20 Haziran 2009 Cumartesi

Kalorisi Azaltılmış Ürünler Diyet midir?



Bu ürünlerin gerçekten diyet olup olmadığı sorusuna uzmanlar; özellikle şeker
hastaları ve zayıflama diyeti yapanlar için daha faydalı olduğunu sağlıklı beslenmede
şekerli yiyecek ve içeceklerin yerinin olmadığını bildirerek, nasıl olsa kilo aldırmaz
düşüncesiyle hareket etmemek ve kalori hesabının yapılmaya devam edilmesinin
gerektiği görüşünü paylaşmaktalar. Beslenme uzmanları da kilo vermek isteyen
kişilerin ilk tercihlerinin diyet ürünlerden yana olduğunu ve Türkiye’de diyet ürün
içeriklerinin çok fazla bilinmemesi nedeniyle, özellikle bilinçsiz tüketicilerin bu tür
ürünleri sınırsız yiyebileceklerini düşündüklerini, oysa diyet ürünlerin dozunda ve akılcı
bir şekilde kullanıldığın da, kişinin ideal kilosuna ulaşmasına yardımcı olabileceğini
belirtmektedirler.

DİYETLİ GIDALAR: YİYECEKLER VE İÇECEKLER



Diyet gıdalar iki grup altında incelenmektedir:

1. İçecekler 2. Yiyecekler

İçecekler
İçeceklerin enerji içerikleri çeşitli yollarla azaltılabilir. En basit yolu çözünür
şekerler olan glukoz, fruktoz ve sükrozun, daha az kalori içeren tatlandırıcılarla yer
değiştirmesidir. Bu yöntem çay, kahve gibi tüketiciler tarafından tatlandırıcı eklenen
alkolsüz içeceklerde kullanılır. Sütlü ve kakaolu içeceklerde yağ içeriğinin kısmen ya da
tamamen azaltılması ve sakkorozun yerini yoğun tatlandırıcıların alması yeni ürünün
enerji değerini düşürür.

Yüksek oranda içecek tüketen, diş çürümelerinden şikayetçi ve diyabetik kimseler
azaltılmış çözünür karbonhidrat içeriği ve yoğun tatlandırıcılarla ikame edilmiş
karbonhidrat içeriğine sahip içeceklerden yararlanırken kalp-damar hastalıklarından
şikayetçi kimseler yağ içeriği düşük, şişman kimseler ise şeker, yağ ve alkol içeriği
düşük içeceklere yönelmişlerdir.

Yiyecekler
Gıdaların kalori içeriğinin düşürülmesi karbonhidrat ve yağların azaltılması veya
kısmi yada tam ikamesiyle sağlanır. Tereyağ, margarin,sosis, salça, sos,peynir,yoğurt
ve koruyucular gibi pek çok gıdanın enerji değerleri bu yolla azaltılabilmiştir.
Özellikle kalsiyum miktarındaki artış, genç, menopoz sonrası ve kilolarını kontrol
etmek amacıyla sık sık günlük gıda alımını azaltan kadınlara oldukça yararlıdır. Bir diğer
avantaj yağ ikamesinde bitkisel proteinler kullanıldığında doymuş yağ içeriğinin
düşmesidir. Bunlara karşın yağ içeriğindeki azalma yağda çözünen vitaminlerde de bir
azalmayı beraberinde getirmektedir.

İnsanların sağlık ve formda kalma gibi ihtiyaçlarından dolayı şeker ve yağ yerine
geçebilecek maddelerin kullanma isteği gittikçe artmış ve bu gıda üreticilerini bu tür
maddeleri üretmeye zorlamıştır.Bu tür ürünlerde genel strateji kalori yükselten öğeler
olan şekerler ve yağların ikamesidir

Diyet Gıdalara Olan Gereksinim

Enerji girdisini kontrol etme gereksinimi, sağlığı koruma, özellikle şişmanlık, kalp
ve damar hastalıklarını önleme ve bazen de formda kalmayı başarma arzusundan
doğar.

Uzmanlar kalp rahatsızlıkları, şişmanlık hiperlipoproteinamia ve diyabet gibi risk
gruplarındaki insanlara şeker, yağ, tuz ve enerjisi düşük gıdaları önermektedirler. Diyet
gıdaların sağlıklı bir hayat için yardımcı olacağına inanılmaktadır.

Son yıllarda birçok ülkede diyet gıda tüketimindeki artış, yeni gıda
alışkanlıklarının yerleşmeye başladığını göstermiştir. Gıda teknolojisindeki yoğun
gelişmeler ve diyet gıdaların tüketimi alışkanlığının giderek toplumlarda yerleşmesi, gıda
üreticilerini bu konuda sürekli artan talebi karşılamaya yöneltmiştir

Diyet Nedir?

a) Düzenli olarak tüketilen besinler ve içeceklerin,
b) Zayıflama amacıyla hazırlanmış besinleri tüketmenin
c) Tedavi veya koruma amacıyla tüketilecek besinlerin çeşit ve miktarlarının
düzenlenmesidir

İbrahim Saraçoğlu Zayıflama Kürünü Açıkladı



Bitkisel Sağlık Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu Seda Sayanın televizyon programında zayıflamaya yardımcı olan beyaz lahana kürünü açıkladı :

3 su bardağı klorsuz taze suyu kaynattıktan sonra içine 6-7 yaprak beyaz lahana koyarak 3 dakika kaynatın.3 dakika dolduğunda içine yarım bağ taze maydanoz koyarak 3 dakika daha kaynatın. toplam 6 dakika dolduğunda ocaktan alarak ılınmaya bırakın.
Ilındıktan sonra süzerek elde edilen suyu 2 ye veya 3 e ayırın.
Sabah ve akşam için. (3 e ayırdıysanız sabah-öğle-akşam)
İçmeden önce yalnız o an içeceğiniz karışımın içine yarım limonun suyunu ilave ederek için.


Saraçoğlunun Uyarıları şu şekilde:
1-Lahana kültür lahanası değil iri yapraklı lahana olacak

2-Maydanoz iri yapraklı değil küçük yapraklı olmalı

3-Her gün taze olarak hazırlanmalı.

4-Yukarıda belirtilen kaynatma sürelerine mutlaka uyulmalı daha az yada çok kaynatılmamalı.

5-limon suyu içeceğiniz kadarına içmeden hemen önce koyulmalı.

15 Haziran 2009 Pazartesi

TÜRKÖK PROJESİ’NDE GERİ SAYIM BAŞLADI

Sağlık Bakanlığı Türkiye Hücre Koordinasyon Merkezi (TÜRKÖK) projesi kapsamında kemik iliği nakli bekleyen hastalar ve gönüllü vericilerin, ülke çapında kayıtları tutularak nakil işlemleri hızlanacak.

Yaklaşık 2 senedir yoğun çalışmalar sürdürülerek oluşturulan Türkiye Hücre Koordinasyon Merkezi (TÜRKÖK) projesinde son noktaya yaklaşıldı. Yakın zaman içerisinde eksik mevzuatlar tamamlanırken, tüzüklerin Avrupa Birliği standartlarına uyumlaştırılma çalışmalarının da yapıldığını ileten Doku hücre ve Kan Hizmetleri Daire Başkanı Dr. Halil Yılmaz Sur, Andiçen Onkoloji Hastanesinin 4. katında TÜRKÖK merkezinin hazır hale getirildiğini belirtti.

Gönüllü Oranı Yükselecek
TÜRKÖK projesinin ilk aşamada kemik iliği nakli yapılacak hastalara kemik iliğini temin edeceğini kaydeden Dr. Sur, “Merkezimiz koordinasyon ve organizasyon işlemlerini yapacaktır. Doku alıcısının ve vericisinin kimlik bilgilerinin bilinmemesi gerektiğine dikkat edilmelidir. Alıcı ve gönüllü vericiler merkezi kayıt sistemi üzerinde kayıtlı olacak. Günümüzde gönüllü vericiler kendi masraflarını karşılayarak gönüllü olurken bu proje kapsamında ücret kalkacak. Gönüllü oranını düşüren bu uygulama değişerek gönüllülüğü arttırıcı bir uygulamaya geçilecek, herhangi bir ücret ödemeden bağışta bulunabileceklerdir.” dedi.

Tüm Türkiye Sistemde Kayıtlı Olacak
Hastalara uygulanan angarya evrak işlemlerin de biteceğinin üzerinde duran Dr. Sur şöyle konuştu: “İlik nakli ihtiyacı olan hasta nakil olacağı merkeze alındıktan sonra, tedavisi için 3 seçenek vardır. İlki hastanın kendinden ilik alınarak tekrar ona veriliyor. Diğer yollar akrabadan yada akraba dışından ilik alınabilir. Tüm bu işlemleri kolaylaştıracak koordinasyon merkezine bağlı, ağımız oluşturulacak. Modüllerden oluşan merkezi kayıt sisteminin; kemik iliği nakli merkezinde, gönüllü vericinin kayıt yaptırdığı merkezde, kordon kanı bağışı ile toplanan kanların depolandığı bankalarda, doku tiplemesinin yapıldığı laboratuvarlarda ve kemik iliğinin toplandığı merkezlerde olacak. Yani tek bir sistemle tüm bilgilere ulaşılabileceğiz. Kayıt yapılan hastanın bilgileri hemen sistemde görülerek, tüm Türkiye çapında bilgiler burada toplanacak. Kemik iliği nakli gereken hasta için seçilen gönüllü vericiye ayrıntılı tetkikler yapılarak, sonuçlar naklin yapılacağı merkezin kemik iliği nakli konseyi tarafından uygun bulunduğunda gönüllü verici çağırılarak işlemi kök hücre toplama işlemi gerçekleştiriliyor. ”

Avrupa’da Böyle Bir Proje Yok
TÜRKÖK merkezi Ankara il Sağlık Müdürlüğü altında oluşturulacağını dile getiren Dr. Sur, gönüllü vericilerin ayağına hizmet götürüleceğini iletti. 27 Sağlık Bölgesinde, Bölge Koordinasyon Merkezi oluşturularak tüm illerde organizasyonun sağlanacağını ifade eden Dr. Sur, “Bölge koordinatörleri ilin ihtiyaçları doğrultusunda gönüllü verici merkezlerinin kurulmasında, aynı zamanda bağışlanan kordon kanlarının da toplanması için organizasyon ve koordinasyon yapacak. Tahminimiz yılda 10 bin kordon kanı, 5 yılda toplam 50 bin kordon kanı toplanacak. Hizmet içi eğitim, kalite, satandartların yükseltilmesi ve gönüllü sayısının artışı içinde çalışmalar yürütülecek. Avrupa Birliği (AB) proje için mali yardım verse de vermese de, bizim projeyi hayata geçirmemiz için finansman sıkıntımız yok ve bu projeyi uygulamaya geçireceğiz. Avrupa’da böyle bir proje yok. Proje belli bir standardı yakaladıktan sonra, TÜRKÖK’ ün kök hücre araştırmalarının yapılmasına katkıda bulunması ve bilimsel çalışmalara sponsor olması hedefleniyor” şeklinde konuştu.

10 Haziran 2009 Çarşamba

TÜDER GENEL KURULU

Tıbbi Malzeme ve Cihaz Üreticileri Derneği’nin olağan genel kurulu 7 Mayıs tarihinde Ankara Kent Otel’de gerçekleştirildi.

7 Mayıs tarihinde Ankara Kent Otelde, Tıbbi Malzeme ve Cihaz Üreticileri Derneği (TÜDER) Genel Kurulu gerçekleştirildi. Toplantıda önceki dönemde yapılanlar konuşulup değerlendirildi. 82 üyesi bulunan dernek üyelerine bu sene yeni bir uygulama daha getirildi, TÜYAP’ta yapılacak yeni düzenleme ile sabit fiyat uygulaması yapılmaya başlandı.
Geçmiş dönemi değerlendiren TÜDER Başkanı Mustafa Daşcı şöyle konuştu: “Medikal firmalar her konuşmada sorunlarını ifade ediyor ancak herkesi sorunu birbirini tutmuyor. Her hangi bir sorun için davet ettiğimizde o sorun beni ilgilendirmediğini düşünerek, sorunların çözüm noktasında katılım oranlarımız çok düşük oluyor. Sorunu bize Pazar payımızın yüzde 97’si devlete ait olduğu için sorun yaratanda devlet tarafından oluyor. Bürokrasi ve siyasi insanlar kalabalık olunca bir güç olarak görüyor. Sorunu azami olarak çözümü için güç sarf ediyor. Bireysel olarak sorun çözümsüz kalıyor. Birimizin sorunu hepimizin sorunu bakış açısıyla yaklaşmalıyız. Bana gelen hiçbir sorunu sorunu tek başıma cevaplamıyorum. Yönetim kurulu toplanarak cevap veriyoruz.”

“TÜDER Elit Bir Topluluk”
Üyelerin katılımının azlığından yakınan TÜDER Genel Sekreteri Necati Kaya, “Gemisini kurtaran kaptan tek başına yol almaya çalışıyor. Yalnız başına yol alanların batacağından eminim. Yavaş yavaşta suyun altına gidiyor. TÜDER elit bir topluluk. Üreticinin yönü sivil toplum örgütlerine daha yakın olmalı. Sorunlarımız daha fazla, yüzde 90 ithalata olurken yüzde 10 üreticilere kalıyor. Derneğin yapısı yan yana olmaktan sırt sırat varmekten yana değiliz hala. Başkanımız Mustafa Daşcı birçok kapı açıyor, gidip görüşemediğimiz toplantı yapmadığımız, fikirlerimizi bildirmediğimiz kurum ve kuruluş yok, kalmadı. Ama dernek olarak toplantılara üyelerimizin katılımı çok önemli” dedi.

Başkan Mustafa Daşcı Seçildi
Oy birliği ile Mustafa Daşcı başkanlığa seçildi. TÜDER Yönetim Kurulu üyeleri şöyle: Mustafa Daşcı, Mustafa Sayın, Necati Kaya, Ahmet Fethi Polat, Kamil Saruhan, Murat Üzümcü, Ömer Biçer.

Sorunlarınıza Sahip Çıkın
TÜDER Başkanı Mustafa Daşcı tekrar seçilmesinin ardından şöyle konuştu: “Dernek olarak az yol almadık. Bazı sorunlar üyelere ulaşmadan çözümlüyor. Sorunlarına siz sahip çıkmazsanız, sizin adınıza sahip çıkanlarda geriye çekildiğinde, iş işten geçmiş olur. Üyelerimizin SGK’dan 2007 yılından bu yana alacakları var. SGK çok farklı bir çalışma yapıyor. Bu çalışmalara üyelerimizi davet ettiğimizde kendi ürün portföylerinde olmadığı için destek vermiyor” şeklinde konuştu. Sağlık Bakanlığı Strateji Daire Başkanlığı’nda yeni bir uygulama yapıldı. Buna göre ödemeler havuzu oluşturuldu ve hastanelere aylık olarak ödeme yapılıyor” şeklinde konuştu.
http://www.tuder.org.tr/

9 Haziran 2009 Salı

BAŞBAKAN, DÜNYAGÖZ’Ü AÇTI

Dünyagöz Hastanesinin açılış törenine katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Batıda George neye layıksa benim ülkemde de Ahmet Mehmet de ona layıktır" dedi.

Dünyagöz Hastanesinde düzenlenen törenle hizmete açıldı. Törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, siyasiler, bürokratlar ve çok sayıda davetli katıldı.
Dünyagöz Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Eray Kapıcıoğlu açılış konuşmasında şunları söyledi: “Hastanelerin açılışını sınırladınız, çok iyi yaptınız. Ancak branş hastaneleri bunun dışında tutulmasını istiyorum. 1milyon 500 bin hasta muayene ettik, 200 bin üzerinde ameliyat gerçekleştirdik. 2009 yılında 18 bin civarında yabancı hastaya hizmet vermiş olacağız. Artık vakıf üniversitesi kurmanın zamanı geldi.”

Malatya'daki programı nedeniyle açılış törenine yaklaşık 2 saat geçikmeli katılan Başbakan Erdoğan, konuşmasına gecikmeden dolayı özür dileyerek başladı. Dünyanın en büyük göz hastanelerinden birine sahip olmanın haklı gururunu yaşadığını kaydeden Erdoğan, Ankara bu sağlık tesisi ile birlikte Türkiye’nin en büyük sağlık merkezilerinden biri olmak yolunda da emin adımlarla ilerlediğini ifade etti.


“Hastane Yap Senden Kiralayalım”
Erdoğan, “Ülkemizin sağlık alanında nereden nereye geldiğinin herkes tarafından biliniyor. Sadece devletin yatırım yaparsa yatırım oluyor, sadece devlet yatırım yaparsa işler oluyor mantığını geride bıraktık. Birçok müteahhit arkadaşlarımıza söylüyorum 'gelin arazi okul yapın devlete 25-30 yıllığına kiralayın' önerisinde bulunduk. Hastane yap senden kiralayalım biz buna da varız. Bu konuda adım atamadık ama bunu da başaracağız. Hükümetimiz geldiğinde sağlık sektörü kronik sorunlarla uğraşıyordu. Türkiye'nin krizi en az zararla atlatan ülke olacağız. Enflasyon yüzde 30'lardan yüzde 6'lar seviyesine indi, yüzde 24'lük bu fark ise halkın cebinde kaldı" dedi.

“150 Olan Hastane Sayısı Bin 300'e Yükseldi”
Yatırımcıların genellikle bürokratik oligarşiden yakındığını dile getiren Erdoğan, "Bu milleti seven, vatanseverler oligarşiye teslim olmayan bürokratlar olmalı. Göreve gelmeden önce Türkiye'de 150 olan hastane sayısı bin 300'e yükseldi. 350 eczacıdan hizmet alan halkım artık bütün eczanelerden yararlanıyor. Özel hastanelerinde kapısını açtık, hastaneler otururlar sorunu çözerler. Batıdaki George neye layıksa benim ülkemde de Ahmet, Mehmet ona layıktır, biz bunu yapacağız" şeklinde konuştu.

Erdoğan, konuşmasının ardından Dünyagöz Hastanesi'nin açılış kurdelesini eşi Emine Erdoğan, Bakan Çiçek, Bakan Akdağ, Başkan Gökçek ve Dünyagöz Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Eray Kapıcıoğlu ile birlikte kesti.

8 Haziran 2009 Pazartesi

ERİŞKİN BESLENME ÜNİTESİ AÇILDI

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde ‘Merkezi Erişkin Beslenme Ünitesi’ hizmete açılarak enteral ve parenteral beslenme uygulaması steril koşullarda uygulanacak.

Steril koşullarda pozitif basınçlı sistemde çalışan hepafiltreli oda ile Gazi Üniversitesi Tıp fakültesine ‘Merkezi Erişkin Beslenme Ünitesi’ açılışı yapıldı. Hastalar için alması ihtiyaç olan eser element, vitamin ve potasyum gibi tüm gereksinimler işaretlenerek barkotlar hazırlanan sistemle, teknisyen hastalara özel hazırlanan kartları makineye barkotu okutarak, hastaya özel solüsyon dolumu yapılıyor. Dolumdan sonra solüsyonların etiketler üzerine yapıştırılarak servise gönderiliyor. Tören ile hizmete giren ünitenin açılışında Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan , Dekan Prof. Dr. Peyami Cinaz, Merkezi Erişkin Beslenme Ünitesi Başkan Yardımcısı Yrd.Doç. Dr Melda Türkoğlu ve çok sayıda hekim yer aldı.


“Enteral Ve Parenteral Beslenme Uygulanacak”
Erişkin hastalar içerisinde bütün hastaneye hitap eden ve malnutrisyonu önleyerek hastaların taburcu olana kadar beslenme programıyla izlenmesini sağlayan bir sistem olduğunu belirten Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Merkezi Erişkin Beslenme Ünitesi Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Melda Türkoğlu, “Beslenme programı içerisinde enteral(oral alamayan ama güvenle kullanılabilecek bir fonksiyonel Gastrointestinale sahip olanlarda uygulanır) ve parenteral (Gastrointestinal kanal beslenme için kullanılamadığında içerisine özel besinler ilave edilmiş intravenöz sıvılar)beslenmeyi birlikte yürüteceğiz. Takımımız genel cerrahi, gastroenteroloji, yoğun bakım, radyasyon onkolojisi ve anestezi gibi farklı bölümlerden hekimler oluşturuyor. Diyetisyen, hemşire ve teknisyenle birlikte enteral ve parenteral beslenme uygulanacak. Enteral hastaları öncelikle değerlendireceğiz, uygunsa enteral beslenme için kendi hemşiremizin takip ettiği bir programla enteral yolu sağlayacağız. Yeterli değilse parenteral beslenme uygulayacağız. Solüsyonları da kendimiz hazırlayacağız. Bunun için kurulan odamız, steril koşullarda beslenme torbaları hazırlanacak. Hastaya özgü beslenme ürünlerini hazırlayacağız. Hasta beslenme durumu düzelene kadar takip durumu devam edecek. Konsültasyon için gönderilen hastaların takibini sağlayacağız” dedi.

Disiplinler Arası Dayanışma
Yönetimin kendine has zorluklarının bulunduğunu kaydeden Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan, hastane yönetimi kadar zor bir yönetim hiç bir şekilde tahayyül edilemediğini ifade etti. Hizmetlerde her hangi bir kesinti yapılamayacağını dile getiren Prof. Dr. Ayhan, disiplinler arası dayanışmanın teşvik edildiği müddetçe başarılı olunacağına dikkat çekti.

7 Haziran 2009 Pazar

Peygamberimizin tavsiyesi : Sinameki




Önerilen hastalıklar: Çok kuvvetli bir müshildir. Kolit ve spastik kabızlıkta kullanılmaz. Bulantı ve kusma yapabileceği gibi sütlü kahveyle içiilmesi daha kolaydır.

Peygamber Efendimiz(s.a.v.) kabızlığa karşı sinamekiyi tavsiye etmiştir.

Karaciğer için çok faydalı olup, karaciğer tıkanıklıklarını giderir.


Kullanım şekli ve dozu:
1 bardak suya 4 gram sinameki koyup hafif kaynatılır ve tatlandırılarak içilir. Demlenerek kullanılmaktadır.


Nedeni bilinmeyen karın ağrılarında kullanılmamalıdır. Hamilelik ve emzirme döneminde doktor kontrolünde kullanılabilir. 12 yaşın altındaki çocuklarda ve uzun süreli kullanılması önerilmez. Düşüğe yol açacağı için hamilelik döneminde kullanılmamalıdır.



Prof. Dr. Ahmet Maranki & Elmas Maranki
Kozmik Bilim Işığında Şifalı Bitkiler

Ahmet Maranki'den Sibirya Ginsengi hakkında bilgiler

Önerilen hastalıklar: Hafızayı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Zihinsel olarak yoğun çalışan kişilerin kullanması uygun görülmüştür. Stres durumunda da yararlıdır. Rusya'da yapılan çalışmalar, Sibirya ginsenginin vücudun dayanıklılığını ve enerjisini artırdığını ortaya çıkarmıştır. Çernobil faciasından sonra radyasyonun etkisini azaltmak için çevre halkına Sibirya ginsengi verilmiştir.


Kalp hastalığı olanların doktor kontrolünde kullanmaları gerekir. Uyarıcı ve güçlendirici etkisi nedeniyle bazı kişilerde uykusuzluğa neden olabilir. Hamilelik ve emzirme döneminde kullanılmamalıdır.


Prof. Dr. Ahmet Maranki & Elmas Maranki
Kozmik Bilim Işığında Şifalı Bitkiler

ÇOCUK NEFROLOJİ DERNEĞİ

Yan dal uzmanlık dernekleri içerisinde en aktif olanlardan biri olduklarını dile getiren Çocuk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Oğuz Söylemezoğlu, bilimsel anlamda yurt dışı ile yarışır seviyede olduklarını belirtti.

Esra Öz: Derneğiniz hakkında kısaca bilgi verir misiniz ?
Prof. Dr. Oğuz Söylemezoğlu :
1990 yılında Prof. Dr. Ümit Saatçi başkanlığında kuruldu. 19 senedir çocuk nefroloji alanındaki uzmanları, bu alana ilgisi olan pediatristler, hemşireler üyelerimiz içerisinde yer alıyor.

Ne gibi faaliyetleriniz var? Derneğinize kimler üye olabiliyor? Şu anki üye sayınız nedir?
Derneğimizin 150 uyesi var ve 3 yılda bir kongre düzenlemekteyiz. Son yıllarda da 2 yılda bir kongre düzenlemeye başladık. 2005 yılında derneğimizin önderliğinde Avrupa Pediatrik Nefroloji Kongresi ülkemizde yapıldı. Ayrıca Nisan 2009 da Dünya Pediatrik Transplantasyon Kongresi’ni düzenledik ve 62 ülkeden katılım gerçekleşti. Aylık Eğitim toplantılarımızı genelde Ankara’da kongre olmayan yıllardaki eğitim sempozyumlarını da Ankara dışındaki illerde düzenliyoruz.

Derneğinizin yeterlik kurulu ve yeterlik sınavı var mı? Yapılan sınavlar hakkında bilgi verir misiniz ?
CND Yeterlik kurulu 2002 yılında kuruldu. Yan dal dernekleri içinde ilk yan dal yeterlik sınavını biz gerçekleştirdik. Dernek kurulumundan bu yana iki kez sınav yaptık, hem yazılı hem de sözlü sınavlar gerçekleştirildi. İlk sınavdan 10, ikincisinden 8 kişiye yeterlik belgeleri verildi. Ayrıca çocuk nefroloji müfredatı ve asistan karneleri oluşturuldu. Yeterlik sınavına girerken asistan karnelerine bakılıyor ve değerlendirilmeye alınıyor.

Branşınızı ve derneğinizi, dünya ile değerlendirdiğinizde nerede görüyorsunuz?
Branş olarak dünya ile yarışacak konumdayız. 2000 yılının başından bu yana Avrupa’da Türk nefrologları çok saygın bir yer edindiler. Pediatric Nephrology dergisinde yayınlarda ilk sırada Amerika yer alır, ikinci sırada Japonya’dan gelen yayınlar ve üçüncü sırada da Türkiye’den gelen yayınlar yer alır. Pediatric Transplantation dergisinde de durum aynı ve Türkiye basılan makalelerde 3. sıradadır.

Dernek başkanlığınız süresince hedefleriniz nelerdir?
Dernek Başkanlığında ikinci dönemim ve bu dönemde V. Dünya pediatrik transplantasyon kongresini yaptık. Yine bu dönemde Ulusal kongrenin yanı sıra Balkan Pediatrik Nefroloji toplantısını düzenledik. Türki cumhuriyetlerle çok iyi ilişkilerimiz var. Derneğimize yeni bir merkez aldık ve bu merkezlerde çeşitli eğitimler vermeye başlayacağız.

Branşınızda yapılması gerekenler nelerdir?
Ülkemizde çocuk nefrolojisinde cihaz ve eğitim açısından hiçbir sıkıntımız yok. Yalnız genetik tetkiklerde zorlanıyorduk ve nefrolojik genetik tetkikler de yurt dışına bağlıydık. Ancak Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Nefrogenetik laboratuaru açıldı. Benzer bir laboratuarda Ege Üniversitesinde var ve böylece bu sorunda çözümlendi.

Branşınızın uzmanlık süresi ve içeriği sizce yeterli mi, yan dal hakkında ne düşünüyorsunuz?
4 yıllık pediatri eğitimi üzerine 3 yıl yan dal eğitimi alınıyor. Dolayısıyla yeterli eğitim alınmış olunuyor.

Branşınızın tercih edilme oranı nedir?
Branşımızı genelde yoğun çalışma şartlarını seven, gelişmeye ve yeniliklere açık pediatristler tercih ediyorlar. Hastalarımız zaman zaman çok ağır vakalar oluyor. Bir hasta için uzun saatler ilgilenmemiz gerekebiliyor. Ancak en sıkıntılı hastalarımız olan diyaliz hastalarında bile organ nakli yaptığınızda sonuçlar olumlu olunca çok büyük keyif alınıyor. Ayrıca koruyucu hekimlik alanında da çalışmalar yapabiliyorsunuz.

Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) hakkında ne düşünüyorsunuz? Uzmanlık eğitimi alabilmek için sizce nasıl bir yöntem olmalı?
TUS bu zamana kadar bulunmuş en iyi yöntem, 6 yıllık periyot sonunda uzmanlığı alırken objektif değerlendirme açısından olumlu bir sınav. Tabii artıları ve eksileri var. Belki tek bir sınav yerine 6 yıllık eğitim süresi içerisinde birkaç farklı sınav uygulayarak klinik ve preklinik sonuçlarının TUS’a yansımaları değerlendirilirse daha iyi olur. Amerika’da sürdürülen sistemler gibi olabilir. 3. sınıfın sonunda ve okul bitince yapılacak sınav sonucları TUS’a yansıtılabilir ve tercih edilecek yerlerde interviewler yapılabilir.

Branşınızda özellikle üzerinde durulması gereken bir konu var mı?
Halka yönelik olarak eğitimlerde üzerinde durduğumuz, idrar yolu enfeksiyonunun tedavi edilmesi ve erken dönemde doktora götürülmesidir. Atlanılan idrar yolu enfeksiyonları, komplike idrar yolu enfeksiyonlarına dönüşebiliyor ve mesane disfonksiyonlarına neden olabiliyor. Bunların altında da veziko üretal reflü denilen hastalık yatabiliyor. Kronik böbrek yetmezliği olan çocuk hastaların yaklaşık yüzde 40’ı bu nedenle hastalanıyor. Bu demektir ki tamamen önlenebilecek bir hastalıkken, iyi tanı almaması ihmal edilmesi, iyi tedavi edilmemesi yüzünden bu hastalar son dönem böbrek yetmezliğine gidiyor. Özellikle 5 yaş altındaki idrar yolu enfeksiyonlarının altında başka bir nedeni var mı diye araştırmak gerekiyor. Bir neden bulunmazsa tedavisi yapılıyor. Ancak başka hastalık varsa ona göre tedavi uygulanıyor. Bunların sonucu gelişen kronik böbrek yetmezliği ülkeye 100 binlerce dolara mal oluyor. Özellikle diyaliz hastalarının maliyeti 35-40 bin dolar civarında. Organ nakil sayısı da ihtiyacı karşılamıyor.

Derneklere örnek teşkil edecek çalışmalarınız nelerdir?
Derneğimizin içerisinde çok farklı çalışma grupları var. Çok merkezli çalışmalar yapıyorlar ve o grup içerisinde yurt dışı yayına dönüştürüyorlar. O çalışmalar içerisinde biz Türkiye’de bir çok hastalığın profilini ortaya çıkarttık. Ayrıca derneğimizin daimi kurulları var. Kayıt kurulu, bilimsel toplantı düzenleme kurulu, yurt dışı ilişlikler kurulu ve bilimsel çalışmalar kurulu var. Bu kurullar sayesinde yurtdışındaki dernekler ve önemli kişilerle temasta bulunuluyor. Yurtdışındaki kongrelerin bilimsel kurullarında üyelerimizin yer alması için çalışmalar yürütülüyor ve üyelerimiz bir çok yurt dışı organizasyonun yönetim kurullarında yer alıyorlar.
http://www.cocuknefroloji.org.tr

6 Haziran 2009 Cumartesi

BİYOKİMYA GÜNÜNE YOĞUN İLGİ

Bu yıl ikincisi düzenlenen ‘Ankara Tıp Biyokimya Günleri’ kapsamında biyokimya eğitiminde yapılması gerekenler konuşuldu.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı tarafından düzenlenen 2. Ankara Tıp Biyokimya Günü 30 Nisan tarihinde gerçekleştirildi. Yaklaşık 200 kişinin katıldığı Biyokimya Günü’nde, açılış konuşması yapan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, güncel bilgi alışverişini sağlamak amacıyla bu yıl ikincisi düzenlenen toplantıya ev sahipliği yapmaktan gurur duyduklarını belirtti. Sunguroğlu, “Geçen yıl katılımlardan aldığımız geri bildirimler doğrultusunda bu yıl bilimsel programımızı daha da zenginleştirdik. Konferanslarımızın yanı sıra “Tıbbi Biyokimya Uzmanlık Eğitimi” ve “Sigara veya Sağlık” başlıklı iki panel yer alıyor. Konferans özetlerinin Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri ve yardımcıları tarafından yayına hazırlanan Klinik Laboratuvar Araştırma Dergisinde yayınlandı” dedi.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlker Ökten, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Cemal Taluğ ve Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürü Prof. Dr. Safa Kapıcıoğlu açılış konuşmasında Temel Bilimlerdeki eğitim sisteminin düzenlemesi üzerinde durdular.

“YÖK Tarafından Sınav Yapılmalı”
Tıbbi Biyokimya Uzmanlık Eğitimi başlıklı panelde uzmanlık eğitim programları ve karşılaşılan sorunlar değerlendirilmesi ve çözüm öneriliri üzerinde duran Şef Uzm. Dr. Gül Saydam şunları söyledi: “Ülkemizde biyokimya eğitimi, eğitim sonrasında uzmanlar aynı uzmanlık eğitimleri almaktadır. Eğitimde bir standardizasyon yok, yeterlilik sınavının yapılmaması farklı kalite ve standartta uzmanlar yetişmesine nende oluyor. Standart bir eğitim uygulanmalı, kredili ders sistemine geçilmeli ve YÖK tarafından yapılan bir sınav sonucunda Klinik Biyokimya Uzmanlık Belgesi verilmelidir” dedi.

“Hekim Sayısında Ülkemiz Oldukça Gerilerde”
Sağlık Eğitim Genel Müdürü Prof. Dr. Safa Kapıcıoğlu ise şöyle konuştu: “ Üniversitelerimizde biriken sorunların çözümlenmesi gerekmektedir. Üniversitelerimiz lokomotif olma görevini yürütmektedirler. Bakanlığın üzerine görevler düştüğü gibi üniversitelerinde üzerine görev düşüyor. Uzmanlık yetkisinin elde edilmesi çeşitli mevzuatlar düzenlenmektedir. Uzmanlık yetkisinin elde edileceği belli mevzuat hükümlerine göre düzenleniyor. Hazırlanan taslak Bakanlık Kurulu yönetmeliği şeklinde kanuna göre çıkacak bir yönetmelik ile daha çağdaş kıstaslarla yürüteceğiz. Avrupa ile kıyasladığımızda hekim sayısında ülkemiz oldukça gerilerde yer alıyor.”

Sigara veya Sağlık
Ayrıca Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Sigarayla Savaş Grubunun katıldığı Sigara veya Sağlık başlıklı panelde, önemli sağlık problemlerine yol açan ve güncel bir sorun olarak kabul edilen sigara kullanımı üzerine dikkatler bir kere daha çekildi. Ayrıca bu bilimsel toplantıda, “Kök Hücre Trafiği”, mRNA’nın Evrensel Önemi”, “Kanserde Enerji Metabolizması Değişimleri”, “Glikoproteinlerin Yapısı, Fonksiyonları ve Hastalıklardaki Rolü”, “Kronik Böbrek Yetmezliğinde Laboratuar”, “Demir Metabolizmasındaki Güncel Gelişmeler”, “Poster Hazırlama ve Sunum Yöntemleri”, “Elektron Hayattır”, “Türk Toplumunda eNOS Gen Polimorfizim Dağılımı” gibi konular yer aldı.

4 Haziran 2009 Perşembe

BAŞKENT’TE TIP FUARI

Ülkemizde medikal sektörün yaptığı etkinliklerin İstanbul merkezli olmasına inat Ankara Medika Fuarı’nda firmalar Başkent’te olmaktan memnun olduklarını dile getirdiler.

21-24 Mayıs tarihleri arasında 2009 Ankara Medika Fuarı Altınpark Expo-Center’da gerçekleştirildi. 55 firmanın katıldığı fuarda, ziyaretçiler medikal alanında yenilikleri görme imkanı buldu. Medikal firmaların Ankara’da yapılan etkinlikleri olumlu karşıladığı gözlenirken, Türk Sağlık Sisteminde Bilişim (MEDULA V3) ve Kalite Uygulamaları paneli ilgiyle takip edildi. Sağlık alanında farklı sektörden yetkililerin katıldığı panelde merak edilen konuların üzerinde durularak sorular yanıtlandı.

“Emekleme Dönemini Hızla Geçtik”
Açılış konuşmasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilimi Dalı Başkanı Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu şunları söyledi: “İnsan yaşamının en önemli alanlarından biri medikal sektör. Ülkemizde medikal üretimde daha çok yeniyiz, ama emekleme dönemini hızla geçtik. Bizlere düşen ise yerli üretimi teşvik etmek, mümkün olduğu kadar elimizden geldiği kadar yaşayıp büyümesine katkıda bulunmaktır.”

“Bu Gemide Hepimiz Batacağız”
Ülkemizde yüzde 15 üretim yüzde 85 ithal olan bir ülkede, yerli üretim yapanları kutladığını kaydeden TÜDER Başkan yardımcısı Necati Kaya, “Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki üretmenin çok zor olduğu, üretenlerin çok eziyet çekiyor. Altyapı yok yan sanayi yok, sektörümüzde destekleyici ve Ar-Ge çalışmaları yok bu ülkede üretenler eziyetli yolda yürümekte. Son yıllarda dünya ile yarışan üreticileriz. Dünyanın en büyük fuarlarında ülkemizi temsil eder haldeyiz. Sektörümüzün çektiği sıkıntı içerisinde ödemelerde çok sorun yaşıyoruz. Üniversite hastaneleri ödemeleri ortalama 1 yılda gerçekleşiyor. Bazı üniversite hastaneleri var ki 24 aydır para alamıyoruz. Üretici, ithalatçı ve tedarikçi meslektaşlarım bu gemide hepimiz batacağız. Son yıllarda üreticilerimiz yurt dışına satış yapmakta ama biz önce kendi ülkemize satmalıyız ki diğer ülkelerde kabul göreyim. Kendi ülkemde satılmayan ürünün yurt dışında kabul görmesi mümkün değil. Ankara fuar konusunda çok zayıf. Merkezi hükümet burada, bakanlıklar burada satın alma mercileri burada ama daha iyi bir alan, daha iyi tanıtım olsaydı daha büyük katılım gerçekleşirdi” dedi.

2 Haziran 2009 Salı

ANKARA ONKOLOJİ GÜNLERİ

8-9 Mayıs tarihleri arasında Swiss Otel gerçekleştirilen ‘Ankara Onkoloji Günleri’ Sağlık Bakanlığı yetkilileri ve hekimler tarafından yoğun ilgi ile takip edildi.

Bu yıl ilki gerçekleştirilen Ankara Onkoloji Günlerine, yaklaşık 300 kişi katıldı. Kanserde son gelişmelerin ele alındığı toplantıda, hekimlere kanser tedavisi konusunda yenilikler anlatıldı. Açılış konuşmasında onkoloji tedavisinin zor bir süreç olduğuna değinen Sempozyum Başkanı Doç. Dr. Nurullah Zengin, hemen her tıp branşının kanser ile ilgili kısımlarının olduğuna değindi. Ülkemizdeki ve dünyadaki kanser yükü hakkında konuşan Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer tedbir alınmazsa 2030 yılında toplam kanserli hasta sayısının 1.5 milyona çıkacağını ifade etti.

“2010 Yılından Sonra Birinci Sırada Ölüm Nedeni”
Prof. Dr. Tuncer, “Sigara kullanımı, yaşlılık ve obezite artıyor. Bulaşıcı olmayan hastalıkların artışı gözleniyor. Kanser kronik hastalıklar arasında çok ciddi artış gösteriyor ki 2010 yılından sonra birinci sırada ölüm nedeni olarak kanser yerini alacak. Avrupa kıtasında her 10 ölümün bir tanesi Türkiye’de oluyor.” dedi. Ulusal Kanser Kurumu kurulması çalışmalarının son aşamaya geldiğini, kurumun faaliyete geçmesiyle 1 milyondan fazla kişinin yaşamının kurtulacağını belirten Prof. Dr. Tuncer, kanserden korunmanın büyük önem taşıdığını vurguladı.

''Önemli Olan, Kişilerin Kansere Hiç Yakalanmaması”
Ankara Onkoloji Günleri’nde açılış konuşması yapan Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun, halkın kanserle ilgili duyarlılığının artırılması ve tarama programlarına katılmasının sağlanması gerektiğini söyleyerek Türkiye'de sağlık bütçesinin önemli bir bölümünün kanser tedavisine harcandığını bildirdi. Hastaların, en az masrafla en üst düzeyde, konforlu bir tedavi almasının önemine değinen Prof. Dr Tosun, ''Önemli olan, kişilerin kansere hiç yakalanmaması. Halkın kanserle ilgili duyarlılığı artırılmalı, tarama programlarına katılmaları sağlanmalıdır'' şeklinde konuştu.

Kemik İliği Nakli Bekleme Listesi Oluşturulacak
Ankara Onkoloji Günleri’nde ülkemizde kök hücre nakillerinde yeni bir dönemi başlatacak olan TÜRKKÖK Projesi tüm yönleri ile ele alındı. TÜRKKÖK Projesi ile aynı zamanda ulusal böbrek nakli bekleme listesi gibi kemik iliği nakli bekleme listesi hazırlanacağını belirten Sağlık Bakanlığı Kemik İliği Nakli Bilimsel Kurul ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman İlhan, bu liste sayesinde hastalara en kısa sürede nakil yapılabilmesi için merkezler arasında koordinasyon ve işbirliği sağlanacağını söyledi. Prof. Dr. İlhan konuşmasında şunlara değindi: ''Sosyal Güvenlik Kurumu'nun kemik iliği nakillerini geri ödeme kapsamına almasıyla büyük bir açılım sağlanmıştı. Projenin hayata geçmesiyle de hastalarımız artık nakil için uzun süre beklemeyecek. Aile dışı doku bilgi bankasıyla da kardeşi ya da bir başka yakınından ilik bulunamayan hastalara uygun verici bulunabilecek.''

TÜRKKÖK Projesi
Sağlık Bakanlığı TÜRKKÖK Proje Başkanı Dr. Halil Yılmaz Sur, kemik iliği nakli bekleyen, ancak verici ve merkez yetersizliği gibi nedenlerle bu imkânı bulamayan hastaların sorununa çözüm bulmak için ''Türk Kök Projesi''ni hayata geçireceklerini belirtti.

Kanserde Son Gelişmeler Ele Alındı
Onkoloji Hastanesi Başhekimi ve Ulusal Kanser Danışma Kurulu Başkanı Doç. Dr. Nurullah Zengin Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e yaptığı açıklamada şöyle konuştu: “Kanserle mücadelenin üç aşaması var birincisi tedbir, erken teşhis ve gelişmiş oluşumları tedavi etmek. Oluşmuş kanserleri tedavi etmeye yönelik düzenlenen bu seminerde uzmanlara yönelik eğitim amacıyla önceleyen bir program. Hemen her ilden katılımcının yer aldığı toplantıda, kanserle ilgili son gelişmeleri ve Türkiye açısından önemli olan konuları daha derinlemesine inceledik. 2003 yılından bu yana kemik iliği naklinde 3 katın üzerinde bir artış var. Kapasitemizi birkaç kat arttırmamız gerekiyor, uzman hekim, yetişmiş hemşire ve biyolog gibi personel sayısında da artış yapılarak bir dizi probleminde çözülmesi gerekiyor. Meme kanserini toplantıda ele aldık, kadınlarda en sık görülen kanser tipi olması dolayısıyla, erken teşhise çok önem veriliyor. Mide kanseri oturumumuzda önemli bir konu, batı toplumlarına göre ülkemizde daha sık rastlanıyor. Kalın bağırsak ve serviks kanserlerinin yanı sıra onkolojide görüntüleme konusu da ele alındı.”

1 Haziran 2009 Pazartesi

2. MES-KON TOPLANTISI AFYON’DA

Afyon İkbal tesislerinde 2.’si gerçekleştirilen Mes-Kon toplantısında hekim ve bayilere, yeni üretilen mikro masajlı varis çorabını tanıtıldı.

3 Mayıs tarihinde Afyon İkbal tesislerinde 2. Mes-Kon semineri, 20 hekim ve 40 bayinin katılımıyla gerçekleştirildi. Ortopedi alanında emin adımlarla yoluna devam eden Mes-Kon Genel Müdürü Cihat Özdemir, Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e seminer hakkında bilgi verdi. Üretimde 13. yılını tamamladıklarını ve 5 yıldır dünya standartlarında ürettikleri varis çorabının üzerinde çalıştıklarını kaydeden Özdemir, “Hiç bir firmada olmayan mikro masajlı varis çorabını ürettik. Ayak tabanında bulunan baklama dilimi şeklindeki dokuma sayesinde, kişide basınç oluşturarak kan dolaşımını hızlandırıyor. Varisli hastalar ve sürekli ayakta kalan insanların kan dolaşımına yardımcı olan bir çoraptır. Ürettiğimiz ürünlerde materyallerin en iyisini tercih ediyoruz. Bu ürünlerde basınç uygulandığı için varisi olmayanlar bile günü daha zinde geçirebilir. Bu ürünlerde likra kullanıyoruz, bu sebepten üründe her hangi bir deformasyon söz konusu değildir” dedi.

Maliyet açısından etkilese de biz ürünlerimizde kaliteden ödün vermiyoruz. Bizde farklı özellikli ürünler vardır, bunlar arasında bel yastığı ve oturma simitlerinde hava kanalları terlemeyi önler. Toplantının amacı da varis çorabımızı bayi ve hekimlerimize tanıtmaktır.

Bayi sistemi ile çalıştıklarını dile getiren Özdemir, “Boyundan ayağa kadar tüm sağlık sorunlarının tedavisine yönelik çözümler üretiyoruz Bayilerini seçerken kendi ailemizden birini seçer gibi tercih ediyoruz. Ülke çapında çalışma seviyesine göre kıyaslama yaptığımızdan belirli bir sınıflama yapıyoruz. İhalelere bayiler aracılığıyla giriyoruz. Türkiye’nin yüzde 80’inde satış yapıyoruz. Yurt dışında 10 ülkeye ihracat yapıyoruz” şeklinde konuştu.