31 Mart 2011 Perşembe
“YAPILAMAZ DENEN BEYİN AMELİYATLARI UYANIK KRANİYOTOMİ İLE AŞILIYOR”
30 Mart 2011 Çarşamba
TÜRK ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON DERNEĞİ
29 Mart 2011 Salı
KANSERE KARŞI HEDEF 1 MİLYON İMZA
Prof. Dr. Kutluk bildirge hakkında şunları söyledi: “Dünya Kanser bildirgesi, özellikle kanserlerin yüzde 40'ının önlenebilir olmasından yola çıkarak, ülkelere yeni sağlık yapılandırmaları öneriyor. Küçük bir adımla büyük bir fark yaratabilirsiniz. Dünya Kanser bildirgesini imzalayarak, 11 önemli hedef ile kanser yükünün azaltılması için karar vericileri etkilemeye çalışan küresel topluluğa katılabilirsiniz. “ www.dunyakansergunu.org ” veya “ www.turkkanser.org.tr ” adreslerini ziyaret ederek imza kampanyasına destek verebilirsiniz.”
1 Bütün ülkelerde etkin kanser kontrol programlarının oluşturulması için, sürdürülebilir sistemler yürürlüğe konulacaktır.
2 Küresel düzeyde kanser yükünün ve kanser kontrolüne yönelik girişimlerin etkilerinin izlenmesi önemli derecede iyileştirilecektir.
3 Küresel düzeyde tütün tüketimi, şişmanlık ve alkol tüketimi önemli derecede azaltılacaktır.
4 HPV ve HBV virüslerinden etkilenen bölgelerde halk aşılama programları kapsamına alınacaktır.
5 Halkın kansere karşı olan yaklaşımları iyileştirilecek ve bu hastalık hakkında gerçek dışı efsaneler ve yanlış bilinenler düzeltilecektir.
6 Tarama, erken tanı programları ve kanserin erken belirtileri konusunda halkın bilinçlendirilmesi ile çok sayıda kanser türüne erken dönemde tanı konulacaktır.
7 Kanserde doğru teşhis, uygun tedaviler, destek bakım, rehabilitasyon hizmetleri ve palyatif bakıma erişim hakkı bütün hastalar için dünya genelinde iyileştirilecektir.
8 Etkin ağrı kontrolü, ağrı çeken tüm kanser hastaları için evrensel düzeyde erişilebilir olacaktır.
9 Kanser kontrolünde farklı alanlarda hizmet veren sağlık profesyonelleri için eğitim fırsatları önemli derecede artırılacaktır.
10 Kanser kontrolünde uzman sağlık elemanlarının görev yeri değiştirmesi önemli ölçüde azaltılacaktır.
11 Kanser hastalarının yaşam süresi tüm ülkelerde önemli derecede arttırılacaktır.
28 Mart 2011 Pazartesi
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN HIZLI ÇÖZÜM


27 Mart 2011 Pazar
Bakan Akdağ: “TEKNOLOJİYİ TÜRKİYE’YE TAŞIYANI DESTEKLEYECEĞİZ”
Sosyal politikaların ve sağlık sisteminin temel amacı, hizmete ulaşılabilirliği artırmaktır. İnovasyon, sağlık hizmetlerinde ulaşılabilirliği artırır. İnovasyon süreci, bilimsel bilginin, pazar değeri taşıyan ürünlere dönüştürülmesi olarak tanımlanabilir. İnovasyonda araştırma, üretim ve pazar ilişkisinin gözetilmesi, yenilikçi ürünün kişilerin kullanımına sunulmasını ve ulaşılabilirliğini sağlayacaktır.
• Sağlık sektörü, gelişmiş ekonomilerde en büyük hizmet sektörlerinden biridir. Sağlık sektöründe inovasyon, sürdürülebilir büyümeye katkıda bulunur. Gelişmiş ekonomilerde sağlık sektöründe üretilen mal ve hizmetlerin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) içindeki değeri yüzde 7, bu sektörde yaratılan istihdamın oranı ise yüzde 10 seviyesindedir. Toplam sağlık harcamalarının GSYİH'ya oranının 2020'de yüzde 16'ya çıkacağı hesaplanmaktadır. Hızla büyüyen sağlık sektörü, yenilikçi teknolojilerin en büyük kaynağı ve kullanıcılarındandır.• Türkiye'nin önünde sağlık sektöründe yaratacağı yenilikçi ürün ve hizmetlere ilişkin önemli fırsatlar mevcuttur.
• İnovasyon kendiliğinden gelişen bir süreç değildir. Hükümet politikaları, sağlık sektöründe inovasyonun belirleyicilerini harekete geçirir.
• İnovasyon ekonomik ve sosyal sonuçları itibariyle bir sanayi projesidir. Sanayide inovasyonu önceliklendirecek bir stratejiye ihtiyaç vardır. Sağlık sektörü bu stratejinin önemli bir parçasıdır.
• Bu raporda sağlık sektörünün inovasyon ortamının değerlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik öneriler, inovasyon yapı ve süreçlerindeki farklılıklar nedeniyle, ilaç, tıbbi cihaz-teknoloji ve eSağlık sektörleri itibariyle ele alınmaktadır.
Tıbbi Cihaz ve Teknoloji Sektörü
• Tıbbi cihaz ve teknoloji sektörü ürün çeşitliliği nedeniyle inovasyona en açık ve dinamik sektörlerden biridir. Büyüyen iç pazar ve artan ithalat, tıbbi cihaz ve teknolojide inovasyon için önemli bir fırsat olarak görülmelidir. 2009 yılı itibariyle Türkiye, yaklaşık iki milyar dolarlık tıbbi cihaz pazar hacmiyle dünyadaki en büyük 30 ülke arasında yer almaktadır. Devletin özel sektörden hizmet satın alımı, özel sağlık kuruluşlarının tıbbi cihazlara yatırım yapabilmelerine olanak sağlamıştır. Bu durum, tıbbi cihazlar pazarının büyümeye devam edeceğine işaret etmektedir. Tıbbi cihaz sektörü yarattığı katma değer açısından 13. sıradadır. Sektörde yaratılan istihdamın toplam istihdam içindeki payı yüzde 0.9’dur.
• İthalatın yerli üretime göre ağırlıklı olması nedeniyle, yatırım ve ara malların çoğunluğu ithal edilmekte, buna nitelikli işçilik maliyetleri eklendiğinde yerli üretimin rekabet imkanı zayıflamaktadır. Ancak pazar hacmiyle birlikte üretim, ithalat ve ihracat da büyümektedir. Üretim ve ihracatın, ithalatı ikamesi kendiliğinden gerçekleşmeyecektir. Bu fırsatın değerlendirilmesi için kurumsal yapı-mevzuat, sermaye-insan gücü ve üretim-pazar organizasyonu alanlarında bazı kritik adımlar atılabilir.
• Yerli üretimi inovasyona yöneltecek rasyonel bir vergi düzenlemesi, sermaye desteklerinin firmadan ziyade proje temelinde uygulanması, imalata inovasyon odaklı bir nitelik kazandıracaktır. Ara malları ithalatında yüzde 18’lik vergi oranına karşılık, tıbbi cihaz ithalatında yüzde 8’lik vergi oranı, üretim ve yenilikçi faaliyetler yerine mamul cihaz ithalatını özendirmektedir. Yenilikçi imalatı destekleyecek girişim sermayesinin artırılması amacıyla 5746 sayılı Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunu’yla getirilen teknogirişim desteklerinin çoğaltılması, KOBİ kredilerinin bu yönde işlevsel hale getirilmesi düşünülebilir. Kanunda firmalara teşvik ölçütü olarak getirilen, Ar-Ge faaliyetlerini ayrı bir birim olarak örgütleme ve 50 Ar-Ge personeli istihdamı zorunluluğu sektörde yenilikçi faaliyetlerin gerektirdiği yapısal ve işlevsel esnekliğe uymamaktadır. İnovasyonun genellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerce sağlandığı, ayrıca inovasyonun genellikle firmaların genç döneminde gerçekleştiği dikkate alınarak, Ar-Ge mevzuatında gerekli değişiklikler yapılmalıdır.
• Piyasanın öngörülebilirliği ve şeffaflığını sağlayacak kurumsal yapı ve mevzuat tamamlanmalıdır. “Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu” kurulmalıdır.
• İnovasyonda kritik önem taşıyan disiplinlerarası işbirliği teşvik edilmelidir.
• Üniversite-özel sektör işbirliği teknokent ve sanayi kümelenmeleri bünyesinde kolaylaştırılmalıdır.
• Fiyatlandırma ve geri ödemede öngörülebilirliğin ve şeffaflığın geliştirilmesi, bu konudaki kriterlerin yenilikçi ürünleri dikkate alması gereklidir. Tıbbi cihazlarda inovasyon çoğunlukla artırımsal nitelikte olduğundan, kullanıldıkça faydası artmakta ve yeni inovasyonun önünü açabilmektedir. Tıbbi cihaz ve teknoloji ürünlerine yönelik geri ödemeyle ilgili kararlar, inovasyonu göz önünde bulunduran, şeffaf kriterlere dayandırılmalıdır. Kriterler arasında ürünlerin yenilikçi niteliğine yer verilebilir. Kamunun, uzun vadede tıbbi teknolojilere yönelik alım hedeflerini belirlemesi öngörülebilirliğe katkıda bulunacaktır. AB ve ABD standartlarıyla uyumlaştırma, ürün kalitesini artıracak ve onay sürecini, dolayısıyla piyasaya erişimi çabuklaştırabilecektir.
İlaç Sektörü
• İlaç sektöründe inovasyon faaliyetleri ile jenerik ilaç üretimi birbirini izler. Her iki sürecin, ihtiyaçları doğrultusunda desteklenmesi gerekir.
• Türkiye, ilaç sektöründe önemli ve büyüyen bir pazar hacmine sahiptir. Konumu itibariyle, ihracat potansiyeli büyüktür. Bu avantajları, ilaç sektöründe sınırlı düzeydeki Ar-Ge faaliyetlerini artırarak değerlendirebilmelidir.
• Araştırmacı ilaç firmaları, yenilikçi faaliyetlerini küresel düzeyde yaygınlaştırmaktadır.
• İlaç sektöründe ulusal pazarın kurumsallaşması tamamlanmalıdır.
• Ruhsatlandırma süreci kolaylaştırılmalı ve süresi kısaltılmalıdır.
• Fiyatlandırma ve geri ödeme kararları öngörülebilir olmalı, yenilikçi ilaçlara ilişkin kararlar şeffaf ve hızlı biçimde alınmalıdır.
e-Sağlık
• eSağlık uygulamaları hizmete ulaşılabilirliği artırır. Hizmet kalitesini ve verimini yükseltir. eSağlıkta sektör yapısı parçalıdır. Kamunun düzenleyici rolüne ihtiyaç vardır.
• eSağlıkta, kamu-kamu işbirliği önceliklidir. Bu işbirliği, birlikte çalışabilirliğin geliştirilmesiyle kurumsallaştırılmalıdır. Bu kurumsallaşma kamu-özel sektör-üniversite işbirliğiyle tamamlanmalıdır.
• Sağlık hizmetlerinde e-Sağlığın yaygınlaştırılması bir temel altyapı yatırımı niteliği taşır. Hizmet sunucuların bu yeni altyapıya uyumunun kolaylaştırılması gerekir.
• eSağlıkta AB uygulamaları ve standartları takip edilmeli, potansiyel pazar imkanları değerlendirilmelidir.
26 Mart 2011 Cumartesi
“PERFORMANSA GÖRE ÖDEME SİSTEMİ ETİK VE ADİL DEĞİL”

25 Mart 2011 Cuma
POLİKİSTİK OVERLİ HASTALARDA KARDIYOVASKÜLER RISK NEDİR?
“KANSER VE ETİK”
“Kanser ve etik” konusunda, toplumsal, siyasal ve ekonomik boyutları olan, tıbbın tüm uzmanlık alanlarını ilgilendiren bir hastalıkla ilgili değer sorunlarından söz ediliyor. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nesrin Çobanoğlu, kanser olgusunun tıp etiği açısından tedavi sürecinde hekim – hasta ilişkisinde yansımalarına dikkat etmek gerektiğini söyledi.
Tıp Etiği Açısından Kanser
Kanser hastaları için geçmişte “kanser” tanısı eşittir “ölüm” gibi algılandığını kaydeden Doç. Dr. Çobanoğlu, günümüzde bilimsel teknolojik gelişmelerin yansımasıyla, bu algılamanın kısmen değişse de hala sürdüğünü dile getirdi. Hastanın organik rahatsızlıkları yanında, kanser tanısıyla psikolojik açıdan da olumsuz etkilendiğini hatırlatan Doç. Dr. Çobanoğlu konu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Hastanın algılaması açısından durum böyleyken, sigorta şirketleri de kanser hastalığı tanısı almış bireylere sağlık sigortası yapmayı reddederler. İşe alınma ölçütleri açısından da bu hastalık bir istenmeme nedeni olabilir. Kanser hastalığının tedavisinin çok yönlü olması interdisipliner çalışmayı gerektirirken, maliyetinin yüksekliği nedeniyle ekonomik boyutları da gündemdedir. Toplumun sağlık sisteminin kanser hastası bireye yansıma biçimi de hekim – hasta ilişkisini çok yönlü olarak etkiler.
Kanserde Multidisipliner Yaklaşım Şart
Kanser farklı uzmanlık alanlarının interdisipliner çalışmasının gerekli olduğu bir hastalıktır. Kanserin görüldüğü organ ve dokuların yapısının farklılıkları yanında, tedavi uygulamalarının farklılığı da kanserli hasta-hekim ilişkisine yansır. Bu bağlamda günümüzde Onkoloji hastaneleri ya da Onkoloji Enstitüleri kurulur. Bu tür kurumlarda, cerrahi, patoloji, psikiyatri, radyasyon onkolojisi gibi alanların bir arada çalışması yanında Medikal Onkoloji alanı gibi disiplinler doğrudan kanser hastalıkları ile ilgilenir. Bu bağlamda Cerrahi Onkoloji ve Medikal Onkoloji açısından kanserli hastalarla karşılaşan hekimlerin yaklaşımları önem arz ediyor.
Cerrahların Kanser Hastalarına Yaklaşımı Nasıl Olmalı?
Özellikle kanser ve cerrahi gibi tıbbın hassas bir hastalık konusunun, cerrahi gibi özel bir disiplinde yansıması birçok etik sorun kümesi oluşturuyor. Cerrah, bilimsel etik, sanat ve klinik uygulamasında etik konularında hastasına, meslektaşlarına ve kendine karşı sorumluluk duymalıdır. Uygulamalarında hastasına ve kendine karşı sorumluluklar taşır. Bir doku ya da organın alınması kararında optimum dengeyi yakalama yetisine sahip olmalıdır. Kanser hastaları ile iletişimde zaman zaman hekimin bireysel sorumluluk düzeyini aşan bazı ikilemler söz konusu olabilir. Hastane ortamında hastanın kendisi ya da ailesiyle, iç ve dış kurumsal ilişkilerde, hastanın tedavi maliyetinde, kanserli hastalarla yapılacak araştırmalarda, tedavinin sürdürülmesinde gibi yaşanan bazı sorunların ve etik ikilimlerin çözüm yeri hastane etik kurullarıdır.
Kanser Hastalarını Aydınlatma Nasıl Olmalıdır?
Hekim hastasını, hastalığı hakkında bilgilendirmekle yükümlüdür. Bu bilgilendirme açık, anlaşılabilir bir dille, hastanın kültür düzeyine uygun biçimde ve sevecen bir yaklaşımla anlatılmalıdır. Hekim yargılayıcı değil hastalık hakkında bilgilendirici olmaya özen göstermelidir. Her hastanın yaşamı ile ilgili hastalığı hakkında bilgilenme hakkı vardır. Yaşamını buna göre biçimlendirecektir. Hastanın tedavisini üstlenen hekimin, hastalıkla ilgili açıklayıcı bilgileri vermesi en uygun yaklaşımdır.
Hastaya, Hastalığı İle İlgili Bilgi Verilmesi Uygun mudur?
Bazen toplumumuzda kanserli hastanın yakınları gerçeğin söylenmemesi konusunda hekime baskı yaparlar. Öncelikle hastanın doktoru olduğumuzu unutmamalıyız. Bununla birlikte bazen hastanın gerçekleri öğrenmek istemediğine de tanık olabiliriz. Burada hastanın hastalığını anlayabileceği biçimde ifadeler kullanılmasına karşın hasta, “kanser” sözcüğünü duymak istemeyebilir ve bunu da davranışları ile belli eder. Bu çok ince ve hassas bir ayrım noktası olmakla birlikte, özellikle “klinik duyu” dediğimiz hekim duyarlılığı geliştikçe daha kolay anlaşılabilen bir durumdur. Bu durumda hastanın “bilmek istememe” hakkına da saygılı olmak gerekir. Bu konuda uygun olan hekimin tek başına karar vermeyerek, etik kurul gibi bir kurula danışması ve tartışılarak uygulamaya yansıtılmasıdır. Hasta yeteri kadar bilgilendikten sonra kendisiyle ilgili olarak bağımsız düşünüp karar verebilme ve bu karar doğrultusunda eylemde bulunma yeterlik ve yetkinliğine sahipse, özerklik ilkesi gündemdedir. Özerklik ilkesinin yaşama geçirilmesinde hekim-hasta arasındaki bilgisel eşitsizliğin gereken oranda giderilmesi ve hastanın düşünüp, karar verip kendisi için uygun gördüğü eylemi uygulayabilmesi gereklidir. Hekim, bilgilendirdiği hastasının alacağı tıbbi kararların yaşama geçirilmesi ve hastanın tedavi sürecinde kararlara katılımına bu ilke doğrultusunda davranarak olanak tanımalıdır.
Yararlılık İlkesi, hekimlik uygulamalarında hasta bireylerin yararını artırmaya yönelik eylemler olarak, “her tür koşulda hasta yararına öncelik verilmelidir” biçimde yükümlülük konumuna getirilerek yararlılık ilkesine dönüştürülmüştür. Bu ilke, mutlak yararlı olmak ve yararla zararın dengelenmesi olarak iki altkümede değerlendirilebilir. Son yıllarda önemleri artan hasta hakları ve aydınlatılmış onam kavramları ve hastanın özerkliğine saygı ilkesiyle hekim tarafından değerlendirilen yararlılık ilkesi zaman zaman çatışmaktadır.
Hemşireler Özerklik, Doktorlar Yararlılık İlkesini Uygulamaya Yatkın
Hekimler bilgisel üstünlükleri nedeniyle özerklik ilkesini, yararlık ilkesi lehine göz ardı edebilmektedirler. Yapılan bir araştırmada hekimler ve hemşirelerin yararlılık ve özerklik kavramını algılayış ve klinik uygulamalarında yer verme anlamında öncelikle kişisel karakter özelliklerinin daha çok belirleyici olduğu, bununla birlikte mesleki olarak da farklılık içeren biçimde davrandıklarını saptamışlardır. Hemşireler özerklik, doktorlar yararlılık ilkesini uygulamaya yatkın bulunmuşlardır.
Hekimin Sır Saklama İlkesi Hukuki Bir Zorunluluk
Sır Saklama İlkesi Hipokrat andında da belirtilen sır saklama ilkesi, Türk Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nde de vurgulanmıştır. Hastalığın ortaya çıkarılmasında hastanın vereceği bilgiler önemlidir. Hekimin sır saklama ilkesi Medeni Kanunun 24-25. Maddeleri gereği hukuki bir zorunluluktur. Ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 198. maddesinde de hekimin sır saklama ilkesi cezai yaptırımı olan bir yükümlülük olarak tanımlanmıştır. Bu etik ilke, kanser hastaları açısından aynı zamanda deontolojik ve yasal bir yükümlülüktür.
Bir Cerrah Yaptığı Ameliyatın Büyüklüğü İle Değil, Küçüklüğü İle Övülmelidir
Alman atasözünde dediği gibi “ Bir cerrah yaptığı ameliyatın büyüklüğü ile değil, küçüklüğü ile övülmelidir.” Bu bağlamda yarar ve zararın dengelenmesi ameliyat edilecek organ ve dokularda sınırların optimum düzeyde belirlenmesi cerrahın başarısının ölçütü olacaktır. En az zarar vererek en yüksek yararı elde etmeyi hedeflemelidir.
Araştırmalara Göre Hastalara Yapılan Bilgilendirmeler Yetersiz
Günümüzde hastalara hastalıkları ile ilgili açıklama yapılıyor. Hastaya doğrunun söylenmesi hekim-hasta ilişkisinde güven ilişkisi açısından önemlidir. Ancak araştırmalar göstermiş ki hastalara yapılan bilgilendirmeler yetersiz oluyor. Hastalar, hastalıkların nedenlerini ve ne olduğunu biliyorlar, öğreniyorlar ancak prognozları ile ilgili yeterli bilgi alamıyorlar. Bunun nedeni olarak da hekimlerin hastalığın prognozu ile ilgili güvenilir bilgi verememesi gösteriliyor. Araştırmaya göre hekimlerin yaptığı tahminlerin 1/5’in doğru çıkıyor. Tıp etiği açısından prognoz hakkında mümkün olduğunca rakamsal ifadelerle konuşmamak tercih ediliyor. Hastanın “sadece sayısal bir değer olmadığı” unutulmadan, güvenilir bilgi sunulmalıdır.
Hastaya Operabl ve İnoperabl Durumları Nasıl Söylenmelidir ?
Kötü haberi verirken temel iletişim kurallarına dikkat edilmelidir. Görüşme sırasında hastasını tüm korkuları, duyguları, gereksinimleri ve istekleri ile kabul eden, onu bir hasta veya hastalık olarak değil bir insan olarak gören, bilgilendirme ve bilgi almada rahat ve aceleci olmayan bir doktorun hastasıyla iletişimi tüm hastalık sürecinde başarılı olacaktır. Cerrah, kanser hastalarına operabl durumda tanıyı ve yapılacak ameliyatı onun anlayabileceği bir dille, açık biçimde anlatmalıdır. Hastalar, uygulanacak tedavi yöntemi ile hastalıktan tamamen kurtulup, kurtulmayacaklarını sorduklarında, kesin garanti vermeyip, inancının bu yönde olduğunu, garanti vermeden, hastayı umutsuzluğa düşürmeden açıklamalıdır. Operasyon İnoperabl hastalarda daha güç olmakla birlikte, hastalıklarının adını başka birinden değil, uygun biçimde hekimden duymaları daha doğru bir yaklaşım olabilir. Ancak “Sizde kanser var. Ameliyat zamanı da geçmiş!” biçiminde değil, kanserin pek çok türü olduğunu, kimi türlerinin ameliyata gerek kalmaksızın başka yöntemlerle kurtulduğunu, gereksiz yapılacak ameliyatın zararlı olabileceğini, gerekirse ileride yine ameliyat olabileceğini anlatmak gerekir. Böylece hasta kendisinden bir şey saklanmadığı için güvensizlik duymayacak, böylece, ilerde palyatif bir ameliyat gerekirse “Hani bana ameliyat yapılmazdı?” sorusu zihninde oluşmayacaktır.
Ulusal Tıbbi Etik Proje Yarışması
“Kanser ve Etik” konusunu tüm boyutları ile tartışmak amacı taşıyan ve gelecek kuşakların bu ikilemli konuları çözmelerine olanak sağlayacak dinamik bir süreci paylaşmak istiyorum. Çevre etiğinden, tıp etiğine uzanan bir uygulamalı etik çerçevesinde tartışılabilecek yönler içeren konumuzun tüm yönlerini kapsayan bir yarışma planladık. Tıp fakültesi öğrencilerinin tıbbi etik sorun kümeleri hakkında farkındalıklarını artıracak ve çözümleme becerilerini geliştirecek bu yarışmanın ana teması “kanser ve etik” olacak. 2. Ulusal Tıbbi Etik Proje Yarışması geçen yıl olduğu gibi Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı tarafından düzenlenecektir. Ana konusu “Kanser ve Etik” olan yarışma 29 Nisan 2011 tarihinde Ankara’da yapılacaktır. Yarışmaya son katılım tarihi 18 Şubat 2011’dir.”