Fitness uzmanları sağlıklı bir kalbe sahip olmak için dakika/nabız sayısının kontrolüne dikkat çekiyor.
Sigara içmek, obezite ve “iyi” kolesterol olarak da bilinen HDL’in düşük seviyede olması en ölümcül hastalıklardan biri olan kalp hastalıklarının nedenlerinden sadece birkaçı. Bu nedenle bilmeliyiz ki, konu kalple ilgili olduğunda hayatımızdaki neredeyse bütün seçimler kalbimizin çalışma kalitesini etkileyecektir.
Amerikan Kalp Derneği'ne göre, dinlenir durumunda olan bir yetişkinin kalp atış hızının dakikada 60 ile 80 arasında olması gerekir. Bu kalp atış hızı yaşla beraber hızlanır, ancak fiziksel olarak zinde olan insanlarda veya atletlerde bu oran dakikada yaklaşık 50-60'a kadar düşer. Yağ yakımı ve kondisyon gibi hedeflere ulaşmak isteyenler; tam verim almak için nabız sayılarını hedeflenen bir aralıkta tutmalıdır.
Life Fitness Akademi uzmanları daha sağlıklı bir kalbe sahip olabilmek için şunları öneriyor:
Bilgi Toplayın: İyi bir uykudan sonra, sabahki kalp atış hızınızı ölçün.Amerikan Kalp Derneği'ne göre teorik maksimum kalp atışını ölçmenin en kolay yolu 220'den yaşınızı çıkartmak. Bu maksimum değerin %60-80'i egzersiz sırasında olması gereken ideal kalp atış hızıdır. Egzersiz sonrasında yapılması gereken akıllıca bir şey ise kalp atış hızının egzersiz bittikten sonra ne kadar sürede normale döndüğünü ölçmek. Sağlıklı bir kalbin atış hızı bir dakika dinlenmeden sonra en az 30 atış düşmelidir.
Egzersiz: Kalp atışı hızlanıp, bireyin ideal kalp atış hızı oranında kaldığı sürece koşmak, yürümek veya bisiklet çevirmek gibi egzersizlerin herhangi bir kombinasyonu kalp için yararlıdır. Önemli olan ise devamlı olarak kalp atış hızını kontrol edip, kalbin çok hızlı ya da çok yavaş çalışmadığından emin olmak. Life Fitness kardiyo cihazlarında bulunan Dünyanın tek digital kalp ölçüm sistemi 'Life Pulse' gerçeğe en yakın kalp ölçüm sonuçları sağlayarak egzersiz verimliliğinizi garanti altına alır. Diğer kardiyo aletlerinde de dokunmatik kalp atış hızı sensörleri mevcuttur ve Life Pulse kalitesinde olmasa da nabız kontrolünüzde size yardımcı olacaktır. Egzersizlerinizde Kalp ritminizi mutlaka bu ölçüm sistemleriyle kontrol altında tutun. Hedefinizden fazla çalışıp kalbinizi yormanızı ya da verimsiz egzersizle zaman kaybınızı nabız ölçüm sistemi engelleyecektir.
Rahatlayın: Araştırmalara göre stres; kalbe zarar veren yüksek tansiyon, aşırı yeme, egzersizden kaçınma ve diğer sağlıksız yaşama koşullarına yol açıyor. Yeterli uyumak, düzenli olarak spor yapmak ve başka sağlıklı hobiler edinmekle beyninizi ve vücudunuzu rahatlatabilir ve stres seviyenizi kontrol altına alabilirsiniz.
Doğru Beslenin: Vücudumuzun ihtiyacı olandan daha fazla kolesterol içeren lezzetli, ancak yağlı yiyeceklerle çevriliyiz. Amerikan Kalp Derneği, toplam yağ (özellikle trans yağlar), kolesterol ve sodyum alımını kısıtlayan ve önemli miktarda meyve, sebze, lifli ve tam tahıllı gıdaların alımını vurgulayan kalp için sağlıklı diyet öneriyor.
31 Ekim 2013 Perşembe
Parlak bir cilt için yapılması gerekenler
Doğal ışıltının kaynağını gıdalarda, sporda ve vitaminlerde arayın…
Sağlıklı, canlı ve parlak bir cilt hepimizin hayalidir öyle değil mi? Dergi karıştırırken, internette oyalanırken, televizyon seyrederken karşımıza çıkan ünlülerde ilk fark ettiğimiz genelde sağlık fışkıran güzel yüzleri, pasparlak, belirgin elmacık kemikleri ve aydınlık taşıyan bakışları oluyor. Güzel görünen bir cilde kavuşmak aslında hayal değil… Bunun için yaşam tarzınızda yapacağınız birkaç değişiklik ve doğru ürünleri kullanmak yeterli!
Tabii içten gelen bir ışıltı için en başta cildin sağlıklı olması gerekiyor. Çünkü sağlıklı cilt kendini hemen belli ediyor. Unutmayın ki insanın mutlu olması ve kendine güvenmesi de güzel görünmesinin altında yatan etkenlerden. Öyleyse haydi, gülümseyin, mutluluğunuz yüzünüze yansısın…
Doğru beslenme
Dengeli beslenmek ve bir takım gıdalardan uzak durmak cildiniz için büyük önem taşıyor. Yağlı yemekler, gazlı içecekler yasak! Tamam, arada kendinize müsaade edebilir, aşırıya kaçmadan size çok çekici gelen o patates kızartmalarından atıştırabilirsiniz. Ama aklınızın bir köşesinde bebek gibi bir cilde kavuşma hayalleriniz olsun… Peki, o zaman hangi gıdalara yönelmeliyiz? Sebze ve meyveler listenin üst sıralarında. Özellikle böğürtlenin içindeki antioksidanların cildi yaşlılığa karşı koruduğu iddia ediliyor. Havuç malum, içinde bol miktarda A vitamini var ve cilde çok iyi geliyor. Somon balığı da zengin bir Omega 3 kaynağı… Hücreleri sağlıklı ve formda tutuyor. İçeceklere değinecek olursak bitki çayları ama özellikle de yeşil çay cilt kanserine yol açan serbest radikallerin ortadan kaldırılmasında büyük rol oynuyor. Ayrıca cilt hücrelerinin sağlığı açısından da faydalı bir içecek.
Su, su ve yine su!
Su içmenin önemi hakkında yorum yapmaya gerek var mı? Günde en az sekiz bardak su içmek hem sindirim sisteminiz için çok faydalı hem de cildin nem kazanması, kurumaması için şart. Yeteri kadar su içip içmediğinize çok basit bir gözlemle karar verebilirsiniz. İdrarınız rengine bakın. Eğer koyu renkse yeteri kadar içmiyorsunuz demektir.
Vitamin takviyesi
Eğer düzenli besleniyorsanız normal şartlarda vitamin takviyesine ihtiyacınız yoktur. Kışın bazen kendimizi güçsüz hissederiz veya hastalık sonrası toparlanmak için biraz takviye almayı tercih edebiliriz. Cilt problemleri söz konusu olduğunda da dermatologlar vücudun vitamine ihtiyacı olduğunu saptayabiliyorlar. Mesela A vitamini eksikliği (havuçta olduğunu söylemiştik) yüzünüzde siyah ve beyaz noktaların çıkmasına yol açabiliyor. Işıltı eksikliği de demir gibi (tüm kadınların problemi değil midir, demir eksikliği?) bir takım vitaminlerin eksikliğine işaret eder. B vitaminlerinin de cilde olan pozitif etkilerinden bahsedilir hep. Unutmayın, vitamin almadan önce mutlaka doktorunuza danışmanız gerekir.
Cilt bakımı ve spor
Yeni spor yapmış insanların ne kadar sağlıklı göründüklerini hiç fark ettiniz mi? Fiziksel aktivite vücudu çalıştırıyor, kalp atışlarının hızlanmasıyla yüzümüz de renk alıyor. Ancak, spor hayatımızın önemli bir parçasıysa cilt bakımı rutinimizi de ona göre düzenlemeliyiz. Yüzümüzü günde iki kez bol suyla yıkamalı, gözenekleri kapayan ter damlacıklarından kurtulmalıyız mutlaka. Arada bir duş almak da cildinizin parlamasını sağlar. Yeter ki cildi nemli tutun ve duş sonrası hemen nemlendirin. Ilık suyla yıkamaya ve cilt tipinize uygun bir temizleyici ürün kullanmaya gayret gösterin. Ayrıca, yüzünüzü yıkarken cildinizin temizlik ürününden tamamen arındığından, hiçbir kalıntı kalmadığından emin olun.
Hayatınızda uygulayacağınız bu değişikliklere hemen alışacak, kendinizi daha sağlıklı ve zinde hissedeceksiniz. Sonuçları sizi mutlu edecek çünkü hem ışıl ışıl gülümseyecek, hem de güzelliğinizle büyüleyeceksiniz!
Sağlıklı, canlı ve parlak bir cilt hepimizin hayalidir öyle değil mi? Dergi karıştırırken, internette oyalanırken, televizyon seyrederken karşımıza çıkan ünlülerde ilk fark ettiğimiz genelde sağlık fışkıran güzel yüzleri, pasparlak, belirgin elmacık kemikleri ve aydınlık taşıyan bakışları oluyor. Güzel görünen bir cilde kavuşmak aslında hayal değil… Bunun için yaşam tarzınızda yapacağınız birkaç değişiklik ve doğru ürünleri kullanmak yeterli!
Tabii içten gelen bir ışıltı için en başta cildin sağlıklı olması gerekiyor. Çünkü sağlıklı cilt kendini hemen belli ediyor. Unutmayın ki insanın mutlu olması ve kendine güvenmesi de güzel görünmesinin altında yatan etkenlerden. Öyleyse haydi, gülümseyin, mutluluğunuz yüzünüze yansısın…
Doğru beslenme
Dengeli beslenmek ve bir takım gıdalardan uzak durmak cildiniz için büyük önem taşıyor. Yağlı yemekler, gazlı içecekler yasak! Tamam, arada kendinize müsaade edebilir, aşırıya kaçmadan size çok çekici gelen o patates kızartmalarından atıştırabilirsiniz. Ama aklınızın bir köşesinde bebek gibi bir cilde kavuşma hayalleriniz olsun… Peki, o zaman hangi gıdalara yönelmeliyiz? Sebze ve meyveler listenin üst sıralarında. Özellikle böğürtlenin içindeki antioksidanların cildi yaşlılığa karşı koruduğu iddia ediliyor. Havuç malum, içinde bol miktarda A vitamini var ve cilde çok iyi geliyor. Somon balığı da zengin bir Omega 3 kaynağı… Hücreleri sağlıklı ve formda tutuyor. İçeceklere değinecek olursak bitki çayları ama özellikle de yeşil çay cilt kanserine yol açan serbest radikallerin ortadan kaldırılmasında büyük rol oynuyor. Ayrıca cilt hücrelerinin sağlığı açısından da faydalı bir içecek.
Su, su ve yine su!
Su içmenin önemi hakkında yorum yapmaya gerek var mı? Günde en az sekiz bardak su içmek hem sindirim sisteminiz için çok faydalı hem de cildin nem kazanması, kurumaması için şart. Yeteri kadar su içip içmediğinize çok basit bir gözlemle karar verebilirsiniz. İdrarınız rengine bakın. Eğer koyu renkse yeteri kadar içmiyorsunuz demektir.
Vitamin takviyesi
Eğer düzenli besleniyorsanız normal şartlarda vitamin takviyesine ihtiyacınız yoktur. Kışın bazen kendimizi güçsüz hissederiz veya hastalık sonrası toparlanmak için biraz takviye almayı tercih edebiliriz. Cilt problemleri söz konusu olduğunda da dermatologlar vücudun vitamine ihtiyacı olduğunu saptayabiliyorlar. Mesela A vitamini eksikliği (havuçta olduğunu söylemiştik) yüzünüzde siyah ve beyaz noktaların çıkmasına yol açabiliyor. Işıltı eksikliği de demir gibi (tüm kadınların problemi değil midir, demir eksikliği?) bir takım vitaminlerin eksikliğine işaret eder. B vitaminlerinin de cilde olan pozitif etkilerinden bahsedilir hep. Unutmayın, vitamin almadan önce mutlaka doktorunuza danışmanız gerekir.
Cilt bakımı ve spor
Yeni spor yapmış insanların ne kadar sağlıklı göründüklerini hiç fark ettiniz mi? Fiziksel aktivite vücudu çalıştırıyor, kalp atışlarının hızlanmasıyla yüzümüz de renk alıyor. Ancak, spor hayatımızın önemli bir parçasıysa cilt bakımı rutinimizi de ona göre düzenlemeliyiz. Yüzümüzü günde iki kez bol suyla yıkamalı, gözenekleri kapayan ter damlacıklarından kurtulmalıyız mutlaka. Arada bir duş almak da cildinizin parlamasını sağlar. Yeter ki cildi nemli tutun ve duş sonrası hemen nemlendirin. Ilık suyla yıkamaya ve cilt tipinize uygun bir temizleyici ürün kullanmaya gayret gösterin. Ayrıca, yüzünüzü yıkarken cildinizin temizlik ürününden tamamen arındığından, hiçbir kalıntı kalmadığından emin olun.
Hayatınızda uygulayacağınız bu değişikliklere hemen alışacak, kendinizi daha sağlıklı ve zinde hissedeceksiniz. Sonuçları sizi mutlu edecek çünkü hem ışıl ışıl gülümseyecek, hem de güzelliğinizle büyüleyeceksiniz!
Sağlıklı bir cilt için beslenme tüyoları
Sağlıklı cilt, güçlü saçlar gibi birçok özelliğe sahip olmanın yolu sağlıklı beslenmeden geçiyor.
Beslenme uzmanı Nil Şahin Gürhan, “Sağlıklı saçlar, güzel tırnaklar, canlı bir cilt, enerjik bakışlar ancak yeterli beslenmeyle mümkün olur” diyor ve ekliyor: “Beslenme şekliniz cildinizin, saçınızın, tırnaklarınızın güzelliğini belirler.” Gürhan, bunları söylemekle kalmıyor sağlıklı bir cilt, parlak gözler için müthiş beslenme tüyoları da veriyor. Tabii bunları düzenli uygulamanız şartıyla...
*Her sabah kahvaltıda bir adet yumurta tüketin.
*1-2 tatlı kaşığı tahinpekmez karışımı etkili ve parlak bakışlar için ilk adım.
*Her gün bir adet taze havuç yiyin.
*Yemeklerde, çayda, salatada gün içinde bir adet limonun suyunu kullanın.
*Öğlen akşam öğünlerinin en az birinde salata olsun. Ve salatalarınıza mutlaka zeytinyağı ilave edin.
*Her gün bir fincan Türk kahvesi günü dinç ve enerjik geçirmeniz için keyifli bir yardımcıdır.
*Öğleden sonra; öğlen ile akşam yemeği arasında bir su bardağı süt veya yoğurt tüketmek, günün en yoğun ve yorgunluğun en çok hissedildiği bu zaman diliminin rotasını değiştirir.
*Haftada 2-3 gün balık güzelliğinizi desteklediği ölçüde dimağınızı da güçlendirir. Akıllı ve güzel olmayı kim istemez!
Beslenme uzmanı Nil Şahin Gürhan, “Sağlıklı saçlar, güzel tırnaklar, canlı bir cilt, enerjik bakışlar ancak yeterli beslenmeyle mümkün olur” diyor ve ekliyor: “Beslenme şekliniz cildinizin, saçınızın, tırnaklarınızın güzelliğini belirler.” Gürhan, bunları söylemekle kalmıyor sağlıklı bir cilt, parlak gözler için müthiş beslenme tüyoları da veriyor. Tabii bunları düzenli uygulamanız şartıyla...
*Her sabah kahvaltıda bir adet yumurta tüketin.
*1-2 tatlı kaşığı tahinpekmez karışımı etkili ve parlak bakışlar için ilk adım.
*Her gün bir adet taze havuç yiyin.
*Yemeklerde, çayda, salatada gün içinde bir adet limonun suyunu kullanın.
*Öğlen akşam öğünlerinin en az birinde salata olsun. Ve salatalarınıza mutlaka zeytinyağı ilave edin.
*Her gün bir fincan Türk kahvesi günü dinç ve enerjik geçirmeniz için keyifli bir yardımcıdır.
*Öğleden sonra; öğlen ile akşam yemeği arasında bir su bardağı süt veya yoğurt tüketmek, günün en yoğun ve yorgunluğun en çok hissedildiği bu zaman diliminin rotasını değiştirir.
*Haftada 2-3 gün balık güzelliğinizi desteklediği ölçüde dimağınızı da güçlendirir. Akıllı ve güzel olmayı kim istemez!
NORMAL HÜCRELERİN KANSER KÖK HÜCRESİNE ŞAŞIRTICI DÖNÜŞÜMÜ
Vücudumuzdaki bazı hücrelerin, henüz bilinmeyen nedenlerle kök hücrelere çok benzeyen özellikler kazanarak, hem kanser oluşumunda hem de kanserin vücuda yayılmasında (metastaz) rol oynadığını belirten Dr. Albert Donnenberg, bu araştırmaları klinikte uygulanabilir hale getirmeye çalıştıklarını ve kanser oluşumunda kök hücre transformasyonunu araştırmaya devam ettiklerini kaydetti.
Hematoloji Uzmanlık Derneği tarafından 9-13 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 4. Uluslararası Avrasya Hematoloji Kongresi'nde; hematoloji, onkoloji ve kemik iliği nakli (kök hücre nakli) konusunda tüm yenilikler tartışıldı.
Temel uzmanlık alanları hücresel tedaviler ve kök hücre biyolojisi olan Prof. Dr. Albert D. Donnenberg, kongreye katılarak kanser kök hücreleri üzerine çalışmaları ve deneyimleri hakkındabir sunum yaptı. Konuşmasından sonra gerçekleştirdiğimiz söyleşide Dr. Donnenberg, bilim insanlarının halen kök hücre ve kanser arasındaki bağlantıyı tam olarak anlamaya çalıştıklarını ve bu ilişkinin başlangıçta düşünüldüğünden çok daha karmaşık olabileceğini belirtti.
Kök hücre olmayan bazı hücrelerin, çeşitli mekanizmalarla kök hücreye transforme olabildiklerine dair kanıtlar olduğunu kaydeden Dr. Donnenberg, “Bu önemli olabilir, çünkü vücutta çeşitli bölgelere seyahat edebilen bu hücreler daha sonra kök hücreden epitelyal kanserlere dönüşebilen ve metastaza neden olan hücreler olabilir” dedi.
Kök hücre ile kanser ilişkisi üzerindeki araştırmaların yoğun bir şekilde sürdüğünü ve bu araştırmalardan elde edilen verilerin, kanser tedavisinde yeni yaklaşımların geliştirilmesinde kullanıldığını dile getiren Donnenberg, şu bilgileri verdi: “Bir hücre var ve bu hücre bazı mekanizmalarla kök hücreye benzeyen bir yapı ve özellikler kazanıyor, vücutta geziyor ve sonra bir şekilde tümörü başlatan bir hücreye dönüşerek kansere neden oluyor. İşte tam olarak, bu hücrenin önce kök hücreye sonra bir kanser hücresine transforme olmasına neden olan süreci anlamaya çalışıyoruz. Sürecin başlangıç aşamalarını tam olarak çözersek, ikinci adım olarak bu süreci bloke edebileceğimiz, yani müdahale edebileceğimiz bir nokta bulmak gerekiyor. Dolayısıyla burada tedaviden bahsediyoruz ve elbette bu tedavinin kesinlikle en az toksisite, yani hastaya en az zararla sonuçlanması gerekiyor.
Elimizdeki ipuçlarından bir taneside, bu süreçte enflamasyonun (yangı) rol oynadığına dair bilgiler. Bu konuda kesin bir kanıt henüzyok, sadece çeşitli araştırmalardan biriken bazı veriler var. Belki, enflamasyonu konrol altına alarak, epitel hücresininkök hücreye ve ardından kanseri başlatan hücreyedönüşümüne neden olan süreciengelleyebiliriz diye düşünüyorum."
Zhou C ve ark. (Oral Oncol, 2012) ve Shigdar S ve ark.’nın (Cancer Lett, 2013) çalışmaları, bu konudaki güncel yayınlara örnek olarak verilebilir.
Kaynaklar:
1. Oral Oncol. 2012 Nov;48(11):1068-75.
Inflammation linking EMT and cancer stem cells.
Zhou C, Liu J, Tang Y, Liang X.
State Key Laboratory of Oral Diseases, West China Hospital of Stomatology, Sichuan University, No 14, Sec 3, Renminnan Road, Chengdu Sichuan 610041, People's Republic of China.
Abstract
Similar to actors changing costumes during a performance, cancer cells undergo many rapid changes during the process of tumor metastasis, including epithelial-mesenchymal transition (EMT), acquisition of cancer stem cells (CSCs) properties, and mesenchymal-epithelial transition (MET). Such changes allow the tumor to compete with the normal microenvironment to overcome anti-tumorigenic pressures. Then, once tissue homeostasis is lost, the altered microenvironment, like that accompanying inflammation, can itself become a potent tumor promoter. This review will discuss the changes that cancer cells undergo in converting from EMT to CSCs in an inflammation microenvironment, to understand the mechanisms behind invasion and metastasis and provide insights into prevention of metastasis.
2. Cancer Lett. 2013 Aug 11.
Inflammation and cancer stem cells.
Shigdar S, Li Y, Bhattacharya S, O'Connor M, Pu C, Lin J, Wang T, Xiang D, Kong L, Wei MQ, Zhu Y, Zhou S, Duan W.
School of Medicine, Deakin University, Pigdons Road, Waurn Ponds, Victoria 3217, Australia. Electronic address: sarah.shigdar@deakin.edu.au.
Abstract
Cancer stem cells are becoming recognised as being responsible for metastasis and treatment resistance. The complex cellular and molecular network that regulates cancer stem cells and the role that inflammation plays in cancer progression are slowly being elucidated. Cytokines, secreted by tumour associated immune cells, activate the necessary pathways required by cancer stem cells to facilitate cancer stem cells progressing through the epithelial-mesenchymal transition and migrating to distant sites. Once in situ, these cancer stem cells can secrete their own attractants, thus providing an environment whereby these cells can continue to propagate the tumour in a secondary niche.
Canan Karatay'ın balıkla ilgili sözleri ezber bozdu
Canan Karatay'ın balıkla ilgili sözleri ezber bozdu |
İNGİLTERE'nin önde gelen kardiyologlarından Aseem Malhotra'nın tereyağın insan sağlığına olan faydalarını ortaya koyan çalışması Canan Karatay'ı haklı çıkardı.
İngiltere'deki araştırmayı NTV canlı yayınında değerlendiren Karatay, "Sağlıklı yağ yemek hayatı uzatır, asıl tehlike trans yağlardır" uyarısını yineledi.
Yağın miktarının değil niteliğinin önemil olduğunun da altını çizen Karatay, "Balıkta kırmızı etten çok daha fazla kolestrol var" örneğini verdi.
23 ÇEŞİT YAĞA DA İHTİYACIMIZ VAR
"... Doğada 23 tür yağ vardır. 23 türlü yağın tamamı insan vücudu için şarttır. Tek zararlı olan yağ trans yağlardır. Ben hala Türkiye'de trans yağların ne olduğunun doğru bilindiğini sanmıyorum. Türkiye'de trans yağların üstüne gidilmiyor.
Dünyadan bir kaç örnek vermek istiyorum:
2006'da New York ve Paris Belediyeleri trans yağların kullanımını yasakladı. Nerede bulunuyor bu trans yağlar. Başta halkımıza sağlıklı ve daha az kalorili diye sunulan margarinlerde bulunuyor. İşlenmiş gıdalarda bulunuyor. Çünkü bir gıda işlendiğinde yağların yapısı bozuluyor.
BALIKTA DAHA ÇOK KOLESTROL VAR AMA...
"Kırmızı ette kolestrol var" eleştirilerine de karşı çıkan Karatay, "Kışın balıkda kırmızı etten daha fazla kolestrol var" dedi. İşte o açıklamanın detayı:
"Beyaz ette de kolestrol vardır. Balıkta daha çok kolestrol var. Özellikle kış aylarında sular soğuduğunda balıklar yağlanır. Bu yağ hem Omega 3'tür hem de kolestroldür. Mesele yağın miktarı değil niteliğidir.
AZ YAĞLI YEMEĞİ REDDETTİLER
2013 Mayıs ayında İsveç Hükümeti Sağlık Komisyonu, az yağlı yemeği reddetti. 2 senede 16 bin çalışmayı incelediler. Bu çalışma sonunda doymuş yağların hiçbir şekilde kalp hastalığını yapmadığını kabul ettiler ve devlet politikası olarak az yağlı diyet önerilmemesi kararı aldılar.
İnsanlar kalori hesabı yapa yapa enine büyümeye başladı. Düşük yağlarla beslenme obeziteyi tetikliyor. Yiyecekler lezzetli olsun diye suni şekerlerle işlendiler. Bu tür yiyecekler ve trans yağlar insan sağlığı için tehlikelidir.
Kadını şüphelendiren 20 'kusurlu' hareket
Karınıza ya da sevgilinize çiçek almadan bir kez daha düşünün. Amerika’da yapılan araştırmaya göre kadın nedensiz yere çiçek getiren erkeğin kendisini aldattığını düşünüyor.
ABD’de yapılan araştırmaya göre çiçek alan kadın artık sevinmek yerine üzülüyor. Dünyaca ünlü mısır gevreği üreticisi Kellogg’s’un araştırmasına göre çiçek alan kadın erkeğin kendisini aldattığından şüpheleniyor. 2 bin kadın üzerinde yapılan araştırmada kadınlar, yatağa kahvaltı getiren, birden kendisine kibar davranmaya ve sürekli sevgisini dile getirmeye başlayan eşi ya da sevgilisi için “Acaba beni aldatıyor mu?” diye düşünüyor. Erkekler de ihanetlerini gizlemek için partnerine daha kibar davrandıklarını kabul ediyor.
İşte şüphe uyandıran 20 hareket
1- Mücevher almak
2- Yatak odasında yeni oyunlar
3- Daha duygusal davranmak
4- Çiçek almak
5- Çikolata almak
6- Daha kibar davranmak
7- Seksi iç çamaşırı almak
8- Hafta sonu tatil ayarlamak
9- Daha fazla hediye almak
10- Sorunlarına yardım etmek
11- Sık sık sevdiğini söylemek
12- Yatağa kahvaltı getirmek
13- Sürekli iltifat etmek
14- Daha fazla mesajlaşmak
15- Yemek pişirmek
16- Sık sık aramak
17- Daha çok dinlemek
18- Banyoyu hazırlamak
19- Uzaktan kumandayı vermek
20- Daha çok sarılmak
ABD’de yapılan araştırmaya göre çiçek alan kadın artık sevinmek yerine üzülüyor. Dünyaca ünlü mısır gevreği üreticisi Kellogg’s’un araştırmasına göre çiçek alan kadın erkeğin kendisini aldattığından şüpheleniyor. 2 bin kadın üzerinde yapılan araştırmada kadınlar, yatağa kahvaltı getiren, birden kendisine kibar davranmaya ve sürekli sevgisini dile getirmeye başlayan eşi ya da sevgilisi için “Acaba beni aldatıyor mu?” diye düşünüyor. Erkekler de ihanetlerini gizlemek için partnerine daha kibar davrandıklarını kabul ediyor.
İşte şüphe uyandıran 20 hareket
1- Mücevher almak
2- Yatak odasında yeni oyunlar
3- Daha duygusal davranmak
4- Çiçek almak
5- Çikolata almak
6- Daha kibar davranmak
7- Seksi iç çamaşırı almak
8- Hafta sonu tatil ayarlamak
9- Daha fazla hediye almak
10- Sorunlarına yardım etmek
11- Sık sık sevdiğini söylemek
12- Yatağa kahvaltı getirmek
13- Sürekli iltifat etmek
14- Daha fazla mesajlaşmak
15- Yemek pişirmek
16- Sık sık aramak
17- Daha çok dinlemek
18- Banyoyu hazırlamak
19- Uzaktan kumandayı vermek
20- Daha çok sarılmak
Beyaz saç
Marta kasabanın ucunda yalnız yaşardı. Çevresinde aksiliğiyle tanınırdı.
Bir gece şerifin küçük kızı, verandada oturan Marta’ya seslendi “Bayan, siz neden hiç bahçeye çıkmıyorsunuz? Yanıma gelsenize” Marta, sevgi yumağı çocuğu tersleyerek ak saçlı bir ihtiyar olduğunu ve yürüyemediğini söyledi. “İçindeki sevgiye tutunarak in bahçeye” dedi küçük kız. Marta denileni yaptı, artık bahçedeydi! Küçük kız yaşlı kadının gri saçlarını okşadı, “Bakın gökteki yıldızlar saçınıza inmiş” dedi gülümseyerek. Marta o an sevgiyi ve hayata sarılmayı anladı! Birlikte gözyaşlarına boğuldular, kelebekler uçtu kondu falan...
Bir bahaaaar akşamı rastladım sizeee. Neden başımı öne eğmiştim? Boya yaptırıyorum da şekerim. Kuaföre geldim, gencim güzelim, baharda yeşillenen fındık dalları gibi şenim maşallah. O da ne? Kuaför, boya fırçasını kaseye bırakırken: “On dakika bekleyip yıkamaya alacağız, beyazların kapanmasını beklemeyelim!” dedi. Etrafa baktım, benden başkası yoktu, resmen bana diyordu!. Beyaz! Ne beyazı? Saçlarım mı beyazlamış? Bu ne münasebetsiz bir lakırtıydı?.. Beynim ısındı! Hatta karıncalanıyor sol kolumdan aşağısı... “Kime bakmıştın aslanım?” ifadesi takındım suratıma. Kötü kuaför kabahatinde ısrarcıydı: “Aradaki beyazları diyorum hamfendii, kapanmasa da olur.” Çektim el frenini indim aşaaa! diyebilmeyi çok isterdim. Hatta bi baktım sağ elim aranıyor, koltuğun boy ayar kolunu çekmişim, gerisini hatırlamıyorum hakim bey!..
Kafada beyaz saç teliyle karşılaşmak, tsunami gibi, ağza sinek kaçması, salona kamyon girmesi gibi insanın duyup da başına gelmeyeceğini sandığı şeylerden! Ama oluyor mirim... Ayna önündeyim... Çöp torbası yapılmak için marketten aşırılmış poşet çaresizliğindeyim! Saçlarım, rockçı solistin konser sonu modeli. Biraz daha yaklaşınca aynaya, parmaklarla da iyice ayırınca telleri; al işte tüm hainliğiyle orda kır saç teli!
İlk şokun ardından, serinkanlı tavrımı takındım. Su püskürtmek, cımbızla korkutmak, refleks olarak o teli yolmak çözüm değil tabii! Usulca diğer saç tellerinin arasına, altlara doğru şöyle karıştırıp sakladım. Bir süre sonra birbirimize alıştık zaten, adını Zarife koydum; ayrı yıkadım, ıslatıp yapıştırdım...
Çoğaldılar!.. Hımm, demek renk pigmentlerim greve gitti, önlerdekiler de grev gözcüleri! Saç uçları da kırılarak alternatif protesto örgütlüyorlar. Bana ha? Toplu pigment ve saç kremi sözleşmesi ha? Bura sosyal bir kafa değil, hepinizi tek tek yolmaz mıyım ben?! Yoldum! Hepsini... Yoldum da ne oldu? Toplu greve yöneldiler; Kırkafa Kazım pek yakında sinemalarda!..
Gelelim Marta’ya. İşte azizim, mevzu burada. Hayat, bu “ay çok duygusaaal” denip ona buna gönderilen; aşklı, kuşlu böcekli sevgi pıtırcıklı ağlak hikayelerdeki gibi değil! Beyazlar profilden Georgey Clooney havası yapılarak, olmadı boyatıp km sıfırlayarak hallolur. Ya yüreğimizdeki kellik ne olacak?..
* Halime Gürbüz
Bir gece şerifin küçük kızı, verandada oturan Marta’ya seslendi “Bayan, siz neden hiç bahçeye çıkmıyorsunuz? Yanıma gelsenize” Marta, sevgi yumağı çocuğu tersleyerek ak saçlı bir ihtiyar olduğunu ve yürüyemediğini söyledi. “İçindeki sevgiye tutunarak in bahçeye” dedi küçük kız. Marta denileni yaptı, artık bahçedeydi! Küçük kız yaşlı kadının gri saçlarını okşadı, “Bakın gökteki yıldızlar saçınıza inmiş” dedi gülümseyerek. Marta o an sevgiyi ve hayata sarılmayı anladı! Birlikte gözyaşlarına boğuldular, kelebekler uçtu kondu falan...
Bir bahaaaar akşamı rastladım sizeee. Neden başımı öne eğmiştim? Boya yaptırıyorum da şekerim. Kuaföre geldim, gencim güzelim, baharda yeşillenen fındık dalları gibi şenim maşallah. O da ne? Kuaför, boya fırçasını kaseye bırakırken: “On dakika bekleyip yıkamaya alacağız, beyazların kapanmasını beklemeyelim!” dedi. Etrafa baktım, benden başkası yoktu, resmen bana diyordu!. Beyaz! Ne beyazı? Saçlarım mı beyazlamış? Bu ne münasebetsiz bir lakırtıydı?.. Beynim ısındı! Hatta karıncalanıyor sol kolumdan aşağısı... “Kime bakmıştın aslanım?” ifadesi takındım suratıma. Kötü kuaför kabahatinde ısrarcıydı: “Aradaki beyazları diyorum hamfendii, kapanmasa da olur.” Çektim el frenini indim aşaaa! diyebilmeyi çok isterdim. Hatta bi baktım sağ elim aranıyor, koltuğun boy ayar kolunu çekmişim, gerisini hatırlamıyorum hakim bey!..
Kafada beyaz saç teliyle karşılaşmak, tsunami gibi, ağza sinek kaçması, salona kamyon girmesi gibi insanın duyup da başına gelmeyeceğini sandığı şeylerden! Ama oluyor mirim... Ayna önündeyim... Çöp torbası yapılmak için marketten aşırılmış poşet çaresizliğindeyim! Saçlarım, rockçı solistin konser sonu modeli. Biraz daha yaklaşınca aynaya, parmaklarla da iyice ayırınca telleri; al işte tüm hainliğiyle orda kır saç teli!
İlk şokun ardından, serinkanlı tavrımı takındım. Su püskürtmek, cımbızla korkutmak, refleks olarak o teli yolmak çözüm değil tabii! Usulca diğer saç tellerinin arasına, altlara doğru şöyle karıştırıp sakladım. Bir süre sonra birbirimize alıştık zaten, adını Zarife koydum; ayrı yıkadım, ıslatıp yapıştırdım...
Halime Gürbüz |
Gelelim Marta’ya. İşte azizim, mevzu burada. Hayat, bu “ay çok duygusaaal” denip ona buna gönderilen; aşklı, kuşlu böcekli sevgi pıtırcıklı ağlak hikayelerdeki gibi değil! Beyazlar profilden Georgey Clooney havası yapılarak, olmadı boyatıp km sıfırlayarak hallolur. Ya yüreğimizdeki kellik ne olacak?..
* Halime Gürbüz
© Copyright, Özel haber, izinsiz kullanılamaz.
29 Ekim 2013 Salı
Gas6 Proteini ve Yapisi
Gas6 Proteini ve Yapısı
Gas6 “Growth arrest-specific gene 6” 1988’de büyümesi engellenmiş hücrelerde keşfedilmiş bir gendir (1). Bu genin kodladığı Gas6 proteini 75-kDa molekül ağırlığında, K vitaminine bağımlı protein ailesine en son katılan ve 678 aminoasitten oluşan bir proteindir. %44 aminoasit ortaklığı ile antikoagülan protein S’e yapısal olarak benzer (2). Her iki protein de amino ucuna bağlı yaklaşık 60 amino asitten oluşan Gla bölgesine sahiptir. Bu bölge K vitaminine bağımlı y-karboksilasyon ile aktive olan glutamik asit rezidüleri içerir. Apoptotik hücrelerin fagositozunda in vivo olarak önemli role sahip Gas6 ve protein S’in fonksiyonlarında Gla bölgelerinin fosfatidilserini bağlaması önemlidir. Gla bölgesini 4 adet EGF ve onları da seks hormon bağlayıcı globulin (SHBG) ile ilişkili olan 2 laminin G bölgesi izler. (Şekil 5) SHBG bölgeleri TAM reseptörlerinin bağlanması ve aktivasyonu için gereklidir
Gas6 ve protein S’in yapısal organizasyonu. Her 2 protein de tekrarlayan y-karboksiglutamik asit rezidüleri(Gla) içeren N-terminali, 4 EGF-benzeri yapı ve 2 globuler LG bölgesi(SHBG) içeren C-terminalinden oluşur.
İnsanlarda Gas6 proteini dolaşımda düşük düzeylerde bulunur (0,16-0,28 nM) (7). Akut faz reaktanı benzeri işlevi vardır ve sepsis, pankreatit gibi durumlarda düzeyi artar. Gas6, reseptörlerine bağlanarak hücre içinde bir çok sinyal mekanizmalarını uyarır. [PI3K (fosfatidilinozitol 3-kinaz), RAS, mitojen tarafından aktiflenen protein kinaz (MAPK), SRC, PLC, ERK] . Proliferasyonu artırır ve hücre ömrünü uzatır.
Yapılan çalışmalar uç kısımları koparılmış Gas6 ve sadece C-terminal globüler tekrarlarına sahip olarak geliştirilen Gas6’nın da reseptörlerin aktivasyonunda yeterli olabildiğini göstermiştir. Bu nedenle Gas6’nın N-terminal bölgesinin y-karboksilasyonda, C-terminal bölgesinin ise biyolojik aktivitesinde önemli olduğu kabul edilir (5). C-terminalindeki kalsiyum bağlayıcı kısım ve hidrofobik kısım Gas6’nın reseptörü ile ilişkisinde rol oynar. Hidrofobik kısım üzerinde meydana getirilen çeşitli mutasyonlar sonucunda reseptöre bağlanma azalır. Bu yüzden Gas6’nın reseptör bağlayıcı kısmının LG2bölgesindeki hidrofobik alan olduğu kabul edilir.
Fisher ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada LG1 bölgesindeki hidrofobik kısmın da ikinci reseptör bağlayıcı bölge olarak çalıştığı gösterilmiştir. Ayrıca Gas6’daki farklı bir peptid sekansının kalsiyum bağlayıcı kısım dışında LG1bölgesi üzerinde nötralizan monoklonal antikor olarak yer aldığı gösterilmiştir.
Protein S ve Gas6’nın benzer bölgeleri Gla ve EGF bölgeleridir. Protein S düz kas hücreleri için güçlü mitojen özellikte olması ve aralarındaki benzerlik nedeniyle Gas6’nın da hücre proliferasyonunda etkili olduğu düşünülmektedir.
Gas6 ve protein S’in her ikisi de TAM reseptör ailesini oluşturan Tyro3, Axl ve Mer reseptörlerinin ligandıdır ve agonisti olarak görev yaparlar. Gas6, TAM reseptörlerine karboksi ucundeki globüler bölge ile bağlanarak otofosforilasyon ile aktivasyonlarını sağlar. Gas6 nin bu üç reseptöre bağlanma afinitesi sırasıyla Axl > Tyro3 > Mer şeklindedir
Gas6 trombositlerin alfa granüllerinde bulunur (41). Trombositlerin aktivasyonu ile hücre yüzeyine çıkar. Gas6 plazma, makrofaj, bazofil, nötrofil veya perifik kanda dolaşan lenfositlerde genellikle bulunmaz. Patolojik durumlarda enflamasyon alanında, vasküler hasarda ve aterosklerotik plaklarda vasküler düz kas hücrelerinde Gas6 “up” regülasyona uğrar. Organizmadaki yaygın dağılımına bağlı olarak endotel hücrelerinde, vasküler düz kas hücrelerinde, mezengial hücrelerde, osteoklastlarda, kondrositlerde, Schwann hücrelerinde, epitelyal hücreler ve fibroblastlarda hücre yaşamının devamında ve proliferasyonunda rol oynar (2). Gas6, vasküler düz kas hücreleri için kemotaktik özelliktedir (5). Trombosit sayısının artışında önemlidir (41). Gas6 düzeyi düşük olan trombositler, düşük konsantrasyondaki agonistlerine cevap veremezler. Bunun sonucu olarak Gas6-negatif transgenik farelerde hem venöz hem de arteryal tromboza eğilim azalır. Aynı şekilde Gas6 reseptörlerinde herhangi birinin yokluğunda da trombosit agregatlarının stabilizasyonu bozulduğu için tromboza karşı doğal bir koruma sağlanır. Gas6 proteini ve TAM reseptörlerinin sentezi engellenen farelerde kanama süresi doğal tip farelere göre daha uzun bulunmuştur (41). Fakat insanlarda bu durum biraz daha farklıdır. Sensitif bir ELISA metodu kullanılarak insan plazmasında ölçülen Gas6 subnanomolar düzeylerdedir (0,16-0,28 nM) ve insan trombositlerinde Gas6 henüz ölçülememiştir. Bu yüzden insanlarda Gas6’nın trombotik süreçteki rolü aydınlatılamamıştır. Bir grubun yaptığı revers transkriptaz-polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) analizinde insan trombositlerinde Mer sentezi gösterilmiştir (41). Eğer insanlarda da Gas6 ve tromboz arasında anlamlı bir ilişki varsa, Gas6’nın trombosit dışındaki diğer kaynaklardan olaya dahil olduğu düşünülmektedir.
Gas6 erken embriyonel dönemle hücre siklusun başlamasında rol oynar (3). Gas6 düşüklüğü fertilizasyon başarısını olumsuz etkiler Gas6 sinyalizasyonu sitoplazmik matürasyon için önemlidir, nükleer matürasyonla ilgisi yoktur. Germinal vezikül ve M2 oositlerde Gas6 transkripsiyonu fazladır. 2 ve 4 hücreli embriyo döneminde azalır; 8 hücreli blastosit embriyo evresinde tekrar artar.
Gas6’nın büyüme ve hücre canlılığının sürdürülmesinde rolü vardır. Hücrelerin farklılaşmasını, fagositoz görevini sürdürmesini sağlar ve apoptozu engeller. Fosfatidilserine bağlanarak apoptotik hücrelerin fagositozunu kolaylaştırır (1). Axl reseptörü ile etkileşim sonucunda hücre migrasyonunu uyarması ve hücrelerarası adezyonda oynadığı rol nedeniyle büyüme faktörü benzeri görevleri olduğu anlaşılır. Gas6, vasküler düz kas hücrelerinde scavenger (çöpçü) reseptör sentezinin artırarak aterosklerozda rastlanan köpük hücre oluşumuna katkıda bulunur.
K Vitaminine Bagimli Proteinler
K Vitaminine Bağımlı Proteinler
K vitamini, K vitaminine bağlı proteinlerin posttranslasyonel modifikasyonununda bazı glutamik asit rezidülerinin y- karboksiglutamik aside (Gla) dönüşümünü sağlayan enzimatik reaksiyonun kofaktörüdür (33). K vitamini bağımlı proteinlerin karboksilasyonu hemostazın sağlanmasın, kemik metabolizması, büyümenin devamı ve sinyal iletimi için gereklidir. Karboksilasyona uğrayan proteinlerde kalsiyum bağlanması meydana gelir ve proteinin üç boyutlu yapısı değişir. İki fosfolipit katmanından oluşan Gla bölgesine hidrofobik kalıntılar eklemesiyle proteinler biyolojik olarak aktive olurlar. Aktivasyon sırasında fosfatidil serin, membranın dış yüzeyine çıktığı için koagülasyon proteinlerinin bağlanmasını kolaylaştırır. Hemoztazda görevli olan Gla-proteinler protrombin, faktör VII, faktör IX, faktör X, protein C, protein S ve Z’dir.
K vitamini bağımlı Gla-proteinlerinden diğerleri kemik metabolizmasında [bone gla protein (BGP) ve matriks gla protein (MGP)], büyümede [growth arrest specific protein-6 (gas6)] ve sinyal iletiminde [proline-rich gla protein (PRGP-1 ve PRGP-2)] yer alır. Ayrıca fonksiyonu tam olarak bilinmeyen protein Z de Gla-proteinlerindendir.
ProtrombinKoagülasyonda görevli trombinin öncülü olan protrombin diğer K vitamini bağımlı proteinler gibi karaciğerde sentezlenir. 72 kD ağırlığındadır. Plazma yarı ömrü yaklaşık 60 saattir. Referans aralığı %70-120’dir. Protrombin geni 11. kromozomda 11p11-q12 lokusunda bulunur.
Protrombin fonksiyonel ve yapısal olarak 2 bölgeye ayrılabilir: Gla taşıyan pro kısmı ve trombine dönüşen kısım. Pro kısmı 274 amino asitten meydana gelmiştir ve molekül ağırlığı 35000’ dir. 77 ve 101 numaralı asparajine bağlı olarak 2 oligosakkarit zinciri taşır. Pro kısmında yapısal olarak birbirine benzeyen fakat fonksiyonel olarak farklı olan 2 bölge vardır; protrombin fragman 1 ve 2. Bu iki bölge birbirine çok benzer şekilde üç disülfit bağı taşır. Her biri ilmiğe benzediği için, bu bölgeye ilmik (kringle) adı verilir.
Protrombin 20210 GA gen mutasyonu protrombin düzeyinde artışa neden olur (35). Konjenital faktör II eksikliği, K- vitamini antagonist tedavi, karaciğer hastalığı, masif kan transfüzyonu, disemine intravasküler koagülasyon (DİK) gibi durumlarda protrombin düzeyinde azalma gözlenir.
Faktör VII
Faktör VII (FVII) N-terminal bölgesinde 2 adet epidermal büyüme faktörü benzeri bölge (epidermal growth factor-like: EGF1 ve EGF2) ve y-karboksi glutamik asit (hafif zincir); C- terminalinde ise proteaz bölgesi (ağır zincir) içerir. Faktör VII, birbirine bir disülfit köprüsüyle kovalent bağlı, bir ağır zincir ve bir hafif zincirden oluşmuştur (36). Molekülün ağır zinciri aktif bölgeyi içerir. FVII aktive olarak FVIIa molekülüne dönüşür. Bu proteinin koagülasyon aktivitesi, doku faktörü ve kalsiyum varlığında görülür. Koagülasyon sırasında FVII, faktör X (FX) ve faktör IX (FIX)’u aktive eder. FIX ve FX, FVII ile yapısal olarak benzerlik gösterir.
Protein C
Protein C 62000 molekül ağırlığında bir serin proteazdır (37,38). Disülfit bağıyla kovalent olarak bağlı bir ağır zincir ve bir hafif zincirden oluşmuştur. Hafif zinciri 11 Gla içerir. Protein C, ağır zincirindeki tek bir peptid bağının (Arg -169-IIe-170) kopmasıyla, aktif formu olan, aktive protein C’ye (APC) dönüşür. Bu bölünme, trombin-trombomodulin kompleksi tarafından katalizlenir (37). APC’nin N-terminal bölgesinde Gla ve EGF bulunur. APC, koagülasyon kaskatında prokoagülan faktör V ve FVIII’in proteolitik inaktivasyonunda görev alarak antikoagülan özellik gösterir. Ca , Protein S ve fosfolipitler bu olayı destekler (37). Diğer yandan, APC’nin trombini “down” regüle ederek TAFI (trombinle aktiflenen fibrinolitik inhibitör) aktivasyonunu baskılar, böylece dolaylı yoldan fibrinolizisi sağlar. Fibrinolizis, APC’nin PAI-1 (plazminojen aktivatör inibitörü-1)’i inhibe etmesiyle de uyarılır. APC’nin, pıhtılaşmayı önleyici etkileri yanında, enflamasyon önleyici ve hücre koruyucu etkileri gibi farklı biyolojik etkilere de sahip olduğu gösterilmiştir.
Protein S
K vitamini bağımlı proteinlerden biri olan protein S tek zincirli bir plazma glikoproteinidir (39). İnsan plazmasında yaklaşık 1 ^g/ml konsantrasyonunda bulunur (40). İnsan ve sığır plazmasından saflaştırılan protein S’in aminoasit yapısı incelenmiştir. K vitamini bağımlı pıhtılaşma faktörlerinin aksine protein S’in serin proteaz fonksiyonu yoktur; aktive protein C’nin kofaktörü olarak fonksiyon görür (39). Bu kompleks trombin aktivasyonunda görevli faktör Va ve VlIa’yı inaktive eder. Bu yüzden protein S, pıhtılaşma kaskatının inhibisyonunda görevlidir. Protein S karaciğer, endotel hücreleri, testiküler hücreler, megakaryosit ve osteoblastlarda sentezlenir. Bu protein, ayrıca trombositlerde de mevcuttur. Protein S dolaşımda bir bölümü plazmada serbest olarak; diğer kısmı ise kompleman sisteminden C4 bağlayıcı proteine (C4BP) SHBG bölgesi ile bağlı olarak 2 şekilde bulunur. Protein S’in kompleman sistemindeki rolü tam olarak bilinmemesine rağmen 2 proteaz sistemi (kompleman ve koagülasyon) ile de ilişkilidir. Kalıtımsal protein C ve protein S eksikliği olan hastalarda venöz tromboza eğilim artar
%44 aminoasit ortaklığı ile antikoagülan protein S ve Gas6 yapısal olarak benzer. Her iki protein de amino ucuna bağlı yaklaşık 60 amino asitten oluşan Gla bölgesine sahiptir. Her 2 protein de Tyro3, Axl ve Mer (TAM) reseptörlerinin ligandlarıdır
K Vitamini Profilaksisi
K vitamini eksikliğine bağlı kanamalardan korumak için doğumda profilaktik K vitamini uygulanması önerilmektedir. Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) de doğumda 1 mg K vitamini i.m olarak önermektedir. K vitaminin i.m uygulanmasının lokal travma, damar, sinir zedelenmesi, apse, osteomiyelit ve kanama gibi komplikasyonlara ender olarak da yol açması oral tedavi uygulanmasını gündeme getirmiştir. Oral tedavi için ise AAP doğumda 2 mg uygulayıp, ikinci dozu ikinci, üçüncü dozu ise dördüncü haftada önermektedir.
Pek çok çalışmada tek doz K vitaminin i.m kullanımının kas dokusunun yavaş salınan K vitamini deposu olması nedeniyle klasik ve geç tipi önlemede yeterli olduğu, tek doz oral tedavinin ise klasik tipe etkili olduğu düşünülmektedir . Lopez ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada oral yolla uygulanan K vitamini proflaksisinin i.m. uygulanan K vitaminine üstünlüğü gösterilememiştir.
Alternatif bir kullanım şekli ise 25 g/gün olmak üzere verilen profilaksidir, ancak etkinliği tartışmalıdır. Danimarka ve Hollanda’da bilier atrezili vakaların retrospektif olarak değerlendirildiği bir çalışmada, farklı K vitamini profilaksisi uygulanmış hastalar karşılaştırılmıştır. Danimarka’da 2000 yılına kadar her bebeğe doğumda 2 mg oral K vitamini tek doz uygulanmakta, ancak yalnızca anne sütü ile beslenenlere haftalık 1 mg oral K vitamini anne sütü beslenmenin % 50’sinden fazla olduğu sürece önerilmekte, komplike doğumlarda K vitamini 2 mg i.m uygulanmakta iken, 2000 yılından sonra tüm bebeklere doğumda 2 mg oral K vitamini uygulamasına geçilmiştir. Hollanda’da ise 1990’dan beri doğumda 1 mg oral profilaksi ve anne sütü ile beslenenlere 25 ^cg/gün K vitamini 12 hafta boyunca önerilmiştir. K vitamini eksikliğine bağlı kanamaların en sık bu grupta olduğu görülmüş, i.m K vitamini ve haftalık oral K vitamini alanlarda daha az sıklıkta, formula ile beslenenlerde ise en az kanama riski görülmüştür.
K Vitamini Eksikligi
K Vitamini Eksikliği
K vitamininin besin olarak kullanılan bitki ve hayvan dokularında çok yaygın bulunması ve bu vitaminin bağırsak mikroflorası tarafından sentezlenmesi nedeniyle erişkinlerde eksikliği fazla görülen bir durum değildir. Pankreas işlev bozukluğu, safra hastalığı, bağırsak mukozasının atrofisi veya herhangi bir nedenden dolayı oluşan steatore nedeniyle yağ malabsorbsiyonuna bağlı K vitamini eksikliği görülebilir. Buna ek olarak, kalın bağırsağın antibiyotiklerle steril hale getirilmesi, besinle alımı kısıtlı olması halinde K vitamini eksikliği olabilir. Öte yandan yenidoğan bebekler plasentanın vitamini fetusa etkin şekilde aktaramaması ve bağırsağın doğumdan hemen sonra steril olması nedeniyle bu eksikliğe çok yatkındır.
Yenidoğanın hemorajik hastalığı ilk defa 1894 yılında Townsend tarafından tanımlanmıştır . Yenidoğan ve sütçocukluğu döneminde pıhtılaşma faktörleri II, VII, IX ve X’u karaciğerde gama karboksilasyonla aktive eden K vitamininin eksikliğinde yenidoğanın hemorajik hastalığı oluşur (28). K vitamini eksikliğine bağlı kanamalar üç tipte görülür:
Erken tip: İlk 24 saat içinde ortaya çıkar. Difenilhidantoin veya fenobarbital kullanan epileptik anne çocuklarında ve daha sık olarak izoniazid veya rifampisin ile tedavi edilen tüberkülozlu anne çocuklarında görülür. Bu tipte intrakranyal kanama sıktır.
Klasik tip: K vitaminin plasental geçişi azdır. Tüm yenidoğanlarda doğumdan sonra 48-72. saatlerde faktör II, VII, IX ve X’da hafif bir azalma vardır ve 7.-10. günlerde normal düzeye erişir. Bunun nedeni bağırsak florasının gelişmemiş olmasıdır. Anne sütü ile beslenen bebeklerde menakinon üretmeyen laktobacillus bifidus florası hâkimdir. Ayrıca anne sütündeki K vitamini düzeyi 1 ^g/L iken, formül mamalarda daha fazla olabilmektedir. Bu nedenle klasik hemorajik hastalık riski anne sütü ile beslenenlerde ve ağızdan beslenmesi iyi olmayan bebeklerde artar.
Geç tip: İlk haftadan sonra ve genellikle 2.-12. haftalarda görülür, bazen 6 aya kadar uzayabilir. Genellikle intrakraniyal kanama şeklindedir. Anne sütünün yetersiz K vitamini içermesi, yetersiz K vitamini profilaksisi, K vitamini malabsorpsiyonuna neden olan kolestatik karaciğer hastalıkları (kistik fibroz, koledok kisti, alfa-1 antitripsin eksikliği) ve antibiyotik kullanımı nedeniyle gelişmektedir. 4-10/10000 sıklıkta ve Güney Doğu Asya’da daha sık görülmektedir
K vitamini eksikliğine bağlı intrakraniyal kanama çoğunlukla hiçbir uyarıcı belirti olmadan, aniden gelişebilmektedir. Hastalar sıklıkla solukluk, konvülziyon, bilinç bulanıklığı, kusma veya emmede azalma, ishal, ön fontanelde bombelik ve pulsasyon gibi semptomlarla başvurmaktadır. K vitamini eksikliği olgularında PT, aPTT’de uzama ve normal trombosit sayısı saptanır. Yenidoğanın hemorajik hastalığı için özgün bir test olmamasına rağmen, K vitamininin intramusküler (i.m) veya intravenöz (i.v) verildikten 24 saat sonra PT ve aPTT’nin normale dönmesi bu tanıyı doğrular.
K Vitamini Emilimi ve Etkileri
K vitamini Emilimi ve Etkileri
Diyet, K vitamininin ana kaynağıdır. K vitamininin %80-85’i terminal ileumdan emilir. Doğal olarak bulunan K vitamini türevleri, tıpkı diğer lipidler gibi sadece safra tuzlarının varlığında emilir ve şilomikronlar içinde lenfatikler yolu ile kan dolaşımına dağıtılır. Suda çözünen menadion safra tuzlarının yokluğunda dahi emilir, doğrudan hepatik portal vene geçer. Yağ absorbsiyonunu bozan durumlar ile yağdan fakir beslenenlerde K vitamini absorbsiyonu azalır. Fakat bu şartlarda sentetik K vitamininin absorbsiyonu bozulmaz. K vitamini başlangıçta karaciğerde birikse de karaciğer derişimi hızla düşer ve sınırlı bir depolanmaya sahiptir.
K vitamininin etkileri
K vitamini insanlarda bulunan bazı proteinlerdeki glutamik asit rezidülerinin post- transkripsiyonel modifikasyonla y-karboksiglutamik asite (Gla) dönüşmesi için önemli bir kofaktördür. Bu reaksiyon, normal trombotik yolu başlatmak için hayati rol oynar (1,zeynep 1. Lit). K vitamini bağımlı proteinlerin birçoğu koagülasyon kaskatında yer almakta veya bu kaskatı düzenlemektedir. Bir kısmı ise çeşitli sistemlerde görevlidir. Kemik ve diğer dokulardaki kalsiyum homeostazında K vitamini bağımlı proteinler rol oynar (6). K vitamini bağımlı proteinlerin kalsiyum kanalları yoluyla yüzey fosfolipitlerine bağlanmasını sağlar ve pıhtılaşma faktörlerinin aktif formlarının sentezi gerçekleşir. Bu reaksiyon mikrozomal enzimler aracılığıyla K vitamini epoksit döngüsü ile gerçekleşir.
Adenozin trifosfat (ATP) ve biotine gereksinim duyan diğer karboksilasyon reaksiyonlarının tersine K vitaminine bağımlı karboksilaz, karbondioksit ve oksijene olduğu kadar, K vitamininin indirgenmiş formu olan hidrokinona (KH2) da ihtiyaç duyar (24). Hidrokinon oksitlenerek K vitamini epoksidini meydana getirir. Bu oksidasyon, glutamatın karboksilasyonu için gerekli olan enerjiyi sağlar.
K vitamini bu döngüde y-karboksilaz için bir kofaktör işlevi görerek, glutamik asidin yan zincirine bir molekül CO2eklenmesini sağlar (24). K vitamini doğal olarak okside formda bulunur, ancak bu reaksiyonda K vitamininin indirgenmiş formu gerekmektedir. Vitamin K epoksit redüktaz (VKOR) enzimiyle katalizlenen bir reaksiyonla, K vitamininin indirgenmiş formu oluşur. Karboksilasyonun bu basamağında K vitamini oksitlenir ve döngü bu şekilde devam eder. Varfarin ve kumarin, VKOR ile etkileşime girerek karboksilasyonu baskılar.
K vitamini bağımlı proteinler kan pıhtılaşmasına sınırlı değildir. Hücre siklus regülasyonu ve hücre-hücre adezyonu (tirozin kinaz) için de önemlidir. Kanser gelişiminde tirozin kinaz aktivasyonu önemlidir (10,25). K vitamini yokluğunda, K vitamini yokluğu proteini (protein induced by vitamin K absence: PIVKA) meydana gelir. PIVKA üreten pankreasın hepatoid karsinoması da tanımlanmıştır. PIVKA-II protrombinin karboksile olmamış formudur ve K vitamini eksikliğinin tanısında kullanılabilmektedir.
Koagülasyon proteinleri dışında birçok K vitamini bağımlı protein kemik, kıkırdak, böbrek, akciğer ve diğer dokularda da bulunur. Bunlar arasında kemik proteini olan osteokalsin ve matriks Gla proteini iyi bilinmektedir (26). Osteokalsin, osteoblastlar tarafından sentezlenen en önemli non-kollajenöz kemik proteinidir ve kemik gelişiminde önemli rol oynar. K vitamini eksikliğinde artmış fraktür riski vardır (26,27). K vitaminine bağımlı koagulasyon faktörleri karaciğerde sentezlenir ve dolaşıma salınır.
K Vitamininin Yapisi ve Onemi
K Vitamininin Yapısı ve Biyolojik Önemi
K vitamini, pıhtılaşma proteinlerinin aktif formlarının sentezinde etkili, normal koagülasyonun sağlanmasında hayati öneme sahip yağda eriyen esansiyel bir vitamindir.
K vitamini, pıhtılaşma proteinlerinin aktif formlarının sentezinde etkili, normal koagülasyonun sağlanmasında hayati öneme sahip yağda eriyen esansiyel bir vitamindir.
Danimarkalı bilim adamları Henrik Dam ve Edward Adelbert Doisy 1929 yılında, suni diyetle beslenen civcivlerin bağırsaklarında, deri altı yağ dokusunda ve beyinlerinde kanamalar oluştuğunu saptamışlar. Çalışmalarının sonucunda 1943 yılında K vitamininin doğal şeklini izole ederek Nobel ödülünü almışlardır. K vitamini, ismini anti-hemorajik faktör olan ve kanı pıhtılaştıran anlamına gelen ‘Koagülan’ kelimesinin baş harfinden almıştır.
Naftokinon halkası içeren K vitaminlerinin doğal ve sentetik birçok türü vardır. Yağda eriyen bu vitaminler temel olarak 2-metil-1,4 naftokinon yapısına sahip olup farklı alifatik yan zincirlere sahiplerdir.
K1 ve K2şeklinde gösterilen iki doğal K vitamini bulunmakla birlikte K3adında bir de sentetik türevi mevcuttur. K3 vitamini, diğer adıyla menadion, uzun yan zincir içermez. K vitamininin temel yapısı aynı zamanda K3 vitamininin de yapısıdır.
K1 vitamini (fitonadion, fillokinon), 2-metil-3-fitil-1,4-naftakinon kimyasal yapısına sahiptir ve bitkilerden alınır. Kapalı formülü C31H46O2’dir. Molekül ağırlığı 450.68 g/moldür (14,15). Bu vitamin yeşil bitkilerin yapraklarında sentezlenir. K1 vitamini ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler, brokoli, brüksel lahanası, kuşkonmaz, lahana, karnabahar, yeşil bezelye, fasulye, yeşil çay, zeytin, zeytinyağı, soya tohumu, et (sığır karaciğeri), yumurta, tahıllar ve mandıra ürünlerinde bulunur (10). Bitkilerde fotosentez ve fosforilasyonda rol oynar. K vitamininin doğal formu ve esas kaynağı yeşil yapraklı sebzelerden diyet yolu ile alınan şeklidir. Karaciğerde metabolize olur, safra ve idrarda atılır. K1 vitamini, K2 vitamininden daha hızlı ve uzun etkiye sahiptir
Farklı K2vitaminleri, farklı uzunluktaki yan zincirler içerir (Şekil 2). Menakinon (MK) adı verilen K2 vitaminleri 6, 7 ve 9 izopren birimi taşır yani formüldeki n sayısı 6, 7 ve 9 olabilir. In vitro en etkin şekli MK-4 olarak bildirilmiştir. Fermentasyon yapan mikroorganizmalar ve insanda terminal ileum ve kolonda yerleşmiş olan bağırsak bakterileri (özellikle gram pozitif bakteriler) tarafından sentezlenir (10). Hayvansal yiyeceklerde bulunur. İnsan gereksiniminin daha küçük bir kısmını karşılar. K1 ve K2vitaminleri diyetten emilir. Dihidrovitamin K olarak isimlendirilen aktif formuna dönüşür (10,17). K vitaminleri ışığa duyarlı, ısıya dayanıklıdır. Pişirme vitamini uzaklaştırmaz. Donmuş yiyeceklerde K vitamini tahrip olabilir.
K3 vitamini, sentetik olarak üretilen ve suda çözünen en basit yapılı K vitamini türüdür (Şekil 3) (10). Bundan türeyen menadion sodyum bisülfit ile menadiol sodyum disülfat, menadionun ve yukarıda sayılan doğal vitaminlerin aksine, suda çözünen K vitaminleridir. Bu sentetik K vitaminlerinin etkinliği yağda çözünen doğal K vitaminlerininkine göre daha düşüktür ve etkileri daha geç başlar. Alerjik reaksiyonlar ve bazı toksik etkilere neden olabilir (10). Yapılan çalışmalarda K3 vitamininin, değişik kanser hücre serilerinde redoks döngüsüne girerek reaktif oksijen türlerinin (ROS) oluşmasına neden olduğu ve oluşan olumsuz koşulların hücre çoğalmasını baskılayabileceği belirtilmiştir (19,20,21). ROS oluşumu nedeniyle merkezi sinir sisteminde pek çok hasarın oluştuğu ve bu olumsuz koşullardan en çok etkilenecek ve zarar görecek olan hücrelerin nöronlar olduğu bildirilmiştir.
Modernleşme, feminist yaklaşım ve kadının kimliği
Seksenli yılların sonlarına doğru yaşanılan sosyal döngü, modern olmanın batılılaşma gibi bize sunulması, kültürel iletişimin kültürel değişimi sonucu kadının toplumumuzdaki rolü üzerinde derin tahribatlara yol açtı. Kadının özgür olma dayatmacılığı, modern olmanın temeli olarak verildi.
Feminizm de kadının duygusal ihtiyaçlarını göz ardı ederek yeni aşılanmaya çalışan bu düzene zemin hazırlamış oldu. Çalışan kadının toplumdaki statüsünün arttığı vurgulanarak kadın evden uzaklaştırıldı. Doğal olarak hem eşiyle hem de çocuklarıyla iletişimi koptu ya da zayıfladı. Burada unutulan bir nokta vardı kadına çalışma statüsü ile ekonomik özgürlük verilirken, bu yeni rolle artan sorumlulukları perde arkası edildi. Aslında kadın eski rollerini tamamen terk edemedi. Eve döndüğü zaman ev hanımı olma ve sorumluluklarını devam ettirme çabası toplumda yorulan ve stresli mutsuz kadın ve anne sayısını arttırdı. Geleneksel ve genetiğimize işlene kadın beklentisi bitmedi. Eşler arasında ki ev düzeninde yardımlaşma beklentilerin artması çatışmalarını haliyle tetikledi.Kadın ve erkek arasında başlayan kimlik savaşı ile en çok zararı elbette aileler aldı ve yaygınlaşan boşanmalar ile de faturaları çocuklar ödedi.
Feminizm kadını, fıtratındaki duygusallığından sıyırırken kendisini aslında mutlu eden ihtiyaçlarının da karşılanmasına yine kadının tercihinden dolayı engel olmuştur. Nedir mi bu duygusal ihtiyaçlar? Her kadın doğasında sevilmek, korunmak ister ve yine bu ihtiyacının karşılanması için kendisini seven, aitlik duygusunu hissedeceği, kendisini koruyabilen bir erkeğe gereksinim duyar.
Oysa batılılaşmanın bize hediyesi feminizm, kadının erkek gibi olması gerektiği dayatılırken kadının hem duygusal hem cinsel kimliği zarar gördü. Kadının özgürleşmesi hedeflenirken; ideal kadın profili yüksek hedefleri olan, başarılı, hırslı, entelektüel iş kadını olarak çizildi. Bunlar çizilirken yine kadının ruh dünyası duyguları görmezden gelindi örselendi ama kimseye güçlü olma imajı zedelenmesin diye hissettirilmedi. Kadın hayatındaki hızla değişen sosyolojik gelişimine psikolojik değişimi ile ayak uyduramadığı için mutsuzluğu kaçınılmaz oldu.
(Belirtmek isterim ki, kadınlar zinhar çalışmasın diye algılanmasın paylaştıklarım. Elbette ki ihtiyaçlar çerçevesinde gerekliyse omuz omuza verilmeli ve herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Fakat bu görev dağılımında cinsel kimlikler göz ardı edilememesi gerektiği gibi aile içinde düzenin devamlılığı için eşler arasında dayanışma ve yardımlaşmalar da olmalıdır!)
Evinden koparıldığı için de anne olma rolü de elinden alınmış oldu. Kadın kariyer için ya anne olmayı tercih etmedi ya da kariyerine engel gördü çocuğunu! Aile içindeki bireylerin çatışmaları mutsuz ve birbirinden bağımsız fertlerin sayısını arttırırken mutluluğu arama hedefleri evden dışarıya taştı.
Sonuç olarak yaradılışları gereği kadının kadın, erkeğin erkek gibi yaşaması gerekliliği rollerin değiştirilmeye çalışması insanı elbette zaman içinde huzursuzluğa ve mutsuzluğa itmiştir.
Feminizmin insanları evlikten uzaklaştırarak birlikte yaşama tarzının şirin gösterilmesi ve evliliğin özgürlüğe engel olma gibi yansımalarını başka bir yazımla sizlerle paylaşmak istiyorum dostlarım.
Gülümsemenizin aydınlattığı yolunuz açık olsun…
* Dilek YAKA
© Copyright, Yaşam TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Yazarımıza mail atmak için tıklayınız.,
Feminizm de kadının duygusal ihtiyaçlarını göz ardı ederek yeni aşılanmaya çalışan bu düzene zemin hazırlamış oldu. Çalışan kadının toplumdaki statüsünün arttığı vurgulanarak kadın evden uzaklaştırıldı. Doğal olarak hem eşiyle hem de çocuklarıyla iletişimi koptu ya da zayıfladı. Burada unutulan bir nokta vardı kadına çalışma statüsü ile ekonomik özgürlük verilirken, bu yeni rolle artan sorumlulukları perde arkası edildi. Aslında kadın eski rollerini tamamen terk edemedi. Eve döndüğü zaman ev hanımı olma ve sorumluluklarını devam ettirme çabası toplumda yorulan ve stresli mutsuz kadın ve anne sayısını arttırdı. Geleneksel ve genetiğimize işlene kadın beklentisi bitmedi. Eşler arasında ki ev düzeninde yardımlaşma beklentilerin artması çatışmalarını haliyle tetikledi.Kadın ve erkek arasında başlayan kimlik savaşı ile en çok zararı elbette aileler aldı ve yaygınlaşan boşanmalar ile de faturaları çocuklar ödedi.
Feminizm kadını, fıtratındaki duygusallığından sıyırırken kendisini aslında mutlu eden ihtiyaçlarının da karşılanmasına yine kadının tercihinden dolayı engel olmuştur. Nedir mi bu duygusal ihtiyaçlar? Her kadın doğasında sevilmek, korunmak ister ve yine bu ihtiyacının karşılanması için kendisini seven, aitlik duygusunu hissedeceği, kendisini koruyabilen bir erkeğe gereksinim duyar.
Oysa batılılaşmanın bize hediyesi feminizm, kadının erkek gibi olması gerektiği dayatılırken kadının hem duygusal hem cinsel kimliği zarar gördü. Kadının özgürleşmesi hedeflenirken; ideal kadın profili yüksek hedefleri olan, başarılı, hırslı, entelektüel iş kadını olarak çizildi. Bunlar çizilirken yine kadının ruh dünyası duyguları görmezden gelindi örselendi ama kimseye güçlü olma imajı zedelenmesin diye hissettirilmedi. Kadın hayatındaki hızla değişen sosyolojik gelişimine psikolojik değişimi ile ayak uyduramadığı için mutsuzluğu kaçınılmaz oldu.
(Belirtmek isterim ki, kadınlar zinhar çalışmasın diye algılanmasın paylaştıklarım. Elbette ki ihtiyaçlar çerçevesinde gerekliyse omuz omuza verilmeli ve herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Fakat bu görev dağılımında cinsel kimlikler göz ardı edilememesi gerektiği gibi aile içinde düzenin devamlılığı için eşler arasında dayanışma ve yardımlaşmalar da olmalıdır!)
Evinden koparıldığı için de anne olma rolü de elinden alınmış oldu. Kadın kariyer için ya anne olmayı tercih etmedi ya da kariyerine engel gördü çocuğunu! Aile içindeki bireylerin çatışmaları mutsuz ve birbirinden bağımsız fertlerin sayısını arttırırken mutluluğu arama hedefleri evden dışarıya taştı.
Dilek YAKA |
Sonuç olarak yaradılışları gereği kadının kadın, erkeğin erkek gibi yaşaması gerekliliği rollerin değiştirilmeye çalışması insanı elbette zaman içinde huzursuzluğa ve mutsuzluğa itmiştir.
Feminizmin insanları evlikten uzaklaştırarak birlikte yaşama tarzının şirin gösterilmesi ve evliliğin özgürlüğe engel olma gibi yansımalarını başka bir yazımla sizlerle paylaşmak istiyorum dostlarım.
Gülümsemenizin aydınlattığı yolunuz açık olsun…
* Dilek YAKA
© Copyright, Yaşam TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Yazarımıza mail atmak için tıklayınız.,
Hayallerinizin gelinliğini seçmeye başlayın
İşte size hayallerinizi süsleyeceğini düşündüğümüz bir kaç gelinlik modeli...
Hazırsanız; evlilik koşturmasının en keyifli ve heyecan dolu seçimine geldi sıra;
Gelinlik Seçimi…
Daha evlilik teklifini dahi almadan, hatta küçük yaşlardan itibaren gelinlik hayalleri içerisinde olduğunuzu biliyorum. Biz kadınlar böyleyiz. Bazen bir filmde, bazen katılmış olduğumuz bir düğünde, bazen de gazetede gözümüze çarpan bir gelinliğe “işte bunu istiyorum” cümlesini defalarca kurmuşuzdur. Bu büyük gün için kusursuz olmak her kadının hayali! İşte şimdi ise hayalleri gerçekleştirme zamanı…
Hayatınızın en özel gününde size eşlik edecek, sizi gecenin prensesi haline getirecek olan gelinliğinizi seçmek göründüğü kadar da kolay değildir. Tabii ki bu özel gecede rüya gibi bir gelinliğin içinde tüm bakışları üzerinize toplamak isteyeceksiniz. Öyle olacağınıza hiç şüphe yok! Yalnız gelinlik alışverişinizin kâbusa dönmemesi için bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum; sonradan pişman olmamak için aşağıdaki tüyoları dikkate almanızı öneririm… Gelinlik alışverişi sizi yoran, strese sokan bir koşturma değil, sizi hayallerinize yaklaştıran, mutluluk veren bir süreç olmalıdır.
Gelinlik modellerinin çeşitliliği ve fiyatlarının değişkenliğini görünce aklınız karışabilir. Peki, bu kadar çok alternatif içinden hangi gelinliği seçecek ve nelere dikkat edeceksiniz?
Her şeyden önce gelinlik için belirlemiş olduğunuz bütçeyi oluşturmalı ve ona sadık kalmalısınız.
Gelinlik araştırmanıza ilk etapta yalnız çıkın! Yani tarzınızı ve hayalinizi keşfedene kadar modaevlerini tek başınıza gezin; deneyin çıkarın, gene deneyin gene çıkarın…
Ta ki hayalinizdeki tarzı ve modeli hissedene kadar… Gelin adayları genelde kalabalık bir grupla gezmeye başlıyor; her kafadan bir ses çıkması kendi fikrinizi etkiliyor. Sonuçta o gelinliği siz giyeceksiniz, tamamı ile sizin ruhunuzu ve sizin hayallerinizi yansıtmalı! Siz hayalinizdeki modeli keşfetmeye başlayınca anneniz veya fikrine güvendiğiniz diğer yakınlarınızdan fikir alabilirsiniz. Son kararı hep birlikte vermenin keyfine varın!
Cesur olun! Her gelinliğin askıda farklı, üstünüzde farklı olabileceğini unutmayın. Deneyin… Belki de “hayatta bana yakışmaz!” dediğiniz model sizi hayallerinize kavuşturacak.
Vücudunuzu tanımalı ve vücut kusurlarını kapatan, boyunuza ve kilonuza gidecek bir modeli seçmelisiniz. Böylece daha alımlı ve muhteşem görüneceksiniz.
Gelinliğinizi seçerken kendiniz olmalısınız; tarzınıza uyan, içinde rahat ve mutlu olacağınız bir modele yönelin.
Gelinliğinize karar vermeden önce düğününüzün tarzı ve yeri az–çok belli olmalıdır. Düğünün tarzı gelinlik seçiminizi etkiler. Kır düğününe giyilecek gelinlikle, otelde yapılacak kutlamaya seçilen gelinlik kumaşından süslemesine kadar farklı olacaktır.
Gelinlikte modaya inanır mısınız bilemem ama seçeceğiniz gelinlik modeli sezonun modasını değil sizin tarzınızı ve kişiliğinizi yansıtmalıdır. Normal hayatınızda çok sade giyinen biriyseniz, gelinlik seçiminde ağır ve işlemeli bir model seçmeniz, sizde emanet görüntüsü oluşturur.
Gelinlikte doğru kumaş seçimi de önemlidir. Yaz düğünlerinde rahat hareket edebileceğiniz şifon, ipek, organze, tafta gibi hafif kumaşları, kışın ise mikado, saten düşes, saten, krep gibi daha dolgun ve tok duran kumaşları tercih edebilirsiniz.
Modeller konusunda aklınız karışıyorsa ve ne istediğinize karar veremiyorsanız bu durumdan kurtulmanın en iyi yolu; farklı tarzda gelinlik mağazalarına gidip değişik modeller denemek olacaktır. Birinde mutlaka “ işte bu” diyeceksiniz.
Gelinlik mağazalarının birçoğu randevu sistemi ile çalışır; gitmeden önce randevu almayı unutmayın ki modacınız tüm enerjisini ve dikkatini size verebilsin…
Gelinliğinizi düğünden 2 gün önce almanız, olası düzeltmeler için size zaman kazandırır.
Gelinlik modelinizi belirlerken damat adayı ile yan yana olduğunuzdaki fiziki görünüm ve uyumu da dikkate almalısınız.
Gelinliğinizi diktirme haricinde hazır da alabilirsiniz. Belki de birbirinden güzel ve çekici hazır gelinlikler arasından hayalinizdeki gelinliği kolayca bulacaksınız. Hazır gelinlikler sonuçta daha pratik, üstelik üzerinize tam oturmayan kısmını modelde oynama yaparak size uygun hale getirmek kolaylıkla mümkün! Ama tabi ki size özel farklı bir tasarım istiyorsanız Houte Couture tasarımlara da bakmanızı tavsiye ediyorum.
Modacınız provalara giderken gelin iç çamaşırınız ve ayakkabılarınızın yanınızda olmasını isteyecektir. Ayakkabı ve çamaşır modeline karar verme zamanı…
Peki ya aksesuar seçimi? Gelinliğinizi ne tarz aksesuarlarla tamamlamak istiyorsunuz? Romantik tüylerle süslenmiş bir taç mı, yoksa swaroski taşların ışıltısı mı? Gelinliğinize uygunsa eldiven takarak vintage tarzda yakalayabilirsiniz. Seçim sizin. Bu detaylara karar verirken modacınıza kulak vermeyi unutmayın…
Hazırlayan: Meltem Öksüm
Hazırsanız; evlilik koşturmasının en keyifli ve heyecan dolu seçimine geldi sıra;
Gelinlik Seçimi…
Daha evlilik teklifini dahi almadan, hatta küçük yaşlardan itibaren gelinlik hayalleri içerisinde olduğunuzu biliyorum. Biz kadınlar böyleyiz. Bazen bir filmde, bazen katılmış olduğumuz bir düğünde, bazen de gazetede gözümüze çarpan bir gelinliğe “işte bunu istiyorum” cümlesini defalarca kurmuşuzdur. Bu büyük gün için kusursuz olmak her kadının hayali! İşte şimdi ise hayalleri gerçekleştirme zamanı…
Hayatınızın en özel gününde size eşlik edecek, sizi gecenin prensesi haline getirecek olan gelinliğinizi seçmek göründüğü kadar da kolay değildir. Tabii ki bu özel gecede rüya gibi bir gelinliğin içinde tüm bakışları üzerinize toplamak isteyeceksiniz. Öyle olacağınıza hiç şüphe yok! Yalnız gelinlik alışverişinizin kâbusa dönmemesi için bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum; sonradan pişman olmamak için aşağıdaki tüyoları dikkate almanızı öneririm… Gelinlik alışverişi sizi yoran, strese sokan bir koşturma değil, sizi hayallerinize yaklaştıran, mutluluk veren bir süreç olmalıdır.
Gelinlik modellerinin çeşitliliği ve fiyatlarının değişkenliğini görünce aklınız karışabilir. Peki, bu kadar çok alternatif içinden hangi gelinliği seçecek ve nelere dikkat edeceksiniz?
Her şeyden önce gelinlik için belirlemiş olduğunuz bütçeyi oluşturmalı ve ona sadık kalmalısınız.
Gelinlik araştırmanıza ilk etapta yalnız çıkın! Yani tarzınızı ve hayalinizi keşfedene kadar modaevlerini tek başınıza gezin; deneyin çıkarın, gene deneyin gene çıkarın…
Ta ki hayalinizdeki tarzı ve modeli hissedene kadar… Gelin adayları genelde kalabalık bir grupla gezmeye başlıyor; her kafadan bir ses çıkması kendi fikrinizi etkiliyor. Sonuçta o gelinliği siz giyeceksiniz, tamamı ile sizin ruhunuzu ve sizin hayallerinizi yansıtmalı! Siz hayalinizdeki modeli keşfetmeye başlayınca anneniz veya fikrine güvendiğiniz diğer yakınlarınızdan fikir alabilirsiniz. Son kararı hep birlikte vermenin keyfine varın!
Cesur olun! Her gelinliğin askıda farklı, üstünüzde farklı olabileceğini unutmayın. Deneyin… Belki de “hayatta bana yakışmaz!” dediğiniz model sizi hayallerinize kavuşturacak.
Vücudunuzu tanımalı ve vücut kusurlarını kapatan, boyunuza ve kilonuza gidecek bir modeli seçmelisiniz. Böylece daha alımlı ve muhteşem görüneceksiniz.
Gelinliğinizi seçerken kendiniz olmalısınız; tarzınıza uyan, içinde rahat ve mutlu olacağınız bir modele yönelin.
Gelinliğinize karar vermeden önce düğününüzün tarzı ve yeri az–çok belli olmalıdır. Düğünün tarzı gelinlik seçiminizi etkiler. Kır düğününe giyilecek gelinlikle, otelde yapılacak kutlamaya seçilen gelinlik kumaşından süslemesine kadar farklı olacaktır.
Gelinlikte modaya inanır mısınız bilemem ama seçeceğiniz gelinlik modeli sezonun modasını değil sizin tarzınızı ve kişiliğinizi yansıtmalıdır. Normal hayatınızda çok sade giyinen biriyseniz, gelinlik seçiminde ağır ve işlemeli bir model seçmeniz, sizde emanet görüntüsü oluşturur.
Gelinlikte doğru kumaş seçimi de önemlidir. Yaz düğünlerinde rahat hareket edebileceğiniz şifon, ipek, organze, tafta gibi hafif kumaşları, kışın ise mikado, saten düşes, saten, krep gibi daha dolgun ve tok duran kumaşları tercih edebilirsiniz.
Modeller konusunda aklınız karışıyorsa ve ne istediğinize karar veremiyorsanız bu durumdan kurtulmanın en iyi yolu; farklı tarzda gelinlik mağazalarına gidip değişik modeller denemek olacaktır. Birinde mutlaka “ işte bu” diyeceksiniz.
Gelinlik mağazalarının birçoğu randevu sistemi ile çalışır; gitmeden önce randevu almayı unutmayın ki modacınız tüm enerjisini ve dikkatini size verebilsin…
Gelinliğinizi düğünden 2 gün önce almanız, olası düzeltmeler için size zaman kazandırır.
Gelinlik modelinizi belirlerken damat adayı ile yan yana olduğunuzdaki fiziki görünüm ve uyumu da dikkate almalısınız.
Gelinliğinizi diktirme haricinde hazır da alabilirsiniz. Belki de birbirinden güzel ve çekici hazır gelinlikler arasından hayalinizdeki gelinliği kolayca bulacaksınız. Hazır gelinlikler sonuçta daha pratik, üstelik üzerinize tam oturmayan kısmını modelde oynama yaparak size uygun hale getirmek kolaylıkla mümkün! Ama tabi ki size özel farklı bir tasarım istiyorsanız Houte Couture tasarımlara da bakmanızı tavsiye ediyorum.
Modacınız provalara giderken gelin iç çamaşırınız ve ayakkabılarınızın yanınızda olmasını isteyecektir. Ayakkabı ve çamaşır modeline karar verme zamanı…
Peki ya aksesuar seçimi? Gelinliğinizi ne tarz aksesuarlarla tamamlamak istiyorsunuz? Romantik tüylerle süslenmiş bir taç mı, yoksa swaroski taşların ışıltısı mı? Gelinliğinize uygunsa eldiven takarak vintage tarzda yakalayabilirsiniz. Seçim sizin. Bu detaylara karar verirken modacınıza kulak vermeyi unutmayın…
Hazırlayan: Meltem Öksüm
9 olağandışı fobi ve anlamları!
Fobiler genellikle ortak değildir. Hepimizin bildiği Birkaç ortak fobi vardır bunlar arasında; böcek, köpek, balon ve palyaçodan korkanları biliriz. Fakat insanların herşeye karşı korkuları olabilir. İşte az bilinen fobiler...
Limnofobi
Düşünün, sessiz sakin bir yerde göl kenarında oturmuş, rahatlıyorsunuz... Ne kadar huzur verici değil mi? Yalnız göl fobiniz yoksa! Evet, bazı insanların göl fobileri var.
Chirofobi
Tüm fobilerle başa çıkılması gerçekten çok güçtür. Bunlar hayatı oldukça zorlaştırır. Bu fobiye sahip olan insanlar, vücutlarındaki herhangi bir bölümden korkarlar.
Rhytifobi
Bu dünyada en az bilinen fobilerden biridir ve genellikle bu fobi kadınlarda vardır. Evet, bu fobiye sahip olanların korkusu ise, kırışıklıklar...
Barofobi
Bu gerçekten çok nadir ve enteresan olan fobilerden biridir. Bu fobinin korku temeli ise yer çekimidir. Enteresan değil mi? Hem yerçekimi olmayan bir ortamda kalamayız ama yer çekiminden de korkarız...
Logizomechanofobi
Dünya değişiyor, buna bağlı olarak insanoğlu yeni fobiler ediniyor. Bu fobilerden en komiği ise, herşeyin neredeyse teknolojiyle yürüdüğü dünyada bilgisayarlardan korkmak olsa gerek. Bazı insanlar bilgisayarlı ortamlarda geriliyor ve korkularına hakim olamıyorlar.
Theofobi
Hepimiz Ateizm'i az çok biliriz, fakat bu Allah korkumuz olduğundan değildir. Bu fobiye sahip insanların korkusu, Allah.
Peladofobi
Erkeklerin, en çok korktukları şeylerden birini tahmin eder misiniz? Diye sorsam kesinlikle yanıtlarınızı duyar gibiyim; kellik. Evet bu korku genellikle erkeklerde görülüyor ve korkunun diplerinde ise kel kalmak yatıyor.
Chaetofobi
Peladofobinin aksine bu korkuya sahip olanlar enteresan bir şekilde saç ve kıllardan korkuyorlar.
Kleptofobi
Bu fobinin geldiği kökü tahmin edebiliyorsunuzdur. Edemiyor musunuz? Kleptomani desek? Bu fobiye sahip insanların ortak korkuları, hırsızlar. Bir hırsızın kurbanı olmaktan delicesine korkuyorlar.
Hazırlayan: Müge Keçeci
Limnofobi
Düşünün, sessiz sakin bir yerde göl kenarında oturmuş, rahatlıyorsunuz... Ne kadar huzur verici değil mi? Yalnız göl fobiniz yoksa! Evet, bazı insanların göl fobileri var.
Chirofobi
Tüm fobilerle başa çıkılması gerçekten çok güçtür. Bunlar hayatı oldukça zorlaştırır. Bu fobiye sahip olan insanlar, vücutlarındaki herhangi bir bölümden korkarlar.
Rhytifobi
Bu dünyada en az bilinen fobilerden biridir ve genellikle bu fobi kadınlarda vardır. Evet, bu fobiye sahip olanların korkusu ise, kırışıklıklar...
Barofobi
Bu gerçekten çok nadir ve enteresan olan fobilerden biridir. Bu fobinin korku temeli ise yer çekimidir. Enteresan değil mi? Hem yerçekimi olmayan bir ortamda kalamayız ama yer çekiminden de korkarız...
Logizomechanofobi
Dünya değişiyor, buna bağlı olarak insanoğlu yeni fobiler ediniyor. Bu fobilerden en komiği ise, herşeyin neredeyse teknolojiyle yürüdüğü dünyada bilgisayarlardan korkmak olsa gerek. Bazı insanlar bilgisayarlı ortamlarda geriliyor ve korkularına hakim olamıyorlar.
Theofobi
Hepimiz Ateizm'i az çok biliriz, fakat bu Allah korkumuz olduğundan değildir. Bu fobiye sahip insanların korkusu, Allah.
Peladofobi
Erkeklerin, en çok korktukları şeylerden birini tahmin eder misiniz? Diye sorsam kesinlikle yanıtlarınızı duyar gibiyim; kellik. Evet bu korku genellikle erkeklerde görülüyor ve korkunun diplerinde ise kel kalmak yatıyor.
Chaetofobi
Peladofobinin aksine bu korkuya sahip olanlar enteresan bir şekilde saç ve kıllardan korkuyorlar.
Kleptofobi
Bu fobinin geldiği kökü tahmin edebiliyorsunuzdur. Edemiyor musunuz? Kleptomani desek? Bu fobiye sahip insanların ortak korkuları, hırsızlar. Bir hırsızın kurbanı olmaktan delicesine korkuyorlar.
Hazırlayan: Müge Keçeci
Hayalinizdeki Dudaklara Kavuşun
Rujun en sevilen makyaj malzemesi olmasına şaşırmamak gerek! Çünkü ruju sihirli bir değnek gibi kullanarak dudaklardaki kusurları kapatabilirsiniz.
Dudaklarınızın çok daha dolgun ve ışıltılı görünmesini mi istiyorsunuz? Kozmetiklerinizi hazırlayın ve hayalinizdeki dudaklara kavuşun.
Doğru baz: Fondöteninizi her zaman dudaklarınıza da uygulayın. Nötr renkli bazın üzerinde rujunuzun rengi öne çıkacaktır. Özelikle açık renk rujlarda bu daha önemlidir. Diğer bir getirisi de, kırışıklıkların ortadan kaybolması!
Dudak çevresi: Rujunuzla aynı renk veya bir ton açık dudak kalemiyle dudaklarınızın dış kenarlarını çizin. Böylece rujunuz için bariyer oluşturmuş olacaksınız.
Ruju özenle sürün: Ruju küçük ve sert bir dudak fırçasıyla sürün. Bu şekilde hem daha dikkatli sürmüş olur, hem de rengi daha kolay işleyebilirsiniz. Ayrıca rujunuz daha kalıcı olacaktır. Rujunuzu sürerken kalemle çizdiğiniz dış çevrenin üzerinden taşırmamaya özen gösterin.
Hafifçe sabitleyin: Fazla gelen boyayı alarak kalıcılık sağlayın. İnce bir kağıt mendili dudaklarınıza bastırın, kısa bir süre bekletin ve çekin.
Parlatıcı: Dudaklarınızın tatlı bir ışıltıya sahip olmasını istiyorsanız, kenarlarını çizip içini boyadığınız dudaklarınızın üzerine bir parça parlatıcı sürün.
Tekrar üstünden geçin: Kağıt mendili dudaklarınıza bastırdıktan sonra üzerinden tekrar rujla geçebilirsiniz. Bu işlem rengi güçlü kılacaktır.
Kusurlarınızı Kapatın
Dudaklar çok inceyse: Ruju taşırmış etkisi yaratmadan daha dolgun görünen dudaklar için bazı hileler var: Dudak kalemi ile yumuşak bir hat çizin ve dudaklarınızın köşe kıvrımlarını da boyayın. Sonra ruj fırçası ya da parmağınızla dudağınızın ortasına doğru rengi dağıtın veya daha açık renkte bir rujla üzerinden geçin.
Dudaklar asimetrikse: Üst dudağınız ince ve alt dudağınız dolgunsa, sadece üst dudağınızın kenarlarını çizin. Kalemi dışarı taşırmayın, bu çoğu zaman yapay bir görünüm verir. Alt dudağınızı çerçevelemeyin. Sonra da her zamanki gibi rujunuzu sürün.
Ağzınız büyükse: Ağzınızı biraz daha büyük ya da küçük mü göstermek istiyorsunuz? Bu mümkün, ama abartmayın. Hileye başvururken size yardımcı olacak malzemeler: Dudak kenarına kapatıcı krem ve doğal hatların üzerinden yeni bir çerçeve çizeceğiniz dudak kalemi. Dudaklarınızın daha az dolgun görünmesini istiyorsanız mümkün olduğunca mat, dikkat çekmeyen renkler kullanın. Kalemle dudak çizgilerinizi düzeltip içini boyayın veya dudak pudrası kullanın.
Ruj kalıntıları: Makyajınız bittiğinde rujunuzun diş üzerinde kalıntı bırakmasını istemiyorsanız kağıt mendilinizi parmağınıza dolayın ve ağzınıza sokup dudaklarınızı kapatın. Bu işlem fazla boyayı alacaktır.
Rujunuz pastel tonlarındaysa: Dudak kaleminizin rengi mutlaka açık olmalı. Aksi halde ruj yerine dudaklarınızın çerçevesi ön plana çıkacaktır.
Makyajla aranız yoksa: Hiç olmazsa rujunuzu eksik etmemeye çalışın. Böylece yüzünüze tatlı bir ışıltı gelir.
Dudaklarınızın çok daha dolgun ve ışıltılı görünmesini mi istiyorsunuz? Kozmetiklerinizi hazırlayın ve hayalinizdeki dudaklara kavuşun.
Doğru baz: Fondöteninizi her zaman dudaklarınıza da uygulayın. Nötr renkli bazın üzerinde rujunuzun rengi öne çıkacaktır. Özelikle açık renk rujlarda bu daha önemlidir. Diğer bir getirisi de, kırışıklıkların ortadan kaybolması!
Dudak çevresi: Rujunuzla aynı renk veya bir ton açık dudak kalemiyle dudaklarınızın dış kenarlarını çizin. Böylece rujunuz için bariyer oluşturmuş olacaksınız.
Ruju özenle sürün: Ruju küçük ve sert bir dudak fırçasıyla sürün. Bu şekilde hem daha dikkatli sürmüş olur, hem de rengi daha kolay işleyebilirsiniz. Ayrıca rujunuz daha kalıcı olacaktır. Rujunuzu sürerken kalemle çizdiğiniz dış çevrenin üzerinden taşırmamaya özen gösterin.
Hafifçe sabitleyin: Fazla gelen boyayı alarak kalıcılık sağlayın. İnce bir kağıt mendili dudaklarınıza bastırın, kısa bir süre bekletin ve çekin.
Parlatıcı: Dudaklarınızın tatlı bir ışıltıya sahip olmasını istiyorsanız, kenarlarını çizip içini boyadığınız dudaklarınızın üzerine bir parça parlatıcı sürün.
Tekrar üstünden geçin: Kağıt mendili dudaklarınıza bastırdıktan sonra üzerinden tekrar rujla geçebilirsiniz. Bu işlem rengi güçlü kılacaktır.
Kusurlarınızı Kapatın
Dudaklar çok inceyse: Ruju taşırmış etkisi yaratmadan daha dolgun görünen dudaklar için bazı hileler var: Dudak kalemi ile yumuşak bir hat çizin ve dudaklarınızın köşe kıvrımlarını da boyayın. Sonra ruj fırçası ya da parmağınızla dudağınızın ortasına doğru rengi dağıtın veya daha açık renkte bir rujla üzerinden geçin.
Dudaklar asimetrikse: Üst dudağınız ince ve alt dudağınız dolgunsa, sadece üst dudağınızın kenarlarını çizin. Kalemi dışarı taşırmayın, bu çoğu zaman yapay bir görünüm verir. Alt dudağınızı çerçevelemeyin. Sonra da her zamanki gibi rujunuzu sürün.
Ağzınız büyükse: Ağzınızı biraz daha büyük ya da küçük mü göstermek istiyorsunuz? Bu mümkün, ama abartmayın. Hileye başvururken size yardımcı olacak malzemeler: Dudak kenarına kapatıcı krem ve doğal hatların üzerinden yeni bir çerçeve çizeceğiniz dudak kalemi. Dudaklarınızın daha az dolgun görünmesini istiyorsanız mümkün olduğunca mat, dikkat çekmeyen renkler kullanın. Kalemle dudak çizgilerinizi düzeltip içini boyayın veya dudak pudrası kullanın.
Ruj kalıntıları: Makyajınız bittiğinde rujunuzun diş üzerinde kalıntı bırakmasını istemiyorsanız kağıt mendilinizi parmağınıza dolayın ve ağzınıza sokup dudaklarınızı kapatın. Bu işlem fazla boyayı alacaktır.
Rujunuz pastel tonlarındaysa: Dudak kaleminizin rengi mutlaka açık olmalı. Aksi halde ruj yerine dudaklarınızın çerçevesi ön plana çıkacaktır.
Makyajla aranız yoksa: Hiç olmazsa rujunuzu eksik etmemeye çalışın. Böylece yüzünüze tatlı bir ışıltı gelir.
Erkekleri etkileyen 15 ayrıntı
Sevgilinizin hoşlandığı şeyleri kendi hobiniz haline getirerek erkeğinizin yaşamında daha fazla alana sahip olabilirsiniz. İşte erkek arkadaşınızı ya da kocanızı etkilemek için kulağınıza küpe olması gereken 15 ayrıntı…
Erkek arkadaşınızın ya da kocanızın sizinle birlikte daha fazla vakit geçirmesini istiyorsanız veya ilişkiniz rutine girdikten sonra da sizden sıkılmamasını istiyorsanız
1. Onunla aynı dili konuşabilmeniz için en önemli şey, futbolla ilgilenmeniz. Bunun için yapılacak çok işin var, doğru antrenmana!
- Sabahları gazeteyi tersten okumalısınız. Birden garip geldi, değil mi? Haklısın, ama erkekleri ilgilendiren spor sayfaları son bölümde yer aldığı için. Onlara ayak uydurmanız lazım.
- Onun tuttuğu takım hakkında bilgiye sahip olmalısınız, hatta asla kötü bir şey söylememelisiniz!
- Takımlara yapılan yeni transferleri takip etmeyi unutmayın.
- Hangi futbolcu hangi takımda oynuyor, bilmemek olmaz!
2. Biz kadınlar, nedense erkekler hoşlandıkları kadınlardan bahsederken hemen kulp takarız. Artık bundan vazgeçmelisiniz. Onun size bahsettiği kadından hoşlanmasan bile olumsuz konuşmamalısınız, yoksa çok bozulur!
3. Play Station için çıkan bütün oyunlarını takip etmelisiniz.
4. Tıraş olmamış birine laf etmeyin. Siz her gün tıraş olmak ne demek biliyor musunuz? (Ah, bir de onlar bizim ağda yaparken yaşadıklarımızı bilseler…)
5. Onunla beraber alışverişe çıkmayı aklınızdan bile geçirmeyin. Birlikte sadece Nike, Puma, Adidas gibi spor malzemeleri satan mağazalara gidebilirsiniz. Zaten diğerlerine gitmek istemez.
6. Saçma sapan espriler yaptığında ona gülmelisiniz. Hatta siz de ona katılın!
7. Her gün gömlek ve çorap değiştirmenin ne kadar “gereksiz” olduğunu yoksa bilmiyor musunuz? Hemen öğrenseniz iyi olacak.
8. Bir şey anlattığında anlamadıklarınızı ona sormayın. Sonradan nasılsa anlarsınız.
9. Sizin yanınızdayken arkadaşlarıyla ilgileniyorsa kıskançlık yapmayın. Zamanla sizin varlığınızı kabul edecektir.
10. Onun tarzını yakalayın.
11. Cep telefonlarının markalarını, modellerini bilmenizde fayda var. Böyle önemli bir genel kültür konusunu (!) bilmediğin zaman ortamda bakakalmak islemezsiniz, değil mi?
12. Onun arkadaşlarını asla eleştirmeyin, çünkü bunu kaldıramaz! Arkadaşları yüzünden onunla kavga etmeye değmez…
13. Yanınızdayken kalori hesabı yapmamalısınız. Aldığınız kiloları boş bir zamanınızda nasılsa verirsiniz.
14. 24 saat romantizm olmaz… En azından sinemada aksiyonu tercih etmelisiniz!
15. Onun yanındayken evlilikten bahsetmeyin. Erkekler evlilik hususunda biraz hassastırlar!
Erkek arkadaşınızın ya da kocanızın sizinle birlikte daha fazla vakit geçirmesini istiyorsanız veya ilişkiniz rutine girdikten sonra da sizden sıkılmamasını istiyorsanız
1. Onunla aynı dili konuşabilmeniz için en önemli şey, futbolla ilgilenmeniz. Bunun için yapılacak çok işin var, doğru antrenmana!
- Sabahları gazeteyi tersten okumalısınız. Birden garip geldi, değil mi? Haklısın, ama erkekleri ilgilendiren spor sayfaları son bölümde yer aldığı için. Onlara ayak uydurmanız lazım.
- Onun tuttuğu takım hakkında bilgiye sahip olmalısınız, hatta asla kötü bir şey söylememelisiniz!
- Takımlara yapılan yeni transferleri takip etmeyi unutmayın.
- Hangi futbolcu hangi takımda oynuyor, bilmemek olmaz!
2. Biz kadınlar, nedense erkekler hoşlandıkları kadınlardan bahsederken hemen kulp takarız. Artık bundan vazgeçmelisiniz. Onun size bahsettiği kadından hoşlanmasan bile olumsuz konuşmamalısınız, yoksa çok bozulur!
3. Play Station için çıkan bütün oyunlarını takip etmelisiniz.
4. Tıraş olmamış birine laf etmeyin. Siz her gün tıraş olmak ne demek biliyor musunuz? (Ah, bir de onlar bizim ağda yaparken yaşadıklarımızı bilseler…)
5. Onunla beraber alışverişe çıkmayı aklınızdan bile geçirmeyin. Birlikte sadece Nike, Puma, Adidas gibi spor malzemeleri satan mağazalara gidebilirsiniz. Zaten diğerlerine gitmek istemez.
6. Saçma sapan espriler yaptığında ona gülmelisiniz. Hatta siz de ona katılın!
7. Her gün gömlek ve çorap değiştirmenin ne kadar “gereksiz” olduğunu yoksa bilmiyor musunuz? Hemen öğrenseniz iyi olacak.
8. Bir şey anlattığında anlamadıklarınızı ona sormayın. Sonradan nasılsa anlarsınız.
9. Sizin yanınızdayken arkadaşlarıyla ilgileniyorsa kıskançlık yapmayın. Zamanla sizin varlığınızı kabul edecektir.
10. Onun tarzını yakalayın.
11. Cep telefonlarının markalarını, modellerini bilmenizde fayda var. Böyle önemli bir genel kültür konusunu (!) bilmediğin zaman ortamda bakakalmak islemezsiniz, değil mi?
12. Onun arkadaşlarını asla eleştirmeyin, çünkü bunu kaldıramaz! Arkadaşları yüzünden onunla kavga etmeye değmez…
13. Yanınızdayken kalori hesabı yapmamalısınız. Aldığınız kiloları boş bir zamanınızda nasılsa verirsiniz.
14. 24 saat romantizm olmaz… En azından sinemada aksiyonu tercih etmelisiniz!
15. Onun yanındayken evlilikten bahsetmeyin. Erkekler evlilik hususunda biraz hassastırlar!
Bir hafta spor yapmasam demeyin!
Tembelliğe son! Kilonuzda istikrarı sağlamak için, egzersizlerinizi istikrarlı bir şekilde yapmalısınız!
Yaptığınız egzersizler tutarlı değil. Bir hafta yapmanız gereken günlerde egzersizinizi yapıyorsunuz geri kalan iki hafta spor salonunun önünden bil geçmiyorsunuz. Daha sonra uzun bir aradan sonra spor salonunda alıyorsunuz soluğu. Bu durum biyolojik sisteminizin korumaya çalıştığı kiloyu, daha fazla almasına neden olabilir. İngiltere'de bulunan Hertfordshire Üniversitesinde görevli Sağlık Psikoloğu Ben Fletcher, düzensiz egzersizin, vücudun doğal dengesine zarar verdiğini, böylece kiloda artışa yol açtığını ve kilo vermeyi zorlaştırdığını söylüyor. Bu nedenle sporunuzu, devamlı yapmanız gerekir.
Los Angeles'ta bulunan Kaliforniya Üniversitesi Egzersiz ve Metabolik Hastalıklar Araştırma Labarotuvar'ında görevli uzman Drusilla Rosales, “Düzenli egzersiz yapılmadığında ve bir anda yoğun aktivite yapılmaya başlandığında kalp ve ciğer her zamankinden fazla çalışır. Böylece egzersize adapte olamazlar. Bu tarz egzersizlerin sadece fiziksel etkisi yoktur, aynı zamanda duygusal ve psikolojik olarakta etkiler. Çünkü insanlar hedeflerine ulaşamazlar, daha mutsuz hissederler ve ümitsiziğe kapılırlar. Bu da yeni bir egzersiz programına başlamak istendiğinde motivasyonunuzu negatif etkiler ” diyor.
Hedeflerinizde kararlı olun!
Bir sporcu için hedefler koymak iyidir. Çünkü ağır egzersizler sonunda bir amaç olduğu için sporcuların gözünde büyümez. Amaç kilo vermek olduğunda, süreklilik sağlanmaz. Bunun başlıca nedenlerinden biri genellikle “Kilo veremiyorum” ya da “İstediğim kilodayım” düşünceleri olur. Fakat kötü haber; bu düşüncelere sahip olanlar verdikleri kiloları sonradan tekrar alırlar.
Kiloyla ilgili bir hedefiniz olması, sizi istediğiniz kiloya inmenize yardımcı olur. Fakat verdiğiniz kiloları tekrar almak istemiyorsanız, (ki kimsenin istediğini düşünmüyorum), bunun için hedefinizin daha geniş kapsamlı olması gerekir. Bunu en iyi Brown Tıp Okulu bünyesi altında bulunan Kilo Kontrolü ve Diyabet Merkezinde görevli Yardımcı Doçent Dr. J. Graham Thomas açıklıyor “ Egzersizinizi istikrarla yapan ve bunu hayat tarzınızın bir parçası haline getirenler, amacı sadece kilo vermek olanlara göre daha başarılı sonuçlar elde ediyor”.
Bunun için kaç kilo vereceğinizden öte, hayatınıza kaç beden devam etmek istediğinizi düşünün. Spor yaptığınızda kaç kalori yakacağınızdan çok, kas oranınızın ne kadar artacağını düşünmeye çalışın.
Vücudunuzu şaşırtın!
İnsanların eğilimleri genellikle ilgilerini çeken popüler sporlardan yana olur. Belki de maymun iştahlılığın en çok işe yaradığı yer spor salonlarıdır. Spor istikrarınızı kaybetmeyin fakat farklı sporlarla vücudunuzu şaşırtın. Carrie Underwood ve bir çok ünlünün egzersiz koçluğunu yapan, Tony Greco bu konuda “Sürekli aynı egzersizi yapmak hem sıkıcı olur, hem de vücudunuz egzersize alışır. Sporda farklı branşlara yönelmeniz daha etkili sonuçlar almanıza neden olur. Kaslarınızı sürekli farklı hareketlerle kullanın ve daha fazla kalori yakın. Böylece metabolizmanızda hızlanacaktır. Bu noktada sporları birbiriyle uyumlu şekilde kombinlemelisiniz. Mesela koşuyor ya da bisiklete biniyorsunuz, bu hareketlerden sonra kaslarınızı gevşetmek için yoga yapmalısınız. Amacımız vücudumuzun ve kaslarımızın dengesini bozmadan sağlıklı bir şekilde kilo vermek” diyor.
Sabrın sonu selamet!
Kendimizi motive eder, güzel günleri düşünürüz ve çabuk sonuç alacağımızı düşünüp olağan gücümüzle ağır bir maratona hazırlanırmışçasına spora asılırız. Fakat bu Hiçbir sonuç getirmeyeceği gibi aynı zamanda sizi hem fiziksel, hem de ruhsal olarak yorar.
Bu konuda Kuzey Karolina Atletik Performans Merkezi'nde görevli fizik tedavi uzmanı Brian Schiff “Spora iki- dört hafta arasında iki veya üç günlük egzersizlerle başlayın. Daha sonra bu sisteme vücudunuzun alıştığını hissettiğinizde günleri artırın. Fakat her ne kadar vücudunuz dayanırsa dayansın kesinlikle her gün spor yapmayın. Haftanın bir günü vücudunuzun dinlenmesi, kendini toparlaması, güç kazanması ve yenilenmesini sağlayın. Böylece daha iyi sonuçlar alırsınız” diyor. Spor Psikoloğu Casey Cooper ise “Kilo vermeyi hedefleyip, spora başladığımızda zihinsel enerjimizi çoğu zaman görmezden geliriz. Fakat önemli olan vücudunuzun tamamiyle bir uyum ve rahatlık içinde olması gerekir”.
Yaptığınız egzersizler tutarlı değil. Bir hafta yapmanız gereken günlerde egzersizinizi yapıyorsunuz geri kalan iki hafta spor salonunun önünden bil geçmiyorsunuz. Daha sonra uzun bir aradan sonra spor salonunda alıyorsunuz soluğu. Bu durum biyolojik sisteminizin korumaya çalıştığı kiloyu, daha fazla almasına neden olabilir. İngiltere'de bulunan Hertfordshire Üniversitesinde görevli Sağlık Psikoloğu Ben Fletcher, düzensiz egzersizin, vücudun doğal dengesine zarar verdiğini, böylece kiloda artışa yol açtığını ve kilo vermeyi zorlaştırdığını söylüyor. Bu nedenle sporunuzu, devamlı yapmanız gerekir.
Los Angeles'ta bulunan Kaliforniya Üniversitesi Egzersiz ve Metabolik Hastalıklar Araştırma Labarotuvar'ında görevli uzman Drusilla Rosales, “Düzenli egzersiz yapılmadığında ve bir anda yoğun aktivite yapılmaya başlandığında kalp ve ciğer her zamankinden fazla çalışır. Böylece egzersize adapte olamazlar. Bu tarz egzersizlerin sadece fiziksel etkisi yoktur, aynı zamanda duygusal ve psikolojik olarakta etkiler. Çünkü insanlar hedeflerine ulaşamazlar, daha mutsuz hissederler ve ümitsiziğe kapılırlar. Bu da yeni bir egzersiz programına başlamak istendiğinde motivasyonunuzu negatif etkiler ” diyor.
Hedeflerinizde kararlı olun!
Bir sporcu için hedefler koymak iyidir. Çünkü ağır egzersizler sonunda bir amaç olduğu için sporcuların gözünde büyümez. Amaç kilo vermek olduğunda, süreklilik sağlanmaz. Bunun başlıca nedenlerinden biri genellikle “Kilo veremiyorum” ya da “İstediğim kilodayım” düşünceleri olur. Fakat kötü haber; bu düşüncelere sahip olanlar verdikleri kiloları sonradan tekrar alırlar.
Kiloyla ilgili bir hedefiniz olması, sizi istediğiniz kiloya inmenize yardımcı olur. Fakat verdiğiniz kiloları tekrar almak istemiyorsanız, (ki kimsenin istediğini düşünmüyorum), bunun için hedefinizin daha geniş kapsamlı olması gerekir. Bunu en iyi Brown Tıp Okulu bünyesi altında bulunan Kilo Kontrolü ve Diyabet Merkezinde görevli Yardımcı Doçent Dr. J. Graham Thomas açıklıyor “ Egzersizinizi istikrarla yapan ve bunu hayat tarzınızın bir parçası haline getirenler, amacı sadece kilo vermek olanlara göre daha başarılı sonuçlar elde ediyor”.
Bunun için kaç kilo vereceğinizden öte, hayatınıza kaç beden devam etmek istediğinizi düşünün. Spor yaptığınızda kaç kalori yakacağınızdan çok, kas oranınızın ne kadar artacağını düşünmeye çalışın.
Vücudunuzu şaşırtın!
İnsanların eğilimleri genellikle ilgilerini çeken popüler sporlardan yana olur. Belki de maymun iştahlılığın en çok işe yaradığı yer spor salonlarıdır. Spor istikrarınızı kaybetmeyin fakat farklı sporlarla vücudunuzu şaşırtın. Carrie Underwood ve bir çok ünlünün egzersiz koçluğunu yapan, Tony Greco bu konuda “Sürekli aynı egzersizi yapmak hem sıkıcı olur, hem de vücudunuz egzersize alışır. Sporda farklı branşlara yönelmeniz daha etkili sonuçlar almanıza neden olur. Kaslarınızı sürekli farklı hareketlerle kullanın ve daha fazla kalori yakın. Böylece metabolizmanızda hızlanacaktır. Bu noktada sporları birbiriyle uyumlu şekilde kombinlemelisiniz. Mesela koşuyor ya da bisiklete biniyorsunuz, bu hareketlerden sonra kaslarınızı gevşetmek için yoga yapmalısınız. Amacımız vücudumuzun ve kaslarımızın dengesini bozmadan sağlıklı bir şekilde kilo vermek” diyor.
Sabrın sonu selamet!
Kendimizi motive eder, güzel günleri düşünürüz ve çabuk sonuç alacağımızı düşünüp olağan gücümüzle ağır bir maratona hazırlanırmışçasına spora asılırız. Fakat bu Hiçbir sonuç getirmeyeceği gibi aynı zamanda sizi hem fiziksel, hem de ruhsal olarak yorar.
Bu konuda Kuzey Karolina Atletik Performans Merkezi'nde görevli fizik tedavi uzmanı Brian Schiff “Spora iki- dört hafta arasında iki veya üç günlük egzersizlerle başlayın. Daha sonra bu sisteme vücudunuzun alıştığını hissettiğinizde günleri artırın. Fakat her ne kadar vücudunuz dayanırsa dayansın kesinlikle her gün spor yapmayın. Haftanın bir günü vücudunuzun dinlenmesi, kendini toparlaması, güç kazanması ve yenilenmesini sağlayın. Böylece daha iyi sonuçlar alırsınız” diyor. Spor Psikoloğu Casey Cooper ise “Kilo vermeyi hedefleyip, spora başladığımızda zihinsel enerjimizi çoğu zaman görmezden geliriz. Fakat önemli olan vücudunuzun tamamiyle bir uyum ve rahatlık içinde olması gerekir”.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)