29 Temmuz 2009 Çarşamba

HASTANELER BİRLEŞİYOR

Tarihi binasında yıllardır hizmet veren Eskişehir Zübeyde Hanım Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Eskişehir Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi ile birleştiriliyor.

1935 yılında Çocuk Hastalıkları Servisi olarak hizmet veren binada, demiryolu çalışanlarına hizmet vermek amacıyla 50 yataklı bir hastane olarak hizmete açılmıştır. 5283 sayılı yasa ile 19 Şubat 2005 tarihinde Sağlık Bakanlığına devredilmiş ve Eskişehir Zübeyde Hanım Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Eskişehir’deki hastanelerin ziyaretinde Sağlık Dergisi ekibimize eşlik eden İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Koray Arberk ile birlikte Eskişehir Zübeyde Hanım Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Cengiz Koçyiğit ile sohbet ettik. 12 Haziran tarihinde resmi olarak Eskişehir Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi ile birleşme olduğunu ifade eden Dr. Arberk, önümüzdeki günlerde fiili birleşmenin olacağının bilgisini verdi

Her Şey Daha İyi Hizmet İçin
200 yataklı hastanede 2008 yılında yatan hasta sayısı 14 bin 725, poliklinikte muayene olan hasta sayısı 179 bin 941 olarak belirten Dr. Koçyiğit, 272 kadrolu ve 139 sözleşmeli personel ile hizmet verdiklerini iletti. 2008 yılında gerçekleştirilen doğum sayısının 2 bin 839 olduğunu ifade eden Dr. Koçyiğit, 2009 yılının ilk 4 aylık verileri hakkında da şöyle konuştu: “Yatan hasta sayımız 5 bin 095, poliklinik sayımız 65 bin 865 ve 792 doğum gerçekleştirilmiştir. Binanın tarihi yapısından dolayı, hasta odalarında tek kişilik, 2 kişilik gibi odaların tadilatı ve lavabo eklenmesi söz konusu olmuyor. Ancak raylı sistem üzerinde olan hastane binası depreme dayanıklılık açısından çok güzel inşa edilmiş. Hizmet vermeye başladığımız günden bu yana danışma ve yönlendirme hizmetleri poliklinik, acil servislerde hizmet vermeye başladı. Laboratuar soğuk hava deposu oluşturuldu. Birimlere ısı ve nem ölçer takıldı. Mammografi ve kemik dansitometri cihazları alınırken, hastalara daha konforlu hizmet sunabilmek için hasta perdeleri ve refakatçi koltukları yerleştirildi. Kadın doğum ve yeni doğan yoğun bakım ünitesi oluşturuldu. 15 kuvöz ile birinci basamak yoğun bakım hizmeti verilmeye başlandı. Bebek emzirme odaları hazırlandı. Polikliniklere ekranlar yerleştirildi. Hemşire çağrı sistemleri hizmete girdi” dedi.

Depodan Polikliniğe
2007 yılı Ekim ayından bu yana görev yapan Dr. Koçyiğit, bodrum katın yarısını yemekhane haline çevirerek, yemekhanenin bulunduğu bölümü de radyoloji bölümüne taşıdıklarını böylece fiziksel şartları daha kullanılır hale getirdiklerini kaydetti. Hastanenin arkasında bulunan 2 katlı depo bölümünü çocuk polikliniği haline dönüştürmeyi planladıklarını ifade eden Dr. Koçyiğit, İl Özel İdareden izin alındığında hemen işlemlerin başlayacağının müjdesini verdi. Dr. Koçyiğit, çocuk doktoru açığı bulunan hastanede yoğun bakımın aktif olması için her şeyin hazır olduğunu ancak hekim açığından birinci basamak olarak hizmet verdiklerini kaydetti. Dr. Koçyiğit, 36 haftanın altındaki bebekleri hastanedeki yoğun bakımda tutamadıklarını, çünkü bu tip prematürelerde 2. basamak yoğun bakım hizmetlerinin verilmesi gerektiğine dikkat çekti.

28 Temmuz 2009 Salı

BAŞTAN AŞAĞI YENİLENİYOR

Hastanenin tarihi yapısına inat değişim sürecini başlatan Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Zihni Ergün, yakın zamanda açılacak yanık merkeziyle birlikte, dışında yapacaklarını Sağlık Dergisi’ne anlattı.

Koğuş tipi odalardaki yatak sayısını 670’den 540’a indirdiklerini, hasta odalarındaki yatak sayısını da 8’den 6’ya düşürdüklerini kaydeden Dr. Ergün, “Yatak doluluk oranımız yüzde 97, odalarımızı küçültüp, bir veya iki kişilik hale getirip banyosu, tuvaleti olan hale dönüştürmeyi planlıyoruz. 94 uzman hekimin görevin yaptığı hastanemizde toplam 624 personel ve 420 hizmet alımıyla çalışan bulunuyor. Yeni ilave edilenlerle beraber 31 yoğun bakım yatağına ulaşıldı. Hastanenin her yerinde büyük çaplı tadilatlar ve onarımlar yapıldı. Yeni ameliyathane, yoğun bakım, dializ ve merkezi laboratuar ünitesi açıldı. Ameliyathane alt yapısı yeni cihazlarla yenilendi. Ameliyathaneye 30 adet transfer sedye ve 40 monitör alındı. Anestezi cihazları, transfer sedyeler, ameliyathane masaları değiştirildi, tüm alt yapı yenilendi. Ameliyathane ve yoğun bakıma hepafiltreli paket hijyenik klimalar takıldı. Tüm servislere 23 acil müdahale arabası ve 23 tane defibrilatör alındı’’ dedi.

Acil Yenilikler
3 yıldır başhekimlik yaptığı hastanede hedeflerinin daha önce yapılmayan ve kronikleşmiş sorunların üstesinden gelmeye odaklı olduğunu ileten Dr. Ergün, sırasıyla acil servisler, poliklinik , ameliyathane ve en son yataklı servislerinde yenilikler yaptıklarını ifade etti. Acil servise ikinci bir giriş yaparak ambulans ve ayaktan hasta girişinin ayrıldığına dikkat çeken Dr. Ergün, “Acil serviste görüntülemenin kendi içinde olduğu; radyoloji birimi oluşturuldu ve tomografi cihazı eklendi. Yoğun bakım şartlarının mevcut olduğu bir bölüm oluşturuldu. Gözlem odası muayene odasından uzaktaydı, hastaların rahatlıkla gözlemlerinin yapılacağı şekilde tasarlandı. Triaj sistemi kurularak acil servis işleyişi düzenlendi’’ dedi.


Ameliyathane Taşındı ve Yenilendi
Poliklinikleri her hekime bir kişi düşecek şekilde tasarladıklarını ifade eden Dr. Ergün, hastalardan yardıma ihtiyacı olanların işlemlerinin yapılması için hostes görevlendirildiğini kaydetti. 10 ameliyathane yatağı bulunan yeni bir ameliyathane yaptıklarını söyleyen Dr. Ergün, cerrahi işlemlerin olmazsa olmazı olan sterilizasyon şartlarını sağlayacak şekilde farklı bir bölüme taşınarak yeni cihazlarla birlikte modern bir merkezi sterilizasyon ünitesi kurulduğunu vurguladı. Farklı katlarda dağınık şekilde bulunan laboratuarların tek bir merkezde toplanarak birleştirildiğini belirten Dr. Ergün, bu sayede hastalara kolaylık sağlandığını anlattı. Ameliyathanelerin yenilenmesi ile elektrik sorunu yaşandığını vurgulayan Dr. Ergün, 3200 KW’ lik jenaratör ve trafo aldıklarını bu sistemi sanayi şebekesine bağlandığını böylece şehir elektriğinden etkilenilmediğinin altını çizdi. Bu alanın üzerine iki katlı mutfak ve yemekhane yapılarak hastane binasından taşıdıklarını dile getiren Dr. Ergün, bu binadan hastane binasına bağlantı sağlanacağını söyledi. Dr. Ergün şöyle konuştu: “Türkiye de ilk defa Lazer prostatektomi için Özel hastanelerin aldığı green light ta alternatif thullium ve holmium YAG lazer aldık, doku rezeksiyonu yapabiliyor patolojik kesi alıyor,taş kırabiliyor ve buharlaştırma yapabiliyor. Bu işlemler için hastalardan katkı payı , prob parası ve benzeri adı altında ilave ücret alınmıyor. Kalp Damar Cerrahisi’ne alınan endoskopik cihazlar küçük kesiden sempotoktomi ve varitoskopi yapılabiliyor.”


Yanık Ünitesi Açılacak
Ameliyathane içinde kirli ve temiz alanlara ayrılmış, alt katında kirli ve temiz sterilizasyon alanlarının bulunduğu merkezi sterilizasyon ünitesi oluşturulduğuna değinen Dr. Ergün, yıkama ve kaba temizlik işlemlerinden sonra aletlerin sterilize edildiğini ve bohçalandığı bilgisini verdi. Diyaliz ünitesinde de yenilikler yaptıklarını, hastaların rahat edebileceği şekilde yeni karyolalar yerleştirdiklerini ve kulaklıkla kablosuz tv izleyebildiklerini söyleyen Dr. Ergün, hepatitli hastalar için ayrı bölümler ayrıldığını vurguladı. 6 yataklı yanık ünitesinin tamamlandığına değinen Dr. Ergün, bu sayede ilde bulunan ilk yanık ünitesine sahip olacaklarının müjdesini de verdi.

KVC Planlaması
Kardiyovasküler Cerrahi planlaması dahilindeki merkezlerden biri kabul edildiklerini kaydeden Dr. Ergün, “Kalp cerrahi işlemleri başlayacak. Yeni koroner anjio cihazı alındı. Eski cihazı yeniledik. Çok yakında açık kalp cerrahi ve anjio, balon, stent gibi girişimsel kardiyolojik işlemler yapılacak. Endoskopi ünitesi ve cihazları yenilendi. Mide ve Kolon Kanserlerini erken safhada yakalamaya yarayan “Auto-Flourasanslı Endoskopi Sistemi” hastanemizde hizmete açıldı. Türkiye’de ilk olarak hastanemizde kurulan bu sistem Dünyada bile birçok sağlık merkezinde bulunmamaktadır. Hastanemizde “Auto florasanlı Bronkoskopi Ünitesi” kuruldu ve bu sayede erken evrede kanser teşhisi yapılabilmektedir ‘’ şeklinde konuştu.


Göz Bankası
Kendi branşı da göz olan Başhekim Dr. Ergün, göz birimine de birçok yeni cihaz aldıklarını ve bunların 4 foropterli göz ünitesi, YAG lazer, argon lazer, fundus kamera görme alanı ve yeni ameliyat mikroskobu olduğunu iletti. “Aynı statüdeki Devlet hastaneleri arasında ilk defa göz bankası ve kornea nakli merkezi kuruldu” diyen Dr. Ergün, donörü alınan korneanın endotel sayısını gösteren speküler mikroskobunun hastanelerinde mevcut olduğunu ve bu sayede alınan korneanın nakile uygunluğuna bakılabilme şansına sahip olduklarını ifade etti. Dr. Ergün, fako cihazını yenileyerek soğuk fako yapılacak hale getirdiklerini söyledi. Nöroloji alanında EEG ve EMG cihazlarını yenilediklerini , uyku laboratuvarı kurduklarını sözlerine ekleyen Dr. Ergün, ulaşımda zorluk çekilen semtlere 2 tane semt polikliniği açtıklarına işaret etti.

Taş Kırma Ünitesi
Eskişehir’de Kamuda İlk Taş Kırma ve Ürodinami Ünitesinin hizmete açıldığını kaydeden Dr. Ergün, “Hastanemiz cildiye kliniğinde bulunan PUVA Cihazı ile birçok cilt hastalıklarının tedavilerini yapılabiliyor. PUVA tedavisi genellikle sedef, atopik ekzema, vitiligo ve benzeri pek çok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca görme engelliler için Türkiyede ilk defa hastanemizde tanıtım kitapçığı hazırlandı” dedi.

26 Temmuz 2009 Pazar

BEKLENEN SALGIN LYME & HANTA

“Vektörel Hastalıklar ve Türkiye'yi Bekleyen Tehlikeler” başlıklı panelde çarpıcı açıklamlar yapan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barbaros Çetin, keneden geçen hastalıklar arasında Hanta ve Lyme olduğunu da belirtti.

İbn-i Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Konferans Salonu'nda “Vektörel Hastalıklar ve Türkiye'yi Bekleyen Tehlikeler” konulu konferansta konuşan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barbaros Çetin, vektörel hastalıkların kene, sivrisinek, pire gibi canlılarla yayılan hastalıklar olduğunu dile getirdi. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) küresel ısınmanın vektörel hastalıkların büyük oranda artmasına sebep olacağını ve insanlığın 1970'den itibaren 39 yeni salgın hastalıkla karşı karşıya kalacağını açıkladığını aktaran Prof. Dr. Çetin, küresel ısınmanın nedeninin yoğun insan faaliyetleri olduğuna dikkat çekti.

5 Derecelik Artış
1980'lerden itibaren de geriye dönüş olmadan dünyanın ortalama sıcaklığının giderek arttığını belirten Prof. Dr. Çetin, dünya genelindeki 5 derecelik bir sıcaklık artışının doğal yaşam döngüsünde bozulmalara yol açacağını bazı hayvan türlerin artmasına, bazılarının azalmasına neden olacağını belirtti. Prof. Dr. Çetin, bunun da bazı türlerle insanlara bulaşan sıtma, tüberküloz, brusella gibi hastalıklarda artışa yol açabileceğine değindi. Yaz aylarında Türkiye genelinde de sıcaklıklarda artış yaşanacağına işaret eden Prof. Dr. Çetin, ''Ankara'da bu yaz 50 dereceleri göreceğiz. Bir biyolog olarak bunu söylüyorum'' dedi.

Kene Tükürüğündeki Şaşırtıcı Gerçek
Biyolojik mücadelede öncelikle o canlının iyi tanınmasının gerektiğine işaret eden Biyolog Prof. Dr. Çetin, kenenin tükürüğünde alerji, iltihap ve pıhtılaşma önleyici, bağışıklığı baskılayıcı, felç yapıcı ve uyuşturucu etkilerinin bulunduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Çetin, ''Kenelerin evrimi gerçekleşirse insanı ısıran birkaç kene felç oluşmasına neden olabilir. Bir kene 400-200 bin dolayında yumurta yapar. Hem ürerken, hem de kan emerken bu virüsleri doğaya bırakıyor. Hal böyleyken, istediğiniz kadar ilaçlama yapın. Her yıl sayıları katlanıyor. Bu nedenle bu canlıyı tanımadan onunla mücadele edilemez. Bu canlı türüyle işimiz zor. Keneyi yiyen canlıların ekosistemde kaybolmasını önlemek gerekiyor. Eşekarısı, kırık kanatlılar, öküz kakan kuşu, memelilerden kirpi, kemirirciler, örümcekler ve karıncalar besin zincirinde yer almaktadırlar. Biyolojik mücadele de Amerika öküz kakan kuşunu kullanıyor” dedi.


Tanımadan Savaşamazsınız
Ekosistemi bozarak hastalıkların artmasına yol açıldığını vurgulayan Prof. Dr. Çetin, “Kimyasallar bilinçsiz kullanılıyor. Sistemi tanımadan savaşamazsınız bunu da biyologlar yoluyla yapmalısınız. Bu sorunların çözümünü biyologlar getirecek” şeklinde konuştu.

Beklenen Salgın Hastalık Lyme
Borrelia burgdorferi adlı bakterinin kenelerin ısırması ile insana geçerek Lyme hastalığına neden olduğunu ileten Prof. Dr. Çetin, “Her geçen gün yayılıyor. Kan emmesi dışında temasta da bulaşıyor. Önümüzdeki yıllarda Lyme patlaması olacak. Tedavisi yıllar alan bir hastalık bu. MS hastalığı ile karıştırılıyor. Bir kısım hastalarda hastalığın belirtileri tedaviden aylar ya da yıllar sonrada devam edebilir. Bu belirtiler kas ağrıları, kireçlenme, boyun tutulması, zihinsel arazlar, sinirsel şikayetler ve aşırı yorgunluğu içerebilir. Ayrıca virüsün kansere neden olduğu şeklinde bulgulara da rastlanmıştır” dedi.

Vektörel Hastalıklar Mücadele
Prof. Dr. Çetin vektörel hastalıklarla mücadele ile ilgili şöyle konuştu: “Doğa ile insanlar arasında köprü sağlayan biyologlar bu süreçte mutlaka istihdam edilmeli, Türkiye'nin eko sistemini talan eden aşırı ve bilinçsiz ilaçlama derhal durdurulmalı. Kanatlı hayvan üretimi yeniden teşvik edilmeli, 2004'te 5177 sayılı yasa ile 3213 sayılı Maden Kanununda yapılan değişiklik derhal kaldırılmalı. Kurban bayramlarında büyük kentlere getirilen hayvanlara dikkat edilmeli. Avcılık yeniden değerlendirilmeli ve bir kaç yıl yasaklanmalı. Anız yakma kesinlikle engellenmelidir.”

“Pireler Hanta Virüsünü Taşıyor”
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) ile aynı grupta yer alan Hanta virüsünün çıkması üzerine literatür taraması yaptığını belirten Prof. Dr. Çetin şöyle konuştu: “Literatürdeki yayınlar virüsün 2001'e kadar kemiricilerden insanlara geçtiği yönünde. Ancak 2001'de Marilyn A. Houck, Hong Qin, Heather R. Roberts tarafından yayımlanan bir araştırmada ise Hanta virüslerinin yayılması kene gibi ete yapışan ve gömülen pire isimli pireler üzerinden gerçekleştiği kanıtlandı. Hanta virüsü bulaşan bir hastanın yakını kemiricilerle hiç temaslarının olmadığını söyledi. O zaman bu başka bir neden olmalıydı. Pireler ve keneler de kemiriciler üzerinde yaşıyorlar. Acaba hanta virüsü bu yolla geçebilir mi? diye düşündüm. Sonunda da yayılımını buldum. Bu çalışma dünyada bir ilk. Pireler hanta virüsünü taşıyor. Keneler de taşıyor. Bu çalışma bunu ortaya konmuş. Bu araştırma, normal yaşamını devam ettiren yani kemiricilerin üzerinde olmayan serbest dolaşan kene örneklerinde de virüsün bulunduğunu tespit etti.''

24 Temmuz 2009 Cuma

SAĞLIK SAATLİ BOMBA OLMASIN

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’de Sağlık Yönetim Danışmanı Dr.S.Haluk Özsarı “Sağlık Sigortacılığı” konusunda konferans verdi.

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’de Sağlık Yönetim Danışmanı Dr.S.Haluk Özsarı “Sağlık Sigortacılığı” konusunda konferans verdi. Sağlık hizmetlerinde üç paydaşın önemli olduğunu söyleyen Dr. Özsarı bunların, hizmeti alan, hizmetin parasını veren ve hizmeti sunan birimler olduğunu kaydetti. Dr. Özsarı, Sağlık Hizmetlerinin özellikleri hakkında şöyle konuştu: “Arzı pahalıdır. Talebi tüketici belirlemez, toplumsaldır. Sadece kar amaçlı olamaz. Talebi rastlantısaldır. Talep esnekliği katıdır. Tanıdıkça beğenisi artan bir branş değildir. Tanıdıkça beğenisi azalan bir alandır. Kapsayıcılık, hakkaniyet, ulaşılabilirlik, harcanan değer olma, maliyet etkililik, verimlilik özelliklerdir. ABD Başkanı Obama, Amerikan Tabipler Birliğinin toplantısında konuşmasında Sağlık hizmetlerinde farklı bir deyim kullandı eğer sağlık hizmetleri ABD’de bu şekilde giderse Amerika’nın ekonomisini iflasa sürükleyebilecek bir saatli bomba olmuştur. Dedi. Sağlık hizmetleri ne kadar kaynak ayırsanız da sorun parayı kim verecek hizmeti kim sunacak noktasında düğümleniyor.” dedi.

Sağlık’ a Yatırım
Sağlık finansmanının ve sağlık hizmet sunumunun toplumu direk olarak etkileyen unsurlar olduğunu ifade eden Dr. S. Haluk Özsarı, “kaynak oluşturma, finansmanını sağlama ve hizmeti sunma anlamında bakıldığında bunlar toplumun sağlık geleceğini direk olarak etkileyen unsurlardır. Ülkenin ekonomik olarak bakıldığında politikaları, kamu hizmetleri kurumlar, beşeri ve yatırım sermayesi ve teknoloji yer alırken diğer tarafta da gelişim çok önemli başlık oluşturur. İnsanları sağlıklı tuttuğunuz veya sağlığına kavuşturduğunuzda üretime katkıda bulunmuş olursunuz. Onun için sağlığa yatırım mı sağlıkta yatırım mı diye düşünüldüğünde sağlığa yatırım kavramı dünyada çok öne çıkmaya başlamıştır. Bütün dünya ülkelerinde de coğrafi olarak sağlıkta çok eşitsizlikler vardır. Sağlıktaki eşitsizlikleri azaltmak, Geri ödeme yöntemleri denildiğinde ödeme biri geri ödemedir. Hizmeti sunanla ödemeyi yapan arasında finansal riski minimalize olduğu ödeme şekli teşhise dayalı ödeme şeklidir. SGK’nın paket sisteminin ödeme sistemidir. Hacettepe Üniversitesinin yaptığı proje kapsamında veri toplanmakta ve hazırlanmaktadır. 70 yaşında şeker hastasının kalp ameliyatı olmasıyla 60 yaşındaki birinin kalp ameliyatı olması veya 40 yaşında obezitesi olan bir kişinin de kalp ameliyatı olması eşit değildir. Bu sistem ortaya çıkarır” şeklinde konuştu.

Ödeme Şekilleri
Geri ödeme yöntemlerinin ekonomistler ile hekimleri karşı karşıya getirdiğini kaydeden Dr. Özsarı, “Ekonomistler derki ödeme mekanizmalarının hekimlerin tutum ve davranışları üzerinde çok etkisi olduğunu savunur, sağlık hizmet sunucuları da akılcı işletmeciler gibi davranmaya çalışır. Hekimlerin karşı çıkışı da, “Hipokrat Yemini”, tıbbi etik yaklaşımı, vicdani tutum vb. temelinde iktisadi yaklaşımın önüne geçer. Ödeme yöntemleri değerlendirme kriterleri sunulan hizmetin kalitesi,maliyeti azaltma etkisi (sağlık harcamalarını azaltma etkisi), yönetim giderleri ( idare, izleme, güçlendirme vb.), teknik verimliliğe ve tahsisat verimliliğine etkisi, hakkaniyete etkisi. Sonuçta, her ödeme sistemi, hükümet, ödeme kuruluşu, hizmet sunucu, hekim ve diğer sağlık görevlileri ile hastalar açısından farklı etkisi olmaktadır. Bir ülkede hangi ödeme sisteminin seçileceğine karar verilirken; sağlık yönetim sisteminin hazırlıklı olması, kurumsal destek durumu, yönetim bilgi sistemlerinin bulunabilirliği, diğer reform bileşenlerinin durumu, ekonominin alanlarındaki reform hareketleri, hükümetin sağlık hizmetlerindeki kısa ve uzun dönem hedefleri dikkate alınmalıdır” şeklinde konuştu.

Sağlık sigortacılığı standartları belirlenmiş hizmeti önceden ödenen prim karşılığı alındığını kaydeden Dr. Özsarı şöyle konuştu: “Neden sağlık sigortacılığı önemlidir? Çünkü, sağlık hizmetleri; talebini tüketici belirlemediğinden sistem, arzı pahalı olduğundan denetim gerekir. Özellikle son 10 yılda yerleşen bir kural var, hizmetin fazla kullanımı, az kullanımı ve kötüye kullanımı. Bunun için denetimi gerekir. “

20 Temmuz 2009 Pazartesi

TUVALLERDE SAĞLIK İZLERİ

5 yıldır resim yapan Sema Efe, tamamı sağlıkçı olan öğrencileri ile birlikte resim sergisi açtı.

25 yıldır hemşirelik yapan Sema Efe, geçirdiği bir rahatsızlık sonrasında doktoru Prof. Dr. Raci Aydın'ın teşvikleri sonucu terapi amacıyla resim yapmaya başladı ve bu zamana kadar 35 resim sergisi açtı. Sema Efe Atölyesi’nin yaptığı tablolar “Sağlıkçıların Fırçalarıyla Resim Sergisi” 12-21 Haziran tarihleri arasında Armada’da sergilendi. Grup Tridy müzik dinletisinin de yapıldığı serginin açılışını Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Mahmut Koç gerçekleştirdi. 150 tablonun sergilendiğini kaydeden Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Polikliniği Hemşiresi Sema Efe, 3 yıldır Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde resim dersleri verdiğini iletti. 150 ye yakın öğrenci yetiştirdiğini söylen Efe, hastanenin kliniklerine de duvar resimleri yapmakta olduğunu ifade etti.Ünlü ressamlardan ders aldığını söyleyen Efe, “Açılan bu sergideki tablolar doktorlar ve hemşireler tarafından yapıldı. Başhekim Doç. Dr. Mahmut Koç ve Başhemşire Zülfiye Selli Ataç’da öğrencilerim arasında bulunmaktadır. ” dedi.

2006 yılından bu yana Sema Efe’den ders aldığını bildiren Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serpil Duran, “Çocukluğumdan bu yana resim yapmaya ilgim vardı. Ama kabiliyetli olduğumu düşünmezdim. Sema Hoca sayesinde boyamayı, çizmeyi öğrendim. 24 tablom burada sergileniyor.

Hekimler Müzik Grubu
1974 yılından bu yana gitar çalan Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diş Polikliniği Sorumlusu Dr. Dt Nesimi Duran, sergiye Grup Tridy olarak destek verdi. Dr. Dt.Nesimi Duran, grupta müzik yapanlardan birinin doktor, diğer beşinin diş hekimi olduğunu söyledi. Sema Efe ile 1 yıl yağlı boya resim çalıştığını ancak hasta yoğunluğu nedeniyle daha sonra devam edemediğini, her zaman yaptıkları müzik ile ressamlara tamamlayıcı rengi vereceklerini ve Armada’da bu etkinliğin gerçekleşmesini sağlayan Sayın Yıldır Ertem’ teşekkür ettiklerini belirtti.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

RADYOLOJİ’DE HİBRİT GÖRÜNTÜLEME

Son yıllarda geliştirilen PET-BT ile görüntüleme Çok Kesitli BT Kursu’nda anlatıldı.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalının geleneksel hale gelen Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi (BT) Kursunun üçüncüsü 5-6 Haziran tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Kursta bu yıl her yıl olduğu gibi Çok Kesitli BT ile ilgili olmak üzere farklı konuların üzerinde duruldu. Oturumlarda özellikle travmalarda Çok Kesitli BT ile görüntüleme ve PET-BT uygulamaları işlenen konular arasında en dikkat çeken başlıklar olarak yerini aldı. 400 uzmanın katıldığı toplantıda ÇKBT üreten firmalar da cihazlarının kullanımını ve özelliklerini anlatma fırsatı yakaladılar.
Toplantıya katılanların ortak görüşü kursun çok başarılı olduğu yönünde idi. Kursta ayrıca hangi durumlarda MR ile hastaya daha doğru tanı koyulabileceği da örnek vakalar üzerinde gösterildi.

PET-BT İle Görüntüleme
PET-BT ile ilgili çalışmaların bundan sonraki yıllarda da konuşulacağını belirten Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Deniz Akata, “BT ya da MR gibi radyolojik görüntüleme yöntemleri ile morfolojik görüntüleme yapılır, bu yöntemler fonksiyon hakkında bilgi vermez. PET ise dokunun glikoz kullanım düzeyini ölçerek fonksiyonel bilgi verir. Bu farklı tetkiklerin ve kavramların üst üste getirilerek hem fonksiyon hem de morfoloji hakkında bilgi edinilmesini sağlayan tekniklere “hibrid görüntüleme” diyoruz. PET-BT günümüzde hibrid görüntülemeye en popüler örnektir. BT ile anatomik ve patolojik bilgi edinirken ve PET ile aynı bölgenin fonksiyon ve metabolizması ile ilgili bilgi edinirsiniz. Bu özellik en çok kanser hastalarında büyük önem taşır. Örnek vermek gerekirse bir hastadaki tümörün tedavi sonrası tümü ile küçülüp kaybolmadığı MR ya da BT incelemesi sonrası gözlenebilir. Peki hakikaten bu izlenen nedbe dokusu mudur yoksa içerisinde canlı tümöral doku mu içermekte midir? Canlılığı gösteren en önemli şey tümörün aktivitesini yitirip yitirmemesidir. Bu nedenle hala kitle olmasına rağmen PET incelemesinde aktivite yok ise yani doku glikoz kullanmıyor ise, tümör tedaviye cevap vermiş demektir. Bu ve benzer örnekleri çok sayıda arttırmak mümkün. Bu nedenle fonksiyonel ve morfolojik görüntüler birleştirilerek PET-BT ile hibrid görüntüleme yapılmaktadır. Bu tanısal görüntüleme yöntemi özellikle kanser tanı ve tedavisinde yepyeni ufukların yol açmaktadır. Hibrid görüntüleme değişik uzmanlık alanlarının bir arada çalışmasını gerektirmektedir. Avrupa ve Amerika’da pek çok merkezlerin çoğunluğunda Radyolog ve Nükleer Tıp uzmanları görüntüleri beraberce yorumlayarak raporluyorlar. Bu kursta, Radyoloji Anabilim dalımızdan uzmanlıklarını alarak Amerika’da Ulusal Kanser Enstitüsü gibi saygın araştırma kurumlarında çalışan bilim adamlarımız konu ile ilgili en yeni bilgileri bizlere aktardılar” dedi.

“PACS yoksa Çok Kesitli BT almanın pek anlamı yok!”
Bilişim sektöründen de katılımların olduğu toplantıda, görüntü arşivleme sistemlerinden (PACS) günlük pratikte çok yararlanıldığını ileten Prof. Dr. Akata, radyolojik görüntüleme yapılan hastalarda hastaların eski görüntüleriyle yeni görüntülerin karşılaştırılmasının doğru tanı açısından önemi üzerinde durdu. Yeni cihaz alacak hastanelerde PACS sistemi yoksa çok kapsamlı cihaz alımının gerekmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Akata, “Bu köy yolunda Ferrari ile gitmeye benzer. Önce alt yapı hazırlanmalı sonra bu cihazlar alınmalı” şeklinde konuştu.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

e-OGÜ OLMA YOLUNDA

Dijital kalem kullanımı ile Türkiye’de bir ilke imza atan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesinin Başhekimi Prof. Dr. Bülent Tünerir, yakın zamanda pack sisteminin de başlayacağını söyledi.

Bin 100 yatak kapasitesi ile günlük bin ila bin 500 poliklinik sayısına ulaşan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesinde yatak doluluk oranı yüzde 85 ile 100’ü buluyor. Bin 500 sağlık personeli, 750 yardımcı hizmetli personel, bin 200 öğretim üyesi ve araştırma görevlisi ile hizmet verdiklerini dile getiren Hastane Başhekimi Prof. Dr. Bülent Tünerir, hastanenin toplam 110 yatak kapasitesine ulaşan yoğun bakım üniteleri ile çevre illerin ihtiyacını da karşıladıklarını kaydetti. Modüler sistemle yapılmış olan hastane binasında hasta odalarının genellikle 2 veya 3 kişilik olduğunu, 100 adet özel odanın ise tek kişilik ve banyosu olduğunu ileten Prof. Dr. Tünerir, 160 yatak kapasiteli yeni 4 katlı ek binada ise her odanın tek kişilik ve banyolu olduğunu ifade etti.

Yataklı Onkoloji ve Radyoterapi Merkezi
Hastaneye bağlı olarak çalışan 150 yatak kapasiteli onkoloji merkezin de iki yıldır kanser hastalarına yataklı radyoterapi ve kemoterapi tedavileri başarıyla uygulandığını kaydeden Prof. Dr. Tünerir şunları söyledi: “Bölgesinde tek yataklı onkoloji merkezi olma özelliğiyle kısa süre içerisinde bu merkezimizin doluluk oranı yüzde yüzün üzerine çıkmış ve Türkiye’nin sayılı yataklı onkoloji merkezleri arasında yer almıştır. Bu da ESOGÜ hastanesini diğer hastaneler yanında ayrıcalıklı bir konuma getirmektedir. Yine Avrupa standartlarında hizmet veren Kardiyoloji ve Kalp cerrahisi Birimlerinde dünyada uygulanan en son kalp tedavi yöntemleri, kemik iliği, karaciğer ve böbrek transplantasyonları hastanemizde başarıyla uygulanmaktadır.”

Acil serviste ilkler (Dijital kalem Uygulaması)
2 yıldır başhekimlik görevi yapan Prof. Dr. Tünerir hizmet kalitesini yükseltmeye yönelik çalışmalar yapmayı hedeflediklerini ve bu amaçla özellikle acil serviste bir takım reorganizasyonlar yaptıklarını vurguladı. Acil servisin anabilim dalı başkanlığı altında yönetildiği bilgisini veren Prof. Dr. Tünerir, acile gelen hastaların tümünün ilk başvuru sırasında A, B ve C grupları altında uluslar arası sınıflandırmaya göre , paramedik tarafından sınıflandırıldığını, böylece C grubunun hafif, B’nin orta ve A’nın ağır hasta olarak farklı birimlerde tedavi gördüklerini belirtti. Acilde hiçbir hastanın sıra beklemediğini söyleyen Prof. Dr. Tünerir, “Bir yıldır uygulanan bu modelin yanı sıra Türkiye’de ilk kez Djital kalem uygulaması başlatıldı. Bu kalem sayesinde yetkili olan doktorların her türlü istemi kaydediliyor ve tüm tıbbi bilgiler kalemin hafızasına alınıyor. Bilgisayara istenen tüm tetkikler anında aktarılıyor. Böylece kayıtlar daha güvenli, veri akışı son derece hızlı hale geliyor. Bu da hastaların acil servislerde bekleme ve tedavi sürelerini oldukça kısaltıyor. Bizim prensibimiz acile başvuran her hasta acildir. Çok acil hastalarda saniyeler önemlidir, dijital kalem ile ambulansta doktor muayene formlarını doldurup bluetoothlu bir cep telefonu üzerinden hasta bilgilerini gönderebilmektedir ve hasta daha ambulanstayken hastanın bilgileri acil servise ulaşmaktadır. Böylece hasta için gerekli hazırlıklar önceden yapılabilmektedir. Kullandığımız bu teknoloji henüz Amerika’daki sağlık merkezlerinde bile yok. Avrupa’da çok yeni geliştirildiğinden, sadece birkaç Avrupa ülkesinde kullanılmaktadır” dedi.

“3. Basamak Hizmetleri Döner Sermayeyi Eritiyor”
Üniversite hastanelerinin sadece sağlık hizmeti sunmadığını, aynı zamanda Tıp Fakültelerinin bünyesinde ülkeye pratisyen hekim, uzman hekim ve akademisyenler yetiştirdiğini de hatırlatan Prof. Dr. Tünerir, hastane döner sermayelerinden eğitime de kaynak ayırmak zorunda olduklarını ifade etti. 3. basamak sağlık hizmeti sunan üniversite hastanelerine diğer sağlık kuruluşlarından risk grupları yüksek hastaların sevk edilmekte olduğunu ve bu grup hastaların tedavi maliyetlerinin tüm Dünyada çok yüksek olduğunu belirtti. Paket fiyat ödemesi adı altında ödeme kurumları tarafından 2. basamak devlet hastanelerine yapılan ödemenin aynısını üniversite hastanelerine de yapıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Tünerir, “Ancak devlet hastanelerinde bir hastalığın tedavi masrafı bir birim kabul edildiğinde , üniversite hastanelerinde aynı hastalığın tedavisi 1.7 birime mal oluyor. Bunun nedeni risk grubu yüksek hastaların tıp fakültesi hastanelerine sevk edilmesinden kaynaklanıyor. Ancak maliyetlerin karşılanamaması nedeniyle bu masraflar döner sermayelerin erimesine neden oluyor. Üniversite Hastaneleri yeni yatırımlar yapılamaz hale geliyor. Üniversite Hastanelerinin bir sıkıntısı da sözleşmeli personelinin maaşlarını döner sermayeden ödüyor olmasıdır. Bu anlamda Sağlık Bakanlığı hizmetin sunumunda nasıl devlet hastanelerini 2. basamak ve üniversite hastanelerini 3. basamak olarak nitelendirmişse, geri ödeme kurumu olan SGK’nın da fiyatlandırmada bu basamakları göz önüne alarak farklı fiyatlandırma yapılması gerekiyor” şeklinde konuştu.

Dijital Hastanecilik
Dijital hastanecilik sistemine geçmeyi hedeflediklerini kaydeden Prof. Dr. Tünerir, Sağlık Bakanlığının bu alandaki projelerinin Sağlıknet olarak adlandırıldığını, bu projeleri kurum olarak desteklediklerini, böylece sağlık sisteminin daha kaliteli ve istatistiklerin daha doğru olmasının sağlanacağını ifade etti. Sağlık politikalarını belirlemede daha doğru kararlar alınmasına yardımcı olacağını işaret eden Prof. Dr. Tünerir, dijital dosya sistemi ile pack sistemine yakın zamanda başlanacağını kaydetti.

Kalibrasyon Laboratuarı
Prof. Dr. Tünerir şöyle konuştu: “Türkiye’de TÜKAK’tan akredite olmuş tek kamu Kalibrasyon laboratuarı bizim hastanemiz bünyesinde bulunmaktadır. Tıbbi cihazların kalibrasyonlarının düzenli olarak yapılması çok önemli olup, sağlıkta kalitenin olmazsa olmazıdır.Yine hastane enfeksiyonlarıyla mücadelede modern sterilizasyon ünitesinin çalışmaları ve tüm hastane birimleri Enfeksiyon Kontrol Komitesi tarafından sürekli olarak izlenmekte ve hastane enfeksiyon sonuçları raporlanmaktadır.”

10 Temmuz 2009 Cuma

BAŞMÜDÜRLER TOPLANDI

3. Ulusal Üniversite Hastaneleri Başmüdürleri İstişare Toplantısı Eskişehir’de gerçekleştirildi. Toplantı kapsamında alınan kararlar rapor şeklinde yetkililere sunulmak üzere hazırlandı.

Daha önce Konya ve Kayseri’de gerçekleştirilen Ulusal Üniversite Hastaneleri Başmüdürleri İstişare Toplantısının üçüncüsü Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim, Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde yapıldı. Toplantıda 18 Üniversite Hastanesinden, 38 katılımcı yer aldı. Açılış konuşmasını ESOGÜ Hastane Başmüdürü Dr. Yaşar Odacıoğlu ve Hastane Başhekimi Prof. Dr. Bülent Tünerir yaptı.
Toplantıda Döner Sermaye Katkı Payı Oranlarının İyileştirilmesi, BUT ve SUT hakkında çalışmalar, Hazine Payı Kesintileri için çalışmalar, Personel, Kadro Ve Özlük Hakları, Maliyet Muhasebesi Ve Proje Yönetimi Eğitimi, TÜBİTAK Ve Avrupa Birliği Fonlarından faydalanılması gibi konular ele alındı. Üniversite hastanelerinin artık icraya verilmeye başlandığını ve bu sorunların konuşularak üst mercilere iletilmesi gerektiğinin üzerinde duran ESOGÜ Hastane Başmüdürü Dr. Yaşar Odacıoğlu, üniversite hastanelerinin ne kadarında teknik eleman eksiği olduğunun belirlenmesinin çok elzem olduğunu kaydetti. Hastane Başhekimi Prof. Dr. Bülent Tünerir toplantı hakkında değerlendirmesinde, üniversite hastanelerinde yaşanan sorunlar ortak ancak sağlık otoritelerine yeterince anlatılamadığından dolayı bir takım aksaklıklar oluyor. Çalışma gruplarının ortak çözümler üretmelerini çok faydalı buluyorum. Sorunlarımızı ortaya koyduk, ama hastanelerin sorunları farklı gibi bakıldı. Türkiye’nin sağlık sisteminde değişim yaşanmıştır. SGK ve Sağlık Bakanlığı, sistemin uygulanmasında Sağlık Bakanlığı odağında yapılandırılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Oysa ülkemizde bütün modern toplumlarda olduğu gibi sağlık sistemimizin olmazsa olmazı olan tıp fakültelerimiz bulunmaktadır. Bilindiği gibi tıp fakültelerimiz sağlık sistemimize nitelikli hekim, nitelikli uzman ve bilimsel gelişmelerin her alanda takip ederek uygulayacak yeni bilgiler üretecek olan akademisyenleri yetiştirmektedir.” dedi.


İhale Kanununda Olması Gerekenler
Döner Sermaye Satın alma ve Döner Sermaye Giderleri konusunda çalışmalar başlığı altında konuşan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Döner Sermaye İşletme Müdürü Uzm. Salih Erdem, “İhale kanunun bulunması gereken şeffaf herkese açık, itiraz edilebilir yapıda olması, denetlenebilir olması ve uygulanabilir olmasının sağlanması özelliklerini taşıması gerekir. Satınalma bir kurumun ihtiyaçlarını dışardan belli usuller içerisinde temin etmesidir. 3 aydan önce alınan malın ödemesini yapamıyoruz. Geç ödeme yapılacağını bilen firmada arada payı alacaktır yada ihaleye giren firma sayısı azalacaktır. Gelir ve gider birimleri koordineli olarak birbirine yardım etmesi gerekir.” şeklinde konuştu.


“2008 Yılında 186 Milyon Dolarlık İhracatımız Var”
TÜDER’in Türkiye’de tıbbi cihaz üreten fabrika sahiplerinin 2004 yılında kurduğu bir dernek olduğunu söyleyen Tıbbi Cihaz Üreticileri Derneği (TÜDER) Başkanı Mustafa Daşcı, “32 üye ile kurulan dernekte şu anda 84 üyemiz var. 2004 yılındaki ihracat rakamı 16 milyon dolar iken 2008 yılında 186 milyon dolarlık ihracatımız var. TÜDER olarak Alman Tıbbi cihaz sanayi kuruluşları derneğinin Avrupa direktifleri kınusundaki proje ortağı olarak kabul edildik. En çok ihracat yaptığımız ülkeler içerisinde de Avrupa ülkelerinde de Almanya, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler var. Şu an Amerika’ya dahi tıbbi cihaz ihracatımız var. Derneğimiz sadece kendi çıkarlarını korumanın dışında müşterisi konumundaki insanların daima ortak ticaretin sürdürülebilmesi ve ortak çıkarların korunması için karşılıklı menfaatleri koruyan bir yapıya sahiptir. Üretim kalitesinin korunması dışında tüketicisinin de menfaatlerini koruyan bir yapıya sahiptir. AB uyum yasaları gereği düzenlemeler yapılıyor ve bu yasa devreye girerse gecikmiş alacaklılara uygulanacak. İlgili yasal faizlerinde işletilebileceği ihalelere çıkarken mutlaka kesin tarihi koymakla ilgili zorunlu olunacaktır” şeklinde konuştu.


İki gün süren toplantı kapsamında şu kararlar alındı:

• Sağlık Bakanlığı ve Üniversite hastaneleri personellerine ödenen döner sermaye katkı payı oranları arasındaki dengesizlik giderilmeli
• 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 4-B maddesi kapsamında çalıştırılan personellerin ücretlerinin özel bütçeden karşılanmak için Maliye Bakanlığı’nca ödenek verilmeli. Mevcut durumda Döner Sermaye bu yükü kaldıramaz hale gelmiştir.
• Üniversite hastanelerinin borçları Maliye Bakanlığı tarafından yeniden yapılandırılmalı.
• Maliye Bakanlığı tarafından Üniversite hastanelerine gönderilen özel bütçe miktarı hastanelerin 3. basamak olması ve eğitim formasyonu dikkate alınarak artırılmalıdır.
• Üniversite hastanelerinin fiyat uygulamaları farklı olmalı (Eğitimden dolayı kaynaklanan fark yüzde 40’dan az olmamalıdır). Araştırma için ek katkı payı verilmeli. Hazine payı Sağlık Bakanlığında olduğu gibi % 1’e çekilmeli. Araştırma fonuna ayrılan yüzde 5 pay hazine tarafından ödenmeli veya hastanenin ödediği düşürülmelidir.
• BUT (Bütçe Uygulama Tebliği) ve SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) hazırlanırken üniversite hastanelerinin komisyonda yer alması sağlanmalıdır.
• TÜBİTAK ve Avrupa Birliği fonlarından üniversite hastaneleri faydalandırılmalı. Bunun için hastanelerdeki çalışmaların yılın ilk yarısından önce bitecek şekilde organize edilmelidir.
• Maliyet muhasebesi konusunda çalışma yapılması için üniversite hastaneleri yönetim kadrosundan bir kişinin oluşturulacak çalışma grubunda görevlendirilmesi sağlanmalıdır.
• Tüm Üniversite Hastaneleri için idari birimlerin hepsini kapsayacak üniform Üniversite Hastaneleri Yönetmeliği tanzim edilmeli.
• Tüm Üniversite hastaneleri için idari birimlerin yatak sayılarına göre standart personel kadroları belirlenmeli ve Maliye Bakanlığı’nca bu kadroların verilmesi sağlanmalı.
• TOBB Tıbbi Cihaz Komisyonuna üniversitelerden üye yer almalıdır.
• Personelin özlük haklarının iyileştirilmesi için çalışanların ek göstergelerinin katkı payı oranları vb. en az SB. İle eşit hale gelmesi için çalışma yapılmalıdır.
• 5018 sayılı yasanın uygulanması için döner sermaye açısından tam olarak uyumlaştırılamamıştır. Uygulamada birlik sağlanması için Üniversite Hastanelerini kapsayacak şekilde bir düzenleme yapılmalıdır.
• SGK’nın Medula 3 vb. kısıtlarının önceden hastanelerin bilgilendirilmesinin (Duyuruların internet ortamında ve tebliğ olarak yayınlanması) sağlanmalıdır.
• Sağlık Bakanlığı ile ilaç üreticilerinin karekot uygulaması çalışmalarına üniversite hastanelerinde yazılımı bulunan firmalar ile Sağlık Bakanlığının bir toplantı yapılmasının düzenlenmelidir.
• Üniversite hastanelerinde birlik oluşturma çalışmasının başmüdürler toplantısı ile ilişkilendirilmesi veya YÖK bünyesinde yapılan Tıp ve Sağlık Bilimleri Eğitim Konseyinde alt çalışma grubunun hastanenin; Personel, Kadro, Döner Sermaye gelir ve giderlerinin, çalışma grubu olarak hazırlanıp, sonucun YÖK ve ülke kamuoyunda düzenli duyurulmasının sağlanmalıdır.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

2. BASAMAKTA 3. BASAMAK YOĞUN BAKIM

Kalite ödülleriyle kamu ve özelde birçok ilke imza atan Eskişehir Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Burak Erdinç, prematüre yoğun bakımı hizmeti veren sayılı 2. basamak merkezlerinden farklı olarak 3. basamak yoğun bakım hizmeti vermeyi hedeflediklerini kaydetti.

2003 yılından bu yana başhekimlik görevini sürdüren Eskişehir Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Burak Erdinç, başhekimliğinin ilk gününden bu yana hasta potansiyelinin arttığını, buna paralel olarak fiziki koşulları düzenlemeye çalıştıklarını kaydetti. 12 Haziran tarihinde resmi olarak Zübeyde Hanım Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi ile birleşme olduğunu ifade eden Dr. Erdinç, önümüzdeki günlerde fiili birleşmenin olacağının bilgisini verdi.
Yılda ortalama 250 bin poliklinik yapıldığını ileten Dr. Erdinç, 304 yatak kapasitesi ve 581 çalışanı İle dal hastanesi olarak hizmet verdiklerini kaydetti. Prematüre yoğun bakımı hizmeti veren sayılı 2. basamak hastanelerinden biri olduklarını belirten Dr. Erdinç, 15 küvöz ve 10 ventilatör ile erken doğan bebeklere 3. basamak yoğun bakım hizmeti verdiklerini kaydetti. Bir sene içerisinde küvöz sayısını 40’a, ventilatör sayısını da 15’e çıkartacaklarını ifade eden Dr. Erdinç, “Son yıllarda çok yoğun bir hasta talebi ile karşılaşmaktayız ve bu amaçla mevcut çocuk bölümünün üzerine 2 kat ilavesi inşaatı yaptık. Bir kat tamamen özel servis, diğer katın bir bölümü çocuk, bir bölümü kadın hastalara hizmete açılacak. Hastanemiz son yıllarda hasta ve çalışan memnuniyetine daha çok önem vermekte hastalara gebe eğitimi, anne sütü eğitimi, beslenme eğitimi verilmektedir. Personele de; mesleki eğitimler, kalite eğitimleri, enfeksiyon, iletişim eğitimleri gibi eğitimler verilmektedir” dedi.


Kalitede Öncü
1999 yılında başlayan Toplam Kalite Yönetimi çalışmalarına ek olarak 2000 senesinde ISO 9001 Kalite Sistem belgesi almaya hak kazandıklarını ifade eden Dr. Erdinç, 2001 yılında EFQM Mükemmellik Modeli çalışmalarının başlatıldığını ve 2006 yılında Kalder tarafından verilen Kamu Ulusal Kalite Büyük Ödülü’nü aldığına dikkat çekti. 2008 yılında da Avrupa Kamu kalite başarı ödülünü aldıklarını ileten Dr. Erdinç, kalite çalışmaları konusunda hastanemiz ülkemizdeki sağlık kuruluşlarına bilgi ve deneyim aktarmaktadır.


Yeni Bir Acil Servis
6 bin metrekare kapalı alanda jinekoloji ve çocuk acilin ameliyathane, premature yoğun bakım bulunacağı bir blok yapılacağını belirten Dr. Erdinç, yapılacak acil ile birlikte fiziksel koşulların düzelmesinde de etkili olacağını anlattı. Her hekime bir poliklinik uygulamasına geçildiğini dile getiren Dr. Erdinç, hasta odalarının 1, 3 ve 4 kişilik olarak hizmet verildiğini söyledi.

Enfeksiyon kontrol komitesi aktif olarak enfeksiyon sürvelansını ölçtüğüne dikkat çeken Dr. Erdinç, “Yeni doğan yoğun bakımda enfeksiyon oranı yüzde 5’lerin altına kadar indirildi. Dünya standartlarına uygun hale getirildi. 1996 yılından bu yana bebek dostu hastaneyiz. Gebe eğitim merkezinde bir hekim 15 kişilik gebe grubuna hem jimnastik hem de psikolojik destek veriyor. 2-3 ay sürecek eğitim dışarıda çok ciddi fiyata veriliyor. Bu tip aktivitelerin gerçekten de normal doğuma etkisinin olup olmadığını da gözlemlemiş oluyoruz. Ayrıca çocuk istismarına karşı birim oluşturduk, hastalarda şüphe duyulduğu anda sosyal hizmet uzmanı ilgileniyor” dedi.


Hastaneler Arası Sinerji
İhalelerle ilgili olarak şartnamelerde sorun yaşadıklarını kaydeden Dr. Erdinç, “Örnek şartnameler yapılarak, şartnamelerin hazırlanmasındaki zorlukların üstesinden gelinebilir. Hizmet ihalelerinde sağlık müdürlüğü organizasyonu yaparak merkezi ihale yapılarak gerçekleşiyor. Hekimler ihalelere katılmak istemiyor. Toplu ihalelere çıkılması her anlamda avantaj sağlıyor.” bilgisini verdi.

************************2006*** *2007 ****2008
POLİKLİNİK SAYISI**** 214.711** 226.967 **250.412
YATAN HASTA SAYISI **22.915 ***21.776*** 23.335
AMELİYAT SAYISI ******4049 ****4827***** 8303
DOĞUM SAYISI *********5080 ****4958***** 5287
YATAK İŞGAL ORANI**** 77.41 ****75.06 ****81.22

5 Temmuz 2009 Pazar

ESKİŞEHİR’İN SAĞLIK HARİTASI DEĞİŞİYOR

Beyaz altın diye bilinen lületaşı, Nasreddin Hoca ve Yunus Emre’si ile meşhur Eskişehir’in konuğu olduk. Sağlık Dergisine kurumlarının kapılarını sonuna kadar açan Eskişehir İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Fidan, İl’in sağlık haritasının fiziki yönde ve kalite anlamında hızla gelişerek değiştiğini söyledi ve verilen sağlık hizmetleri hakkında açıklamalarda bulundu.

Türkiye’deki sağlık uygulamalarında farklı hizmetlerin oluşturulup, ekip ruhuyla uygulamaya geçirerek kurumlar arası koordineyi sağlamanın güzel örneklerinden biri Eskişehir… Sağlık hizmetlerinde sadece maddi imkanı olmayanları değil, yardıma ihtiyacı olan her vatandaşa elini uzatarak sağlık hizmetlerini kolay erişilebilir hale getiren örnek bir ilin sağlık müdürü Dr. Hüseyin Fidan, koruyucu sağlık hizmetlerini de aktif hale getirerek, sağlıklı içme suları ve çevre şartlarında etkili hale gelmesi için çalışmalarını sürdürüyor. İhalelerle 300 milyon TL’yi bulan sağlık harcaması olduğunu bildiren Dr. Fidan, ihalelerle ilgili sorunlar yaşansa da bu tip sorunların aşıldığını kaydetti. Hastane enfeksiyonlarının önüne geçilmesi için tüm hastanelerin enfeksiyon kurulu oluşturulduğunu ifade eden Dr. Fidan, her türlü tedbirin alındığını kaydetti.

“Eskişehir Sağlık Haritası”
3 yıldır il sağlık müdürlüğü görevini yürüten Eskişehir İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Fidan, Aile hekimliğine geçen ilk illerden olduklarını ve sistemin oturduğunu kaydetti. Dr. Fidan, Kişisel Sağlık Dosyası İle Eskişehir Sağlık Haritası hakkında şöyle konuştu: “57 Aile Sağlığı Merkezinde 209 Aile Hekimi ile uygulama devam etmektedir. Aile Hekimlerimiz hızla tüm vatandaşlarımızın Kişisel Sağlık Dosyası (KSD) dediğimiz tüm önemli sağlık bilgilerini içeren verileri bilgisayar ortamında toplamaktadır. Böylece hipertansiyon, diyabet, KOAH, kalp ve damar hastalarımızı, ayrıca engelli vatandaşlarımızı net olarak bilinebilecek. Bu verilere göre sağlık eğitimlerini ve kişiye özel sağlık taramaları yapılacak. Ayrıca 50-69 yaş arası tüm kadınların mamagrofi taraması yapılarak erken teşhis sağlanırken, bu uygulama her iki yılda bir tekrar edecek.”

“Zihinsel Engellilere Yaklaşım Projesi”
2008 yılında “Zihinsel Engellilere Yaklaşım Projesi” kapsamında muhtarlıklardan elde edilen kayıtlarla 600 zihinsel engelli tespit edildiğini belirten Dr. Fidan, “Zihinsel engelli bireylerin nörolojik, psikiyatrik ve ağız-diş sağlığı muayeneleri gerçekleştiriliyor. Her bir engelli için bir sağlık dosyası oluşturuldu. Ayrıca ağız-diş sağlığı konusunda dolgu, çekim v.b. tedavilerinin yapılabilmesi amacıyla ilimiz Ağız Diş Sağlığı Merkezi’ne anestezi uzmanı görevlendirilerek bu tedavilerin ameliyathane koşullarında yapılması sağlandı. Söz konusu projenin tüm ilimize yaygınlaştırma çalışmaları sürdürülmekte olup aile hekimleri tarafından doldurulmakta olan kişisel sağlık dosyalarına zihinsel engelli bireyler kayıt edilerek sahadan veri toplanmaya devam ediliyor” dedi.

“Evde Doğum Olması”
Gebelerin takibinin hızla sürdüğünü ileten Dr. Fidan, 15-49 yaş arası bayanları tarayıp, gerekli bilgilerin verildiğini kaydetti. Evde doğum olan bölgelere özellikle hassasiyet gösterdiklerini ve doğumların tamamının hastanede yapılmasına çalıştıklarını ifade etti. Dr. Fidan, doğumların yüzde 90’ının devlet hastanelerinde gerçekleştiğini dile getirdi.

3 Yeni Hastane Yapılacak
Hasta memnuniyeti açısından yapılan yeniliklere bakıldığında hasta sayısının artmasına paralel olarak hasta muayene süresinin de arttığına dikkat çeken Dr. Fidan, tomografi ve MR hizmeti verilmektedir ve bir iki gün içerisinde çekilme şansının olduğunu iletti. Eskişehir’deki hastanelerde yenilikleri sürdüğüne örnek olarak, Devlet Hastanesinde Nükleer tıp merkezi kurulduğunu söyleyen Dr. Fidan, yanık merkezinin de açılarak hizmet verir hale geldiğini ayrıca Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi’nin de hizmete girdiğini iletti. Hastanelerin yoğun bakım genişletilme ve yatak kapasitesinde artış olduğunu kaydeden Dr. Fidan, servis yataklarının sayısının arttırılarak koğuş sisteminden özel oda haline dönüştürüldüğünü, ayrıca odalarda banyo ve tuvaletin de olması hedeflendiğini dile getirdi. 80 bin metre karelik alanda 400-500 yataklı bir eğitim araştırma hastanesinin yatırım planı yapıldığının müjdesini veren Dr. Fidan, “Bunun yanında 200 yataklı psikiyatri hastanesi ve 100 yataklı adli psikiyatri hastanesi planlamaya alındı. Tamamlandığında ilimizdeki tüm yataklar nitelikli hale gelerek en fazla 2 kişilik banyosu ve tuvaleti olan odalar olacak. Hizmet kalitemiz istediğimiz boyuta yükselmiş olacak” şeklinde konuştu.

Acil Hizmetine Farklı Standart
112 hizmetinde ulaşılmayan alan olmadığını kaydeden Dr. Fidan, ambulansın il ve ilçe merkezlerinde 10 dakika içerisinde giderken, kırsal kesime 30 dakika içerisinde ulaştığını belirtti. Eğitim programları dahilinde farklı yerlerde ve görevlerde çalışan hekimlerin eğitimi verildiğini dile getiren Dr. Fidan, “Tıp fakültesi ile yapılan protokollerle 1. basamaktaki hekimlere “Sürekli Sağlık Eğitimi” adı altında eğitim programları düzenliyoruz ve çok ilgi görüyor. Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi ile işbirliği ile Beyin Krizini engelleme çalışmaları yürütüyoruz. Hastalar “kol ve bacaklarda güçsüzlük, konuşmada bozukluk, yüzde kayma, çift görme ile birlikte baş dönmesi” gibi bulguları olanların “Beyin krizinden sonra hayatınızdaki en önemli 3 saat” sloganını akıllarına getirmeleri yönündeki bilgilendirme, tanıtım ve eğitim faaliyetleri yürütüyoruz. 112 İl Ambulans Servisi ve hastane acil servisi çalışanlarının beyin krizi ile ilgili farkındalık ve bilgi düzeylerinin artırılması, beyin krizli vakaların zaman kaybetmeksizin uygun tedavi için yönlendirilmeleri hususundaki eğitim çalışmalarıdır. Projenin uygulanmaya başladığı yaklaşık üç aylık süreçte 12 vatandaşımıza tedavi uygulanmıştır. Başka bir proje ise kalp krizi için uygulamaya geçildi. Kalp krizinde ilk 6 saat içinde yapılan damar açıcı kalp kasındaki hasarı asgari düzeye indirir. Hastalarda bu anlamda da dikkat edilerek Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yönlendiriliyor” bilgisini verdi.

“Evinizde Bekletmeyin Başkasına Şifa Verin”
“Evinizde bekletmeyin başkasına şifa verin” sloganıyla ilaç toplama kampanyası Mart 2008’de başlatıldığını ileten Dr. Fidan, halkın ilgisi sayesinde Müdürlük ek hizmet binası giriş katında bir eczane oluşturulduğunu ve yaklaşık olarak 30 bin 100 kutu ilaç toplanarak, ayıklama neticesinde kullanılabilecek nitelikte 14 bin 750 kutu ilaç elde edildiğini ifade etti.

Muhtaç Ailelere Yardım Programı (MUYAP)
Muhtaç Ailelere Yardım Programı (MUYAP) adı ile gerçekleştirdikleri proje hakkında Dr. Fidan ş öyle konuştu. “Evinden çıkamayan, evinden çıksa bile ihtiyacını kendisi gideremeyen, özürlü, yoksul vatandaşlar sağlık ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Türkiye’de ilk defa Eskişehir Sağlık Müdürlüğü bünyesinde kuruldu. Müdürlüğümüzce yaptırılan özel donanımlı, asansörlü 1 engelli ambulansı ve 4 personeli ile hizmet veren sosyal bir projedir. Hastanelerimizde iletişim zorluğu çeken zor durumda kalmış vatandaşlarımızın bürokratik işlemlerini, yeşilkart almamış veya verilme aşamasında olan vatandaşlarımızın sağlık ihtiyaçlarını, sokakta kalmış evsizlerin sağlık ve sosyal ihtiyaçların giderilmesi amacıyla başlatılmış olan bu proje ile 1482 vatandaşımıza hizmet götürülmüştür.”

3 Temmuz 2009 Cuma

GEBELERDE, DİYABET VE TİROİD

Bu yıl ilki gerçekleştirilen Gebelik ve Endokrinoloji Sempozyumu, farklı branştan uzmanları bir araya gelerek bilgi alışverişini sağladı.

1.Gebelik ve Endokrinoloji Sempozyumu Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde gerçekleştirildi. Toplantı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı ve Kadın Doğum Anabilim dalı tarafından ortak hazırlandı. Ankara’daki çeşitli üniversite ve hastaneler başta olmak üzere 250 katılımcının olduğu toplantıda Diabetes Mellitus ve Tiroid hastalıkları ele alındı.
Gebe hastalara karşı öğrencilerin ve asistanların ilgisinin yoğun olduğunu kaydeden Sempozyum Başkanı Prof. Dr. Metin Arslan, senelerdir gebeler ile ilgili sempozyum yapılmadığını ve bu toplantıyla ilkinin gerçekleştirildiğini ifade etti. Bu sene diyabet ve tiroid hormonunun ele alınmasının yanında “Gebelikte insülin tedavileri” ve “Gebelikte insülin pompa tedavisi” konularının da anlatıldığını vurguladı.

“Ağızdan Alınan İlaçlar Kontrandikedir”
Gebe diyabetli hastaların endokrinologlar ve kadın doğumcuların birlikte takip etmeleri gerektiğine işaret eden Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arslan, “Gebede göz dibi muayenesi de ara ara yapılması gerekiyor. Gebe diyabetlilerde kan şekeri ayarı çok önemli. İlk belirti, fetüsün kilo almasıdır. Öncelikle gebeye diyet tedavisi veriliyor. Ağızdan alınan ilaçlar kontrandikedir. Diyetle kan şekeri ayarlarına ulaşılmazsa insüline geçiliyor. İnsüline geçince 1 ya da 2 defa da ayar sağlanamıyorsa günde 4 defa yapılmalıdır. Toplantıda kadın doğumcuların vurduladığı konu ise, bazen diyetten dolayı anne kilo almamak için fetüste beslenme yetersizliği olabiliyor. Günde 6 öğün uygulanan diyet yapılmalıdır. Tedavinin zamanı aksatılmamalıdır, ayrıca kan şekerinin yükselmesi gibi düşmesi de önemli. Kan şeker değeri 65’in altına düştüğünde ölü doğumlar olabiliyor” dedi.


“Gebelikte 24-28. Haftalarda Tarama Yapılıyor”
Bebek 4,5 kilo doğmuşsa annede diyabetten şüphelenmek gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Arslan şöyle konuştu: “Gebelikte 24-28. haftalarda tarama yapılıyor. Gebe olmayanlarda kan şekeri değeri 6,5- 7 olurken, bu değer gebelerde daha da düşük olmalıdır. Gebelikte oluşan diyabet hastalarının yüzde 50’sinden fazlasında doğum sonrası diyabet ortaya çıkmıyor. Ancak hasta doğumdan sonrada izlenmelidir. Kişi kilolu ise insülin direnci işe karışıyor ve onda diyabet devam edebiliyor. Büyük çoğunlukta gebelikte diyabet çıkıyor ve sonrasında devam etmiyor. Diyabet oranlarını düşürmek için akraba evliliği yapılmayacak, kilo alınmayacak ve sedantar yaşam olmayacaktır.”


Gebelerde Tiroid Hastalıkları
Gebelikte tiroid hastalıklarının hem hipertirodi hem de hipotiroidi görülme sıklığının daha fazla olduğunu kaydeden Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Füsun Baloş Törüner, tiroid hastalıklarının özellikle gebelik döneminde tanı ve tedavisinin son derece önemli olduğunu iletti. Gebelikte karşılaşılan tiroid hastalıklarının bazen tedavi gerekmediğini sadece izlem yapılmasıyla önüne geçildiğini kaydeden Doç. Dr. Törüner, yanlış uygulamaların gereksiz küretajlara neden olabildiğine dikkat çekti. Gebelikte ilaç kullanılmaması gibi genel kanının aksine hipotiroidi hastalarında bu durumun tersinin gerçekleştiğini dile getiren Doç. Dr. Törüner, gebenin iyi takip edilmesiyle fetüsün zarar görme oranının minimalize edildiğini vurguladı. Tanıda yaşanan zorluğun hamilelikte rastlanan terleme, titreme ve bulantı gibi belirtilerle karışabildiğini söyleyen Doç. Dr. Törüner, gebelik sürecinde tiroid hormonlarının kontrol edilmesi gerektiğini ilk 8 haftada tespit edildiğinde sonuçların daha başarılı olduğunu dile getirdi.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

DİYABET TIR FARKINDALIĞI ARTIRIYOR

5 kıtada 25 ülkeyi gezen diyabet tır ülkemizde de yoğun ilgiyle karşılanırken, diyabet olmadığını söyleyen ziyaretçilerin yüzde 4’ü diyabet riski ile karşı karşıya olduğunu öğrendi.

Diyabet tır etkinliği Türkiye Diyabet Vakfı, Çocuk Adolesan Diyabetikler Derneği, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği önderliğinde gerçekleştirildi. Şeker hastalığında farkındalığı artırmak amacıyla yola çıkan diyabet tır, iki gün boyunca başkentlilerin kan şekerini ölçtü.

Etkinliğin diyabeti, kan şekerinin yükselmesi olarak bilinen halkın aslında ne kadar geniş kapsamlı olduğunun farkına varılmasını sağladığını dile getiren Türkiye Diyabet Vakfı Adına Konuşma yapan Prof. Dr. İlhan Yetkin, “İnsülin denilen hormonun etkisinin tamamen ortadan kalkması yani gençlerde görülen tip 1 diyabetlilerde insülin hormonu vücutta tamamen bulunmuyor. Erişkinlerdeki diyabet olan tip 2 diyabette ise insülin hormonu var ancak insülin hormonu etkisiz oluyor. Hastalar genelde sık idrara çıkmaya başlarlar. Ağız kuruması olur. Basit belirtilerin teşhisini koymak hekimler açısından çokta zor değildir. Aç karnına kan şekeri bakmak yeterli olurken bazı hastalarda ancak şeker yükleme testi ile teşhis konulabilir. 18 yaşından sonra kör olan insanlarda birinci sırada şeker hastalığı. Bütün dünyada böbrek yetmezliği yapan hastalıkların başında geliyor. Ayak sinirleri başta olmak üzere tüm sinirleri bozması nedeniyle ayak kesilmesine ve parmakların kaybına gibi organ kaybına neden olan hastalıkların başında gelmesi. Ülkemizde diyabetli oranı yüzde 7-7,5 oranındadır.” dedi.

“Türkiye’de Yüzde 15-20 Arasında Şeker Bozukluğu Olan Grup Var”
Şeker hastalığı sadece şeker yüksekliğiyle ortaya çıkan bir hastalık değildir diyen Türkiye Endokrinoloji Ve Metabolizma Derneği Diyabet Çalışma Grubu adına konuşan Prof. Dr. Göksun Ayvaz şöyle konuştu: “Yüzde 7,2 20 yaş üzerinde diyabetik hasta grubu var iken aynı çalışma 10 sene sonra dernek olarak yapılan çalışma, tamamlanmak üzere. Belki de bu oran 10’lara çıkmış olacak bundaki ana neden, yaşam tarzımız hep beslenme bozukluğu ve kilo artışı problemi var. Obezite diyabeti beraberinde getiriyor, diyabetten dolayı da bazı yan etkiler ortaya çıkıyor. Gizli diyabet denilen grupta var. Türkiye’de 15-20 arasında şeker bozukluğu olan grup var.”


“0-18 Yaş Arası 18 Milyon Çocuk Diyabet”
Çocukta diyabet görülmüşse bunun genellikle tip1 diyabet olduğunu ancak günümüzde tip 2 diyabetinde artmaya başladığını kaydeden Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Derneği Başkanı Prof. Dr. Rüveyde Bundak, "Tip 2 diyabetin çocuklarda görülme nedeni şişmanlık. Tip 2 diyabet çok sinsi ilerlerken tip 1 diyabette belirtiler şöyle olur; gece idrara kalkmayan bir çocuk, gece idrara sık sık kalkmaya başlar. İdrar kontrolünü kazanmış ama daha sonradan gece yatağını ıslatmaya başlamış bir çocuk, çok su içiyor ise veya zayıflamaya başlamışsa mutlaka bir idrar tahlili ve kan şekeri ölçerek diyabet olup olmadığını anlamak önemli. Avrupa Birliği ile Avrupa’dan çıkan tır Avrupa’da yapılan bir çalışmada 75 milyon çocuktan 19 milyonunun tip 1 diyabet olduğu biliniyor. Bizim ülkemizdeki sıklık 6 yıl önce dernek olarak yaptığımız bir çalışmada insidans 100 binde 3 olduğunu saptadık. Her yıl bin- bin 500 çocuğun tip 1 diyabet ile bu topluma katıldığını anlıyoruz. 0-18 yaş arası çocuklarda 8 milyon çocuk diyabet. Diyabetik çocuklar için kamplar yapılmalı." şeklinde konuştu.


"Dünya Sağlık Örgütü: “Mücadele Edilmesi Gereken Hastalık Diyabet"
Türkiye Endokrinoloji Ve Metabolizma Derneği yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Neslihan Başcıl Tütüncü, “2006 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilen ve mücadele edilmesi gereken birinci sıradaki hastalık diyabettir denilerek tespit edilmiş bulunmaktadır. Çok hızlı tanısı ve tedavisi edilmelidir, çok hızlı yayıldığı için çok dikkat edilmelidir. Her hangi bir zamanda bakılan kan şekeri ölçümü 200 üzerinde ve bir defa daha teyit edildi ise o kişi diyabetiktir. Diyabeti olduğundan haberi olmayan kişilerin bu hastalığı teşhis etmesi ve erken dönemde tedavisine başlanmasıdır” dedi.

“2006 Yılında Gezmeye Başlayan Tırımız 5 Kıtayı Dolaştı”
Dünya çapında diyabetin giderek büyüyen bir sorun olduğunu söyleyen Novo Nordisk Türkiye Genel Müdürü Mads Bo Larsen ise, konuşmasında şunları söyledi: “Birleşmiş milletler tarafından tanımlanmış dünyayı tehdit eden iki büyük hastalıktan biri diyabet. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde dünya üzerinde 200 milyondan daha fazla insanın diyabet olması bekleniyor. Erken tanı ve tedavi önemli. Kan şekeri düzeyleri de normal düzeyde tutulmalıdır. Diyabeti değiştirme tırı, 2006 yılında başlayan tırımız 5 kıtayı dolaştı. Türkiye’de geçen sene aralık ayında başladı ve 6 bin kişi ziyaret etti. Bu yıl ise İstanbul ile başlandı bu zamana kadar Diyabet Tırı ziyaret etti. Ziyaretçilerden yüzde 90’ı diyabet olmadığını söyleyenlerin yüzde 4’ü diyabetik olarak tespit edildiler veya kan şeker düzeyleri yüksek olarak tespit edildi. Diyabet tırın Türkiye turu, 18 Temmuz'da Konya’da sona eriyor.”