu ortalama 80 kaloriyken, çikolatalı kurabiyelerin bir porsiyonunun ortalama 160 kaloriye denk geldiğini göreceksiniz. Hangisini almanız gerektiği konusunda çok kolay bir karar önünüzde duruyor değil mi? Şimdi daha yakından bakın. Tereyağ ve fıstıklı krakerin tüm kalorisinin 80 olduğunu, fakat baktığınız çikolatalı kurabiyenin sadece bir tanesinin 160 kalori olduğunu pakette ise 3 tane bulunduğunu fark edeceksiniz.

3. Beslenme Bilgilerini Avantaja Dönüştürün

Son zamanlarda birçok fast food restoranı ürünleri hakkında beslenme bilgilerini müşterileri ile paylaşmaya başladı. Mesela çok meşhur bir hamburgerin 260 kalori ancak daha ünlü ve daha büyük bir burgerin de 560 kalori olduğu bilgilerini bizlere sunuyor. Bununla beraber gittiğimiz diğer restoranlarda bu bilgilere rastlamıyoruz çünkü oralarda da büyük porsiyonlar artık çok sıradan doğal şekilde karşılanıyor. Alacağınız kaloriyi azaltmak ve normal ölçülerde beslenmek için sipariş verirken porsiyonu biraz küçük yapmalarını söyleyebilir, bir çocuk menüsü şeklinde istediğinizi belirtebilirsiniz.Ayrıca unutmamalısınız ki önünüze gelen tüm porsiyonu bitirmek zorunda değilsiniz, birazını ayırır yemezseniz faydalı olacaktır. Doğru porsiyonları öğrenip, beslenme değerleri hakkındaki bilgileriniz de arttıkça siz farkında olmadan aşırı yemek yemekten kurtulacaksınız ve beslenme stiliniz çok doğru bir yönde gelişecektir. Beslenme rejiminize ekleyeceğiniz bir dondurma veya kurabiye sizin sağlıklı düzeninizi bozmayacaktır, yeter ki miktarı ve sıklığını uygun ölçülerde tutmayı başarın. Porsiyonlar hakkında daha akıllıca düşünmeye başladığınızdan itibaren kilo vermeye başlayacak ve bunu sağlıklı bir şekilde başaracaksınız.

Anne ve bebekleri mutlu edecek internet sitesi Mompery.com açıldı!


Annelere müjdeli bir haberimiz var. Siz ve bebeğinizin tüm ihtiyaçlarını, uygun fiyatlarla alabileceğiniz bir internet sitesi daha yayına başladı. Artık bebek bezi, biberon, çocuk giyim, hamile ürünleri, bebek arabası, bebek şampuanı gibi ürünleri almak için mağaza gezmeye son! Bebeklerinizin rahatlığına ve şıklığına değer katan ürünlere yer veren bir site olan Mompery, her 3 günde bir yenilenen butikleri ve her sabah 7’de açılan yepyeni ürünleriyle %90’a varan indirimli alışveriş keyfini ayağınıza getiriyor.

Mompery.com’da bir gün kızınız için muhteşem bir elbise görmüşken, ertesi gün kendiniz için harika bir yoga pantolonu bulacak veya küçük oğlunuz için mükemmel bir doğumgünü hediye paketi oluşturacak ; bebek bezlerini aldığınız indirimli fiyata şaşırıp kalacaksınız…


Mompery.com dünyasına hemen girmek için; www.mompery.com adresinden üye olmanız yeterli! Üye olduğunuzda 20 TL hediye çeki ve ilk 100 TL alışverişinize 20 TL “ekstra” indirim kuponu kazanma fırsatı kısa bir süre için sizleri bekliyor. Ayrıca "Avvio, Hello Kitty, Huggies, Kotex, Wonderwalls, Be Cool” gibi önemli markalardaki ürünleri hem kendiniz hem de sevdikleriniz için satın alabilirsiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Türk kadını topuklu ayakkabı giyemez

Avrupa'da imal edilen ayakkabıların Türk kadınının ayak yapısına uymadığını belirterek mecbur kalınmadıkça topuklu ayakkabı kullanılmamasını istendi.

İzmir'deki Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görev yapan Ortopedi Uzmanı Doç.Dr. Levent Karapınar, topuklu ve ince burunlu ayakkabı tutkunu kadınlara uyarılarda bulundu.

Türk kadınının ayak yapısının taraklı olduğunu kaydeden Doç.Dr. Karapınar, mağazalarda yer alan Fransız ve İtalyan yapımı ayakkabıların, ciddi sağlık sorunlarına yol açabildiğini söyledi. Daha uzun boylu ve şık gözükmek adına pek çok kadının topuklu, dar burunlu ayakkabıyı tercih ettiğinin altını çizen Doç.Dr. Karapınar, Avrupa'da imal edilen ayakkabıların Türk kadınının ayak yapısına uymadığını belirterek mecbur kalınmadıkça topuklu ayakkabı kullanılmamasını istedi.

Doç.Dr. Levent Karapınar, "Vitrinleri süsleyen ve pek çok bayanın imrenerek baktığı topuklu ve ince burunlu ayakkabılar, Türk kadını için ciddi tehditler oluşturuyor. Çünkü bu ayakkabılar Avrupalı kadınların ayak yapılarına göre imal ediliyor. Üretimler genelde İtalyan ve Fransız bayanlara göre tasarlanıyor. Türk insanının ayak yapısı taraklı ve nispeten daha geniş. Bu nedenle ülkemizde yaşayan ve topuklu ayakkabıdan vazgeçemeyen bayanların sorun yaşaması kaçınılmaz oluyor. Kadınlarımızın bu fiziki nitelikleri üreticiler tarafından göz ardı ediliyor. Üretimde, kalıtımsal özelliklerin de ön planda tutulması gerekir" dedi.

Doç.Dr. Karapınar, topuklu ayakkabı kullanımında ayağın tam olarak yere basamadığını ve bunun da sorunları yanında getirdiğini belirtti. Doç.Dr. Karapınar, "İnsanın yükünü en fazla taşıyan nokta olan topuk devre dışı bırakılınca kemiklerde erken bozulmalar meydana geliyor. Genç yaşlarda bu sorunları fark etmeyen bayanlar, ileri yaşlarda geri dönüşü olmayan sağlık problemleriyle karşılaşabiliyor. Bu nedenle topuklu ayakkabı kullanımında şıklığımız kadar sağlığımızı da düşünmeliyiz" diye konuştu.

İZMİR'DEN SAĞLIKTA ŞİDDETE HAYIR EYLEMİ

Sağlıkta Şiddete karşı Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi doktorları iş bırakma eylemi başlattılar.

İzmirli asistanlar her sene farklı bir sorunu gündeme taşıyarak eylem yapıyorlar ve seslerini Türkiye’ye duyuruyorlar. Önceki yıllarda özlük hakları ile ilgili olan eylemde eski Sağlık Bakanının katılması ve tarafların anlaşması ile sonuçlanmıştı. İzmirli asistanlar bu kez, sağlıkta şiddete karşı bir eylem başlattı. 

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde iki doktor, hasta yakını tarafından darp edildi. Doktorları darp ettiği iddiasıyla gözaltına alınan zanlının serbest bırakılması olayların alevlenmesine neden oldu. Doktorlar dün akşam eyleme başladılar. Eylem bugünde sürecek. 

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

28 Mart 2013 Perşembe

DOKTORLARDAN THY'YE "SIFIR MİL"

Uçakta hastalanan yolculara müdahale eden doktorlara 5 bin mil ile teşekkür edeceğini duyuran THY’ye doktorlardan yanıt gecikmedi.

Uçakta "Doktorum" Derseniz Başınıza Neler Geliyor? başlıklı haberimizle doktorların yaşadığı sorunları gündeme taşıdık. Türk Hava Yolları (THY) havadayken sağlık problemi yaşayan yolculara müdahalede bulunarak yardım eden doktorlara teşekkür etmek için 5 bin mil hediye etmesi ve uygulama kapsamında, kaydını yaptıran doktorlardan havadayken yaşanan acil durumlara müdahale edilmesi ve kabin ekibine yardım etmesi isteniyor. Bu durum doktorlar tarafından farklı şekilde karşılandı. 


“Bütün Hekimlere Classic Plus Kartı Versinler”
Hematoloji Uzmanlık Derneği Başkanı Süleyman Dinçer, konunun gündeme taşınmasından memnuniyet duyduğunu ancak THY’nin yaptığı uygulamanın, bu işi ciddiye almadıklarının bir göstergesi olduğunu söyledi. Dinçer şunları söyledi:“THY uçakta verilen doktorluk hizmetinin son derece gereksiz olduğunu düşünüyor. 5 bin mil, bir uçuş bile değil. Ankara-İstanbul arası uçmak asgari 15 bin milden oluşuyor, üstelik hava alanı vergileri ve diğer harçlar hariç olmak üzere. Bir doktora 10-20 TL’lik mil verip, sonra da yıllar boyunca hizmet almayı düşünüyorlar. Bütün hekimlere Classic Plus kartı versinler ve onlardan da istedikleri zamanda hizmet alabilsinler.” 
  

“THY’de Bu Ayıbı Hemen Düzeltsin”
Acil Tıp Uzmanları Derneği (ATUDER) Başkanı Prof. Dr. Başar Cander, konu hakkında çok daha farklı bir konuya dikkat çekerek şunları söyledi: “Gönüllülük esasına göre doktorların belirlenmesi ve ödüllendirmeyi güzel bir yaklaşım olarak görüyoruz. Bu ödülün bir defaya mahsus 5 bin mil olması konusu tartışılabilir ve alternatifler değerlendirilebilir. Doktorların özellikle uzun süreli uçuşlarda yer alması için başka tedbirler de alınabilir.THY yetkilileri bu konudaki hassasiyetlerini gösterirken bir taraftan da sorunun önemini ve ihtiyaç olduğunu kabul etti. Ancak birçok konuda olduğu gibi bu konuda da ülkemizde acil tıp ve acil müdahale konusunda bilgilerin ne kadar az olduğu tekrar gözler önüne serildi. Çünkü bu konuda esas sorumluluğu alacak olan birçok acil tıp uzmanı, derhal gönüllü olmak istemiş ancak sitede başvuru formlarını görünce şok olmuşlardır. Pratisyen hekimden aile hekimine, nörologdan diğer birçok branşa kadar doktorlar için seçenek oluşturulmuşsa da acil tıp uzmanlığı yer almıyor. Bu olayı analiz ettiğimiz zaman maalesef ülkemizde acil tıp konusunun ne kadar ihmal edildiğini, 20 yıllık geçmişi olmasına rağmen acil tıp uzmanlığının hala en yetkili idareciler tarafından dahi tanınmadığını tekrar görmüş olduk. Lütfen acil tıp konusunda bilinçlenelim ve acil tıp uzmanlığını da artık ülke gündemine oturtalım. THY’de bu ayıbı hemen düzeltsin.”


“Bu Uygulamaya Katılan Hekimlere Çok Bir Avantaj Sağlamadığını Düşünüyorum”
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Uzm. Dr. Erdinç Nayır, konu ile ilgili yapılanlar ve aslında olması gerekenler hakkında şunları söyledi: “Uçaklarda hekimlerin almış olduğu sorumluluklarla alakalı senelerdir konuşuruz. Bir ay önce bu konuda bir adım atıldı ve bu konuda görüşlerimi içeren bir röportaj yayınlandı. ‘THY’den doktorlara özel bir uygulama geldi’ diye. Bunu görünce bir hekim olarak gerçekten çok sevindim, ‘işte THY’dan beklenen adım geldi’ diye düşündüm. Öncelikle THY’nın hekimlere karşı güzel sözleri ve yaklaşımları için tebrik ederim ve teşekkür ederim. Ancak, uygulamanın içeriğine baktığımızda hekimlere önemli bir avantaj sağlıyorlarmış gibi görünse de aslında yapılan uygulamada hiçbir avantaj görünmüyor. 
Uygulamada 2 nokta dikkati çekiyor. Uygulamaya katılan hekimler uçağa bindikleri anda THY’nın hekimi olmuş olacaklar ve uçak içerisinde sağlık ile ilgili müdahale gerektiren durumlarda uçuş ekibi direk o hekimi müdahale için davet edecek. Sadece bir uçuş değil, tüm uçuşlarda bu geçerli olacak. Bu ciddi görevlendirmenin karşılığında, yani THY’nın uçuş esnasındaki görevli hekimine sadece bir kereye mahsus olmak üzere 5 bin mil puanı verilecek. Çok sık uçak yolculuğu yaptığım için hem uçak içerisinde ne kadar ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşıldığını çok net görüyor ve yaşıyorum. Ayrıca THY’nın mil puanı uygulamasını da çok iyi biliyorum. Bu ikisini karşılaştırdığımda bu uygulamaya katılan hekimlere çok bir avantaj sağlamadığını düşünüyorum. Meslektaşlarımın da çok avantajlı bir uygulama olarak algılamasını istemem. Detaylı incelenirse çok net görülebilir. 

THY Ne Yapmalı?
THY’ye teşekkür ederim. Bir insan hayatı için görevlendirilen, bir iş sözleşmesi gibi anlaşma yapılan hekime daha olumlu ve profesyonel bir adımı beklemeye devam edeceğim. Çünkü mevzu insanlarımızın sağlığıdır. Uçuş esnasında yolcuların sağlığı için daha profesyonel adımlar atılmalıdır. Son olarak yapılmasını beklediklerim; havayolu şirketleri bu konuda daha profesyonel olmalı ve merkezde hekimlerin olduğu bir sistem kurmalı. Uygulamaya dahil olan hekimlerle yıllık olarak anlaşılmalı. Bir yılın sonunda program içerisinde olmak istemeyen hekim rahatlıkla ayrılabilmeli. Uygulamaya dahil olan hekimlere, uçak içinde karşılaşılan problemlere yönelik çok kısa bir eğitim programı uygulanmalı. Merkezde oluşturulacak hekimlerin yer aldığı ekip tarafından uçak içerisinde bulunması gereken medikal malzeme ve ekipman, profesyonel ve eksiksiz bir şekilde hazırlanmalı. Merkez ekibi veya uygulamaya katılan hekim tarafından medikal kitler mutlaka kontrol edilmeli. Uygulamaya katılan hekim, uçağa bindiğinde uçuş ekibi tarafından önceden bilinmeli. Havayolu şirketleri, uçaktaki hekimlerle iş birliği yapmak istiyorsa sadece bir kereye mahsus 5 bin mil puan gibi bir yaklaşımla değil daha etkin ve uygun uygulama getirmeli.”


“Kalifiye Bir Hizmetin Meslek Erbabı İçin Bu Hakaret Olarak Algılanır”
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Uzm. Dr. Tamer Salihoğlu konu hakkında bazı noktalar dikkat çekerek, şunları söyledi: “İşin içinde 'sorumluluk, tazminat, sözleşme yani Hukuk' varsa bunun adı artık 'iyi niyetli yardım' değildir. Dolayısıyla bir akdin karşılığı 'teşekkür' değildir. Ne demek istediğimi sayfasındaki 'Smiling Doctors Kural ve Koşulları:' ! başlığı altındaki maddelerden anlayabilirsiniz. Diplomalarınızı PDF olarak göndermeniz şartıyla!, ‘sadece bir defaya mahsus!’ vereceğimiz bonus! karşılığında, ‘her uçuşunuzda sizden hizmet talep edebileceğiz!' anlaşması olduğu açıktır. Bunun hukuki bağlamının çok farklı, kesin bir yorumu varsa almaya hazırım. Herhangi bir tamirciye dahi; 'sana bir defaya mahsus birkaç lira verelim, sonra seni herhangi bir görüşümüzde teşekkür karşılığı tamir yaptırabiliriz' dediğinizde, bunu nasıl karşılayacağı belli değil midir? Kalifiye bir hizmetin meslek erbabı için bu hakaret olarak algılanır. İşi küçümseme veya değersizleştirme olarak tanımlanabilir.”

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

ORTA ASYA’LI GÖZ DOKTORLARINA TÜRKÇE EĞİTİM İMKANI

İngilizce bilmeyen Orta Asya’daki göz doktorlarına 3 ay boyunca Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalında Türkçe eğitim imkanı sunulacak.

Türkçe konuşan Orta Asya ülkelerinden bazı doktorlar İngilizce bilmedikleri için uluslararası çalışmalara katılamıyorlar. Bu nedenle Uluslararası Göz Birliği’nin sınavına giremiyorlar. Bilimsel kitapları okuyup yeterince anlamıyorlar. Türkiye’de bir merkezde, bu ülkelerden gelenler oftalmoloji eğitimini Türkçe alacaklar. Bu uygulama için, Başkent Üniversitesi kabul edildi. Türkçe dışında yabancı dil konuşamayan doktorlar gelerek 3 ay boyunca Prof. Dr. Gürsel Yılmaz’ın başkanı olduğu Başkent Üniversitesi Oftalmoloji Kliniğinde eğitim alacaklar. Form doldurarak başvuracak olan adaylar, Uluslararası Göz Derneği tarafından değerlendirilerek eğitim durumları ve mesleki amaçları uygun ise kabul edilecekler.

“İlk Kez Doktorlar, İngilizce Bilmediği ve Türkçe Bildiği İçin Bir Programa Katılabilecek”
Uluslararası Göz Konseyi’nin (International Council of Ophthalmology) Mütevelli Heyet üyeliği ve Etik Komisyonu başkanlığı görevlerini yürüten Prof. Dr. Pınar Aydın, “Çalışmalarda eğitim eksikliği olan hekimler, ülkesine döndüğünde oftalmoloji alanında bilgisini geliştirerek ülkesine faydalı olacaklar seçilecek. İngilizce bilmeyen göz doktorlarına verilecek eğitimle, bilimsel açıklarını kapatacaklar. Bu uygulama ile ilk kez doktorlar, İngilizce bilmediği ama Türkçe bildiği için bir programa katılabilecek” şeklinde konuştu. 

Gelişmemiş Ülkelerden Gelecekler Kabul Edilecek
2014 yılında Tokyo’da yapılacak olan Dünya Göz Kongresi için organizasyon çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Aydın, “Birçok organizasyondan Orta Doğu ve Güney Batı Avrupa’dan kimlerin neleri yapacağı konusunda danışmanlık veriyorum” dedi. Kongrede nöro-oftalmoloji alanında konuşma yapacağını belirten Prof. Dr. Aydın, “Etik” konusunu tekrar ele alarak, yeniden tanımladıklarını kaydetti. 

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

27 Mart 2013 Çarşamba

Ara Öğün, Ana Öğün Olmasın


Uzmanlar bas bas bağırıyor, ‘’sık yiyin, az yiyin’’ diye. Duymayanınız kalmamıştır. Gerçekten de öyle. Vücudumuzu bir makine gibi düşünürsek, metabolizmayı çalıştırmak için sürekli yakıt vermemiz gerekiyor. O nedenle, ideal beslenmenin yolu 3 ana, 3 ara öğün yapmaktan geçiyor.
Fakat adı üstünde, ‘’ara’’ öğün. Yani ufak tefek, maksadını aşmayacak şekilde olması, 100-150 kaloriyi aşmaması gerekiyor. Ara öğün yapacağım diye yarım ekmek arası sandviç yerseniz diyet, diyet olmaktan çıkar. Bu yazıda, diyet yaparken tüketebileceğiniz sağlıklı ve düşük kalorili ara öğün önerilerinde bulunacağım.

nutt-5 adet fındık / 5 adet badem / 2 adet ceviz içi + 2 adet kuru kayısı / 8-10 adet çekirdekli siyah üzüm
-2 adet kepekli galeta / 3 adet diyet bisküvi + 1 bardak ayran/kefir
-1 porsiyon meyve + 1 bardak yağsız süt
-2 dilim tam buğday ekmeğinden yapılmış peynirli tost


-1 dilim az yağlı, esmer şeker ve tam buğday unuyla yapılmış kek
-1 kase, yağsız sütte beklemiş ve1 çay kaşığı bal ile tatlandırılmış yulaf ezmesi
-Yağsız sütle yapılmış ve üzerine bol tarçın serpilmiş sütlü tatlı
fluffy green salad 004
-Mevsim yeşilliklerinden yapılmış, sirke/limon ve zeytinyağı gezdirilmiş salata + 1 adet galeta/kepekli diyet kraker
-1 kutu meyveli probiyotik yoğurt
-Yarım paket diyet kraker / bisküvi
-Yarım simit + az yağlı beyaz peynir
Ara öğün denince çoğumuzun aklına kolay ulaşılabilir, çantaya atılabilir diyet bisküviler geliyor.
Fakat üzerinde ‘’light’’ yazıyor olması onları o kadar da masum kılmıyor. Ayrıca endüstri ürünleri oldukları için içlerinde tatlandırıcılar, katkı maddeleri olabiliyor ve beklendiği kadar tok tutamıyorlar. Kan şekerini çok da iyi dengeleyemiyorlar.
O nedenle, evden çıkmadan önce bir 10 dakikanızı ayırıp, ara öğünlerinizi kendiniz hazırlayıp çantanıza koymanızı öneririm. Hem kesenize hem de vücudunuza daha faydalı olur.
Unutmadan, günde en az 3-4 porsiyon taze sebze-meyve tüketmelisiniz. Vitaminlerden tam anlamıyla faydalanmak için sularını içmeniz değil, meyvenin/sebzenin kendisini tüketmeniz, mümkünse kabuklarını soymamanız sizin için en iyisi olacaktır.

Sağlık Sayfam sağlıklı günler diler...

CLEVELAND CLİNİC'TEN EMPATİ VİDEOSU



Cleveland Clinic Hastanesi tarafından, empati ile ilgili bir video hazırlandı.


Sosyal Medyayı aktif şekilde kullanan hastanelerden biri olan Cleveland Clinic Hastane yönetimi, bu kez hekim-hasta iletişimini güçlendirebilmek için video hazırladı. Hastanede çekilen video hastaların hissettikleri ruhsal durumları ve ne derece üzgün olduklarını gösterirken, sağlık çalışanlarının da farklı sorunlar yaşadığını hatırlatıyor. Empati başlığıyla hazırlanan video, karşılıklı anlaşıyı işaret ediyor. Böylece iki tarafında birbirini anlaması ve ona göre yaklaşması gerektiği vurgulanan videoda, hastaların yanında olduklarını ve onlara en iyi tedaviyi sunmak için çalıştıkları mesajı veriliyor.








Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

SÜT KARDEŞLİĞİ 2 AYA NETLEŞECEK

Süt kardeşliği ile ilgili çalışma hakkında Bakanlar Kurulu'na sunum yaptığını değerlendirmeler üzerinde çalışıldığını anlatan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "Süt kardeşliği ile ilgili 1-2 ay içinde yasal düzenlemeyi yapacağız" dedi.


Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Toplum Ruh Sağlığı Derneği'nin ortaklaşa düzenlenen 'Ulusal Toplum Ruh Sağlığı Sempozyumuna' katılan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, sempozyum çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Süt kardeşliği ile ilgili çalışma hakkında Bakanlar Kurulu'na sunum yaptığını değerlendirmeler üzerinde çalışıldığını anlatan Müezzinoğlu, "Bakanlar Kurulumuzdan ve Başbakanımızdan bu konu ile ilgili yasal çalışmaları başlatmamız yönünde bakış açısını aldık. Önümüzdeki 1-2 ay içinde yasal çalışmayı yapacağız” dedi. 


Bir başka soru üzerine ilk etapta hukukçularla toplanarak mutfak çalışması yapacaklarını belirten Müezzinoğlu, 1-1,5 ay sonra mutfaktan çıkanları kamuoyu ile paylaşacaklarını söyledi.



Süt Anne Merkezleri

Süt kardeşliği projesinin adının değiştirildiğini bu çalışmaya 'Süt Anne Merkezleri' denileceğini belirten Müezzinoğlu, "Bizde süt anneliği toplumsal bir cümle. Süt anne merkezlerini kurarak süt kardeşliği projesini güçlü hale getireceğiz. Kuracağımız hastanelerimizin bebek yoğun bakım servislerinde veya kadın doğum servislerinde 'Süt Anne Merkezleri'ni kuracağız ve süt kardeşliği projesini güçlü hale getireceğiz." dedi. 


“Anne Sütü Endüstriyel Bir Ürün Değil”

Bir gazetecinin, ‘Süt Kardeşliği’ projesi ile ilgili bakış açısını sorması üzerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin şunları söyledi: "Bakanlar Kurulu'nun bir üyesi olarak biz görüşlerimizi bildirdik. Uygulamada toplumun kafa karışıklığının giderileceği, soy ağacının devam etmesi özellikle inançlarımıza göre süt kardeşliğinin haram dairesi içerisinde karıştırılmaması gerekiyor. Bunu karıştırmayacak tedbirleri alacak yasal alt yapının oluşması çok önemli. Oluştuğu zaman prematüre doğan veya birçoğu ölen çocuklarımızın hayatını kurtarmış olacağız. Toplumdaki kafa karışıklığını giderecek temel altyapı hem hukuki hem de uygulama boyutundaki takip sistemini izleme ve değerlendirme sistemini iyi oluşturduğumuz zaman adına da ‘banka’ demeyeceğiz. Süt Anne Merkezleri olacak. Anne sütü endüstriyel bir ürün değil. Çok önemli bir işlevi var anne sütü bizim inançlarımıza göre çok farklı mukaddes bir tarafı var. Tanımlamalar ve kelimeler bu bakımdan önemli."

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

"SAĞLIKLI NESİLLER YETİŞTİRİLMESİ ÇALIŞMALARINA AĞIRLIK VERİLECEK"

Ulusal Toplum Ruh Sağlığı Sempozyumunda sağlığın önemine dikkat çeken Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Sağlıklı nesiller yetiştirilmesi çalışmalarına ağırlık verilecek” dedi.

Ulusal Toplum Ruh Sağlığı Sempozyumuna katılan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, yaptığı konuşmada, sağlığın bedenen ve ruhen iyilik hali olduğunu, bunun kavranmasının büyük önem taşıdığını söyledi. Müezzinoğlu, “Sağlıklı aileler, sağlıklı bireyler, sağlıklı toplum üzerinde duyarlılığımız bir kademe daha ileriye taşıyamazsak daha çok teşhis, daha çok tedavi, daha çok ilaç, daha çok teknoloji ve daha çok sorun çözmekle karşı karşıya kalırız. Sağlıklı nesiller yetiştirilmesi çalışmalarına ağırlık verilecek. Her yaş grubunda 1 milyon çocuk bulunuyor, bu ülke için çok büyük zenginlik Bu çocuklar hayata sağlıklı bir bakış açısıyla kazandırılması halinde yer altı zenginliğine ihtiyaç yok” dedi. 

"Bu Sokakta Hayat Var"
Bazı şehirlerde "Bu sokakta hayat var" yazıları gördüğünü dile getiren Müezzinoğlu, buralarda gençlere yönelik cazibe merkeze gibi kafeteryalar bulunduğunu anlattı. Müezzinoğlu, konuyla ilgili şunları söyledi: "Ama oralara gittiğinizde bir bakıyorsunuz 15-16 yaşındaki gençlerin elinde bir bira bardağı diğer elinde sigara, karşılıklı oturmuşlar muhabbet ediyorlar. Ama o sokakta onlar için hayat yok. Esasında o sokaklarda bir anlık nefsi bir hayat, bir anlık mutluluk var. Esasında gençlerimize bir anlık mutluluklar yerine huzuru ve güveni, ne anlama geldiğini örnekleyebilirsek onlara gelecekleriyle, 'bu sokakta hayat var değil', sen anlamlı bir hayatın sorumlususun hissini ve bakış açısını verirsek, hayatı anlamlandırarak ancak geleceğe güvenle ve engelsiz bakabileceğini, çocukluk, gençlik yaşlarında eğitimle sosyal yaşamımızda verebilirsek o çocuğun gelecekteki yaşamı anlamlı bir hayat, huzurlu bir hayat, güvenli bir hayata dönüşür. Ama 'Genç hele bir hayatını yaşasın bu hayatı bugün yaşarsa yaşar yarın zaten öyle bir fırsatı olmaz' gibi nefsine hitap eden, anlık nefsi ihtiyaçlarına, cazibelere onları mahkum edersek sağlıklı bir ruh halinden, çocuklarımızı sağlıksız bir ruh haline ve anlık nefsi talepleri için bir süre sonra o bardaktaki ona yetmeyecektir."

“Paylaşarak Ruh Sağlığı Gelişmiş Bir Toplumu, Bir Hayatı Milletçe Yaşatabilmek ve Yaşayabilmektir”
Sosyal zekanın çocuğa her istediğini vermek ya da daha iyi okul sağlamaktan geçmediğini vurgulayan Müezzinoğlu, toplumsal dayanışma, komşuluk, sevgi, merhamet ve sabır gibi kavramların önemine işaret etti. Müezzinoğlu , "Toplum ruh sağlığı merkezlerinde esasında hedeflediğimiz insanlarımızın her kesimini bir arada, birbirine sahip çıkarak destek vererek bende olan zenginlikleri ona hissettirebilme onda olan zenginlikleri benim hissedebilmem, paylaşarak ruh sağlığı gelişmiş bir toplumu, bir hayatı milletçe yaşatabilmek ve yaşayabilmektir" diye konuştu.

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

“TÜRKİYE’DE SEVK ZİNCİRİ YOK”

Ülkemizde aile hekimlerinin, sevk zincirinin iyi işlemediğinden kaynaklı bazı sorunları olduğunu belirten Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu ikinci Başkanı Dr. Akif Emre Eker, zincirin çalışması için Aile Hekimleri başına düşen kayıtlı nüfusun yarı yarıya azalması, her bireyin yılda en az 2 kez periyodik sağlık muayeneleri kapsamanda aile hekimine muayene olma zorunluluğunun getirilmesi gerektiğini söyledi.

Aile hekimlerinin yaşadığı en büyük sorunların başında sevk zincirinin düzgün işlememesi geldiği belirtiliyor. Bakanlıktan aile hekimliğinin ve düzgün işleyen bir sağlık sistemi ve acil servislerde yaşanan problemlerin düzenlenmesi için sevk zorunluluğunun gelmesini istiyorlar. Başlangıç için Acillere ve iki ana branşa sevk zorunlu olmasının gerektiğini kaydeden Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu ikinci Başkanı Dr. Akif Emre Eker, “Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları branşlarında sevk zorunlu olsun. Hem o branşlardaki hekimler rahatlasın, hastalar onlara elenip süzülerek gelsin. Gerçekten ihtiyacı olan hastalar oralara ulaşsın. Hem de bu kişiler e azından sevk için ASM’lere gelmek zorunda kalacağı için (sevk için bile gelmiş olsalar) İzlemlerini yaparız, gerekli tedavileri düzenleriz, kontrollerini yaparız. Türkiye’de sevk zinciri yok” dedi.

“Avrupa’da Aile Hekimine Yılda 2 Kez Muayene Olmak Zorunlu”
Eker, Avrupa’da ve gelişmiş birçok ülkede sigortacılık ve periyodik sağlık muayeneleri hakkında şu bilgileri verdi: “Kişiler sağlıklı bile olsalar yılda 2 kez periyodik sağlık muayeneleri kapsamında aile hekimlerine müracaat etmeleri gerekiyor. Eğer tetkiklerini, tahlillerini yaptırmazlarsa onların hastalık riski arttığı düşünüldüğü için sigorta primleri artırılıyor. Sigorta priminin artırılma nedeni risk satın alınması.”

“Biz Vatandaşın Peşine Düşüyoruz”
Aile hekimi sayısının az olmasından, aile hekimleri başına düşen nüfusun fazla olmasından dolayı, sevk zincirinin yürümediğinin iddia edildiğini belirten Eker, konu hakkında şunları söyledi: “Aile hekimlerinin sayısı arttırılamadığı içinde kişi başına düşen nüfus fazla oluyor. Fazla olduğu içinde, ‘sevk zinciri uygulanamıyor’ deniyor. Oysa hastane acilinde nöbet tutuluyor, polikliniklerinde çok uzun kuyruklar oluşuyor. Her hasta her şikayeti için direk yollardan hastanelere ulaşamamalı. 2. ve 3. basamağa hastalar elendikten ve süzüldükten sonra gitmeli. Oradaki hekimi boş yere oyalamamalı. Hekimin çok değerli olan ve gerçek hastalarına ayırması gereken zamanını boş yere almamalı. Bu durumdan aslında bilinenin aksine en çok hekimler mağdur oluyor, kişinin hiçbir sorumluluğu yok. 
Avrupa’nın birçok gelişmiş ülkesinde, devlet ve özel sigortacılık sistemleri taramalarını yaptırmayan bireylerin prim kesme oranını yükselttiği için, kişi sağlam bile olsa kontrollerine gitmek zorunda kalıyor. Biz vatandaşın peşine düşüyoruz. Hem koruyucu hekimlik uygulamaları çerçevesinde hem de periyodik sağlık muayeneleri kapsamında ve en önemlisi ise kronik hastalıklarının takibinde Aile hekimleri kişilere ulaşmak için çabalıyor. Ve bazen bizden kaynaklı olmayan sorunlarla karşılaşıyor.

“Aile Hekimlerinin Ortak Sıkıntısı Vatandaş İstekleri”
Meslektaşlarımızın ortak sorunlarından bir tanesi de, vatandaşın bazı uygunsuz istekleri. Hastalar çoğunlukla istediği ilaçların yazdırılmasını talep ediyor. Kulaktan duyma, sağdan soldan öğrenilmiş ilaçların tekrar yazılması veya evde de bulunsun diyerek ilaç yazdırmak istemeleri en sık karşılaştığımız sorun. Hatta çoğunlukla hastanın kendisi de gelmiyor, bir yakını gelip ilaç yazdırmak istiyor. Oğlu gelip, “annemin ilaçlarını yaz” diyor. ASM’lerde güvenlik olmadığı için hastalarla çoğu zaman karşı karşıya gelebiliyoruz. Meslektaşlarımız çoğu zaman durumu anlatmaya çalışıyorlar ancak bunlar bazen yeterli olmayabiliyor.

“Alo 184 En Büyük Mobbing Nedeni”
Alo 184 hattı, her ne kadar bilgi hattı diye söz edilse de bana göre en büyük mobbing nedeni! Bakanlık tarafından her ne kadar gelen telefonların çok az oranı şikâyetleri içeriyor dese de vatandaşın şikâyeti değerlendirilirken, bu durumun gerçek olup olmadığı araştırılmadan, sorgulanmadan, direk olarak hekime tutanak tutuluyor. Hekimler, şikâyet ve şiddet korkusundan hastaların taleplerini istemeden de olsa yerine getirmek durumunda kalıyor. 

“Kaç Kez Hekim Arkadaşlarımız Beyaz Koda Başvurdular, Hiçbir şey Olmadı”
Böyle olunca vatandaş kendini hekim karşısında bir güç olarak görmeye başlıyor. Önceden hekime saygı vardı, şimdi bu ortadan kalktı. İnsanlar, her türlü usulsüz teklif ile korkusuzca geliyorlar. Kaç kez hekim arkadaşlarımız beyaz koda başvurdular, hiçbir şey olmadı. Şimdi birçok mobbing ve şiddet girişimi bu nedenle bildirilmiyor bile. Oranların düşük çıkmasının sebeplerinden bir tanesi de nasıl olsa bir şey çıkmaz diye başvuruların yapılmaması. Hekimler şiddet gördükten sonra, mahkeme sürecinde hukuki destek sağlayacaklarmış. Oysa Şiddet uygulayana hiçbir yaptırım yapılmıyor.”Ve ya emniyetten ya savcılıktan ya da adliyeden salıveriliyor.
Eğer idarecilerimiz ve sağlık politikacıları gerçekten samimi iseler hukuksal olarak acil çözüm üretmeli ve cezai yaptırımları mutlak suretle artırmalıdırlar.

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

TAM GÜNDE REVİZYON 1 YIL SONRA

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "Doktor arkadaşlarla ilgili yapabileceğimizin azamisini yaptık. Bunun değerlendirmesini en yakın 1 yıl sonra yapacağız." dedi.

 Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Toplum Ruh Sağlığı Derneği'nin ortaklaşa düzenlenen 'Ulusal Toplum Ruh Sağlığı Sempozyumuna' katılan Bakan Mehmet Müezzinoğlu, sempozyum çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

Bir gazetecinin "Tam Gün Yasası'nın doktorları memnun etmediği ifade ediliyor. Yeni bir revizyon gündeme gelebilir mi?" şeklindeki soruya, Tam gün ile ilgili yapılan düzenleme sonrası üniversite rektörleri, gerek ayrılan gerekse çalışan hocalarda ciddi bir memnuniyet olduğunu ifade eden Müezzinoğlu şu cevabı verdi; "Doktor arkadaşlarla ilgili yapabileceğimizin azamisini yaptık. Bunun değerlendirmesini en yakın 1 yıl sonra yapacağız. Ama bu anlamda size katılmıyorum. Bana gelen gerek üniversite rektörlerimizden, gerekse hocalarımızdan gerekse ayrılmadan şuanda ne kadar tam günde üniversitede kalan hocalarımızdan çok ciddi bir memnuniyet var. İstisnai arzuları karşılanmayan beklentileri karşılanmayan hocalarımız var. Ben baştan söyledim. Burada bu işin yüzde 100'ü yok. Yüzde 70-80 ideal bir noktayı yakaladığımız an üniversitelerimiz kurumlarımız hocalarımızla birlikte marka olacak. Yoksa biz bireyleri marka yapma peşinde koşarsak bireyler istikrarlı kurumsal yapıya destek vermez. Birey ile birlikte kurumla birlikte birey öncülüğünü önemsiyoruz. Yoksa bireysel başarılar o birey varken vardır yokken yok olur. Halbuki kurum başarıları bu anlamda çok önemli. O nedenle tam günde şuanda olduğumuz nokta yapabileceğimizin en ideali."

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Kalbinizi Koruyacak Basit Ama Faydalı Bilgiler…

Sağlık… Hepimizin çok önemli olduğunu vurguladığımız ama gerçekte en çok ihmal ettiğimiz yanımız… Özellikle de sağlık problemleriyle hastaneleri ziyaret etmek zorunda kalmadığımızda…

Sağlıklı bir yaşamın sağlıklı yaşam tarzını seçerek başladığını, Hisar Intercontinental Hospital Kardiyoloji Bölümü Uzmanı Dr. Fatih Gümüşer ile konuştuk…

Modern şehir hayatının karmaşasında kalp sağlığının giderek daha da önemli bir hale geldiğini dile getiren Uzm. Dr. Gümüşer; "Türkiye’de ve dünyada ölümlerin birinci nedeni kalp damar hastalığından meydana gelmektedir ve sağlıksız beslenme, stres, hava kirliliği, sigara gibi nedenlerle bu oran gittikçe artmaktadır. Genetik faktörler, yaş ve cinsiyet haricinde tüm kalp damar hastalığı risk faktörleri düzeltilebilir ve bu ölümler azaltılabilir" diye konuştu.

Kalp Sağlığınızı Korumak Elinizde…

• Egzersizi hayatınıza dahil edin: Günlük aerobik egzersizler kolesterol ve kan basıncınızı düzenler, şeker hastalığından korur, kalp krizi riskini düşürür. Kendinizi daha mutlu hissetmenizi sağlar, uykunuzu düzenler, kilo vermenize yardımcı olur. Haftada toplam olarak 2,5 -5 saat orta şiddette tempolu yürüyüş, bisiklet, yüzme, kayak gibi egzersizler yapın. Bunu günlük olarak da, birkaç güne de bölerek de yapabilirsiniz. Yaptığınız egzersizin süresi ne kadar artarsa riskiniz o kadar azalır.
• Diyet alışkanlıklarınızı düzenleyin: Sağlıklı bir kalp için sebze, meyve gibi potasyumdan zengin gıdaları ve tahıl, kuru baklagil tüketiminizi artırın. Kırmızı et yerine beyaz eti tercih edin.
• Kolesterolünüzü ölçtürün: 40 yaşın üstünde tüm sağlıklı bireylerin 5 yılda bir kolesterol düzeylerini ölçtürmesi gerekir.
• Tansiyonunuzu ölçtürün: Sağlıklı kişilerin yılda en az bir kere tansiyonunu ölçtürmesi gerekir. Çünkü yüksek tansiyon sinsi bir hastalıktır, çoğu zaman hiçbir belirti vermez.
• Stresi azaltın: Stres vücutta adrenalini artırarak kronik olarak kalp hızınızı ve tansiyonunuzu yükseltir. Yoga, meditasyon, solunum egzersizleri ile stresin vücudunuzdaki etkilerini mümkün olduğunca azaltmaya çalışın.
• Günde 6-8 saat ve kaliteli uyuyun: Kaliteli bir uyku tansiyonunuzu düzenler, düzensiz kalp ritmi olasılığını azaltır. Uykusu düzenli kişilerin kalp krizi ve kalp yetersizliği riski daha düşüktür. Her gün aynı saatte yatıp aynı saatte kalkmaya gayret edin. Gece horlama ve solunum durmalarınız varsa mutlaka bir uzmana başvurun.
• Uykudan önce yediklerinize dikkat: Yatmadan önce yağlı ve ağır yemeklerden kaçının, çay, kahve, kola gibi kafein içeren içecekleri tüketmeyin.
• Fazla kilolarınızdan kurtulun: Beden kitle indeksi; vücut ağırlığının boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle elde edilir. Sağlığınız için bu indeksin 19-25 arasında bir değer olmasına dikkat edin.
• Sigaradan uzak durun: Sigara içiyorsanız kendinize bir tarih belirleyin ve o gün sigarayı bırakın, bunun için çevrenizden destek isteyin. Belirlediğiniz tarihin özel bir gün olması motivasyonunuzu artıracaktır.
• Yemeğe bakmadan tuz dökenlerdenseniz bundan hemen vazgeçin: Günlük önerilen tuz miktarı en fazla 5 gr (1,5 çay kaşığı)’dır.
• Tatile gitmeyi aksatmayın: Çalışmalar göstermiştir ki düzenli tatile giden kişilerde kalp hastalığı daha az görülür.