30 Ocak 2014 Perşembe

YAPAY PANKREAS İLE DİYABET TEDAVİSİ ARAŞTIRMALARI SÜRÜYOR


Yapay Pankreas Çalışmaları diyabet hastalığının tedavisinde farklı bir yöntem üzerine çalışan Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Endokrinoloji Kliniği’nden Dr. Eda Cengiz, bir nevi biyonik bir pankreasla tedavinin amaçlandığını belirtti. 

Brown Üniversitesi Tıp Eğitiminde Mükemmellik Ödülü, Yale Üniversitesi 2010 yılı Genç Araştırmacı Ödülü ve Amerikan Araştırma ve Eğitim Kurulu 2011 Sunum Ödülünü alan Yale Üniversitesi'nde Dr. Eda Cengiz,  yapay pankreas üzerine araştırmalarını sürdürüyor. 
Yapay pankreas projesi çağımızın en önemli hastalıklarından biri olan şeker hastalığının tamamen elektronik sistemler kullanılarak bir nevi biyonik bir pankreasla tedavisinin amaçlandığını belirten Cengiz, araştırmaları hakkında bilgi verdi. 

Ne üzerine çalışıyorsunuz?
Yapay pankreas projesi çağımızın en önemli hastalıklarından biri olan şeker hastalığının tamamen elektronik sistemler kullanılarak bir nevi biyonik bir pankreasla tedavisini amaçlıyor. Yapay pankreasın üç ana parçası var.  Bunlardan birincisi glukoz sensör, ikincisi insülin dozunu hesaplayan elektronik algoritma, üçüncüsü ise insülini vücuda otomatik olarak veren insülin pompası. Elektronik sensor cilt altında kan şekerini indirekt olarak ölçen bir sistem. Bizim kullandığımız sensör her dakika şekeri ölçüp bu bilgiyi elektronik alıcıya gönderiyor. Yani sürekli parmaktan kan şekeri bakma gibi bir durum yok. Alıcıdaki algoritma otomatik olarak ne kadar insülin gerektiğini hesaplıyor ve insülin pompasına gerekli dozu vermesi için sinyal gönderiyor. 

Bu mekanizma hasta hiçbir şey yapmadan sürekli, gece gündüz çalışıyor. Bu arada kişi istediği şeyi yiyebiliyor çünkü sistem sistem gerekli insülini otomatik olarak veriyor. Aslında şeker hastası olmayan kişide vücuttaki pankreas organı bunu her gün, her an hallediyor biz farkına bile varmadan ama şeker hastası olunca pankreas iflas etmiş ya da vücudun salgıladığı insülin yetersiz olmuş olduğu için dışarıdan insülin enjeksyonu gerekiyor. Yapay pankreas hastanın yetersiz hatta hiç çalışmayan pankreasının görevini üstleniyor.

Ben hem çocuk hastalıkları hem de endokrinoloji ihtisası yaptım. Endokrinolog olarak hormon hastalıklarının tanı ve tedavisini aktif olarak yapmaktayım. Diğer endokrin hastalıkları ile ilgili projelere de dahil olsam da araştırmalarımın ana konusu ise çok önemli bir hormon hastalığı olan şeker hastalığı. Şeker hastalığının önlenmesi, özellikle şeker hastalığında erken görülebilen kalp rahatsızlıklarının da teşhisi ve önlenmesi gibi alanlarda da çalışmalarım var. Amerika çapında şeker hastalıklarını takip etmemizi sağlayan iki büyük bilgi bankası araştırmasının da kurucu üyesiyim ve bu gurupları temsilen yayınlar yaptım. Ek olarak şeker hastalığı tedavisini uygulamayı destekleyici psikolojik metodlarla ilgili, adolesan hasta grubu için uluslararası yaptığım araştırmalar var. 

Diyabetin bulguları, belirtileri ve tedavileri hakkında genel bilgiler verebilir misiniz?
Yapay pankreas hayata araştırma alanında geçti. Hayvan deneyleri çoktan başarıyla sona erdi ve birçok insan deneyinde de başarı ile çalıştığını ispatladı. Bu sistem yakın gelecekte şeker hastalığı tedavisine girecek ve şeker hastalığının tedavisinde devrim yaratabilecek potansiyele sahip. Şuandaki şeker hastalığının tedavi metodu her gün birçok kere kan şekeri ölçme, insulin enjekte etme, yediklerindeki şeker miktarını sürekli takip etme sistemine dayanıyor. Şeker hastalığının vücuda zararını en aza indirebilmek için bunlar şart. Şeker hastası olanlar ya da şeker hastası olan çocukların aileleri sürekli bu hastalıkla yaşamak zorunda, bir diğer deyişle şeker hastalığı gün boyunca kendini hiç unutturmuyor ve sürekli uğraşılması gereken bir hastalık. Tedaviyi unuttuğunuzda affetmiyor ve kişinin komaya girmesine yol açıyor.  Hem doktorları olarak hem de aileler ve hastalarımızın kendileri ne kadar uğraşırsa uğraşsın günümüzde elimizdeki tedavi metodları ile  mükemmel kan şekeri kontrolünü sağlayamıyoruz. 

Bunu son dönemde Amerika da yaptığımız bir araştırma ile de gösterdik. Yapay pankreas sistemini  insulin kullanan tüm şeker hastaları için ideal kontrolü bu kadar sıkıntıya girmeden, otomatik sistemle halledebileceği için gerçekleştirmek istiyoruz. Sistem gerçekleştiğinde hastanıza kol saati takar gibi bir elektronik alet takıp bu aletin tüm tedaviyi siz hiçbir şey yapmadan sağlaması mümkün olacak. Bir nevi şeker hastalığınız olduğunu bile unutacaksınız.

Bu hastalığın dünyada ve Türkiye'de görülme sıklığı nedir, bu konuda istatistikî bilgileri paylaşabilir misiniz?
Yaptığım çalışmalar asrın hastalığı şeker hastalığını teknolojiyi de kullanarak yenmeyi amaçlıyor. Şeker hastalığı global bir hastalık ve dünyanın her yerinde hızla yayılarak her yıl daha fazla insanı etkileyen bir hastalık. Kontrol edilmezse erken dönemde şeker komasına uzun dönemde ise kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, körlük ve erken ölümlere yol açabiliyor. Yapay pankreas  ve çalışmalarını yaptığımız yeni insulin tedavileri başarılı olursa milyonlarca kişinin daha sağlıklı yaşamasını sağlayacak hatta hayatını kurtaracak ve kolaylaştıracak.



Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
TED Ankara Koleji ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra pediyatri ihtisasını ve endokrinoloji ve metabolizma üst ihtisaslarını Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamladım. Mastırımı Yale Üniversitesi’nde bitirdim. 2007 yılından beri Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediyatrik Endokrinoloji ve Diyabet bölümünde öğretim görevlisiyim ve diyabet ve tedavisi  üzerine bilimsel araştırmalar yürütmekteyim. Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü Pediyatrik Diyabet Tedavisi Grubu, Amerikan Diyabet Derneği Pediyatrik Diyabet Grubu, Juvenil Diyabet Organızasyonu Yapay Pankreas Konsorsiyumu üyesiyim. Aldığım  ödüller arasında Brown Üniversitesi Tıp Eğitiminde Mükemmellik Ödülü, Yale Üniversitesi 2010 yılı Genç Araştırmacı Ödülü ve Amerikan Araştırma ve Eğitim Kurulu 2011 Sunum Ödül’ü  sayılabilir. 
Yapay pankreas, diyabet teknolojisi ve insülin konusu üzerinde  birçok makalelerim yayınlandı ve ABD ve diğer bir çok ülkede araştırma konularım üzerinde  konuşmalar yaptım. Şuana kadar Yale Üniversitesinde  yirminin  üstünde bilimsel projenin başında yer aldım ve halen aktif olarak onun üzerinde araştırmanın  başında bulunan bilim kadınıyım.

Halen pratiğini yaptığınız branşın Türkiye ve ABD'deki durumunu karşılaştırabilir misiniz?
Diyabet üzerine yapılan çalışmalar diyabeti önleme, geriye yani tamamen sağlıklı hale döndürme buarada da diyabet hastalarını en iyi şekilde tedavi etme ana gruplarında yapılıyor. Tip 2 diyabet kilo verme, egzersiz ile bazen  geri döndürülebilse de 1 diyabeti geriye döndürebilen ilaç malesef henüz bulunamadı ama araştırmalar sürüyor. Günümüzün en popüler araştırması ise teknolojiyi diyabet tedavisinde aktif hale getirip bir nevi biyonik pankreas yapmak ve yeni insülinler geliştirip  mükemmel kan şekeri kontrolü sağlayabilmek ki ancak bu sayede böbrek yetmezliği, körlük hatta erken ölümler gibi kötü sonuçlar önlensin.

Tıp öğrenciliği yıllarımdan beri uluslararası sağlık kurluşlarının çalışmalarına da katılıyorum. Geri kalmış ülkelerde insulin bulamayan şeker hastası çocuklarla ilgili projelere de destek veriyorum. Türkiye ile de bağlantım kopmuş değil. Türkiye’deki 7’den 70’e diyabet hastalarını buluşturan www.diyabetimben.com grubu ile sürekli iletişim içindeyim. Onların 16 Şubat’da 1. kuruluş yılı toplantılarına şahsen olmasa da internet aracılığı ile katılma fırsatım oldu. Benim için çok zevkli bir sohbet oldu, umarım onlar da keyif almışlardır. 

Türkiye'de tıbbın durumu nedir? Ülke dışında tahsil almak gerekli midir? Kimler için daha uygundur?
Türkiye’de doktorlarımız dünyadaki gelişmeleri çok iyi takip ediyorlar ve çok başarılılar. Ellerinden geldiğince de bilimsel araştırma yapmaya çalışıyorlar fakat araştırma fonları ve imkanları benim gözlemlediğim kadarıyla çok kısıtlı.  ABD sağlık sistemi dışarıdan nasıl görünüyor bilemiyorum ama kendi içinde major sorunları var ve sağlık ödemeleri yüzünden birçok kişiyi iflasa sürükleyebiliyor, yine de çok disiplinli ve düzenli hasta takibine dayanan bir sistem. 

Halen üzerinde çalışmakta olduğunuz araştırma konusu nelerdir?
Ultra hızlı etkili insülinler üzerine yaptığım çalışmalar sürüyor. Geçen senelerde yaptığım ve başarılı sonuçlar aldığım yeni tedavi metotları şu anda FDA de gözden geçiriliyor. Eğer onay alırsa çok yakında diyabet tedavisini iyileştirmede hemen uygulamaya geçecek. Bu beni hem bilim insanı hem de doktor olarak çok mutlu ediyor.
Yakın gelecekte Türkiye’deki doktorlarla beraber çalışma yapmak  ve  Türk tıp öğrencilerine uluslararası  platformda bilimsel araştırma yapma konusundaki deneyimlerimi aktarabilmek en büyük dileğim.

GÖBEKTEKİ YAĞI ERİTEN BİTKİSEL KÜR - İBRAHİM SARACOĞLU ANLATIYOR



  • 4 adet taze lahana yaprağı,
  • Yaklaşık 25 dal taze maydanoz,
  • 1 adet limon (sulu olması tercih edilir)
  • Yarım litre su

Göbek Eritme Kürü Hazırlanışı:


Yarım litre kadar suyu kaynatıyoruz. Kaynamakta olan suyumuzun içine lahana yapraklarımız atıyoruz. En az 3 dakika lahanayla kaynatıp ondan sonra maydanozları da ekliyoruz. Maydanozu da ekledikten sonra yaklaşık 3 dakika daha kaynatıyoruz.

Kaynamış karışımımızı soğumaya bırakıyoruz. Soğuyunca karışımı süzüyoruz. İçerisine limon sıkıyoruz.

İbrahim Saraçoğlu Göbek Eritme Kürü nasıl kullanılır?

Günde 2 ya da 3 kez içilmelidir. Aç veya tok karına içebilirsiniz. Bu kür hergün taze olarak hazırlanıp içilmelidir, çokça yapıp buzdolabında saklamayınız. Kürümüzün içine tatlandırıcı kesinlikle katılmamalıdır

İbrahim Saraçoğlu Göbek Eritme Kürünü sadece 3 hafta uygulayınız.

27 Ocak 2014 Pazartesi

“SAĞLIK MUHABİRİ REKLAM HABERCİLİĞİ YAPMAMALI”

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Medyada yer alma isteği ve reklam gayesinin sağlıklı bilgi aktarma sorumluluğunun önüne geçmemesi gerektiğini belirten Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Besim Yıldırım, “Kurumlar gazetecilere reklam ve tanıtım materyallerinden ziyade haber niteliği taşıyan bilgiler vermelidir.  Gazeteci de bilgi kaynağını seçerken, kaynağın bu türden eğilimlerine karşı dikkat etmelidir” diye konuştu.

Sağlık haberciliği günümüzde medyanın reklam olarak gördüğü bir alana kaymaya başladı. Ancak reklam haberciliği yaparken, insanların sağlığı ile oynandığı unutuluyor. Sağlık haberi yaparken, konunun uzmanı olan doğru isimler seçerek habercilik yapmak medyanın asli görevidir. Gazetecinin kaynağını ya da konuğunu seçerken kaynağın ve konuğun ne kadar medyatik olduğu değil, konu hakkındaki bilgi düzeyini dikkate alması gerektiğini vurgulayan Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Besim Yıldırım, konu hakkında şunları söyledi: “Son dönemlerde arz talep ilişkisi bağlamında düşünüldüğünde medya da sağlık konularına yönelik içeriğin her geçen gün daha da artığını görmekteyiz. Hele de özellikle 1980'li yıllardan sonra neoliberal politikaların sağlık alanında ve hizmet sunumundaki etkileriyle beraber medya içeriğindeki magazinleşme sağlık haberlerinde de kendisini fazlasıyla hissettiriyor. Rekabetin ön plana geçmesiyle reklam, haber, öykü ve hatta bilgilendirme adı altında manipülatif bilgilerin çoğaldığı bir ortamda gazetecilerin sağlık konusunda vereceği her bilgi ve haberin çok ince düşünülerek kurgulanması gerekiyor.

Hastanın Tüketiciye Dönüştüğü Bir Ortamda Sağlık Okuryazarlığı Geliştirilmeli
Hastanın tüketiciye dönüştüğü bir ortamda sağlık okuryazarlığının geliştirilmesinde önemli bir işlevi olan medya yaşamsal bir önem taşımaktadır. Hastanın haklarının bilincinde olması, istismarı önleyen uygun kararlar verebilmesi, kavram kargaşalarından kurtulması medyanın bu konudaki işlevini ne denli yerine getirdiğiyle paraleldir. Bu yüzden de özellikle sağlık alanında içeriklerin oluşturulması ve sunulmasında medyanın işlevi yadsınamayacak ölçüde büyüktür. Fakat mevcut durumu göz önüne aldığımızda, sağlık haberciliğinin problemli bir alan olduğu, medyadaki sağlık konulu içeriklerin toplumdaki sağlık okuryazarlığını hem nitelik hem de nicelik bakımında dönüştürecek durumda olmadığını rahatlıkla görüyoruz. Bu problemlere kaynaklık etme noktasında sektörün yapısından gazeteciye, haber kaynağından eğitim kurumlarına kadar uzanan birkaç unsurdan bahsedilebilir.  Kısaca sağlık konulu medya içeriklerinin ciddiyetten yoksun, endüstrinin biçimlendirmesine açık ve popülist bir yaklaşımla çerçevelendiğini söyleyebiliriz.


Diğer Haber Türlerinden Ayıran En Önemli Özellik Konusu
Sağlık haberlerini diğer haber türlerinden ayıran en önemli özellik elbette ki konusudur. Sağlık haberleri, genel hatlarıyla sağlıkla ilgili politika üretenlerin görüşleri ve eylemleri, bu görüş ve eylemlerin eleştirileri, meslek örgüt ve kuruluşların faaliyet ve açıklamaları, sağlık uygulamalarına yönelik protesto ve eylemleri ele alınır. Toplum sağlığına yönelik uygulamalar, sağlık kurumlarının uygulamaları ve orada yaşananlar; hatalı uygulamalar, suç oluşturan fiil ve eylemler gündeme taşınır. Yine sağlık haberlerinde tanı ve tedavi yöntemleri, sağlık kurumlarındaki görev değişiklikleri, sağlık alanındaki yolsuzluk ve skandallar, afet ve felaketler, gündemdeki olaylar, hastalıklar, salgınlar, toplu zehirlenme vakaları, beslenme, zayıflama, güzellik ve egzersiz önerileri, doğum, ölüm ve kaza haberleri gibi konular işleniyor. Ayrıca sağlık uzmanlarıyla yapılan söyleşi ve görüşmeler, hastalıklara ilişkin tedavi yöntemleri, özel ve kamuya ait sağlık merkezlerinin basın bilgilendirmeleri, doktorların herhangi bir hastalık ya da sağlığa ilişkin görüşleri de sağlık haberlerinin konuları arasındadır. Öte yandan sağlık haberciliği yurtiçi ve dışındaki sağlıkla ilgili bilimsel gelişmeler, ilaç firmalarının çalışmaları, sağlık personeli, hasta ve hasta yakınları arasındaki ilişkiler ve hasta hakları gibi konuları da kapsıyor. 

Sağlık Haberciliğinin  Tarafları Gazeteci, Kaynak Kişi ve Kuruluşlardır
Genel açıdan bakıldığında sağlık haberciliğinin  tarafları gazeteci, kaynak kişi ve kuruluşlardır. Bu kaynak kişi ve kuruluşlar arasında hekimler ve sağlık çalışanları belirleyici aktörler olarak görünseler de sağlık hizmetine gereksinim duyanlar, hastalar, onların yakınları, sağlık kurumlarını yönetenler, alana ilişkin kuralları koyanlar, bu kuralların sağlıklı bir şekilde işleyip işlemediğini denetleyenlerdir. Ayrıca sağlık kuruluşlarının sahipleri ve idarecileri, sağlık alanına ilişkin gerekli olan bilgiyi, aracı, gereci üreten, öğreten ve işletenler ve dahası tüm bu faaliyet alanının sonuçlarından etkilenenleri de kaynak kişi ve kuruluşlar arasında sayabiliriz.

‘Birincil Kaynak’ Niteliğinde Olan Medya Bilgi Verirken Titiz Davranmalı
Şüphesiz medya, sağlıkla ilgili kavramların halkın zihnine yanlış ya da doğru biçimde yerleştirilmesi konusunda önemli bir işleve sahiptir. Bu sebeple de medya sağlık içerikli yayınlarını sağlık okuryazarlığını güçlendirmek üzerine düzenlemek zorundadır. Medya marifetiyle gerçekleşen sağlık iletişimi; bireylerin doğru sağlık davranışına yönelmesinden, tedavi süreçlerinde karar almaya, yanlış bilinen bilgilerin değişiminden ikna olmalarına kadar geniş bir çerçeveyi içermektedir. Bu durum, sağlık konusunda bireylerin tutumlarını, kanaatlerini ve tavır alışlarını şekillendirmede ‘birincil kaynak’ niteliğinde olan medyanın bilgi verirken titiz davranması gerekliliğine dayanak oluşturmaktadır.


Sağlık Haberi Yersiz Umut ve Karamsarlık Vermemeli
İdeal bir sağlık haberinin nasıl olması gerektiğine ilişkin hem medya hem de sağlık alanında ki mesleki kurum, kuruluş ve organizasyonlar bir takım ölçütler belirlemişlerdir. Bu ölçütlerde genel itibariyle haber içeriğinin zarar vermeyecek bilgilerden oluşması, derinlemesine araştırılarak doğru bilgilerden inşa edilmesi, yersiz umut ve karamsarlık vermemesi, duygu sömürüsü yapmaması, doğru haber kaynaklarının söylemlerini içermesi gibi unsurlar vurgulanmaktadır.

Sağlık Muhabirlerinin Rolü Tıbbi Yardımda Bulunmak Ya Da Teşhis Koymak Değil
Sağlık muhabiri yazılı, görüntülü ve online medyada kamuoyunu sağlık konusunda aydınlatma amacıyla görev yapan, dolayısıyla kamunun sağlık okuryazarlığı seviyesini artırmayı hedefleyen, konusunda uzmanlaşmış basın mensubudur. Yani bir muhabirin sağlık muhabiri olabilmesi için bir takım nitelikleri taşıması gerekiyor. Sağlık haberciliğinde yaşanan en önemli problemlerden biri medya profesyonelleri arasında uzmanlaşmanın yeterli olmamasıdır. Türkiye’de hem sektördeki istihdam yapılanmasında hem de gazetecilik eğitimi veren fakültelerin müfredatlarında alan muhabirliği desteklenmediği için sağlık alanında uzman haberci istihdamı yeterli değildir. Elbette ki bu durum medyadaki sağlık konulu içeriklerin niteliğini olumsuz anlamda etkilemektedir.

Genel itibariyle iyi bir sağlık muhabiri özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
- Sağlık muhabiri en başta kamu yararına taraftır ve bu doğrultuda haber üretmelidir. 
- Yaptığı işi yalnızca günlük mesleki rutinleri yerine getirmek veya yaşamını devam ettirmek için belirli bir ücret almak için değil, kamunun bilme, öğrenme ve haber alma hakkını karşılamak için yapmalıdır.
- Sağlık muhabirlerinin rolü tıbbi yardımda bulunmak ya da teşhis koymak değil, halkı bilgilendirme bakımından tıp otoritelerine yardım etmektir. Yani iyi bir sağlık habercisi doktor gibi davranmamalıdır.
- Sağlık alanı geniş bir uzmanlık bilgisi gerektirdiği için, habercinin her şeyden önce alana yönelik ilgi ve merakının olması gerekmektedir. Bu yüzdende sağlık habercisi alandaki gelişmeleri yakından takip edecek ve onları anlayacak, kaynak kişilerin söylediklerini kavrayıp değerlendirebilecek, olay ve gelişmeleri farklı boyutlarıyla birlikte düşünebilecek bir derinlik anlayışına sahip olmalıdır.
- Sağlık muhabiri okuduğu, duyduğu her şeye inanmamalı ama yazdıklarının inanılır olmasına özen göstermelidir.

Sağlık Personeli Uzman Olmadığı Konularda Konuşmamalıdır
Gazeteci öncelikle “reklam ve pazarlama aracı oluyor muyum?” diye sormalı kendine. Zira firma, özel kurum, ilaç firmaları ya da sağlık kurumlarının basın ve halkla ilişkiler faaliyetlerini yürüten iletişim uzmanlarının gazetecilere doğru bilgi aktarma sorumluluğu da vurgulanması gereken bir husustur. Bu kapsamdaki sağlık personeli popüler olma, medyada ‘görünür olma’ uğruna hasta mahremiyetini ihlal edecek bilgiler vermemeli, uzman olmadığı konularda konuşmamalıdır. Medyada yer alma isteği ve reklam gayesi sağlıklı bilgi aktarma sorumluluğunun önüne geçmemelidir. Kurumlar gazetecilere reklam ve tanıtım materyallerinden ziyade haber niteliği taşıyan bilgiler vermelidir.  Gazeteci de bilgi kaynağını seçerken, kaynağın bu türden eğilimlerine karşı dikkat etmelidir.


Sağlık Haberciliğinin Önündeki En Büyük Sorun Medyanın Mülkiyet Yapısıdır
Sağlık haberlerinin üretimi salt bir uzmanlık alanı değildir. Daha ziyade siyasal ekonomik ve toplumsal dinamikleri ilgilendiren ve bu dinamiklerle bir arada düşünülebilecek bir araştırma alanıdır. Bu yüzden de uzman bir gazeteci ideal olarak belirlenen ilkelere uygun bir biçimde içerik oluştursa bile bu içeriğin medyada yer alma garantisi bulunmamaktadır. Zira tiraj ve reyting kaygısı bu noktada temel belirleyici unsur konumundadır. Bu nedenle medyanın mülkiyet yapısı ve bu yapının medya politikalarına etkisi, sağlık haberciliğinde yaşanan sorunlar içerisinde en kapsamlı ve belirleyici olanıdır.

Kâr Kaygısı Medyadaki Sağlık Konulu İçeriklerde, Sağlığın Tüketime Yönelik Taraflarını İçeriyor
Gazetecinin profesyonel bakışından yayın politikasına, ekonomik koşullardan ideolojik ve hegemonik unsurlara ve tüketim kültürüne kadar birçok etken haberin üretim sürecini etkilemektedir. Haber içeriklerinin geniş kitlelerin ilgisini çekebilecek biçimde hazırlanması zorunluluğu, kâr kaygısını, haber üretim sürecini etkileyen en önemli faktör haline getirmektedir. Kâr kaygısı medyadaki sağlık konulu içeriklerde ciddi sağlık sorunlarından ziyade kapitalizmin ‘sağlıklı yaşam’ biçiminde formüle ettiği toplumun her kesimini tüketime öykündüren, güzellik, diyet, zayıflama, düzgün fizik, estetik gibi sağlığın tüketime yönelik taraflarını içermesine yol açmıştır.

Sağlık içerikli program ve haberlerin artışı, bu program ve haberlerin içeriklerinin nasıl olduğu ya da olması gerektiği gibi önemli bir tartışmayı da alevlendirmiştir. Medyanın sağlık konularını yoğun bir biçimde işlemesi olumlu bir gelişme olarak görülürken, tartışmaların asıl odak noktasını program ve haberlerin niteliği oluşturmaktadır.

Ismarlama Haberler Yoluyla 'Örtülü Reklam' Yapılmamalı
Sağlık haberlerinin oluşmasında haber kaynaklarının nitelikleri ve söyledikleri önemlidir. Bu da sağlık alanında kaynak olacak kişilerin sorumlulukları kadar gazetecinin konuya ilişkin kaynak ve konuk belirlemedeki sorumluluğunu da vurgulamaktadır. Sağlık haberciliğinde haber ve bilgi kaynakları merkezli problemleri genel itibariyle şu şekilde sıralamak mümkündür: özellikle televizyon reklamlarına çıkarak tıbbın otoritesini ticaret için kullanmak, uzmanı olmadığı alanlarda önerilerde bulunmak, hasta mahremiyetini hiçe saymak, daha fazla hasta çekmek ve bu yolla çıkar elde etmek için tıptaki ilerlemelerin abartılı bir şekilde kamuoyuna yansıtılması ve bu şekilde hastaların belli sağlık kuruluşlarına yönlendirilmeye çalışılması, hastaların çaresizliğini daha fazla para kazanmak için kullanmak, ısmarlama haberler yoluyla 'örtülü reklam' yapmak. Ancak bu tür durumlarda bile gazetecinin haber üzerindeki sorumluluğu ortadan kalkmamaktadır. İşe bu noktada gazeteci için kaynak seçme işlemi büyük önem taşımaktadır. Zira kaynakların sözleri, eylemleri ancak gazeteci ve medya kuruluşunun dolayımıyla halka ulaşır. Böyle bir durumda gazetecinin “kaynak yanlış bilgi verdi” ya da “eksik bilgi verdi” diyerek sorumluluğu üzerinden atma gibi bahanesi olmayacaktır. Çünkü gazeteci bir haberi oluştururken, kaynak seçiminden, bilgi toplama ve derleme biçimine kadar her aşamada sorumluluk sahibidir. Haberci, konu ve olaylarla ilgili farklı görüş ve yaklaşımları yansıtabilmek için bilgi kaynaklarının geniş ve farklı kesimlerden oluşmasına dikkat etmelidir. 
Kısacası gazeteci kaynağını ya da konuğunu seçerken kaynağın ve konuğun ne kadar medyatik olduğu değil, konu hakkındaki bilgi düzeyini dikkate almalıdır.


Sağlık Muhabiri Kamunun Sağlık Okur-Yazarlığı Konusunda Bilinç Kazanmasını Sağlamalı
Sağlık haberciliği ve programcılığı kendine özgü spesifik bir dili olan, yani herkesin anlamayacağı bir konuyu çoğunluğun anlayacağı bir dille açıklama işidir. Gazeteci en basit anlamıyla haberlerinde tıp dilini halk diline yaklaştırarak, kamunun sağlık okur-yazarlığı konusunda bilinç kazanmasını sağlamayı hedeflemelidir. 

Konu Seçilirken, Olay “Gerçek mi?”, “Önemli mi?”, “Yeni mi?”
Sağlık haberlerinin yazımı profesyonellik isteyen, planlanması ve son derece hassas olunması gereken bir süreçtir. İyi bir sağlık haberi yazabilmenin ilk şartı konu seçimidir. Konu seçerken genel yayın yönetmenin ve editörün taleplerinin dışında muhabirin kendisinin, yakın çevresinin ya da genel olarak toplumun gündelik hayatta yaşadığı problemler, mevcut gündem, insanların ihtiyaç duydukları, faydasına olabilecek bilgiler göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca konu seçilirken, olay “gerçek mi?”, “Önemli mi?”, “yeni mi?”, “bu konunun gündeme getirilmesi kime fayda ya da zarar getirecek?” gibi soruların cevapları önemli olacaktır. 

Sağlık Haberini Yazmak İçin Gerekli Bilgileri Toplamada İki Basit Prensip 
Sağlık haberinin yazılması derinlemesine araştırmaya bağlıdır. Elde edilen bilgiler net ve herkesin anlayabileceği bir formatta, sosyal yapıya uygun biçimde inşa edilmelidir. Sağlık haberini yazmak için gerekli bilgileri toplamada iki basit prensip izlenebilir. İlki daha az teknik kaynaklardan daha fazla teknik olanlara yönelmek, yani genellikle alandaki araştırmalara, makalelere, yasa ve uygulamalara bakmak, ikincisi ise yazılı kaynaklarla başlayıp, daha sonra insan kaynaklarına yönelmektir.

Gazeteci Haberini ‘Doğruluk’ Ve ‘Güvenilirlik’ Esaslarına Uygun Yazmalı
Internet ortamının bilgi kaynağı olarak kullanılmasının gazeteciye sağladığı avantajlar kadar sakıncaları da bulunuyor. İnternet, gazetecilerin geniş bir bilgi çeşitliğine çok kısa sürede ulaşması olanağı sunması açısından avantajlı bir bilgi kaynağıdır. İnternet sayesinde gazeteci bürodan ya da evden ayrılmadan haber yazmayı sağlayacak bilgilere ulaşır hale geldi. Ancak asıl uzmanlık burada devreye girmektedir. İnternette sağlık konulu içeriğin genişliği, nitelikli ve doğru bilgiyi seçme ve ayıklama gibi bir işlemi gerektirmektedir. Zira internetteki bilgilerin birçoğu kaynağı belirsiz ve doğruluğundan şüphe duyulacak bir niteliğe sahiptir. Burada gazeteci haberini ‘doğruluk’ ve ‘güvenilirlik’ esaslarına uygun yazabilmek için, hem hangi bilginin doğru olduğunu anlayacak kadar sağlık konusunda uzman, hem de konu hakkında doğru arama kriterleri oluşturarak bilgiyi nasıl ve nerede bulabileceğini bilecek kadar internet okuryazarı olmalıdır. 

İnternet Medyasındaki Sağlık Konulu İçeriğin Çoğunluğu Hem Özgün Değil Hem de Kaynak Gösterilmeden Yayınlanıyor
Son yıllarda internet gazeteciliğinin gelişmesi mevcut sağlık haberciliğine ilişkin alternatif yaklaşımların güçlendiği iddialarını gündeme getirse de, uygulamalara bakıldığında bu yaklaşımların ve iddiaların geçerliliği konusunda güçlü şüpheler duymaktayız. Ancak internet teknolojisinin, medya alanındaki faaliyetlerin maliyetlerini düşürmesi açısından egemen medyaya karşı alternatif yapılanmalara zemin hazırlayacak potansiyeli taşıdığı da bir gerçek. Özellikle bağımsız gazeteciler ve sağlık uzmanlarının internet teknolojisi sayesinde halka bilgi vermesi ve bu çerçevede toplumda sağlık okuryazarlığının gelişmesine katkıda bulunması mümkündür. Fakat gerek egemen medyadaki mülkiyet yapısının artık internet alanına da taşması, gerek reklam veren firmaların buradaki içeriği belirleme konusundaki güçlü bulgular ya da direk buradaki içeriğin ticari firmalarca oluşturulması, gerek okuyucunun bilgi alırken egemen medyaya yönelme alışkanlığı ve gerekse buralardaki içeriğin çoğunluğunun özgün olmayıp, kaynak gösterilmeden yayınlanması gibi nedenler yeni medyanın alternatif olma vasfını yitirmesine yol açmaktadır.

Yeni Medya Sağlık Konusunda da Alternatif Habercilik Yapamıyor
Her şeyden önce internet teknolojisinin alternatif olabilmesi için sağlık içerikli haberleri, egemen medyanın göz ardı ettiği konuları gündeme getirecek biçimde çerçevelenmesi gereklidir. Bunun için de mevcut egemen medyanın pratiklerini eleştirecek, yapılması gerekenleri var olanın eleştirisi üzerine kurabilecek bir anlayış geliştirilmelidir. Ancak bu anlayışla oluşturulacak habercilik etkinliğiyle egemen medyanın sağlık gündemi tartışmaya açılabilecek ve sağlık konulu içerikler magazinleştirilmeden, sansasyonel tarafları ön plana çıkarılmadan sunulabilecektir. Bunların yanı sıra medyatik isimler ön plana çıkarılmadan, ticari kaygılardan arınmış tamamen bilgilendirici ve bu yönde sağlıklı bir gündem oluşturacak nitelikte bir habercilik mümkün olabilecektir. Ancak hali hazırda internet yayıncılığında kanıta dayalı habercilikten ziyade doğruluğundan emin olmaksızın ‘kes kopyala yapıştır’ mantığıyla yapılmış haberlerin yoğunlukta olduğu görüyoruz.  

İnternette İsminin Başına Her Doktor Yazana İnanılmamalı
Halk sadece sağlık konulu içeriklere değil medya içeriklerinin tümüne karşı temkinli yaklaşmalı ve eleştirel bakabilmeli. Konumuz sağlık olduğu için sağlık içerikli metinlere özelikle kaynağa dikkat etmeli. Zira verilen bilgi kadar o bilgiyi kimin verdiği, ne kadar güvenilir olduğu da önemlidir. Özellikle izleyici ve okuyucuların internet içeriğinde kaynağı belirtilmemiş, reklamı anımsatan metinlere karşı mesafeli yaklaşmaları gerekiyor. İnternette isminin başına her doktor yazana da inanılmamalı, arama motorlarından o isim ve çalıştığı kurum araştırılmalıdır. Yani okuyucu ya da izleyici de kendi filtre ve teyit sürecini aktif konuma getirmelidir.

Yurtdışında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Sağlık Muhabirliği Birliği (AHCJ) Etik İlkeler Belirliyor
Sağlık konulu yayınlara ilişkin ciddi anlamda bir denetim yok. Olsaydı ifade ettiğimiz olumsuzlukların sayıları daha az olurdu. Yurtdışında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Sağlık Muhabirliği Birliği (AHCJ) , yurt için de ise Sağlık Bakanlığı’nın yanında Türk Tabipler Birliği (TTB), Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAM) gibi kurum ve kuruluşlar sağlık muhabirlerinin nitelikleri ve sağlık haberlerinin nasıl olması gerektiğine ilişkin kurallar koymuş ve etik ilkeler oluşturmuşlarsa da yine de bu konuda yapılan etik ihlallerin denetimi ve müeyyide uygulanması konusunda etkin bir denetim mekanizmasından bahsedemiyoruz.

Kışkırtıcı ve Haberin İçeriğiyle Bağlantısı Olmayan Malzemelerden Kaçınılmalı
Sağlık haberlerinde kullanılan fotoğraflarda temel kıstas kullanılan malzemenin haberi metninin içeriğini pekiştirmesidir. Sağlık haberlerinde kullanılacak fotoğraf, grafik, animasyon gibi görsel malzemeler haberin içeriği anlam bakımından destekleyecek, haberdeki ifadede vurguların anlaşılmasında yardımcı olacak nitelikleri taşıması gerekiyor. Sansasyonel, tamamıyla duygulara hitap edecek, kışkırtıcı ve haberin içeriğiyle bağlantısı olmayan malzemelerden kaçınılmalıdır.  Özellikle arşiv fotoğraflarda olayla ilgili olmayan kişi, kurum ve kuruluşları olayla bağlantısı varmış izlenimi doğuracak biçimde kullanmamaya özen gösterilmelidir. 
Haberde kaynak kesinlikle gerekli. Haberin güvenilirliği açısından haberde yer alan bilgilerin nasıl sağlandığı, kim tarafından söylendiği belirtilmelidir.

Besim Yıldırım Kimdir?
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünden mezun oldu. Ardından Ankara Üniversitesi’nde yaptığı yüksek lisans ve doktora tezlerinde yerel medya ve gazetecilik eğitimi üzerine tezler yazdı. Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde habercilik, haber sosyolojisi, alan muhabirliği ve araştırma yöntemlerine ilişkin lisans ve lisansüstü düzeyinde dersler veriyor. 

26 Ocak 2014 Pazar

DOKTORDAN NABLUS ROMANI

Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşümünde yaptığı son savaş olan Nablus’un romanını yazan   Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Canbolat, “Asker ve Tüccar” romanının bir Osmanlı zabiti etrafında şekillendiğini söyledi. 

"Asker ve Tüccar-Nablus 1918" adlı kitap, Eylül 1918 Osmanlı'nın son savaşı Nablus'ta geçiyor. Kitapta kendi içinde sorunları olan Çanakkale, Galiçya, Filistin, Sina cephelerinde görev yaptıktan sonra Nablus'a gönderilen Teğmen Mehmet'in gerçek hikayesinden olayları ele alınıyor. Romanın gerçek bir hikayeden esinlenerek yazıldığını anlatan Prof. Dr. Orhan Canbolat, üç yıl üzerinde çalıştığı eser için şuan Suriye toprakları içinde bulunan Nablus’a iki kez gittiğini belirtti. 

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Canbolat, “Asker ve Tüccar” kitabı ile ilgili soruları yanıtladı. 

Kitabınızı yazmanızdaki etken nedir?
Roman, Osmanlının son savaşı olan Nablus savaşına katılan bir Osmanlı zabiti etrafında şekilleniyor. 1918 Ekim ve takiben Mondros mütarekesi ve Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ile seyreden ve Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’in kurulduğu bu zor zamanlar bir genç zabitin gözünden anlatılıyor.  Romanın başkarakteri, etrafında olan şahıslar, yaşananlar ve coğrafya çok büyük ölçüde gerçek. Bu gerçeklik ve yaşanmışlıkları dile getirmek esas etken olabilir.  Bazı boşluklar roman tekniği ile dolduruldu. Roman bizim için bir yıkılışın ve bir yeniden doğuşun ilk nüvesini taşıyan olaylar zinciri ve coğrafyada yaşanmışlıkları dile getiriyor. Bu yaşanmışlıkların içerisinde bireysel olarak yaşananlarda geçmişten geleceğe bir bilgi taşıyacak. 1918 Eylül ve 1919 Mayıs yakın tarihimizin en önemli zaman dilimi. Bu zaman dilimine özellikle göz atmak bizlere bu günü değerlendirmede yardımcı olabilir. Romanda bahsi geçen coğrafyanın halen ciddi sıkıntılar yaşaması belki de romanın en önemli özelliği olacak.

Yeni kitap projeniz var mı?
Yeni roman konusu olarak  ortaçağ Endülüs’ünde geçen bir hikayeyi roman formatında kaleme almayı düşünüyorum. İber yarım adası ve Güney Fransa’nın bir bölümünü yönetmiş ve 800 yıl hüküm sürmüş ve 1492’de yıkılmış olan , günümüz Avrupa’sının tüm kodlarını içerisinde taşıyan  bir İslam devletini, onun yazı ile bilimle,  su ile zirveye çıkmış  evrensel  medeniyeti anlatmak istiyorum. Belki çok büyük bir iddia olabilir fakat Endülüs Devletini anlamadan İslam aleminde ve batı –doğu medeniyetinde ne olduğunu anlamak mümkün değil. Ne yazık ki Batının en batı ucundaki bu medeniyet ülkemizde çok az bilinmektedir. 

Kitapta vermek istediğiniz mesaj nedir?
Kitabın temel mesajı insanların hayatlarında en kaotik anlarda dahi anlatacak hikayelerinin olmasıdır. Bu hikayeler geçmişten geleceğe bize ışık tutabilir.
Okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Okumanın çok zor olduğu bir zaman diliminde dahi kendi ölçülerinde okumaya zaman ayırmaları.

Kitabınızla ilgili nasıl tepkiler aldınız?
Kitabın konusu ile ilgili tepkiler olumlu, tekniğine yönelik tepkileri ise birlikte göreceğiz.

Kitabınız yazar olarak size neler kazandırdı? 
Yazmak iletişimdeki en son ve en zor haldir. Yazmak diğer yazma eylemelerine temel oluyor. Ayrıca yazarken yaptığınız araştırmalar yazara ciddi farklı görüş açıları kazandırıyor.


Yazdığınız kitaplar arasında en çok etkilendiğiniz kitabınız hangisi?
Bir Machevelli kitabı olan “Işığa ışık tutmak” kitabım benim için çok özeldir. 

Mutlaka herkesin okuması gereken kitap, müzik ve film sizce hangisi? 
Kitap olarak “Suç ve Ceza”, film olarak ise “ Kelebek”i tavsiye ederim. Müzik olarak ise Behbudovu dinlemek muhteşem.

Sağlık haberciliği üzerine düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? Sağlık haberlerinde nelere dikkat ediyorsunuz?
Sağlık haberciliğinde istenilen ölçüde olmasa dahi son dönemlerde çok ciddi gelişmeler var. Bu alanı çok önemsiyorum.

Türkiye’deki çalıştığınız alandaki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye son dönemde sağlık alanında çok önemli bir ivme yakaladı bizlere düşen bu gelişmeleri ileri doğru taşımak olmalı.

Roman filme alınsa, en çok hangi karakteri oynamak istersiniz?
Muallim Mehmet’i oynamak isterdim. 

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1986 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. 1992 yılında Doktora eğitimimi tamamlayarak Biyokimya Bilim Doktoru unvanını aldım. Ankara Üniversitesi (A.Ü.) Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim dalında uzman olarak göreve başladım.  İtalyan hükümetinin vermiş olduğu bir bursla İtalya - Ancona’da araştırmacı olarak çalıştım.   1995 yılının Kasım ayında TÜBİTAK’ın vermiş olduğu bir burs ile İtalya’da aynı merkezde 2 ay süre ile aynı konuda araştırmacı olarak çalıştım.  Alman Akademik Değişim Programından sağladığım bir bursla Almanya- -Lübeck Tıp Üniversitesi Fizyoloji Enstitüsünde 2 ay ortak projede çalıştım. 2000 yılı Şubat ayı – 2002 Haziran ayları arasında Sağlık Bakanlığında İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü olarak görev yaptım.  2001 yılı mayıs ayında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesine Profesör olarak atandım. 2003 yılında Sosyal Sigortalar Kurumunda, Sağlık İşleri Genel Müdürü olarak çalıştım. Kimyasal Savaş Gazları ve İlaç – İlaç Politikaları, İktidar Aynası ve Işığa Işık Tutmak isimli dört kitabım bulunmaktadır.  42 tanesi yurt dışı uluslararası bilimsel dergilerde 21 tanesi yurtiçi bilimsel dergilerde olmak üzere, serbest radikal metabolizması, kanser biyokimyası ve ilaç toksisiteleri konusunda toplam 61 bilimsel yayınım ve bu yayınlara toplam 620 atıfım bulunmaktadır. Ankara Tabip Odası ve Avrupa Kanser Derneği üyesiyim. Halen Koru Sağlık Grubunda Genel Tıbbi Direktör olarak çalışmaktayım. İlgi Alanları Bilim ve Bilim Felsefesi DNA- RNA- protein metabolizması Nükleotid metabolizması Mitokondri-Elektron zinciri - ATP sentezi Asit- baz dengesi Kanser Biyokimyası Serbest radikal metabolizması.

24 Ocak 2014 Cuma

Ömür boyu yalnız kalmak korkusu


Evlenememekten, yalnız kalmaktan kısacası 'evde kalmaktan' mı korkuyorsunuz? Bu korkunun yarattığı mutsuzluğu yenmek elinizde. Psikolog Başak Demiriz'in önerilerine kulak verin...

Siteniz olarak, Milliyet Cadde'de yazan Psikolog Dr. Başak Demiriz’in psikoterapi diyaloglarından oluşan yazılarını severek takip ediyoruz. Dr. Başak Demiriz, evlenememeve evde kalma korkusu yaşayanlara önerilerini sizlerle paylaşıyoruz:

Danışan: Kendime bile itiraf edemediğim bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum: Ben evlenememekten, ömür boyu yalnız kalmaktan, kısacası ‘evde kalmaktan’ korkuyorum. 

Dr. Başak: “Kendime bile itiraf edemediğim” dediğinize göre sizin için konuşması zor bir konu olmalı.

Danışan: Evet çok zor ve artık beni çok mutsuz ediyor, özellikle arkadaşılarım birer birer evlenirken.

Dr. Başak: Yaz aylarında düğünler de çoğalınca bugünlerde birçok kişi kendi durumunu gözden geçiriyor ve umutsuzluğa kapılıyor.

Danışan: Gerçekten öyle, bu yaz tam dört arkadaşım evlendi. Bir de geçen hafta 35 yaşıma bastım, iyice bunalıma girdim. Çok umutsuzum ve bu işi kafama çok takıyorum. En sonunda size gelmeye karar verdim. Evlenmeyi bırakın, uzun zamandır doğru dürüst bir erkek arkadaşım bile yok. Ne zaman kız arkadaşlarımla bir araya gelsek, konu eninde sonunda aşka ve ilişkilere geliyor. Kimi ‘muhteşem’ ilişkisini, kimi de yaşadığı en son aşk macerasını ballandıra ballandıra anlatıyor. Bir bakıyorum, uzun zamandır ilişki yaşamayan tek kişi ben kalmışım. Neden ben de düzgün bir erkekle tanışamıyorum veya düzgün bir ilişki yaşamıyorum anlamıyorum. Bu iş, kadınlar için çok zor.

Dr. Başak: ‘Düzgün’ bir ilişki özlemi çeken sadece kadınlar değil, erkekler de var, yani bu tip sıkıntılar yaşayan tek siz değilsiniz.

Danışan: Benim etrafımda pek yok. Bende bir sorun olduğunu düşünmeye başladım artık. Ama ne olduğunu bilmiyorum. Bazen kendimi biraz daha güçlü hissettiğimde “Hayatımdan memnunum, hiç evlenmesem de olur” diyorum ama bu düşünce genellikle çok kısa sürüyor. İçimden başka bir ses “Boşuna kendini kandırmaya çalışma” diyor ve işte o zaman çok mutsuz oluyorum.

Dr. Başak: Ve o zaman mutlu olmak için ‘gerçek bir aşka’ ihtiyacınız olduğuna ve ancak öyle mutlu olabileceğinize daha da çok inanıyorsunuz. Birileriyle tanışmanın özlemini duyuyorsunuz. Peki bunun için bir şeyler yapıyor musunuz?

Danışan: Nasıl bir şeyler yapabilirim ki? İş ve ev arasında gidip geliyorum. Ayrıca çalıştığım yerde de düzgün insan yok, olanlar da hep evli veya kız arkadaşları var. 

Dr. Başak: Arkadaşlarınız bu durumunuzu biliyor mu? 

Danışan: Pek biliyorlar sayılmaz. Onlara mutsuzluğumu göstermemek için sürekli “Ben hayatımdan çok memnunum, bekarlık sultanlıktır” gibi saçma şeyler söylüyorum. Onlar da inanıyor herhalde ki beni kimselerle tanıştıran olmuyor. Ayrıca tekrar birileriyle çıkma fikri de beni çok korkutuyor.

Dr. Başak: Anladığım kadarıyla bir yandan ilişkiniz olmasını isterken, diğer yandan da bu konuda bir şey yapmak istemiyorsunuz. Böyle bir tutum içindeyken yeni insanlarla nasıl tanışacaksınız? Peki arkadaşlarınız nasıl oldu da birileriyle tanıştı ve bir ilişki yaşamaya başladı? Umarım onlar şanslı demeyeceksiniz. 

Danışan: Öyle düşünmüyorum desem yalan olur. 

Dr. Başak: İlişkilere ve erkeklere ait bunun gibi daha bir çok korku, yanlış inanç ve önyargınız var sanırım. Doğal olarak bunlar da davranışlarınızı kısıtlıyor. Siz de farkında mısınız?

Danışan: ‘Şanssız olduğum?’ gibi düşüncelerimi mi kastediyorsunuz.

Dr. Başak: Evet. Erkekler veya ilişkiler deyince aklınızdan başka neler geçiyor?

Danışan: “Etrafta düzgün bir erkek yok,” “Erkekleri anlamak çok zor,” “Daha iyisini bulunca seni terkederler,” “Sen aşık olursun onlar seni kullanır” gibi bir sürü şey geçiyor aklımdan. 

Dr. Başak: Bazı kadınların ilişkilere dair sizin gibi yüzlerce olumsuz düşüncesi vardır. Bazı kadınlarsa çok daha umutlu ve olumludur. “Bende bir sorun olduğunu düşünmeye başladım ama ne olduğunu bilmiyorum” demiştiniz biraz önce. Aklınızdan geçen düşünceler, sorununuzun kaynağı olabilir mi? 

Danışan: Yani benim yalnız olmam, kimseyle tanışamam düşünce yapımdan mı kaynaklanıyor?

Dr. Başak: Biraz önce söylediğiniz cümleleri düşünün. Bunun gibi başka cümleler yakalayabilir miyiz sizce?

Danışan: Kendimle ilgili de çok fazla şey söylüyorum; “Şişmanladın, seni kim beğenir?,” “Etrafta bu kadar genç kız varken, kim seni ne yapsın?,” “Kendine güvenin yok, erkeklerle nasıl başedeceğini bilmiyorsun, en iyisi sen bu işten vazgeç.”

Dr. Başak: Ve bu düşünceler aklınızdan sadece ara sıra geçmiyordur. Günde aşağı yukarı 10 kere olabilir mi?

Danışan: Bazen daha fazla bile olabilir.

Dr. Başak: Bu düşünceleri bir yere yazalım. Şimdi, ilişkilerinde sorunlar yaşayan veya şu sıralar yalnız olan bir arkadaşınızı düşünün, var mı öyle biri?

Danışan: Evet, bir arkadaşım daha var benim gibi. Onunla da dertleşiriz bu konuları.

Dr. Başak: Peki, bu arkadaşınıza biraz önce kendinize söylediğiniz ve buraya yazdığınız bu olumsuz cümleleri günde 10 kere söyleseydiniz arkadaşınız ne yapardı?

Danışan: Kendini camdan aşağıya atardı herhalde. Şaka bir yana, çok mutsuz olurdu. Ama kimseye bu kadar acımasız davranamam.

Dr. Başak: Kendiniz hariç! İnsanlar genellikle kendilerine yaptıkları eleştirilerde daha acımasız olurlar. “Arkadaşıma bunları söyleyemem” dediniz ama diyelim söylediniz. Bu sözler karşısında onun davranışları, duyguları ve düşüncelerini tahmin edebilir misiniz?

Danışan: Ona “Şişmanladın, seni kim beğenir?” desem, zavallım kendini çok çirkin hisseder ve kimseyle tanışmak istemez.

Dr. Başak: Bir ortama girdiğinde davranışları nasıl olurdu?

Danışan: Kendine güvensiz olurdu, girişken, neşeli olmazdı, dikkat çekmemeye çalışırdı. Sessiz kalırdı.

Dr. Başak: Yani hissettikleri, davranışlarını, hatta beden dilini bile etkilerdi. Aynı ortamda onunla ilgilenen bir erkek iletişime geçmeye çalışsa nasıl davranırdı?

Danışan: Ürkek, güvensiz, çekingen.

Dr. Başak: Bu durumda o kişiyle olumlu ve sağlıklı bir iletişim kuramazdı ve hatta yaşadığı bu olumsuz duygular yüzünden mesafeli davranıp kişiyi uzaklaştırabilirdi. Bu durumda karşısındaki erkeğin aldığı tek mesajsa ‘bu kadın benimle ilgilenmiyor’ olurdu. 

Danışan: Yani aklımdan geçen bu olumsuz düşünceler, duygularımı ve davranışlarımı etkiliyor. Haklısınız, aklımdan “Seni kim ne yapsın?” geçerken, bana yaklaşan birine gülümsemek pek kolay olmuyor. Hatta biraz da gergin oluyorum.

Dr. Başak: Peki siz böyle gerginken karşınızdaki kişi o sırada ne hissediyor olabilir?

Danışan: “Bu kadın benden hoşlanmadı, onu geriyorum, gergin kadınlardan hoşlanmam, gergin kadınlar beni çok gerer, buradan hemen kaçmalıyım” diye hissediyordur.

Dr. Başak: İsterseniz şimdi konuştuklarımızı bir gözden geçirelim. Her şey kendinize söylediğiniz olumsuz cümlelerle başlıyor. Bu düşünceler duygularınızı, duygularınız da davranışlarınızı ve beden dilinizi etkiliyor. Bunun sonucunda da olumsuz deneyimler yaşıyorsunuz. Bu yaşadığınız olumsuz deneyimlerse ilk başta aklınızdan geçen düşünceleri pekiştiriyor ve kendinizi bir kısır döngü içinde buluyorsunuz. Öyleyse bu döngüyü kırmak ve diğerleriyle ilişkilerinizi düzeltebilmek için önce kendinizle olan ilişkinizi yoluna sokmak, kendinize güvenmeniz, kendinizi sevmeniz için çalışmamız gerekecek. Yazdığınız olumsuz cümlelerden başlayabiliriz!

Kaynak: pudra. com

Fıtık Cinsel Hayatı Olumsuz Etkiliyor

Karın bölgesinde oluşan fıtıkların en sık görülen türü olan kasık fıtığı ağrı oluşturarak günlük aktiviteleri sınırlamasının yanı sıra cinsel yaşamı da olumsuz etkileyebiliyor. Örneğin, cinsel ilişki sırasında ağrıya yol açmak gibi...

Karın iç organların bir kısmının doğumsal veya sonradan oluşan zayıf noktalardan karın dışına çıkmasına fıtık deniliyor. Karın duvarı fıtıkları, yüzde 80 gibi rakamla en sık kasıkta ortaya çıkıyor.  Her 100 kişiden 1-2’sinde görülen kasık bölgesindeki fıtık tedavi edilmezse zamanla büyüyebiliyor. Bunun sonucunda ağrı oluşturarak hayat standartlarını ciddi boyutlarda düşürebiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Hakan Gök, fıtığın aynı zamanda cinsel hayatı da olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekiyor!

Aşırı Kilo ve Sigara Riski Artırıyor

Fıtık herkeste görülebiliyor. Ancak; aşırı kilolularda, ileri yaştakilerde, bağ dokusu hastalığı olanlarda, sigara içenlerde ve diyaliz hastalarında risk artıyor. Kesi fıtıkları ise ameliyat yaralarının çeşitli etkenlerden ötürü tam iyileşmemesi nedeniyle zayıflamasına bağlı oluşuyor. Fıtık genellikle kolay teşhis ediliyor. Karın ön duvarı ya da kasıkta derinin altında bir şişlik ve dolgunluk fıtığın tipik belirtilerini oluşturuyor.

Cinsel İlişkide Ağrı Nedeni

Fıtık tedavi edilmezse büyüyor ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Örneğin ağır şeyler kaldırmak, öksürmek, ıkınmak, uzun süre oturmak ya da ayakta kalmak fıtık bölgesinde ağrıya neden oluyor. Fıtık aynı zamanda cinsel fonksiyonları da olumsuz etkiliyor. Örneğin her iki cinsiyette de cinsel ilişki sırasında ağrıya yol açabiliyor. Ayrıca oluşan şişlik kişileri estetik yönden rahatsız ederek özgüven eksikliği oluşturabiliyor. Bu faktörlerin etkisiyle de zamanla cinsel isteksizlik sorunu başlayabiliyor.

Hayatı Tehdit Edebiliyor

Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Hakan Gök tanı konduğunda fıtığın en yakın zamanda ameliyatla onarılması gerektiğini belirterek nedenlerini şöyle sıralıyor: “Çünkü geç kalındığında zayıf olan alan genişlediği için onarımı daha zor olduğu gibi fıtığın tekrarlama riski de artıyor. Ayrıca fıtığın içine giren bağırsağın boğulmasıyla, şiddetli ağrının yanı sıra delinme sonucu oluşan enfeksiyon gibi hayatı tehdit edebilecek komplikasyonlar oluşabiliyor. Bunun aksine erken tanı ve tedaviyle hasta kısa sürede normal hayatına dönebiliyor.”

Laparoskopik Yöntem Büyük Konfor Sağlıyor

Fıtığın tek tedavisi var, o da cerrahi yöntem. Laparoskopik yöntemle uygulanan operasyonda karın bölgesi, içine özel bir iğne yardımıyla vücut için zararsız bir gaz olan karbondioksit verilerek şişiriliyor. Ardından karın duvarının uygun bir yerine 1 santim gibi küçük bir kesiden endoskop denilen ince bir teleskop benzeri alet sokularak karın içi görüntüleniyor. Endoskop bağlı olduğu kamera yardımıyla görüntüyü bir televizyon ekranına aktarıyor. Fıtık kesesi içine giren organlar yerlerine yerleştirildikten sonra sentetik bir yama zayıf olan yere tespit edilerek onarım tamamlanıyor. Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Hakan Gök operasyonun fıtığın yerine ve büyüklüğüne göre 15 dakika ile 60 dakika arasında tamamlandığını belirterek, hastaların bir gün sonra taburcu olabildiklerini ve 3-5 günde de rutin işlerine dönebildiklerini söylüyor.






Göbekler neden yağlanır ne yapalım?

Kadınlarda ve erkeklerde sorun olan göbek yağlanması göbek bölgesinden neden yağlanma olur işte cevapları

Son zamanlarda göbek bölgesi yağlanması kalça basen bölgesi yağlanmasından daha büyük bir sorun haline geldi. Lokal yani bölgesel olarak tabir edilen bu tür yağlanmalar zayıf kadınlarda bile görülen sorunun nedenleri arasında ise, yüksek şekerli yiyecek alımının fazla olması, hareketsizlik oturarak çalışma ve insülin dengesizliği başta geliyor. Suadiye Memorial Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Bölümü'nden Dyt. Oya Yüksek, Göbek bölgesi yağlanması hakkında şöyle devam etti.


İnsülin dengesizliği neden göbek yapar?
Kandaki şekeri kontrol eden bu hormonun kandaki seviyesi çok önemli. İnsülin metabolizması bozulduğu zaman kan şekeri seviyelerinde ve bununla birlikte diğer kan değerlerinde bozulmalar ve özellikle bel ve karın  bölgesinde yağlanmalar oluşur. Bununla birlikte alınan yüksek karbonhidrat da bu rahatsızlığı tetikler.

Yağlanmamak için kalori mi içerik mi önemli?
2007 yılında Diyabet Merkezi'nin yaptığı bir çalışmada her ikisinin de önemli olduğu kanıtlandı. Araştırma kapsamında; aynı kaloriye fakat farklı besin öğelerine sahip üç beslenme programı hazırlanmış, 62 yaş civarında ailesinde diyabet geçmişi olan ve vücutlarında insülin direnci gelişmiş 11 obez katılımcıya uygulanmış. Bu katılıcılar 28 gün boyunca 1600 kalorilik ve dört öğüne bölünmüş  öğün başına 400 kal bir program uygulamışlardır. Ve Sonuç olarak; kilo ve yağ değişimleri olmamış fakat yüksek karbonhidrat alındığı zaman vücuttaki yağlarının göbek bölgesine doğru biriktiği gözükmüştür. Diğer bir iddia ise; yüksek karbonhidrat ile birlikte alınan tekli doymamış yağların insülin metabolizmasını düzelttiği için göbek bölgesi yağlanmasını yavaşlattığı ve koruduğudur. Bu çalışmada tekli doymamış besin kaynağı olarak. avokado, ceviz, zeytinyağı, zeytin, çekirdek ve bitter çikolata kullanılmıştır. Bununla birlikte birçok çalışma tekli doymamış yağların insülin metabolizması üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu savunmaktadır.

Göbek bölgenizi nasıl kontrol altında tutarsınız?
1. SIKILAŞTIRMA: Vücut kaslarını korumak için sıkılaştırma kuvvetlendirme hareketlerinin yapılması.
2. EGZERSİZ: Yağ yakımı için aerobik egzersiz
3. DİYET: Kalp sağlığını koruyan doymamış yağların çok, doymuş yağların az olduğu Akdeniz Tipi beslenme programı ve kilo yönetimi için gün başına alınan enerjiden 100 kal-gün kısıtlamak.

1. Yüksek karbonhidrat yerine daha düzenli dağılmış öğünleri tercih edilmeli ve karbonhidrat alımında ise karışık karbonhidrat diye tanımlanan esmer tahıl ürünlerinin tüketilebilir.
2. Salata ve yemeklerde zeytinyağı veya kanola yağı kullanılabilir.
3. Öğün aralarında fındık veya ceviz tüketilebilirler.

23 Ocak 2014 Perşembe

SAĞLIK PROFESYONELLERİNİN YAKLAŞIK ÜÇTE İKİSİ “SAĞLIK HABERLERİNE” İNANMIYOR

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Sağlık profesyonellerinin yüzde 21'inin, medya profesyonellerinin ise yüzde 12'sinin medyada yer alan sağlık konulu haber ve yazıları kesinlikle "güvenilmez" bulduğunu belirten Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Basın ve Yayın Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erkan Yüksel, “Sağlık profesyonellerinin yaklaşık üçte ikisi, medyada doğru ve güvenilir sağlık bilgilerinin verilmediğine inanıyor.” dedi. 

Sağlık haberciliği gün geçtikçe önem kazanıyor. Bu alanda uzman sağlık muhabir sayısı çok az. Alana ilişkin ciddi bir bilgi kirliliği var. Sağlık haberlerinde doğru bilgi aktarabilmek için güvenilir mekanizmaların henüz kurulmaya çalışıldığını söyleyen Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Basın ve Yayın Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erkan Yüksel, konu ile ilgili şunları söyledi: “Yayın ve içerik sayısı anlamında önemli bir artış söz konusu. Özellikle son 15 yıldır sağlık haberciliği alanında ciddi bir gelişme yaşanıyor. Medyada sağlık konusu artık daha çok önemseniyor. Gazetelerde sağlık konulu sayfalar, televizyonlarda programlardan söz edebiliyoruz. Sağlık muhabiri ve editörü kimliği benimsenmiş durumda. Bu alanda çalışanların sayısının da her geçen gün arttığını görüyoruz. Bakın siz de artık sağlık haberciliğini tartışmaya açmış bulunuyorsunuz. Sağlık haberciliği alanında üniversitelerde dersler verilmeye başlanmış. Bunlar olumlu gelişmeler… Öte yandan halkın da bu yayınlara yönelik yoğun bir ilgisi var. Bu yayınlar sayesinde sağlık bilgilerinin arttığını ve artık daha bilinçli davrandığını söylüyorlar. Doktorların verdiği bilgi, uyguladığı tedavi ve ilaçlar da medya aracılığıyla artık denetlenebiliyor. Tabi işin bir de ticari; yani reklam ve tanıtım yanı da var. Ancak bir diğer yandan da sağlık haberciliğine yönelik eleştiriler de giderek artıyor.

“Sağlık Konulu Yayıncılık Araştırması” Kitap Oluyor
Ayrıca, akademik anlamda da sağlık iletişimi ya da sağlık haberciliği alanında yapılan tezlerin sayısında ciddi bir artış var. 2009 yılına dek bu alanda toplam 13 tez yazılmışken, yalnızca 2010 yılında 6 tezin tamamlanması ve sayının giderek artması bu ilginin en büyük göstergesi. Ayrıca sağlık haberciliği alanında bir kilometre taşı olarak da yöneticisi olduğum araştırma projesinden söz etmem gerekiyor. Çünkü bu proje yalnızca sağlık haberciliği alanında değil; iletişim alanında ülkemizin en kapsamlı çalışmalarının başında geliyor. 2010 yılında başlayıp 2013’te sona eren “Türkiye’de Sağlık Konulu Yayıncılık İlkelerinin Belirlenmesi: Kaynak, İleti ve Hedef Kitle Bağlamında Sağlık Konulu Yayınların Analizi” başlıklı TÜBİTAK ve Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Destek Komisyonunca da desteklenen projemizin raporu; alana ilişkin literatürü özetlemekle birlikte, sağlık iletişiminin medya boyutunda kaynak, ileti ve hedef kitle analizlerini içeriyor. Bu çerçevede medya ve sağlık profesyonellerinden oluşan 150 kişiye; sizin bu söyleşide sorduğunuz soruları da içeren sağlık haberciliğinin değerlendirmesini amaçlayan sorular sorduk. 2010 yılında internet, televizyon, gazete ve dergilerdeki tüm sağlık konulu yayınları analiz ettik. Ülke çapında bir anket uygulayarak halkın da bu yayınlar karşısındaki tutum ve kanaatlerini, bu yayınları ne kadar önemsediğini öğrenmeye çalıştık. İki ayrı çalıştay düzenleyerek bulgularımızı konunun uzmanlarıyla tartışmaya açtık. Bu ay içinde de proje raporumuza dayanan ‘Check Up: Sağlık İletişimi’ adlı kitabımız yayımlanacak. Ancak gelişmiş ülkelerle kıyasladığımda sağlık haberciliği anlamında daha yolun daha başında olduğumuzu söyleyebilirim. Uzman sağlık muhabiri sayımız çok az. Bu alana ilişkin ciddi bir bilgi kirliliği var. Doğru bilgi aktarabilmek için güvenilir mekanizmalar henüz kurulmaya çalışılıyor. Kurumlar arasında iletişim ve koordinasyon sorunları dikkati çekiyor. Bir şeyler yapması beklenenler de ellerini taşın altına sokmakta yeteri kadar istekli ve cesaretli görünmüyorlar. Kimin ne yapması gerektiği noktasında zihinlerin karışık olduğu anlaşılıyor. Böyle bir ortamda da özellikle ticari amaçlar, her türlü tanıtım ve reklam ile popüler içerikler daha çok olarak göze batıyor. Yine de geçmişe göre daha olumlu gelişmeler mevcut ve daha iyi noktalara doğru gidileceği umudunu taşıyorum. 

Haberin Türünü Haberin Yayımlandığı Yayının Niteliği Belirler
Sağlık haberlerini diğer haber türlerinden ayıran unsurlar Pelin Öğüt’ün doktora tezinde ve araştırma raporumuzda ayrıntılı olarak açıklandı. Kitabımızda da bunun detaylarını bulabilirsiniz. Ancak özetle ifade edecek olursam; bir haberin sağlık haberi olarak değerlendirilip değerlendirilmemesinde önemli unsurlardan ilki haberin yayımlandığı yayının niteliği. Gazetede ya da ekte yayımlanmış olması onun sağlık haberi olarak değerlendirilmesinin ilk unsuru. Sonra klasik haber değerleri ve 5N1K formülü açısından değerlendirilmeli. Advertoryal ya da tanıtım mı değil mi, yazı türü nedir ona bakılmalı. Sonra haberde muhabirin imzasının olup olmaması, haberin genel konusu, alt konuları, haber kaynakları, adı geçen kurumlar, dil ve anlatım yapısı gibi unsurlar değerlendirilmeli. 

Bilgi Kaynaklarında İlk Sırayı Sağlık Görevlileri ve Tıp Doktorları Alıyor
Sağlık yayınlarının konularının neler olduğu sorulduğunda ise araştırma projemizin medya içerik analizi bulgularına bakmamız gerekiyor. Orada da 40 civarında ana kategori ve yüzlerce alt kategoride bir değerlendirmeye gidildi. Buna göre 2010 yılı medya içeriklerinde içerik sayısı itibarıyla beslenme, iç hastalıkları ve genel cerrahi, onkoloji/kanser, kardiyoloji/kalp damar cerrahisi, sağlık kurumları, güzellik, bakım, zayıflama ve sağlıklı yaşam konuları öne çıkıyor. Gazete ve dergiler açısında haber ya da bilgi kaynaklarının kim olduğuna bakıldığında ise ilk sırayı sağlık görevlileri ve tıp doktorları alıyor. Daha sonra sağlık alanındaki sivil toplum örgütü temsilcileri, Sağlık Bakanı ya da Bakanlık yetkilileri medya içeriklerinde en çok başvurulan kaynaklar. 

“Kararsız Kalırsan Haberden Vazgeç”
Sağlık haberlerinde dikkat edilmesi gereken unsurlara yönelik literatürde birbirine benzer pek çok açıklamaya rastlamak mümkün. Özellikle yurt dışında sağlık haberciliğine yönelik dernek ya da birliklerin bu anlamda önemli çalışmaları var. Doğru ve gerçeğe dayalı habercilik kuralları ile birlikte özellikle sağlık haberciliğine yönelik dikkat edilmesi gereken noktaların altı çiziliyor. Örneğin Gazetecilik Mesleğinin Kural ve İl¬keleri Sağlık Muhabirlerinin Moskova Rehberi’nde ilk madde “Öncelikle zarar verme” diyor. İkinci madde “Mutlaka araştır”; üçüncü madde “Özellikle mucize tedaviden söz etme, umut verme” diyor. Dördüncü maddede “Kendine bu haberden kim yararlanır sorusunu sor” diyor. “Vereceğiniz haberler hasta, sakat ve çocuklara aitse, bir kez daha düşün” diyor. “Özel hayatı ve acıları haber yapma” diyor. “Acıyı duygu sömürüsü için asla kullanma” diyor. En önemlisi belki de “Kararsız kalırsan haberden vazgeç” uyarısında bulunuyor. Sağlık Habercileri Birliğinin Etik İlkeler Beyannamesi ise küçük bir kitapçık boyutunda. Ayrıca İngiltere’de hazırlanmış Bilim ve Sağlık İletişimi Kılavuzu da önemli bir çalışma. Muhabirlerin haber yaparken dikkat etmesi gereken bir kontrol listesi de sunulmuş durumda. Bunun başka örnekleri de mevcut. Ülkemizde de Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneğinin etik ilkeleri ve kararları bulunuyor. Bu ilkelerin ilkinde de “ESAM üyesi gazeteciler, yalan, taraflı, kamuoyunu yanıltıcı, yönlendirici, umut tacirliğine yönelik haber yapamaz. Haberlerinde öğrenci, öğretmen, hasta, hekim haklarına saygı gösterir.” deniliyor. Araştırma projemizin raporunda bunlar ve daha fazlası mevcut durumda.

İdeal Sağlık Yayıncılığının İlk Şartı Halkı Bilgilendirici Olması
 Ayrıca ideal sağlık haberciliğinin nasıl olması gerektiğine ilişkin ortaya çıkan bulgular da yol gösterici nitelikte. İdeal sağlık haberinin halkı bilgilendirici, yol gösterici ve öğretici olması şartlardan ilki. Hastalık ve kişi özelinde konuşulmaması, koruyucu hekimliğe ağırlık verilmesi, hekim hatalarına karşı dikkatli olunması, bilimsel kanıt ve görüşlere yer verilmesi, güncel bilgilerin takip edilmesi, tıptaki yenilikleri içermesi, uzman kişilerin görüşlerine başvurulması, uzman olmayan kişilerin konuşturulmaması, konuk ya da haber kaynağı seçiminde meslek örgütlerine danışılması, halkın anlayacağı dilde yayın yapılması, üsluba dikkat edilmesi gerekiyor. Umut tacirliği yapılmaması, kullanılan görsel unsurların iyi seçilmesi, maddi kaygısı olmayan, çıkar ilişkisine dayanmayan, halkın yararına, pazarlama ve reklam içermeyen nitelikte olması, dürüst olunması, gerçeğin yansıtılması, yayın ilkelerinin belirlenmiş olması, bu ilkelere uyulması, etik ilkelere dikkat edilmesi, hasta haklarına saygılı olunması ve son olarak bu yayınların bir şekilde denetlenmesi ise sıralanan diğer unsurlar. Bu konuda daha fazla bilgi için Sağlık ve Medya adlı internet bloğumuz ziyaret edilebilir. 

En Önemli Eleştiri: Sağlık Haberciliğinin Hala Acemi Muhabirlerin İşi Olarak Görülmesi 
Araştırma kapsamında görüştüğümüz sağlık ve medya profesyonelleri ile akademisyen ve uzmanlar bu konuda muhabirlerin kendilerini geliştirmeleri gerektiğini, derdini anlatacak kadar bilgili olmalarını, etik kurallara bağlı kalmalarını, vicdanlı davranmalarını, hekimden aldığı bilgiyi halk diline dönüştürebilmelerini, uzmanlaşmaya önem vermelerini ve konuyu sevmelerini başlıca şartlar olarak ifade ediyorlar. Elbette genel anlamda habercilik ilkelerine olduğu kadar sağlık haberciliği ilkelerine de önem verilmesi bir başka nokta. Yani haberciliğin bilinmesi ve sağlık haberciliğinde de uzmanlaşılması gerekiyor. Öte yandan günümüzde sağlık haberciliğine yönelik en önemli eleştirilerin altında yatan nedenlerin başında sağlık haberciliğinin hala acemi muhabirlerin işi olarak görülmesi geliyor. Her ne kadar sağlık haberciliği alanında uzmanlaşma adına belirli birikime sahip muhabir ve yazar sayısı her geçen gün artsa da sağlık haberciliği hala acemi muhabirlerin mesleğe başlarken yazmaya başladığı haber türlerinden biri olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla sağlık haberciliğine gereken önem ve özen en yazık ki medyanın geneli tarafından verilmiyor. İdeal sağlık muhabirinin yetişeceği ortam açısından bakıldığında da iletişim fakültelerinde bu yönde yeterli bir eğitim ne yazık ki yok. Bu alandaki sivil toplum örgütlerinin de düzenli ve devam eden çabalarından da söz edemiyoruz. Denetimsizlik ise başta da söylediğim gibi bir başka açıdan ayrı ve önemli bir eleştiri olarak duruyor. 

Haber Yazarken Ticari Kaygılar ve Bu Yöndeki Eleştiriler Gözden Uzak Tutulmamalı
Sağlık konulu haber yazarken öncelikle, insanlar insanlarla iletişim kurarken neye dikkat ediyorlarsa, ona dikkat edilmeli. Bunun dışında haberciliğin belli başlı ilkelerine dikkat edilmeli. Sonra da ideal sağlık haberciliğinin ilkeleri gözden uzak tutulmamalı. Bu ilkeler arasında da belki en önemlileri olarak haber yazarken ticari kaygıların ve bu yöndeki eleştirilerin gözden uzak tutulmamasını ve bu doğrultuda kamu yararının öne çıkarılması gerektiğini özellikle vurgulamak isterim. Çünkü sağlık haberciliği istismara oldukça açık bir alan ve insanların uğruna her şeylerini verebilecekleri en önemli sorunları sağlıkları… Özel sektörün bütün dünyadaki başlıca amacı da daha fazla kar elde edebilmek. Proje kapsamında görüştüğümüz sağlık profesyonellerinin yüzde 91'i sağlık içerikli yayınlarda, kaynak, konuk seçiminde reklam, sponsorluk baskısı ya da ticari kaygı hissettiklerini dile getiriyor. Medya profesyonellerinin de yüzde 58'i böyle bir baskı var mı sorusuna "kesinlikle evet" cevabını veriyor. Türkiye genelinde ise gazete okurlarının yüzde 48'i, televizyon izleyenlerin yüzde 45'i ve internet takip edenlerin yüzde 46'sı sağlık konulu yayınlarda daha çok kişi, doktor, ürün, ilaç ve hastanelerin reklamının yapıldığı görüşüne katıldığını ifade ediyor. Sanırım bu verilerin büyüklüğü durumu ortaya koymaya yetiyor ve daha fazla söze gerek kalmıyor.

Zarar Vermemek, Kaş Yapacağım Derken Göz Çıkarmamak Gerekli
Halkın okuyabileceği, yanlış anlamayacağı, eksik bilgilendirilmeyeceği, boş hayallere kapılmayacağı, kandırılmayacağı, fayda sağlayacağı dil ve anlatım yapısı öncelikli hedef olmalı. Görsel malzemelerin seçiminde de kamu yararına, kamuyu bilgilendirme potansiyeline dikkat edilmeli. Aynen haber içeriği gibi görsel malzemeler de toplumun geneli; yaşlısı, genci, hastası, sağlıklısı, evhamlısı, panik atak olanı, eğitimlisi, eğitimsizi, zengini, fakiri düşünülerek; onlar üzerinde olası etkileri hesaba katılarak yayınlanmalı. Zarar vermemek, kaş yapacağım derken göz çıkarmamak gerekli. Acı ve trajedilerin görüntülerini yayınlarken bir kez daha düşünülmeli. Görüntünün yanlış anlaşılmayacağından emin olunmalı. Bunlar da tabi sağlık haberciliğinde özel eğitim almakla, ustalaşmakla, uzmanlaşmakla olabilecek gibi görünüyor.

Artık Gazetelerde İntihar Haberlerinin Bile Yayımlanmasının Etik Bulunmadığı Bir Dönemde Yaşıyoruz
Sağlık konulu yayıncılığın en çok eleştirilen yönü televizyondaki sağlık programları. Dolayısıyla sağlık konulu yayıncılığa ilişkin eleştirilerin neredeyse tümü bu programlar için geçerli. Uzman olmayan kişilerin konuk alınması en çok eleştirilen noktaların başında geliyor. Teşhis ve tedaviye yönelik yapılan anlatımlar da önemli ölçüde eleştiriliyor. Yanlış ya da eksik bilgilendirmenin kötü sonuçlar doğurabileceği ifade ediliyor. Medyadan öğrenilen bilgilerle hekimlere başvurulmasının da iyi ve kötü yanları mevcut; ancak sağlık haberciliğinde kar-zarar ya da az-çok hesabı yapmanın doğru olmadığına inanıyorum. Bir tek kişi bile medyadan öğrendiği eksik ya da yanlış bilgi nedeniyle yanlış bir uygulamanın içerisine girerek sağlığını kaybederse yapılan yayıncılığa olumlu bakmamız mümkün değil. Artık gazetelerde intihar haberlerinin bile yayımlanmasının etik bulunmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Sağlık haberciliğine yönelik daha özel ilkelerden söz ediyoruz. Ancak medya içeriklerine baktığımızda en temel ilkelerin bile uygulanmadığına şahit oluyoruz. Örneğin sağlık haberciliğinin “boş umut verme, mucize tedaviden söz etme” ilkesine yönelik özel bir araştırma gerçekleştirdik. Makalemizde ortaya çıkan bulgulara göre gazetelerimizde hala “mucize tedavi” konulu haberlerin yoğun bir şekilde yayımlandığı anlaşılıyor. Sağlık ve medya profesyonelleri de etik anlamda medya içeriklerini her boyutuyla eleştiriyorlar. İşin en önemli yönü ise şurası: Diğer haber türlerinde yanlış bir bilgi kişilik hakları ihlali doğurabilir, paranızı ya da prestijinizi kaybetmenize neden olabilir. Ancak sağlık haberciliğinde bir yanlış hayat kalitenizi etkiler ve belki de geri dönüşü olmayan bir şekilde sağlığınızı hatta hayatınızı tehlikeye atabilir. Parayı ya da prestiji belki yerine getirebilirsiniz ama sağlığınızı yerine getirmek o kadar kolay olmayabilir. 

Medyadan Öğrenilen Tedavileri Bir Şekilde Uyguladığını Söyleyenlerin Oranı Üçte Bir Seviyesinde
Yaptığımız araştırmada halkın medyadaki sağlık konulu içeriklere güveninin hangi düzeyde olduğunu ölçtük. “Kısmen (Bazen) güvenirim” diyenler çoğunlukta. Ancak “Hiçbir zaman güvenmem” diyen gazeteler için yüzde 7,4’lük, televizyonlar için yüzde 5,6’lık ve İnternet için yüzde 5,4’lük bir kesim. Dolayısıyla toplumun önemli bir kısmının bu tür yayın içeriklerine kesinlikle güvenmediğini söylüyor. Ancak bir başka soruda, medyadan öğrenilen tedavileri bir şekilde uyguladığını söyleyenlerin oranı ise üçte bir seviyesinde. Yüzde 1,6’lık bir kesim “hemen hepsini uyguladığını” dile getiriyor. Bu tedavileri uyguladığını söyleyenlere “fayda ya da zarar görüp görmedikleri” de sorduk. Türkiye genelinden aldığımız sonuç, halkın yüzde 1,5’inin “Birkaç kez zarar gördüğünü”, yüzde 0,5’inin de “Çoğunlukla zarar gördüğünü” ortaya koyuyor. Dolayısıyla düşünce ve kanaat olmanın dışında, bu ankette, halkın gördüğü zararın somut bir ifadesi mevcut. Ortaya çıkan rakamlar da zararın neresinde olduğumuzu gösteriyor. Öte yandan görüştüğümüz sağlık profesyonellerinin yüzde 21'i, medya profesyonellerinin de yüzde 12'si medyada yer alan sağlık konulu haber ve yazıları kesinlikle "güvenilmez" buluyor. Sağlık profesyonellerinin yaklaşık üçte ikisi, doğru ve güvenilir sağlık bilgileri verilmediğine inanıyor. Bu haliyle medyadan halka yansıyan sağlık konulu yayınların halkın her kesiminde bilinçli bir şekilde algılanmadığını, kişiye özel olması gereken teşhis ve tedaviye ilişkin görüş ve tavsiyelerin yanlış sonuçlar doğurabildiğini bir kez daha şapkayı önümüze koyarak düşünmemiz gerekiyor. “Konular nasıl seçilmeli” sorusuna gelince… Medyada hangi konuların öne çıktığını sıralamıştım. En çok işlenen konular belli. O halde bir de daha az işlenen ya da hiç işlenmeyen konulara bakmamız gerekiyor: Sağlığın ticarileşmesi, sağlık politikaları, sağlık sistemi, toplumda daha yaygın olarak görülen diğer hastalıklar, yaygın olmayan hastalıklar, hastalar ve yakınlarının sorunları, sağlık çalışanları ve sorunları… Dolayısıyla bir dengenin yakalanması gerektiğini ifade etmek istiyorum. 

İnternet Kullanıcıları Daha Bilinçli ve Eğitimli Kişiler
İnternet kullanıcıları sağlık konulu içeriklere daha çok güveniyorlar. Bunun başlıca nedeni internetteki bilgilerin hepsinin doğruluğu değil; İnternet kullanıcılarının daha bilinçli ve eğitimli kişiler olması ve buna bağlı olarak internetteki farklı siteleri ziyaret ederek o konuda en doğru olduğunu düşündükleri bilgiyi araştırabilecek ve ayırt edebilecek bilgi birikimine sahip olmaları. İnternette de elbette yanlış ya da eksik bilgiler mevcut; ancak gerek doğru ve yeterli bilgi veren sitelerin varlığı ve gerekse tartışma ortamlarının da takip edilebilmesi gazete, dergi ya da televizyona karşı büyük bir avantaj sağlıyor. İnternette pek çok içerik mevcut. Doktorların, hastanelerin ve sağlıkla ilgili sivil toplum örgütlerinin yayınlarının yanında reklam amaçlı ya da pazarlama amaçlı yayınlar da bulunuyor. Bu alanda yalnızca habercilik yapan yayın kuruluşlarının sayısı da her geçen gün artıyor. Blog haberciliğinin de arttığını görüyoruz. Araştırma projemiz çerçevesinde biz de üç ayrı blog açtık. “Sağlık Haberciliği”, “Sağlık ve Medya” ile “Sağlık ve İletişim” isimli bloglarımız var. Araştırma projemizin raporuna “Sağlık ve Medya” bloğumuzdan dileyen herkes erişebilir. 

Duyduğumuz Her Şeye İnanmıyorsak, Medyadan Duyduğumuz Her Şeye de İnanmamalıyız
Halka ne tavsiye ederim? Medya okuryazarlığı dersinde işlenen konulardan pek de farklı olmamakla birlikte halkın medyanın ne ve kim olduğunu bilmesi, amaç ve işlevlerini öğrenmesi, duyduğu ya da okuduğu her şeyi doğru kabul etmeden önce analiz edebilmesi, sonuçlarını değerlendirebilmesi yani bilinçlenmesi gerekiyor. Nasıl ki bir başkasından duyduğumuz her şeye inanmıyorsak, medyadan duyduğumuz her şeye de inanmamalıyız. Nasıl ki bir şey duyduğumuzda öncelikle onu kimin söylediğine bakarak bir değerlendirme yapıyorsak, medyadan duyduğumuz şeylerde de onu kimin söylediğine; ne niyetle, kime söylediğine ve bizim bu söylenilenleri üzerimize alıp almayacağımıza yani uygulayıp uygulamamız gerektiğine dikkat etmemiz gerekiyor. Ancak yine de halkın hangi bilginin doğru ve geçerli olduğuna, eksik ya da yanlış olmadığına ilişkin uzman düzeyinde değerlendirme yapabilmesi mümkün değil. Böyle bir şeyi bekleyemeyiz. Bu noktada ne yapılabilir? Yapılacaklar arasında bunu da düşünmek gerekiyor. Özellikle medya okuryazarlığı anlamında sağlık konulu yayıncılığa ilişkin okuryazarlık bilgisine de ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu da yapılabilecekler arasında yer alıyor. Öte yandan şüphesiz medyada çok olumlu ve çok doğru bilgiler de mevcut. Özellikle kamu sağlığı anlamında doğru yayıncılıkla mükemmel sonuçlara ulaşılabilir. Geçmişte dünyanın farklı ülkelerinde ve bizim ülkemizde de uygulanmış başarılı sağlık kampanyalarından söz etmemiz mümkün. Hala da yapılabilecek pek çok şey var. Sigarayla mücadele, temiz hava sahası, obezite karşıtı kampanya yakın zamanda hatırladığımız bilinen kampanyalar. Halkın sağlık alanında ve özellikle koruyucu hekimlik anlamında bilinçlendirilmesinde medyadan daha güçlü bir şekilde yararlanmak mümkün. 

Medya Profesyonellerinin Yüzde 24'ü Medyada Yer Alan Sağlık Konularının İçeriklerinin Denetlenmediğini Söylüyor
Sağlık konulu yayınlara ilişkin bir denetim, izleme, gözetim mekanizmasının oldukça sıkıntılı olduğunu söyleyebilirim. Araştırma kapsamında görüştüğümüz sağlık ve medya profesyonelleri denetim konusunda hemfikirler. Sağlık profesyonellerinin yüzde 38'i ve medya profesyonellerinin yüzde 24'ü medyada yer alan sağlık konularının içeriklerinin denetlenmediğini söylüyor. Ancak asıl sorun bu denetimin kimin tarafından ve nasıl yapılması gerektiği noktasında ortaya çıkıyor. Çünkü herkesin düşüncesi farklı. Denetim nasıl olacak, kim yapacak, yaptırımı ne olacak, hukuki boyutu neyi kapsayacak, ifade ve basın özgürlüğü ile çelişecek mi, bunlar tartışma konusu… Sorumlu olduğu düşünülen kurumlara bakıldığında onlar arasında da iletişim ve koordinasyon eksikliği, görev, yetki ve sorumluluk alanı belirsizliği ya da bilinmezliği gibi noktalar öne çıkıyor. Dolayısıyla bu yayınları bir şekilde denetleyen kurumların çabaları maalesef yeterli ve tatmin edici bulunmuyor. Bir diğer yandan ise görüştüğümüz Amerikalı sağlık habercileri ise medya içeriklerine yönelik bir denetimin doğru olmayacağını söylüyor. Asıl olanın doğru habercilik olduğunu ve iyi haberciliğin teşvik edilerek, örnek gösterilerek yanlışın kovulabileceğini belirtiyorlar. Etik ilkeler yerine de haber yazarken dikkat edilmesi gereken noktalara işaret ediyorlar. Ancak Türkiye’de görüştüğümüz kişilerden hiç birinin Amerikalı gazetecilerin verdiği yanıta yakın bir yanıt vermediğini de belirtmek isterim. Bunun da bize oldukça şaşırtıcı geldiğini söyleyebilirim.

İnternet Haberciliğinde Kaynak Gösterme Daha Kolay Yapılabiliyor
Habercilikte akademik yazılardaki gibi kaynak belirtmek yazı türü anlamında pek de alışıldık bir uygulama değil. Ancak yurt dışında kimi haberlerde kaynak belirtildiğini görüyoruz. Özellikle fikir ve sanat eserlerinin hak sahiplerinin hakkının teslim edilmesi, yazılanların doğruluk güvenilirliğinin denetimi, dolayısıyla okuyucunun güveninin kazanılması, meraklılarının daha fazla araştırma yapmalarına olanak tanınması gibi nedenlerle kaynak göstermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte şimdilik ülkemizde popüler medyada böyle bir uygulamaya geçilebileceğini pek de tahmin etmiyorum. Çünkü ülkemizde muhabirin adının bile haberlere konulmasının kimi zaman lüks olarak görüldüğünü, ajanslardan geçilen haberlerde mahreç kullanılmadığını ve “kopyala-yapıştır” türü haber hırsızlığının mevcudiyetini dikkate alırsanız ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Ancak internet haberciliğinde kaynak gösterme daha kolay yapılabiliyor. İnternet teknolojisiyle kelimeler bile tıklandığında açıklamalarına erişmek mümkün. Kaynak göstermek ve hatta tıklayarak o kaynaklara ulaşmak da mümkün. Bu da internet haberciliğinin önemli bir artılarından biri.” 

Prof. Dr. Erkan Yüksel kimdir?
1972 yılında dünyaya geldi. 1994 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Basım ve Yayımcılık Bölümünden birincilikle mezun oldu. Ardından yüksek lisans ve doktora tezlerinde ekonomi haberciliği üzerine tezler yazdı. Yerel bir gazetede ekonomi haberciliği yaptı. 1995 yılında Selçuk Üniversitesinde Araştırma Görevlisi oldu. Üç yıl sonra Anadolu Üniversitesine geçiş yaptı. 2002 yılında University of Texas at Austin’de misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Bir yıl sonra Uluslararası Kıbrıs Üniversitesinde Gazetecilik Bölüm Başkanı olarak görev yaptı. 2004 yılında doçent, 2010 yılında profesör oldu. 2005-2008 arasında fakültede dekan yardımcılığı görevini yürüttü. Yaklaşık üç yıldır da bölüm başkanlığı görevini yerine getiriyor. 2009 yılından bu yana sağlık haberciliği konusunda çalışmalar yürütüyor. Bu alanda Türkiye’nin en büyük araştırmasını Prof. Dr. Ahmet Yalçın Kaya, Prof. Dr. Abdullah Koçak ve Yard. Doç. Dr. Sinan Aydın ile birlikte 2010 yılında başlayarak üç yılda TÜBİTAK ve Anadolu Üniversitesinin desteğiyle tamamladı. Bu ay içerisinde de Check Up: Sağlık İletişimi adıyla proje kitabının yayımlanmasını bekliyor. Ayrıca sağlık haberciliği alanında “Sağlık ve Medya” ile “Sağlık ve İletişim” adlı blogları bulunuyor.