15 Eylül 2009 Salı

YAŞARKEN KALBİNİZİ BAĞIŞLAR MISINIZ?

İbni Sina Hastanesi Doku Bankasında yapılan basın toplantısında bir yıl önce kök hücre içeren kemik iliği ve periferik kan bağışı yapan iki gönüllünün son durumu hakkında bilgi verildi.

Bir yıl önce kök hücre içeren kemik iliği ve periferik kan bağışı yapmış olan iki sağlıklı verici İbni Sina Hastanesi Doku Bankasında, deneyimlerini, böyle bir bağış yapmak konusunda tereddütleri olan ve dokuları uygun olduğu halde bağış yapmayı reddeden kişileri aydınlatmak için açıklamalarda bulundular. Toplantıda gönüllüler bağış yaptıktan sonra hiçbir sağlık sorunu yaşamadıklarını söylediler.

Ankara Üniversitesi Akraba Dışı Doku Bankası (TRAN)
Kök hücre nakli kan kanseri hastaları başta olmak üzere birçok kan hastalığında tam şifa sağlayabilen bir tedavi yöntem olduğunu kaydeden Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Meral Beksaç, “Ancak her lösemi hastalığı için gerekli değildir. Bu tedavi kararı alınan hastalarda kök hücre nakli ancak doku özellikleri aynı olan vericilerden yapılabilir. Aile içerisinde bu özellikler bazı kardeşlerde bulunabilir. Doku uyum olasılığı kardeş sayısına bağlı olarak artmakla birlikte yüzde 40 civarındadır. Ancak, hastalar her zaman bu kadar şanslı olmayabilir. Doku uyumu gösteren akrabalarının bulunmaması durumunda verici bulma olasılığı daha düşük olmakla birlikte, akraba dışı gönüllü vericiler arasından doku özelliği uyan kişiler aranır. Bu amaçla 2000 yılından başlayarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine başvuran hastaların ailelerindeki gönüllü kök hücre vericilerini kaydederek oluşturulan TRAN’da, bugüne kadar yurt içi ve yurtdışından tespit edilen vericilerle yüz hastaya, başta Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi olmak üzere çeşitli nakil merkezlerinde kök hücre nakli yapılmasına olanak sağlanmıştır. Yurtdışından temin edilen bir kök hücre için yapılan harcamalar en az 30 bin TL’ye mal olmaktadır. Oysa kök hücre yurdumuzdaki bir vericiden sağlanacak olursa bunun bedeli 15bin TL’dir. Ankara Tıp Fakültesi Akraba Dışı Doku Bankası, 2008 yılında kendi veri tabanında kayıtlı iki ayrı vericiden toplanan kök hücrelerin, biri Avustralya’da diğeri ise Türkiye’de yaşayan iki lösemi hastasına Temmuz 2008’da nakledilmesini sağlayarak ülke tarihinde bir ilke imza atıldı.” dedi.

Her iki gönüllü vericimiz de hasta olan yakınlarının doku tipi uyumlarının araştırıldığı dönemde eğer uygun bir hasta ortaya çıkarsa başka hastalar için de verici olabileceklerine karar vererek doku bankası kayıtlarına alındığını kaydeden Prof. Dr. Beksaç, “TRAN’a gelen yüzlerce tarama talebi sırasında Türkiye’de ve Avustralya’da yaşayan bu hastaların vericilerimiz ile doku gruplarının benzerliğini düşündüren bulguların saptanması nedeni ile başlatılan süreçte vericilerimize yeniden ulaşılmış, yapılan çeşitli testler sonucunda hastalar ile doku uyumu taşıdıkları doğrulanmıştı.” şeklinde konuştu.


Bir Yıl Sonra …
Bağışların üzerinden bir yıl geçtiğini ve vericilerimizin çeşitli aralıklarla yapılan sağlık kontrollerinde herhangi bir olumsuzluk saptanmadığını ifade eden Prof. Dr. Beksaç, vericilerin bu davranışları ile büyük bir insanlık görevi gerçekleştirdiğini, topluma örnek davranışlar sergilediklerini belirtti.


Testlerinin Maliyetinin Yaklaşık 150 TL
6 bine yaklaşan gönüllü sayısının artmasına engel olan tek faktör gönüllülerden çalışılması gereken doku tipleme testlerinin maliyetinin yaklaşık 150 TL olması ve bunu sürekli karşılayacak bir sağlık bütçesinin oluşturulamamasından kaynaklandığını dile getiren Prof. Dr. Beksaç, “Bu amaçla DPT tarafından sağlanan bir bütçe ile 6 bin gönüllünün doku tiplendirilmesi için kaynak sağlamış bulunmaktayız. Oysa bu sayı hedeflediğimizin çok gerisindedir. Ancak önemli bir kaynak tarafımızdan değerlendirilmektedir ve TRAN’ın esas veri havuzunu oluşturmaktadır. Buna karşılık Türkiye’de ailelerinde nakil olmayı bekleyen hastalar için doku tiplendirilmesi yapılan ancak, uygun bulunamayan çok sayıda aile bireyi vardır. Bu bireylerin verilerinin de ortak bir havuzda toplanması, TRAN’ın izlediği yolu diğer doku tiplendirme laboratuarlarının da izlemesi ek bir masraf yapılmadan doku bankamızın kapasitesinin zenginleşmesini sağlayacaktır. Tanımadıkları hastalar için gönüllü olup kök hücre bağışı yapmak konusunda tereddütlü olan ve karar veremeyen kişilerin bir yıl önce kök hücre bağışı yapmış olan bu vericilerimizin deneyimlerinden edinecekleri önemli kazanımlar olacaktır. Bu örnek yaşam öyküsünü tekrarlamak isteyen gönüllü vericilere açık davetiye olarak bu toplantı düzenlenmektedir. Daha önce doku tiplendirilmesi yapılmış kişilerin gönüllü olarak ülkemiz bütçesine ek yük getirmeden gönüllü havuzunu zenginleştirmeye yapacakları katkıları TRAN ve nakil bekleyen hastalar olarak minnetle karşılanacaktır. Böylece çok daha fazla sayıda lösemi, kanser veya benzer hastalığa sahip kişiler hayatta kalmak için bir umut ışığı yakalamış olacaktır. Ayrıca ülkeleri oluşturan bireylerin genetik yapıları nedeniyle doku özelliklerine benzeyen bir verici bulma olasılığı aynı coğrafyada yaşayan bireylerde daha sık olacağı için kendi doku bankalarımızın zenginleşmesi mutlaka gerçekleştirilmesi gereken bir gereksinimdir.” diye konuştu.

14 Eylül 2009 Pazartesi

VAN, ARTIK ONLARA EMANET

3 sene boyunca Van’a büyük hizmetlerde bulunan İl Sağlık Müdürü Dr. Ahmet Özer, görevde olduğu sürece yaptığı çalışmaları Sağlık Dergisi’ne anlattı.

3 sene boyunca Doğu Anadolu Bölgesinin önemli kentlerinden Van’da İl Sağlık Müdürlüğü yaptıktan sonra görevinden ayrılan Dr. Ahmet Özer, sağlıkta dönüşümün ilk yıllarında göreve geldiğinde koruyucu sağlık hizmetlerinden, yataklı tedavi hizmetlerine,112 acil hizmetlerinden Teletıp uygulamasına kadar birçok alanda yenilikler gerçekleştirdiğini kaydetti. Dr. Özer, Van’ın sağlıkta bölge üssü olduğunu ve 1 milyon nüfusu ile toplam 2 milyona yakın interlanta özellikle 2. ve 3. basamak hizmeti sunduğunu dile getirdi.

“Asıl Sorun Zihinlerdeki Değişim”
Sağlık hizmetlerinde etkin hizmet sunumunda sürekli takip, değerlendirme ve denetim yapılmadığında geri dönüşümün pozitif olmayacağını dile getiren Dr. Özer şunları söyledi: “Asıl sorun zihinlerdeki değişim ve dönüşümü başarmak. Hastaların yerine kendinizi koyup düşünemiyorsanız, zaten hizmette kaliteyi yakalayamazsınız. Beyinlerdeki hizmet sunumundaki zorlukları kırdık ve birçok yeniliği yapmayı başardık. Bölgenin en büyük kalp hastanesi, dalında örnek bir hastane haline geldi. Kadın doğum hastanesinde Bölgenin en büyük yeni doğan merkezini açtık. Hastanede anne oteli açarak, anne ve bebek ayrılmayacak şekilde bakımını sağladık. Ayrıca ilçelerde yeni doğan üniteleri açarak yığılmaların engellenmesi için adımlar atıldı. Yeni doğan yapılandırılmasının üzerine gidilerek merkezde yığılmaları önüne geçtik. Diyaliz hastaları için 5 ilçede de diyaliz üniteleri açıldı ve Van’da şu anda il genelinde diyaliz hizmeti alamayan ve ulaşılabilirlikte sorun yaşayan alan kalmadı. Tam donanımlı 12 yataklı bölgeye hizmet sunan 3. basamak yanık merkezi açıldı.”


“Teletıpı İlçeyle İl Arasında Uygulayan Tek İliz”
“Teletıpı ilçeyle il arasında uygulayan tek iliz.”diyen Dr. Özer, dijital sistemin hazırlandığını ve Aile Hekimliği uygulamasının alt yapısının temellerini attıklarını dile getirdi. Bu uygulamanın Doğu illerinde de başarıyla uygulanacağını kaydeden Dr. Özer, sistem sayesinde sağlık elemanın daha uzun süre kalmasının sağlayacağına işaret etti. Sağlık personelinin yaşadığı zorlukların önüne geçmek için, ilçe merkezlerinde hastane ve sağlık ocaklarına lojman uygulaması getirdiklerini belirten Dr. Özer, “Yapılan bütün inşaat yatırımları lojmanlıdır. Doğu bölgesinde yaşanan en büyük sorun sağlık personelinin kalma yeridir. Göreve geldiğim ilk yıllarda hep alt yapıyla uğraştım. Türkiye’de sağlık ocağında hekim başına düşen kişi sayısı 11 bin civarındadır. Van’da ilk göreve başladığımda sağlık ocağındaki bir hekime düşen kişi sayı 25 bindi. Üç yıl içinde 20 yeni sağlık ocağı açıldı. Yıllardır devam eden ama bir türlü bitmeyen Gevaş ve Çaldıran Devlet Hastanesi inşaatları seneye bitecek. 400 yataklı yeni bölge hastanesi ile şu an yapılmakta olan 8 sağlık ocağı inşaattı. 3 özel proje inşaatı içerisinde Aile Hekimliği uygulaması için 5 katlı hizmet binası da dahil olmak üzere inşaatlar tamamlandığında sayı, hekim başına 14 bin kişiye düşecek. Bu da büyük bir başarıdır.” şeklinde konuştu.


“Sağlık Hizmetinde Yenilikler Yapılması Anahtar, Sürdürülebilir Olması da Kilit”
Hizmetin sunumunda hasta ve çalışan memnuniyetinin çok önem taşıdığını kaydeden Dr. Özer, sağlık hizmetinde yenilikler yapılmasının anahtar, sürdürülebilir olmasının da kilit olduğunu, başarı kapısının açılması için bu iki kriterin uyumlu şekilde çalışmasının gerektiğini vurguladı. Başarı kapısı açılması için bundan sonraki çalışmaların bunlara dikkat ederek yapılması gerektiğine dikkat çeken Dr. Özer, “Gelinen noktada hekim seçme özgürlüğünden, görüntüleme hizmetlerinin son teknoloji olmasına kadar birçok yenilik yaptık. Van’da özel sağlık hizmetlerinden daha ilerdeyiz. Toplum sağlığı içinde diğer illere örnek gösterilecek seyyar mobil araç adını verdiğimiz, sağlık ocağı görevi yapabilen, özel donanımlı 3 tane araç yaptık. 112 acil servis sistemimiz, merkeze entegre şekilde GPRS ile izlenebiliyor. 400 yataklı sağlık kampusunun ilk hastanesi, bir yıl sonra hizmete girecek. Önümüzdeki aylarda helikopter pisti olmak üzere hava ambulans sistemi devreye girecek.” dedi.

Sorun: “Hasta Odalarının Nitelikli Hale Getirilmesi”
Hastanelerde yaşanan zorluğun hasta odalarının nitelikli hale getirilmesi olduğunu ifade eden Dr. Özer, “Van’da yatak açığı gözükmemesine rağmen, yüzde 10 nitelikli yatağa sahibiz. Asıl hedef nitelikli yatak sayısını yükseltmek 400 yataklı hastane yapmamızın sebebi de bu amaca ulaşmak içindir. Sağlık hizmet sunumunda hedeflerimizden bir tanesi de ilimizden İstanbul ve Ankara gibi illere tedavi için hastaların gitmemesiydi. Biz de bunu başardık.” değerlendirmesini yaptı.

Hizmette sürdürülebilirlik temel anlamda insan kaynakları, alt yapı, donanım, hizmet sunumu ve mali porteyi de kapsadığını dile getiren Dr. Özer, “Bunlardan birinin aksaması başta hasta memnuniyeti olmak üzere birçok sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Sürdürülebilirlik hizmete kaliteyi ve etkinliği artırmak olarak algılanmalı ve algılatılmalıdır. Tüm idarecilerin yıllık hedefleri ve bu süreçteki yol haritası ve iş akışları istenmeli ve bunlar yazılı hale getirilmelidir. Bu çalışmalar daha sonra gerçekleşme yönünden mevcut planlar çerçevesinde bakanlık tarafından analiz edilmeli ve hayata geçirilmelidir. Çünkü mevcut yapılarak giderek zayıflamada geriye doğru gitme tehlikesi içerine girmektedir. Bu geriye gidiş kısa sürede olamayacağı içinde, idareler tarafında kısa sürede algılanmayacak ancak algılandığında da zor çözümlenecek hal almış olacaktır.” dedi.

13 Eylül 2009 Pazar

KALP DAMAR CERRAHİSİNDE STANDART

Kalp Damar Cerrahisi Derneği adına “uzmanlık eğitiminde standart getirilmesi” çalışmalarını sürdüren Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu, konu hakkında Sağlık Dergisi’ne bilgi verdi.

Uzun yıllardır başarılı operasyonlara imza atan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu, cerrahinin ana gövdesi üzerinde dallarının oluşması için müfredatın oluşturulacağını kaydetti. Ülkemizde merkezlerin denetlenmesinin önemini vurgulayarak, mezunları Bord sınavına tabii tutmak gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Çorapcıoğlu, kalp kapağı hastalığının ulusal problemimiz olduğunu, yurt dışında bu hastalıklara ender rastalandığını vurguladı.

BORD Sınavı & Uems
Kalp Damar Cerrahisi Derneği adına yapılan bu çalışmalar ile asistanların eğitimini standart hale getirileceklerini kaydeden Prof. Dr. Çorapcıoğlu, kalp cerrahisi asistanlık ve uzmanlık eğitiminin bir standart çerçevesinde BORD sınavına yönelik hazırlanacağını dile getirdi. Dernek tarafından gerçekleştirilecek sınav hakkında Prof. Dr. Çorapcıoğlu şöyle konuştu:“Hangi bilgi hedefinin ve beceri hedefinin müfredatta yer alması tartışılmalı ve asistan karnesi hazırlanması için ne derecede önemli olduğu bilinmelidir. Kalp ve damar cerrahisi uzmanının yalnız başına neyi yapabileceğini, neyi bilmesi gerektiğini çok iyi kategorize edilmelidir. Yüzde 40’ı uluslar arası standartlar ve eğitim veren kurumun kendi misyonu çerçevesinde değişiklik gösterecek şekilde çekirdek müfredat hazırlanmalıdır. Her bir uzmanlık öğrencisinin neyi ne kadar bilmesi gerektiğinin standardı yok. Avrupa Uzmanlıklar Derneği yani Uems’de altı tane ana başlık yer alıyor. Bu 6 ana başlığın içerisinde ‘Kime uzmanlık eğitimi vermelidir?’, ‘Hangi standartlara sahip olmalıdır?’ gibi önemli kriterler yer alıyor.”

Standartlar Neler Olmalı?
Avrupa’da yaşayanlarda damar ve konjenitel hastalıkların daha sık görüldüğünü belirten Prof. Dr. Çorapcıoğlu, “Ülkemizde ise kapak ve romatizmal hastalıklar gibi farklılıkları ortaya koyarak, bizim meslektaşlarımızın hangi bilgi hedeflerine ulaşması gerekiyor bunlar irdelenmelidir. Ülkemizde çok ender görülen hastalıklar üzerine çekirdek müfredat oluşturmayı uygun bulmuyoruz. Mesela kalp nakli her merkezde yapılmıyor. Kalp naklinin ne kadarını bilmeli. Kalp nakli olmuş bir hastanın, uzmanımız takibini bilmeli. Kalp naklinin nasıl yapıldığını en az bir kez görmeli. ‘Bizzat kalp naklini yapmalı’ ifadesi ülkemiz için çok erken. Uems bu standartları olmazsa olmaz olarak kabul ediyor. Bilgi hedefinin bilinmesi yanında, yeterlilik yani beceriyi uygulayabilmek önemli yer tutar. Asistan uzman olmadan önce beli sayıda kapak takmış, ameliyata girmiş ve hasta bakmış olmasının yanında problem çözmesine bakılmalıdır. Cerrahi bir yetenek işidir, eğer öğrenci bilgi hedefleri ve el becerisini yapamıyorsa kalp cerrahı olmasın.” bilgisini verdi.

En Az 150 Kalp ameliyatı
Yurt dışındaki merkezlerde en az 150 kalp ameliyatı yapma zorunluluğunun olduğunu belirten Prof. Dr. Çorapcıoğlu, yurt dışındaki olmazsa olmazların ülkemizde de olması gerektiğine dikkat çekti. Her eğitim veren kurumun tanımlanmış özellikleri karşılaması gerekeceğini işaret eden Prof. Dr. Çorapcıoğlu, “Birisinin robotik cerrahide misyonu varken, diğerinin transplantasyon gibi veya pediatrik kalp cerrahisi gibi farklı misyonu olmalıdır, ancak çekirdek müfredat bilgi ve beceri hedeflerini mutlak edinmelidir. Hemşire ve perfüzyonist sayısı yetmezken, çok fazla sayıda kalp damar cerrahi uzmanı var. Çok kısa sürede bu alanda uzman doktor ihtiyacı kalmayacak.” şeklinde konuştu.

12 Eylül 2009 Cumartesi

YENİ SGK BAŞKANI

SGK Başkanı Emin Zararsız, sağlık harcamaları konusunda hastaneleri uyardı:“Kriz döneminde büyüyenler biraz fedakarlık yapmalı”

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Emin Zararsız, gelecek dönemde sağlık harcamalarının azaltılması ve kurumsallaşmanın öncelikler arasında bulunduğunu söyledi. Temmuz ayında asaleten göreve getirilen Emin Zararsız, gazetecilerle tanışma toplantısı düzenledi. Yapılan çalışmalar ve planlarına ilişkin geniş kapsamlı bir sunuş hazırladıklarını ve kısa süre içinde kamuoyuyla paylaşacaklarını kaydeden Emin Zararsız, Kamu Sağlık harcamalarının aza inmesi için yeni bir çalışmaya geçtiklerini söyledi.

Sağlık Harcamaları
Son 5 yıl içinde sağlık harcamalarının yaklaşık 5 kat artarak, toplam kamu sağlık harcamaları olarak yıllık 34 milyar, SGK olarak ise yıllık 22 milyar liralık seviyelere ulaştığını hatırlatan Zararsız, harcamalardaki artışın bir kısmının “açıklanabilir” olduğunu belirtti. Zararsız, “Daha önce sağlığa erişim sınırlıydı. 150 SSK hastanesi 40 milyon nüfusa bakıyordu. Şimdi ise 2 binin üzerinde hastaneyle hizmet veriyoruz. Bu nedenle sağlık harcamalarındaki artışı anlayabiliyoruz. Ancak yine de tasarruf edilebilecek alanlar var biliyoruz” dedi. Kamu sağlık harcamalarına 2007 yılında 26 Katrilyon 655 trilyon lira, 2008 yılında 32 katrilyon 250 trilyon lira ödendiğini kaydeden Zararsız, kamunun toplam sağlık harcamasının 2009 sonu itibariyle 34.7 milyar TL seviyesinde tahmin edildiğini, ancak bunun aşılacağının şimdiden kesinleştiğini sözlerine ekledi.

Hükümetin sağlık konusunda gerçekleştirdiği adım ile vatandaşların istediği eczaneden ilaç alabildiğini söyleyen Zarasız, "Bazı kuruluşların reçetelerde hatalarına rastlıyoruz. Mesela bir kuruluş reçete konusunda yüzde 1 hata yapıyor. Farklı bir kuruluş reçete konusunda yüzde 30 hata yapıyor. Benim bunda bir tereddüdümün olmaması gerekir. Önümüzdeki 15-20 yılı çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor." dedi.

Hızla Düşen Sigortalı Sayısında
SGK Başkanı Emin Zararsız, kriz döneminde hızla düşen sigortalı sayısında son dönemde bazı olumlu işaretler görülmeye başlandığını da açıkladı. Bir soru üzerine, 2008 Ekim-2009 Mart ayları arasında zorunlu sigortalı sayısında 753 bin 405 kişilik azalma olduğunu açıklayan Zararsız, “Ancak son dönemde sigortalı ve zorunlu sigortalı sayısında artışlar görülüyor. Örneğin, zorunlu sigortalılarda Nisan ve mayıs aylarında 171 bin 610 kişilik artış olmuş” dedi. Zararsız, Mayıs ayı sonu itibariyle 8 milyon 581 bin 844 zorunlu sigortalı sayısına ulaşıldığını, yıl içinde ise sigortalı sayısında mevsimlere bağlı olarak dalgalanmalar yaşandığını da hatırlattı.

11 Eylül 2009 Cuma

SAĞLIK-SEN’İN REÇETESİ

Sağlık-Sen üyeleri, Toplu Görüşme Taleplerini “şırınga ve tablet”li eylemle açıkladılar.

Sağlık-Sen, Sağlık Bakanlığı’nın önünde Abdi İpekçi Parkı'nda toplanan yaklaşık 200 kişilik grup, hükümetle yapacakları görüşmeler öncesindeki taleplerini enjeksiyon ve ilaç tableti ile açıkladı. Grup adına bir basın açıklaması yapan Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Kaçar, Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının yetkili sendikası olarak 2009 yılı toplu görüşme masasına götürecekleri başta döner sermaye adaletsizliğinin giderilmesi, sözleşmeli personele kadro, toplu sözleşme, yoksulluk sınırı üzerinde ücret gibi toplu görüşme taleplerini dile getirdi.

4688 sayılı yasanın da bir an önce değiştirilerek kamu çalışanları ile ilgili alınan kararlarda sendikaların söz sahibi kılınması, demokratik ve çağdaş bir sendika yasası haline dönüştürülmesi çağrısında bulunan Kaçar, “Rica yasası olarak tanımladığımız 4688 sayılı yasanın bir an önce değiştirilerek, kamu çalışanları ile ilgili alınan kararlarda sendikaları, söz sahibi kılacak, demokratik ve çağdaş bir sendika yasası haline dönüştürülmesini istiyoruz” dedi.


Döner Sermayede Eşitlik
Toplu görüşmelerde döner sermaye adaletsizliğinin düzeltilmesi ve sözleşmeli personele kadro taleplerinin de ısrarla gündeme getirileceğini aktaran Kaçar şöyle konuştu: “Bu yıl ki toplu görüşmelerde; döner sermayenin adaletsiz dağılımı ile ilgili düzenleme yapılmadığı, döner sermaye gelirleri, emekli keseneğine yansıtılmadığı, tabip dışı personelin döner sermaye tavan oranları yükseltilmediği, en temel hakkımız olan izin dönemlerinde döner sermayelerinin kesintiye uğramadan ödenmesi sağlanmadığı, görevi başında kaza geçiren personelin yoğun bakımda yattığı süre içerisinde çalışmadığı gerekçesiyle döner sermayesinin kesilmesi gibi gayri insanı uygulamalar düzeltilmediği müddetçe, Sağlık-Sen için toplu görüşmeler bir anlam ifade etmeyecektir. Sağlık-Sen olarak temel taleplerimizden hiçbir koşulda taviz vermemiz mümkün değildir. Biz, sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının hakları için sonuna kadar mücadele etmekle mükellefiz. Tabanımızın onay vermeyeceği, sorunların olduğu gibi yeni döneme taşınacağı bir mutabakat metninde imzamız asla olmayacaktır.”

“200 Bine Yakın Sözleşmeli Personel”
Sözleşmeli personel uygulamasına dikkat çeken Kaçar, kamuda 200 bine yakın sözleşmeli personel bulunduğunu, bu sayının 80 bin civarında bir bölümünün de Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinde olduğunu vurguladı.


İşte Reçete
Kaçar, sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının temsilcileri olarak ekonomik ve sosyal adalet reçetesi hazırladıklarını dile getirerek, "Bu reçetenin düzenli bir şekilde kullanılması halinde ekonomik ve sosyal adaletin sağlanacağına inanıyoruz. Bu reçetemizin 2009 yılı toplu görüşme sürecinde kullanılması halinde anayasamızda teminat altına alınan sosyal devlet kimliğine layık bir şekilde toplu görüşmelerin sonuçlandırılması mümkün olacaktır. Bu ilacımızdan, toplu görüşme süreci boyunca her oturum öncesinde bir doz alınmasını öneriyoruz" diye konuştu.

10 Eylül 2009 Perşembe

YENİ RANDEVU SİSTEMİ


Sağlık Bakanlığı ve Türk Telekom, sağlık hizmetlerinde teknoloji altyapısını geliştirmek amacıyla Merkezi Hastane Randevu Sistemi için pilot proje başlatıldı.

Türk Telekom, teknolojiye yaptığı yatırımları sağlık alanına taşıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından devlet hastanelerinde randevuların merkezileştirilmesi amacıyla oluşturulan Merkezi Hastane Randevu Sistemi Projesi (MHRS), Türk Telekom işbirliğiyle hayata geçiriliyor. MHRS projesinin hayata geçirilmesi için Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM) "Alo 184" çağrı merkezinin kapasitesinin genişletilmesi ve teknolojik altyapısının güçlendirilerek randevu projesine hazırlanması planlanıyor. Türk Telekom plan doğrultusunda, Sağlık Bakanlığı'nın Erzurum ilinde kurmayı hedeflediği 150 operatörlük çağrı merkezini hazır hale getiriyor. Türk Telekom, 15 ay sürmesi planlanan pilot projede çağrı merkezinin bina, donanım, yazılım, operatörler ve gerekli eğitimlerini temin ediyor.
Sağlık Bakanlığı ve Türk Telekom işbirliğiyle, istenilen hastane ve hekimden telefonla randevu alınmasını sağlayacak ''Merkezi Hastane Randevu Sistemi''nin protokolü imzalandı. pilot iller olan Erzurum ve Kayseri'de başlayacak sistem, pilot uygulamanın ardından tüm Türkiye'de yaygınlaştırılacak.

“Erzurum ve Kayseri'de Pilot Uygulama”
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türk Telekom Genel Müdürlüğü'ndeki imza töreninde yaptığı konuşmada, protokol kapsamında Türk Telekom tarafından herhangi bir bedel talep edilmeden çağrı merkezi kurulacağını belirtti. Erzurum ve Kayseri'de pilot uygulaması başlayacak sistemle hastanelerin tümünden randevu alınabilmesine imkan verileceğini ifade eden Akdağ, bir ildeki hastane aracılığıyla diğer ilin hastanesinden randevu alınamadığına dikkati çekti.


“Hastanede Kayıt Sırasında Yaptıracağınız Birçok İşlem Telefon Başında Halledilecek”
Bakan Akdağ, çağrı merkezinde talepte bulunulan hastanede yoğunluk varsa farklı hastanelere yönlendirme yapılacağını, hekim seçme imkanı sunulacağını, rehberlik ve bilgilendirme hizmetlerinin verileceğini anlattı. Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hastanede kayıt sırasında yaptıracağınız birçok işlemi de telefon başında hallederek hem sizin vatandaş olarak hem hastanedeki yöneticilerin işini kolaylaştıracak son derece çağdaş ve modern bir yaklaşım getirmiş oluyoruz. Özellikle vurgulamak isterim; geçmiş dönemde, daha ziyade SSK hastanelerinde var olan mekanik randevu sistemleriyle bugün başlatacağımız programla oluşacak sistemi asla birbirine karıştırmamak lazım. Bu mekanik sistemler geçmişte vatandaşın çile kapısıydı. Tabii bu işleyen bir iş değildi doğrusu. Yarardan çok vatandaşa sıkıntı getirebilen, mağduriyetler oluşturabilen sistemler söz konusuydu. Oluşacak sistemin bunlarla hiç bir benzerliği yok. Karşınıza çok kısa bir süre içinde işini çok iyi bilen, size rehberlik yapan, size yol gösteren, sizin ihtiyaçlarınıza cevap veren, hastanedeki bir takım kırtasiye işlemlerini de evinizde, iş yerinizde telefonunuzun başında halletmenizi sağlayan bir operatör ile karşılaşacaksınız ve işlerinizi o görmüş olacak.”

Akdağ ve Doany Protokolü İmzaladı
Merkezi Hastane Randevu Sistemi’nin pilot uygulamasına katkı sağlamaktan duydukları memnuniyeti dile getiren Türk Telekomünikasyon A.Ş Genel Müdürü Paul Doany de, projenin doktorları ve hastaları en etkili şekilde buluşturacağını belirtti. Doany, sistemin hasta ve doktor için zaman kaybını azaltacağını ve hasta memnuniyetini artıracağını söyledi.
Türk Telekom Operasyon Başkanı Celalettin Dinçer ise, Türkiye'de son yıllarda sağlık alanında çok önemli atılımlar gerçekleştirildiğini belirterek, vatandaşlara kaliteli bir takım hizmetlerin sunumunda Türk Telekom olarak katkı sağlamaktan memnuniyet duyacaklarını ifade etti. Konuşmaların ardından Akdağ ve Doany protokolü imzaladı.

Türkiye'nin Her Yerinden “Alo 184”
Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ekrem Atbakan, imza törenin ardından yaptığı konuşmada, Merkezi Hastane Randevu Sistemi’nde ise Türkiye'nin her yerinden tüm devlet hastanelerine erişim imkanı sunacağını ifade etti. Vatandaşların Türkiye'nin her yerinden “Alo 184”ü arayarak, gerçek kişilerden oluşan operatörlerin yardımıyla randevu alabileceklerini kaydeden Atbakan, vatandaşlardan randevu için kimlik numarası, ad soyad ve muayene olunmak istenen branşın öğrenileceğini belirtti.

Bir Sonraki Aşama: “Ön Kayıt”
Randevu sisteminde, hastanın hekim seçmesine imkan tanınacağını ve en yakın tarihli randevuların verileceğini kaydeden Atbakan, bir sonraki aşamada vatandaşların hastaneye gitmeden önce bir “ön kayıt” alınacağını ve hastaların hastane bilgi sistemine kaydının da gerçekleştirileceğini, bu sayede hastaların kayıt için kuyruğa girmesinin de önleneceğini dile getirdi.

2011’de Tüm Türkiye'de
Hastanelerin de sistem sayesinde daha verimli çalışmaya başlayacağını vurgulayan Atbakan, daha sonraki aşamada, hastaların e-Devlet kapısı üzerinden, aile hekimlerinin de hastaları için randevu alabilmelerinin mümkün olacağını kaydetti. Sistemin çağrı merkezi aracılığıyla devreye girmesiyle tüm vatandaşlara uygulamaya eşit erişim imkanı sunduklarını ifade eden Atbakan, “2011 yılı içerisinde tüm Türkiye'ye bu hizmeti veriyor olacağız” dedi.

8 Eylül 2009 Salı

YENİLİKLERLE DOLU ORTOPEDİ GÜNLERİ

Bu yıl ikincisi düzenlenen Ortopedi Günleri-2009 toplantısında birçok yenilik olacak.

Geçtiğimiz yıl ilki düzenlenen ve büyük ilgi gören Ortopedi Günleri’nin, bu yıl ikincisi 2-3 Ekim 2009 tarihleri arasında, Ankara'da Sheraton Hotel’de gerçekleştirilecek. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı tarafından düzenlenen mezuniyet sonrası eğitim etkinlikleri Prof. Dr. Avni Duraman anısına yapılacak.
Toplam 7 canlı ameliyatın sunulacağı toplantıda bu yıl bazı yeniliklerinde olacağını kaydeden Ortopedi Günleri-2009 Genel Sekreteri Prof. Dr. Bülent Erdemli, “Geçen yıl birçok ilden katılımcısı olan bu toplantıyla ilgili son derece olumlu geri bildirimler aldık. Bu sebepten dolayı programımıza yenilikler ekleyerek sabah oturumlarında “Nasıl yapıyoruz?” bölümünde Tıp Fakültesi ameliyathanelerinden naklen yayın ile günlük pratikte yapılan cerrahi yaklaşımlarda, katılımcıların akıllarına takılan veya çözmek için uğraştıkları sorunları canlı yayında görmelerini ve de ameliyatı yapan profesyonel meslektaşına soru sormalarını arzu ettik. Tamamen interaktif gerçekleştirilen bu bölümde katılımcıların kendilerini ameliyat ekibinde hissedecekleri bir ortam hazırladık. Böylelikle eğitimin devamı süresince bilgi paylaşımının bir kez daha önemi ortaya konacaktır. Öğleden sonraki oturumlarda ise vaka sunumları, video destekli tartışma panelleri ve konferanslar yer alacaktır.” dedi.

“Ülkemizde İlk Kez”
Bu yıl ilk kez Ortopedi Ameliyat Hemşireliği toplantısı 1 Ekim 2009 tarihinde Ankara'da Sheraton Hotel’de gerçekleştirileceğini belirten Prof. Dr. Erdemli, “Ülkemizde ilk kez gerçekleştirilecek olan ‘Ortopedi Ameliyathane Hemşireleri Uygulamalı ve İnteraktif Eğitim Kursu’ yapılacak. Work-shoplarda uygulamalı pratik bilgiler ve İki tane canlı ameliyat gerçekleştirilecek.” dedi.

“Hedef En İyisi”
Toplantıların kapsamının her geçen sene gelen talepler doğrultusunda değiştireceklerini ifade eden Prof. Dr. Erdemli, cerrahi branşlarda bu tip toplantıların eğitim açısından çok faydalı olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Erdemli, hem bir hekim hem de öğretim görevlisi olarak hastaların tedavisinde hedeflerinin en iyi cerrahi girişimi bir başka deyişle mükemmeli gerçekleştirmek olduğunu ifade ederek, genç meslektaşlarının bu toplantıya katılmalarını özellikle istediklerini belirtti.

7 Eylül 2009 Pazartesi

ANKARA’NIN PİLOT HASTANESİ

“Türkiye’de devlet hastanelerin içerisinde Tomoterpi Cihazını kullanan ilk hastaneyiz.” diyen Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Metin Doğan, yapılan yenilikleri Sağlık Dergisine anlattı.

Ankara’da beklenen potansiyelin üzerinde ilgi gören Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi, her geçen gün kendini yenilemeyi sürdürüyor. Nükleer tıp ünitesinde sadece sintingrafi ve iyon tedavisi yapılıyorken, yaklaşık 6 aydır birçok yeni ünitenin hizmete girdiğini kaydeden Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Metin Doğan, “Bunlardan birincisi PET CT denilen çok küçük kanser vakalarını bile yakalayan özel tomografi cihazı olup aynı zamanda sintigrafi cihazı ile kombine edilmiştir. Işın tedavi merkezimizde son model bir lineer aksilatör cihazı ve kanser hastaları için, radyoterapi bölümü hizmete girdi. Tomoterpi cihazı ile tümör çevresindeki dokuları da koruma sağlanıyor. Türkiye’de devlet hastaneleri içerisinde cihazı kullanan ilk hastaneyiz. Tümör dokusuna farklı açılardan ışın yollayarak tümör doku çevresindeki sağlam dokuların korunmasını sağlayan ışın tedavi cihazı. Daha önceki cihazlar doğrusal ışın verdiği için, geçtiği tüm dokulara zarar veriyordu. Bu cihaz ile 3 boyutlu olarak tümör tomografi cihazı ile belirleniyor ve bu bilgiler bilgisayara yükleniyor. Genelde hastaların sonuçları akşam bilgisayara yükleniyor, cihaz gece boyunca çalışarak, ertesi gün o hastaya nasıl bir ışın tedavisi uygulayacağını belirliyor. Tümörün çevresindeki sağlam dokulara hiç zarar vermeden tümör dokularının ölmesini sağlayan ışın tedavi yöntemi. Teslimi yapıldı, hasta alma aşamasındayız.” dedi.

“Robotik Cerrahi İle 40 Prostat Ameliyatı”
Robotik cerrahi cihazını kullanmak için 5 ayrı branşta ekiplerin yurtdışına giderek eğitim alındığını kaydeden Doç. Dr. Doğan, “Şu anda üroloji içinde de prostat kanserlerini cerrahi tedavisi ile ilgili çığır açmış durumdayız. ABD’deki ameliyatların yüzde 70’i robotik cerrahiyle yapılıyor. Ankara’daki ilk olarak cihaz kullanana hastaneyiz. Robotik cerrahi ile 40 üzerinde prostat kanseri ameliyatı gerçekleştirildi. Bu süre ve sayıya bakıldığında da başka bir rekor kırılmış oluyor. Her türlü cerrahi işlem robotik cerrahi ile yapılmıyor. Elin ulaşamayacağı kadar derin, uzak ve dar alanlarda kullanılıyor. El becerisini birkaç kat arttırarak, dokuları çok büyüterek 3 boyutlu görülebildiği için cerrahi sırasında korunması gereken damar ve sinirlerin daha rahat korunmasını sağlayan bir yöntem. Ameliyatı yapan cerrahın ameliyat masasında değil, uzak bir yerde cerrahi işlemin yapıldığı yerde yine iki asistan ameliyatı takip etmekte. Özellikle prostat kanserinde kesin tedavi sağlanması, dokuların korunabilmesini sağlamasının yanı sıra estetik özelliklerde taşımakta. En önemlisi hastanın erken dönemde yara iyileşmesini sağlayarak, hastanede kalış süresini azaltılıp normal hayatına kısa sürede dönmesine yardımcı oluyor.” şeklinde konuştu.

Yeni İntaniye Kliniği
Son yıllarda bulaşıcı hastalıkların artması nedeniyle intaniye servislerinin öneminin giderek artığının dile getiren Doç. Dr. Doğan, bu nedenle intaniye servisini genişleterek teknolojik olarak daha yeni hale getirdiklerini kaydetti. Havalandırma ve kanalizasyon sisteminin hastaneden bağımsız şekilde hizmete geçtiğini söyleyen Doç. Dr. Doğan 9 yataklı olan kliniğin 19 veya 20 yatağa çıkabileceği kapasiteye odaların birbirinden bağımsız olduğuna dikkat çekti. Salgınlardan dolayı Bakanlığın hastanelerde yeni bir yapılanmaya gittiğini vurgulayan Doç. Dr. Doğan, beklenen salgınların minimalize edilerek en iyi hizmetin verilmesi için çalışmaların devam edileceğini kaydetti.

5 Bin Araçlık Ücretsiz Otopark
Hastane çevresinde bulunan atıklar ve belediyenin yaptığı yolun yetersizliği gibi problemlerin çözümlemek için büyük şehir belediyesiyle anlaşma yaptıklarını kaydeden Doç.Dr. Doğan, hastane çevresinde 5 bin araçlık ücretsiz otopark ve hastane kapısından direk uzanan tahliye yolu yapılarak bu sorunların üstesinden geldiklerine dikkat çekti.

Acil Serviste Örnek “Hasta Refakatçi” Uygulaması
Acil servisin genişletilme planladığını ancak kampus projesi düşünüldüğü için ertelendiğini ifade eden Doç. Dr. Doğan, bu sebepten müşahede kısımlarına ek yapılarak, yemekhanenin taşımayı hedeflediklerini belirtti. Acil serviste hastaların tek hekim gözetiminde olduğunu ayrıca hasta refakatçi sisteminin birçok hastaneye örnek olduğunu dile getiren Doç. Dr. Doğan, hastaların tetkiklerini takip etmek yapılan işlemlerin hasta ve refakatçilerinin durumunu kolaylaştırdığını ve çok sayıda teşekkür aldıklarına dikkat çekti.

Hastaneye Kendi PACS Sistemi
Bilgi işletim servisinin olduğunu ve sistemi en iyi şekilde kullandıklarını kaydeden Doç. Dr. Doğan, minimum stokla hastaneyi sürdürülebilir halde çalıştırmaya gayret ettiklerini söyledi. Doç. Dr. Doğan, “Kendi geliştirdiğimiz PACS sistemi sayesinde sadece donanım maliyetine hazırladık. Öncelikle acil servis, radyoloji, ortopedi, göğüs hastalıklarıve beyin cerrahi gibi bölümlerde uygulanmaya başladı.” dedi.

3 Eylül 2009 Perşembe

BAKANLIĞIN HEDEFİ: “AZAMİ 2 AYLIK STOK”

“Stok Koordinasyon Ekibi” tarafından yürütülen stok yönetimi ve “Malzeme Kaynakları Yönetim Sistemi” uygulamaları hakkında bilgi veren Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Memet Atasever, 2010 Yılında Çerçeve Sözleşmesi yöntemiyle il sağlık müdürlüklerinin firmaların yeterliliğini belirleyeceğini ve bu belirlemeden sonra artık her mal alımı için ihale prosedürlerinin tekrarlanmasına gerek kalmayacağını, dolayısıyla bu yöntemin uygulanmasıyla birlikte hastanelerin çok düşük stoklarla çalışılabileceğini belirtti.

Sağlıkta Dönüşüm Programı dahilinde gerçekleştirilen yenilikler arasında döner sermayeli kurumların mali durumları da ele alındı. Gereğinden fazla stok bulunduran ve ilgili genelgelerde yer alan hükümleri yeterince uygulamayan bazı kurum ve kuruluşların mali anlamda ödeme güçlüğü çektiğinin görülmesi üzerine, genelge yayınlandı. 4-6 Ağustos tarihleri arasında Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Toplantı salonunda “Stok Koordinasyon Ekibi” tarafından yürütülecek stok yönetimi ve “Malzeme Kaynakları Yönetim Sistemi” uygulamaları hakkında bilgi verildi. “Merkezi Satın Alma Birimleri” tarafından da çerçeve sözleşme uygulamalarına ilişkin mevzuat ve bilgilendirme eğitimi gerçekleştirildi. Toplantıya her il sağlık müdürlüğü tarafından 3’er kişi görevlendirildi.

Küçük Hastanelerin Büyük Hastanelere Bağlandı
Konu hakkında Sağlık Dergisi’ne konuşan Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Memet Atasever, “Bütçesi küçük olan hastanelerin, ilaç ve tıbbi malzeme satın almalarını büyük hastaneler aracılığıyla gerçekleştirilmesine yönelik çalışma başlattık. Bu şekilde yaklaşık 250 hastane var, İl müdürlerine de yetki verilerek, bunlar büyük hastanelere bağlandı. Bunun çeşitli gerekçeleri var bunlardan biri bu hastanelerde satın alma kapasitesi oluşturmak oldukça zor. Ayrıca satın alma miktarları düşük olduğundan malzemeler az miktarda alınınca maliyetler yükseliyor. Hangi hastanenin nereye bağlanacağını Sağlık Müdürleri belirleyecek.” dedi. Bu sistemin küçük medikal firmaların kapanmasına neden olabileceği gibi yanlış kanıya varılmaması gerektiğine dikkat çeken Atasever, büyük hastanelere bağlanan küçük hastanelerin önemli bir kısmının küçük ilçelerde olduğunu ve zaten bu hastanelerin çevresinde medikal firmaları bulunmadığını kaydetti.


4 Aydan Fazla Ürün Stoğu Yok
Merkezi stok koordinasyon birimlerinin oluşturulduğunu kaydeden Atasever, kurumların artık 4 aylık ihtiyacın üzerinde, deposunda ilaç ve tıbbi malzeme bulundurmasının önüne geçileceğini dile getirdi. Yeni sistemin ödeme zorluğu bitirirken medikal firmaları da mali olarak rahatlatacağını belirten Atasever, “Evimize 1,5 yıllık pirinç almayacağımız gibi hastane içinde bu durum söz konusudur. Ödemenin ve stok edilecek yer sıkıntısının dışında ürünlerin bozulma durumu da söz konusu olmaktadır. Yeni sistem sayesinde borçlar zamanında ödenecek. Şu an bu sisteme geçildi.” şeklinde konuştu. Atasever, ayrıca bu 4 aylık azami stok miktarının 2010 yılında 3 ay belki 2 aya çekilebileceğini söyledi.


2010 Yılında Çerçeve Sözleşmesi
2010 yılından itibaren toplu olarak çerçeve anlaşmalarla alımların gerçekleşeceğini ve bunun zorunlu tutulduğunu belirten Atasever, bu anlaşmaların düzenlenmesi için İl Sağlık Müdürlüklerine yetki verdiklerini iletti. Atasever, “Bir ildeki ihtiyaçları sağlık müdürü, hastanelerden toplayacak. Müdürlük çerçeve anlaşmasıyla toplu alımları gerçekleştirecek ve firmalar yeterlilik alacaklar Mesela, 10 firma yeterlilik aldı, yeterlilik alanların listesi oluşturuldu, sonra o ildeki devlet hastanesi ihtiyaçlarını temin için, o listedeki firmaların tamamından faks çekerek fiyat istiyor. Firmalarda birkaç gün içerisinde fiyat veriyor ve içlerinden en uygun fiyatlı olan tercih ediliyor. Yapılan sözleşme sonucu teminat alınmadan en geç 3 ay içerisinde ödemeler yapılıyor. Alımlar bir ya da iki aylık ihtiyaca göre belirleniyor. Ürünler bitmeye yaklaştığı zaman yine aynı yöntem uygulanarak alımlar gerçekleştiriliyor. Hastanede artık 5-6 aylık stok oluşturmak gibi bir mantalite kalmayacak. İhale süresi uzaması, itiraz olma durumları ortadan kalkacak. Bu zorunluluk ilaç ve tıbbi malzeme için getirildi. Ancak karyola, masa, hasta sedyesi, hasta arabası gibi büyük demirbaşlarda da istenildiğinde çerçeve anlaşması uygulanabilir. Özellikle alımlarda süreklilik gerektiren ürünlerde birçok YÖNDEN tasarruf sağlayacak. Bundaki asıl avantaj stok maliyeti ve stok seviyemizi düşürmemizi sağlayacak. Daha az stokla çalışmak kolaylaşacak, maliyetler düşerek satın alma prosüdürleri kısalacak. Ödeme sürelerinin kısalması maliyetleri düşürecek. Maliyetleri artıran sebeplerden birisi hastanelerin ödemeleri zamanında yapmaması.” bilgisini veren Atasever yeni uygulamaların tam anlamıyla hayata geçirilmesi halinde ödeme sıkıntısı yaşayan hastanelerinin kalmayacağını söyledi.

2 Eylül 2009 Çarşamba

REPLANTASYON VE AMPUTASYON

El cerrahisinde hakkında bilgiler veren Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yormuk, her operatörün el cerrahisi yapamayacağını, hatta plastik cerrah ve ortopedistlerinde bu alanda uzmanlaşmaları gerektiğini söyledi.

İnsanları hayvanlardan ayıran en büyük özellik; İnsanların ellerini kullanarak alet yapabilmesi ve aklı ile medeniyeti kurmasıdır. Ellerimiz olmasaydı medeniyet hiçbir zaman bugün ulaşılan seviyeye ulaşamayacaktı.
Bir elde 27 kemik 36 eklem olduğunu ve elin sadece görsel olarak değil fonksiyonel olarakta ele almak gerektiğini söyleyen Dr. Yormuk, bu işle uğraşacak olan kişilerin kinetik ve mekanik harekeleri ele alan ‘Kinesyoloji’ ilimini çok iyi bilmesi gerektiğini söyledi. Eller kendileri harap olmasına karşın vücudumuzu kollar ve korur. Ev, iş ve trafik kazalarında yüzde 82 oranında el yaralanması görülür. Bu yaralanmalar ufak kesik ve sıyrıktan başlayarak el ve kolun kopmasına kadar uzanan geniş bir yelpaze görünümündedir. El yanıkları ise başlı başına bir problem olup özenli tedavi gerektir. El cerrahisi ihtisasının iki şekilde yapıldığını vurgulayan Prof. Dr. Yormuk, sağlık bakanlığının ihtisas tüzüğünde belirtildiği şekilde ya plastik cerrahi ihtisasından sonra iki yıl ya da ortopedi ihtisasından sonra dört yıllık üst eğitim sonrasında alınabilceğini belirtti. Dünya genelinde el cerrahisini, plastik cerrahi ekibinin gerçekleştirdiğini ifade eden Prof. Dr. Yormuk, plastik cerrahide alınan 6 yıllık eğitim sürecinde, mikrovasküler cerrahi eğitimininde verildiğini belirtti. El cerrahisinde yeterli anatomi bilgisi, işe yatkın cerrah, turnike ve mikroskop kullanımının zorunlu olduğunu dile getiren Prof. Dr. Yormuk, kırk yaş altındaki her cerrah adayının mikrovasküler cerrahi eğitimi alması gerektiğini belirtti. Ama ülkemizde herkes her şeyi yapıyor.


Amputasyon ve Mikroskop
Ülkemizde mikrocerrahi ve kopan parçanın yerine dikimi konusunda ‘‘Mikrovasküler Cerrahi ve Replantasyon ’’ adlı kitap 1987 yılında bizim tarafımızdan yazılmıştır. Mikrovasküler cerrahi eğitimi alacak olan kişinin kesik damar sinir ve kirişlerin mikroskop altında nasıl karşı karşıya getirildiğini öğrenmesi önem taşımaktadır. Ayrıca kopan bir parçayı yerine takarken, mutlaka bu parçanın canlılığının korunması ve fonksiyonunu sağlayacak işlemler yapılmalıdır. Yoksa kopan parçayı yerine takarsınız, yaşatırsınız, ancak fonksiyon yapmıyorsa yapılan işlemin hiçbir anlamı yoktur. Dolayısı ile el cerrahisi yapacak kişinin bir mm çapındaki damarı karşı karşıya getirip dikme yeteneğine sahip olması gerekir. Bizler bir mm çapındaki damara altı ile sekiz dikiş koyabiliyoruz. Ya da kopmuş olan siniri karşı karşıya getirerek nörorafi ile birleştirebiliyoruz.

Öğrencilerinin daha iyi anlaması için el özelliklerini arabaya benzeten Dr. Yormuk, “Arabanın kaportası gibi el derisi de farklıdır. El derisi, vücudun diğer bölge derilerinden farklıdır. Takdilginoz dediğimiz dokunma duygusunun parmak pulpalarında çok daha hassas olduğu ve bu bölgedeki kan dolaşımının diğer bölgelere oranla 2,5 kat daha hızlı olduğunu belirtti. Arabanın benzin sistemi gibi elin beslenmesini sağlayan damar sistemide özellik gösterir. El ve kol yukarıya kaldırıldığı zaman dokular içerisindeki kan % 18 oranında azalır. O nedenle kanamalı el yaralanmalarında kanamayı azaltmak için elin yukarıya kaldırılması yarar sağlar. Ayrıca el venlerinde ayak venlerinden farklı olarak kapakçıklar çok azdır. Motordaki elektirik sistemi elde bulunan somotomotor üç sinir tarafından sağlanır. Bunlar Nervus Ulnaris , Medianus ve Radialistir. Bu sinirler kaslara elektrik gücü verdiği gibi, kol ve elin duyu algılamasınıda sağlar. Yaralanmalar sonucunda nörorafi mikroskop altında uygun teknik ile yapılmaz ise asla başarılı sonuç alınamaz. Uygun yapılan cerrahi işlem sonucunda bile motor fonksiyon altı ay ile iki yıl içerisinde geri dönebilir. Vücudun diğer tarafında yapılan ameliyatlarda sonuç hemen alınırken sinir kesilerinin birleştirilmesinden alınacak sonuçlar aylar ve yıllar alır. Ayrıca cerrahi işlem sonrası fizik tedavide gerekmektedir. Elin motor gücü kaslar tarafından sağlanır. Motor gücü tekerleklere aktaran aktarma organı ise tendonlardır. Tendonlarda oluşacak problemler eklem hareketlerinin bozulmasına neden olur. El ve ayaklarda küçük eklemler çok fazladır ve bu eklemlerin birbirleri ile aynı yönde hareket etme zorunluluğu vardır. Buna sinerjist, agonist ve antagonist hareketler denir. Yaralanmış bir parmak görünüm ve fonksiyon açısından zarar veriyorsa o parmak çıkarılmalıdır.” dedi.


Kopan Parçanın Dikimi
Kopan bir parçanın tama yakın fonksiyonlarının iadesi amacı ile damar, sinir, kas ve tendon ve kemik gibi tüm anatomik oluşumların mikroskop altında karşı karşıya getirilerek tekrar eski yerine dikilmesine replantasyon denir. Bu konuda anoksemi süresi önemlidir, oda sıcaklığında 4-6 saat içerisinde replantasyon yapılabilecek uzuvların tutma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yormuk, “Ancak anoksemi süresini uzatabilmek için kopan uzvu asla ve asla, antiseptik yakıcı solüsyonlarla, tendirtiyotla muamele etmeyiniz. Her yerde bulunacak kullanılmamış naylon torba içine koyunuz ve bu torbanın ağzını bağladıktan sonra daha geniş bir torbanın içerisine 1/3’ü su ve 2/3’ü buz olan bir torbanın içine koyunuz ve bağlayınız. Hasta ile birlikte hastaneye yollayınız. Kansızlığa toleransı arttırmak için en iyi yöntem + 4 derecede muamele etmek eğer kopan bir uzuv bir parmak ya da el ise bir termos içerisine girebilecekse, termosta aynı şekilde sevk ediniz” bilgisini verdi.

Replantasyon Sırası
Replantasyon yapılmasındaki aşamaların belli bir düzende yapılmasının önemi üzerinde duran Prof. Dr. Yormuk şöyle konuştu: “Kemikler karşı karşıya getirilip sabitleştirilmeli.
Arterler karşı karşıya dikilip kan akımı sağlandıktan sonra sonra , venler karşı karşıya dikilir. Devamında sinirler, kirişler ve son olarak deri dikilmelidir. Major amputasyonlar önce ven sonra arter devamlılığı sağlanırsa hastanın ölümüne sebep olunabilir. Çünkü kopan parçada biriken karbondioksit, hidrojen substratları, laktik asit ve zaman aşımı içerisinde hücrelerin parçalanması sonucu açığa çıkan potasyumda bir anda dolaşıma girerek kalbi durdurur yada asidoza sebep olur ve hastayı öldürür.

Yüzde Otuz Daha Çabuk İyileşme İçin
El yanıklarının diğer yanıklara göre ayrıcalık gösterdiğini, bebeklerde elin aya kısmının, yetişkinlerinde dış tarafının yandığını kaydeden Prof. Dr. Yormuk, el yanıkları iyi tedavi edilmezse, elin sakat kalabileceğini vurguladı. Yanan ellerde yapılması gereken müdahaleleri Prof. Dr. Yormuk, şöyle sıraladı: “Yanık olduğunda yanan bölüm su ve sabunla yıkandıktan sonra naylon eldiven takılır. Eldiven günde 2 defa değiştirilerek tedaviye devam edilir. Hastada bu durum sayesinde rahatlık olur. Bu yöntemle yüzde otuz daha çabuk iyileşme gözlenecektir. Debrizan gibi elin ödemini çözücü maddeler kullanılır ve görülecektir ki 2. derece yanıklarda 8 ila 10 gün içerisinde iyileşme sağlanır.”

1 Eylül 2009 Salı

CERRAHI YASTIK PROJESI

Boyun cerrahisi ameliyatları için pozisyon veren yastık tasarlayan İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. Cerrahi Kliniği uzmanı Doç. Dr. Ali Doğan Bozdağ “Yastık, personel ve zamandan tasarruf sağlarken, hastaya gereksiz yere fazla anestezi verilmesini önlüyor.” dedi.

Boyun cerrahisi için pozisyon veren yastık, “Bir Ameliyat Yastığı” başlığı ile Türk Patent Enstitüsü’ne, Viyana’da yapılan 20. Tıbbi Buluş ve Teknoloji Kongresi’nde ve Adana’da yapılan 7. Medikal Cerrahi Endokrinoloji Mezuniyet Sonrası Eğitim Kursu’nda sunuldu. Boyun cerrahisinde pozisyon vermek için en az üç personel gerekli olduğunu kaydeden İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. Cerrahi Kliniği uzmanı Doç. Dr. Ali Doğan Bozdağ, “Bir personel uyutulmuş ve entübe edilmiş olan hastanın omuzlarından tutup kaldırır, diğer personel omuzların altına yastık koyar. Böylece hastanın sırtı yükseltilmiş, baş geriye doğru düşmüş ve boyun ön tarafı açılmış olur. Bunların sonrasında boyun arkasına ve başın altına yastık konarak hem boyun hem de baş desteklenir. Tüm bu işlemler sırasında anestezi doktoru da hastanın boynunu destekler ve yerleştirmiş olduğu endotrakeal tüpe dikkat eder. Çünkü bu hareketler sırasında gereken özen gösterilmezse hastanın boynu incinebilir, hatta endotrakeal tüp yerinden çıkabilir. Tüm bu hazırlıkların hasta uyutulduktan sonra yapılması gerektiği için hastaya bu süre içinde gereksiz yere fazla anestezi verilmiş olmaktadır.” şeklinde konuştu.

"Mutlaka Yastık Desteği Gerekli"
Mevcut ameliyat masalarının bu tip pozisyonları tam olarak yapamamakta olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Bozdağ, boyun ve baş doğru şekli alması için mutlaka bir yastık desteği gerektiğini vurguladı. İleri teknoloji ürünü ameliyat masalarının istenen pozisyonu sağlayabildiğini belirten Doç. Dr. Bozdağ, bu masaların çok pahalı olduğundan günümüzde kullanılan ameliyat masalarının yerini almasının yakın zamanda mümkün olmadığını ifade etti.

Yastık 4 Parçadan Oluşuyor
Doç. Dr. Bozdağ, “Yastık dört bölümden oluşmaktadır; İlk bölümü kare şeklinde olup sırttan belin altına kadar uzanır. İkinci bölüm silindir şeklinde olup omuz altına yerleştirilir. Üçüncü bölüm silindir şeklinde olup boynun altına ve dördüncü bölüm ise top şeklinde olup başın altına yerleştirilir. Yastıklar birbirine yapışık olmalarına karşın birbirinden bağımsız olarak şişirilme özelliğine sahiptir. Hasta anestezi verilerek uyutulduğu zaman boyun düz pozisyondadır. Sonra yastık şişirilerek ameliyat pozisyonuna geçilir. Önce omuzlardan bele kadar olan bölüm şişirilir, böylece hastanın sırtı ve beli desteklenmiş olur. Sonra omuz altındaki bölüm şişirilir, böylece sırt yükseltilir ve baş geriye düşerken boyun ön tarafı açılır. Daha sonra boynun altındaki yastık şişirilerek boyun arkası desteklenir. Son olarak da başın altındaki yastık şişirilir ve başın sabitlenmesi sağlanır.” dedi.


“Personel ve Zamandan Tasarruf”
Tasarlanmış olan hava yastığı ile pozisyon için bir personel yeterli olduğunu kaydeden Doç. Dr. Bozdağ, personel ve zamandan tasarruf sağlanmasının yanında hastaya dokunulmadığı için endotrakeal tüpün çıkma riski de sıfırlanmış olduğunu belirtti. Ayrıca ameliyat sürerken pozisyonu değiştirmek gerektiğinde sterilizasyon bozulmadan istenen pozisyonun verilebileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Bozdağ, ülkemizdeki hastanelerde bulunan ameliyat masalarının bu yastık sayesinde çok büyük harcamalar yapmadan boyun ameliyatı için uygun pozisyon verebilir duruma geleceklerini dile getirdi. Bu yastığın yararlı olacağı bilim dallarının genel cerrahi, ortopedi, beyin cerrahisi, kulak burun boğaz cerrahisi, çene cerrahisi ve diş hekimliğinin olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Bozdağ, hızır acil servislerde acil entübasyon, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme çekimleri sırasında da boynun ve başın sabitlenmesi için kullanılabileceğini iletti.